O göçler seller gibi boşanacak!

Cemal Aydın/ Yazar
1.05.2021

Avrupa ülkelerine gidebilmek için Akdeniz ve Ege Denizi'nde boğulan, Meksika'nın ABD sınırında açlıktan ölen binlerce insan var ya, işte o insanlar, Batı'nın İMF ve Dünya Bankası aracılığıyla ülkelerini talan ettiği, soyup soğana çevirdiği insanlardır. Bundan 30 sene önce Roger Garaudy, Batı'yı şöyle uyarmıştı: "Sömürmeye devam ederseniz, o ülkelerin insanları, aç kaldıkları için mecburen sizin ülkelerinize göç edecek! Seller gibi boşanacak o göçleri durduramayacaksınız!"


O göçler seller gibi boşanacak!

Benim gibi bir ova köyünden, ortasından küçük bir çayın aktığı ve o çayın köyün meralarını yeşile bürüyüp hayvanlarını bol otla buluşturduğu bir diyardan değilseniz, elbette eşek sülüğünün ne olduğunu bilmezsiniz. Efendim, iki tür sülük vardır: Birine biz has sülük deriz, hani şu taş çatlasın orta parmak uzunluğunda, gövdesi ince, siyahımsı bir rengi olan, İstanbul'da Mısır Çarşısı yanında şişelerde satılıp tedavide kullanılan sülük.

İkincisi ise eşek sülüğüdür. Has sülüğün üç katı kalınlığında ve en az iki kat uzunluğundadır. Rengi alacalıdır. Bu alacalılık içinde sarı renk daha fazla hâkimdir.

Hayvanlar yaz mevsiminde sulu çayırlarda otlar ve çaydan su içerken bu iki sülük de hayvanların ağızlarına girer ve kanlarını emer. Has sülük, çok masum, daha doğrusu kanaatkâr bir sülüktür. Kanı emip karnı doyunca yapıştığı yeri bırakır. Eşek sülüğü ise doymak bilmez bir oburdur. Kene gibi yapışır. Bir yandan emer, bir yandan dışkılar ve yapıştığı yeri asla bırakmaz. Köylüler zaman zaman hayvanlarının ağızlarını açıp dikkatlice kontrol ederler. Acaba ağızlarında eşek sülüğü var mı diye. Varsa hemen bir kerpetenle veya penseyle söker atarlar. Çünkü elle çekip çıkarmak asla mümkün değildir. Kontrol edilip eşek sülüğü ağzından çıkarılmazsa, kan kaybede kaybede hayvancağız takatsiz hâle gelir.

Sömürü düzeni

İşte ABD ve Avrupa'nın yaptığı tam da budur. Yani eşek sülüklüğüdür. Tıpkı eşek sülüğü gibi bir ülkeye kancayı taktılar mı bir daha asla bırakmaz, sürekli sömürür, kanını emer, halsiz bırakır ve o ülkeyi canlı cenazeye döndürürler. Silâhlı sömürgeciliği bıraktığı günlerden bu yana ABD ve Avrupa'sıyla bütün Batı, kendi dışındaki ülkeleri yeni tip sömürge şekli olan borçlandırma ve yüksek faiz alma yoluyla işte bu şekilde insafsızca ve acımasızca durmadan sömürüyor.

IMF ve Dünya Bankası, Batı'nın yoksul bıraktığı ülkelere para verirken, asla ve kat'a o ülkeleri kalkındırmak için vermez. Borç batağına saplansın da o borç batağında sürekli debelenip dursun diye verir. Çünkü para verirken bir sürü şart koşar: Meselâ tren yolu yapmak o ülke için çok önemliyse yaptırtmaz. Nitekim uzun yıllar bize yaptırtmadılar.

Borç olarak verdikleri paraların nerelerde kullanılması gerektiğine de onlar karar verir. Hangi tarımı yapacağınızı, hangi ürünü yetiştireceğinizi, memura, işçiye ve emekliye ne kadar para ödeyeceğinizi onlar belirler. Dışa bağımlı olarak kalmanız için bütün tedbirleri alır ve bütün şartları dayatırlar.

