O silahları kime karşı kullanacaklar?

Züleyha Karaman / Yazar
11.11.2022

1995-1996'da Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı olan Korgeneral Hasan Kundakçı Paşa, Rumların saldırı amaçlı aşırı silahlanmalarıyla ilgili olarak, "Bu silahlanma Kıbrıs Türklerine karşı ise fazla, Türkiye'ye karşı ise az" demişti. Yani, Rumlara "paranızı boşuna silahlanmaya harcıyorsunuz" demek istemişti.


O silahları kime karşı kullanacaklar?

Atatürk, Kıbrıs'ın Türkiye açısından taşıdığı askeri ve siyasi önemi açıklarken 1937'de şöyle demişti: "Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir." Son yıllarda Doğu Akdeniz'de ve Kıbrıs adasında olup bitenlere bakıyoruz; Türkiye'nin bölgedeki ikmal yollarını tıkamaya, Kıbrıs ile Türkiye'nin bağını koparmaya, çevrelemeye dönük her ne varsa yapılıyor. Uzlaşmazlığı tescilli, Kıbrıs Türkleri ile Ada'yı paylaşmak istemeyen, ortak devleti işgal eden Kıbrıs Rum tarafı da sürekli silahlanma maceralarında. Geçmiş silahlanma maceraları nedeniyle yaşadıklarından ders almayan Rumların silahlanmaları ve Kıbrıs adasını silah deposuna çevirmeleri yeni bir durum değil. Kıbrıs'ta, Rumlardan kaynaklı sürüp giden sorunla beraber dönem dönem çılgınlık boyutuna varan Rumların silahlanma girişimleri, Ada'yı kan, göz yaşı, göç, kaos ve savaşa sürüklemiş, Kıbrıs Türklerine zulme ve soykırıma dönüşmüştür.

Kıbrıs'ın yakın tarihine kısaca baktığımızda, Rumların her silahlanma girişiminin başlarına ağır iş açtığı, adayı kan gölüne çevirdiği, bölgede bunalıma ve istikrarsızlığa neden olduğu çok net görülür. Türk-Rum ortaklığında kurulan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'ni Enosis'e (Enosis: Rumların, Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlama hedefi) ulaşma aracı olarak gören ve Kıbrıs Türk toplumunu milli ve dini düşmanları addeden Makarios, Enosis hedefi doğrultusunda Kıbrıs'a gizlice silah ithal eder, kendine ayrı muhafız birliği kurar. Silahlanan Rumların Kıbrıs'ta Türklere karşı yaptığı soykırım eylemleri, Rum Ortodoks Kilisesi önderliğinde planlanıp uygulamaya geçirilir. Rum Ortodoks Kilisesi, İkinci Dünya Savaşı'ndan beş yıl sonra, 1950'de uyduruk bir plebisit yaparak, Rumların yüzde 98'inin Enosis istediğini ilan eder ve İngiltere'den Ada'yı Yunanistan'a vermesini ister. Kıbrıs Türkleri buna anında karşı çıkar. Makarios, 1950'de Başpiskopos seçilir. Kilisede yemin ederek, ölünceye kadar Enosis yolunda mücadele edeceğini açıklar. Terör örgütü EOKA da 1955'te faaliyete geçer.

Garantörlüğü kaldırmak için uğraştı

Makarios, Kıbrıs'ı silah deposu haline getirirken, bir yandan da garantörlüğün kaldırılması için uğraşır. 10 Ağustos 1963 tarihli Akın gazetesine göre, United Press Ajansı'na verdiği demeçte, Garanti Anlaşmasının lağvedilmesi, Anayasa'nın da tadil edilmesi gerektiğini iddiasında bulunarak, "Kıbrıs'ın herhangi bir garanti altına konulması için hiçbir sebep görmüyorum" der. Kıbrıs Türkeri'nden de azınlık olarak bahseder. Makarios, yalan haber ve dezenformasyonla dünyayı kandırır. Aslında tüm bunlar, Akritas Planı'nın uygulama safhalarıdır. Dönemin Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş, 11 Ağustos 1963'de Makarios'a, "Ölümün kendisi bile bizi hakkımızdan geçiremez" diye yanıt verir. O günlerde (Ağustos 1963) yayımlanan gazeteler, Grivas'ın gizlice Kıbrıs'a getirildiğini de duyurur. Aslında bu haberler, Kıbrıs Türklerini bekleyen acı ve vahşet dolu günlerin de habercisidir. Kıbrıs'ta, özellikle 1964-1974 yılları Kıbrıs Türkleri için vahşet dolu yıllardır. Rumlar, Kıbrıs Barış Harekatı'na kadar olan zamanda Kıbrıs Türkleri'ne sistemli bir şekilde soykırım uygulanır. Tüm bu vahşet, Birleşmiş Millet Barış Gücü Kıbrıs'ta olduğu zamanda, BM Barış Gücü'nün gözü önünde yaşanır. Rumların, 1974 öncesi öldürüp çukurlara ve kuyulara attığı, kayıp olan çok sayıda Kıbrıs Türkünün yeri ve kimliği hala tespit edilmeye çalışılıyor. 21 Aralık 1963'te, tarihe Kanlı Noel olarak geçen banyo katliamı yaşanır. Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı (KTKA) mensubu Tabip Binbaşı Nihat İlhan'ın eşi ve üç evladı, saldırıdan korunmak için saklandıkları banyo küvetinde Rum barbarlar tarafından, hunharca katledilir. Ada her an patlayacak barut fıçısı haline gelmişken Makarios, Enosis yolunda yeni silahlanma macerasına girişir. Makarios, 1970'lerde, Doğu Bloku ülkelerinden (Rus-Çek) ithal ettiği silahları, Rum Bakanlar Kurulu'na dahi haber vermeden Ada'ya getirir. Rumlar silahlanırken, bir yandan da Kıbrıs Türk tarafı ile barış görüşmelerinde bulunuyormuş gibi yapar. Türkiye, BM, Yunanistan, İngiltere ve ABD'yi Makarios'un silahlanma macerası konusunda uyarır.

Saatli bomba uyarısı

Garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, Makarios'un gizlice Kıbrıs'ta getirdiği silahları BM Barış Gücü'ne teslim etmesi çağrısı yapar. Makarios, Yunanistan'ı dahi dinlemez ve Enosis hedefi doğrultusunda planlarını uygulamaya devam eder. Kıbrıs Türkleri, Rumların terör eylemleri nedeniyle 33 köyden göç etmek zorunda kalır. Kıbrıs Türk yetkilileri, Rumların silahlanmasını "her an patlamaya hazır saatli bomba" diye niteleyerek, dünyaya "saatli bomba durdurulsun" çağrısı yapar. Ama duyan olmaz. Üstelik Kıbrıs'ta Mart 1964'ten itibaren BM Barış Gücü de vardır. Enosis'i geciktirdiği gerekçesiyle, Yunanistan'daki Albaylar Cuntası'nın desteği ile Nikos Sampson 15 Temmuz 1974'de Makarios'a darbe yapar. Türkiye, 15 Temmuz Yunan darbesinin ardından, Enosis'i ve Kıbrıs Türklerinin katliamını önlemek için, Makarios'un kaldırılması için çaba harcadığı Garanti ve İttifak Anlaşmaları'nın verdiği hak ve yetkiye dayanarak, 20 Temmuz 1974'de Kıbrıs Barış Harekatı'nı gerçekleştirir.

Silah sarhoşluğu

Türkiye, gece gündüz "Bekledim de gelmedin" şarkısını çalarak Türklerin moralini bozmaya çalışan Rumlara, "Bir Gece Ansızın Gelebilirim" diye yanıt verir ve bir şafak vakti Kıbrıs'a barış ve huzuru getirir. Türkiye, gerektiğinde gerektiği yere her zaman, bir gece ansızın gelebileceğini dosta düşmana göstermiştir. Rumların uzlaşmazlığı nedeniyle hep sonuçsuz kalan barış görüşmelerinin ardından Kıbrıs Türk halkı kendi kaderini kendi tayin etme hakkını kullanarak, 15 Kasım 1983'de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan eder. Rumlar, silahlanmaya hiç ara vermez. Rum Yönetimi ve Yunanistan, 1993 yılında Ortak Savunma Doktrini imzalar. Gerilim ve buhran dolu yıllar yine başlar.