İsterler ki tarım, ticaret ve sanayi bakımından daima onlara bağlı kalasınız ve onların emirleri doğrultusunda hareket edesiniz. Borcunuzun giderek daha fazla ağırlaşması ve faizini bile ödeyemez duruma düşmeniz için ihracat değil, ithalat yapmanızı isterler. İnsanlar aç ve işsiz kalmış, halk perişan olmuş, maaşlar ve ücretler enflasyonun altında kalmış. Onların hiçbir şekilde umurunda değildir. Tam aksine onlar açısından böyle olması gerekir. Çünkü emperyalistlerin işine gelen budur.

Roger Garaudy, Batı'nın bu insanlık dışı tutumunu Çöküşün Öncüsü ABD adlı eserinde çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. O eserin bir yerinde şöyle der: "Genel sonuç apaçık ortada: 1980 yılı başından bu yana (yani 1997'ye), kişi başına düşen millî gelir, Latin Amerika'da yüzde 15, Afrika'da yüzde 20 azalmıştır." Bir başka yerinde de şu gerçeği haykırır: "Milletlerarası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası, Arjantin'den Tanzanya'ya, Pakistan'dan Filipinler'e kadar, güney yarım küreyi kasıp kavuruyor!"

IMF'nin zulmü altındaydık

Türkiye'miz Batı'nın o kahredici zulmünün pençesinde uzun yıllar kaldı. Halkımız, Batı'nın bizi nasıl sömürdüğünü bizzat yaşayıp gördü. Yarım asırdan fazla süren o dönem boyunca ekonomimize İMF'nin eşek sülükleri yön verdi. Gençler değil, fakat orta yaşlılar ve daha ileri yaştakiler çok iyi bilir. Cotarelli adını duymayan, bilmeyen kalmamıştı. Onun gibi İMF ajanları ülkemize gelir, yetkililere ne yapmalarını gerektiğini emrederlerdi.

O dönemler boyunca siyasilerimiz genellikle hep temel atma törenleri düzenler, fakat bir türlü açılış törenleri yapamazlardı. Maddî imkânsızlık heveslerini kursaklarında bırakırdı. Ülkemizi kalkındıracak hiçbir önemli yatırımda bulunamazlardı. Bir Bolu Tüneli denemesi yapılmış, senelerce sürmüş, bitirilememiş ve sonunda patates deposu olarak kullanılsa mı diye düşünülmeye başlanmıştı. Bizi borç içinde kıvrandıran ve "70 sente muhtaç" eden Batı, sadece ekonomimize yön vermekle kalmıyor, kültürümüzü de kendi istediği yönde yönlendiriyordu. Batı bize "Mademki sana borç para veriyorum, mademki sen benim parama muhtaçsın, öyleyse benim dediklerimi yapmaya mecbursun!" dercesine emirler, fermanlar yağdırıyordu. Meselâ TRT'de haftada şu kadar Amerikan filmi oynatacaksın! Şu ve şu Amerikan dizilerini yayınlayacaksın! Diyor ve dediğini de yaptırıyordu. Daha başka yaptırdıklarını saymak istemiyorum. Hiç unutmam, "Küçük Ev" diye bir dizi devam etti uzun süre. O dizide bir papaz vardı. Aman Allahım ne papaz, ne papaz! Melek mübarek! Dünyanın en dindar, en olgun, en dürüst ve en sevimli din adamı! Bizim filmlerimizde hoca, hacı, din adamı takımı yerden yere vurulurken Hıristiyan papazı göklere çıkarılıyordu. Batı'nın ahlâksız, tacizci, tecavüzcü papazlarına ise Batı film ve dizilerinde hiçbir zaman yer verilmiyordu.

Bana bir İlâhiyat Fakültemizde dekanlık da yapmış olan bir profesörümüz anlatmıştı. Yıllar önce Karadeniz bölgesinde Hıristiyan olan insanların olduğunu duymuş ve onlar üzerinde bir araştırma yapmış. Neden Hıristiyan olduklarını sorduğunda "Küçük Ev dizisinden etkilenerek olduk!" cevabını almış.

Şu hâle bakar mısınız? Kendilerinden borç aldık diye bize her dediğini yaptırmakla kalmıyor, bir de insanımıza din propagandası, din yayıcılığı yapıyor ve halkımızın Hıristiyan olması için özel diziler yayınlatıyorlardı!

Allah'a sonsuz şükürler olsun ki ülkemizin yönetimine "Bana bak İMF, ben sana borcumun faizini tıkır tıkır ödüyor muyum? Ödüyorum! Öyleyse benim ne ekeceğime, ne dikeceğime, ne gibi sanayi tesisi kuracağıma sen karışamazsın!" diyen bir iktidar geldi de, o sayede verimli yatırımlar yapabildik ve onların elinden nihayet 2013 yılında kurtulabildik. Fakat sömürülerini sürdürebilmek için o tarihin, yani 2013 tarihinin, hemen ardından ABD ve Avrupa'sıyla bütün Batı âlemi, Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak için öfkeyle harekete geçti. Önce Gezi Olayları başlatıldı. Batı medyası Taksim'e karargâh kurdu ve günler boyu 24 saat canlı yayın yaptı. O başarılamayınca 17 ve 25 Aralık operasyonları yürürlüğe kondu. Bütün bunlardan bir sonuç alınmayınca da, uzun yıllar içimizde yetiştirip semirttiği uşakları aracılığıyla 15 Temmuz darbe teşebbüsü denendi.

Şükür ki Menderes'in devrilmesinin acısını çeken ve o haksızlığı hiç unutmayan halkımız bir anda uyandı da melunları durdurdu.

Şayet başarılı olsalardı, onların sömürüsü altında yıllar yılı inim inim inleyecektik.

Son yıllarda Türkiye, adından söz ettirir, sözünü dinletir, bölgesel bir süper güç olduğunu dosta ve düşmana kabul ettirir hâle gelmişse... Saymakla bitmez atılımlar ve gelişmeler gerçekleştirmişse... Artık temel atma törenleri değil de, açılış törenleri yapılıyorsa... Kanımızı kurutan sömürüden yakamızı kurtardığımız, eşek sülüklerini demir pençelerimizle söküp attığımız içindir. Darısı diğer sömürülmekte olan mazlum ve mağdur ülkelerin başına...

Boğulanların suçlusu Batı'dır!

Avrupa ülkelerine gidebilmek için Akdeniz ve Ege Denizinde boğulan, Meksika'nın ABD sınırında açlıktan ölen binlerce insan var ya, işte o insanlar, Batı'nın İMF ve Dünya Bankası aracılığıyla ülkelerini talan ettiği, soyup soğana çevirdiği insanlardır. Hâlbuki bundan otuz sene kadar önce Roger Garaudy, Batılıları Yobazlıklar kitabında uyarmış ve şöyle haykırmıştı: "Ey ABD ve ey Avrupa! Sizlerin sömürüsü yüzünden kalkınamayan ülkelere yardım edin de gelişsinler artık, hiç değilse biraz olsun zenginleşsinler! Bu, elbette onların yararına olacaktır, fakat unutmayın en çok da sizin yararınıza olacaktır! Çünkü o ülkeler zenginleşince sizden daha çok mal alacak ve siz daha çok zenginleşeceksiniz! Kazancınız, şimdiki kazancınızın kat be kat fazlası olacak! Şayet bunu yapmaz, onları bu fakir halleriyle sömürmeye devam ederseniz, on veya yirmi yıl sonra o ülkelerin insanları, aç kaldıkları için mecburen sizin ülkelerinize yığınlar halinde göç edecekler! Seller gibi boşanacak olan o göçleri durduramayacaksınız!"

Evet, dâhî düşünür, ileriyi gören filozof, ufku açık bilim adamı Roger Garaudy, yıllar önce Batı dünyasını böyle uyarmıştı. Dedikleri bir bir ortaya çıktı, fakat parayı put yapan ve paraya tapan Batı, hâlâ onun sözüne kulaklarını tıkamaya devam ediyor. Eşek sülüklüğü karakterinden vazgeçmiyor. Milyonlarca insan da o yüzden acılar içinde kıvranıyor.

[email protected]