Doktrin kapsamında, Yunanistan'ın kullanımı için Baf'da askeri hava üssü, Zigi de (Terazi) deniz üssü inşasına başlanır.

Rumlar, aşırı silahlanmanın verdiği sarhoşlukla yeni bir maceraya girişirler. Rum Kilisesi ve Rum lider Glafkos Klerides'in de desteklediği Rum motosikletliler, 11 Ağustos 1996'da "Sınırlarımız Girne'de" eylemine kalkışırlar. Rum motosikletliler eylemlerine Almanya'dan başlarlar. Klerides, motosiklet üzerine binip görüntü vererek, eyleme açık desteğini gösterir. Rumlar, Gazimağusa tarafında bulunan Derinya'da sınırı geçerek Girne'ye gidip, Girne Kalesi'ne bayrak dikmek isterler. Rumlara, Türk sınırının geçilemeyeceği gösterilir. 1995-1996'da Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı olan Korgeneral Hasan Kundakçı Paşa, Rumların saldırı amaçlı aşırı silahlanmalarıyla ilgili olarak, "Bu silahlanma Kıbrıs Türklerine karşı ise fazla, Türkiye'ye karşı ise az" demişti. Yani, Rumlara "paranızı boşuna silahlanmaya harcıyorsunuz" demek istemişti.

S-300 bunalımı

Akritas Planı'nın Kurmay Başkanı "Hiperides" kod adlı Glafkos Klerides liderliğindeki Rum yönetimi 90'ların sonunda silahlanmayı yeniden hızlandırır. Klerides, S-300 füze savunma sistemi alacağını seçim vaadi olarak açıklamıştır ve yerine getirmek ister. Rum yönetimi, Ocak 1997'de Rusya'ya iki adet S-300 hava savunma sistemi siparişi verir ve 1998 sonuna kadar Kıbrıs'ta S-300 bunalımı yaşanır. Türkiye, başından itibaren füzelerin Kıbrıs'a getirilmemesi konusunda kararlı ve ilkeli bir tavır sergileyerek, bu konuda pazarlık yapmayacağını, S-300 projesinin iptal edilmesi gerektiğini vurgular.

Glafkos Klerides, 24 Kasım 2003'te Rum "devlet" televizyonu RİK'e yaptığı açıklamada, Rusya'dan sipariş ettikleri S-300 füzelerinin adaya getirilmesi halinde, "Türkiye'nin hava kuvvetleriyle bunları vuracağı ve bunun sonucunda savaş çıkacağı yönünde yabancı büyükelçilikler tarafından kendilerine baskı ve uyarılar yapıldığını" açıklar. Klerides, Rus füzelerinin adaya gelişlerinin ertelenmesinin; Atina'nın ve o dönemin Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis'in bir kriz ortaya çıkması durumunda Güney Kıbrıs'ı müdafaa etme konusundaki itirazları sonucu olduğunu itiraf eder.

Papazlar silah eğitimi alıyor

Kilise başkanlığında 1931'de Enosis için isyan eden ve İngiliz Vali Konağını yakan, 1974'de ABD Lefkoşa Büyükelçisini öldüren Rumlar, yıl 2022 olmuş yine silahlanıyor. Papazlar yine sahnede. Rum ordusu tarafından yine papazlara ve Rum milletvekillerine silah eğitimi veriliyor. Rumlar, son birkaç yılda, Fransa ile saldırı helikopteri alımı anlaşması imzalıyor... ABD, 1987 yılından bu yana Kıbrıs'ın "yeniden birleştirilmesi" hedefine yardımcı olacağı savıyla "Tüm Kıbrıs adasına" koymuş olduğu silah ambargosunu 2023 yılı için Rumlara tamamen kaldırdığını açıkladı. Ardından da eğitimlerini "Türk kanı içeceğiz", "En iyi Türk ölü Türk'tür" diye yapan Rum Milli Muhafız Ordusu'nun New Jersey Eyaleti Milli Muhafızıyla eşleştirilerek, eğitim programına alındığını duyurdu. Yani, ABD Rum ordusunu da eğitecek.

KKTC ve Türkiye, ABD'nin Rumlara silah ambargosunu tamamen kaldırmasına ve Rum silahlanmasına olması gerektiği gibi tepki gösterdi. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, "Bu durumun, adada silahlanma yarışına yol açacağını" söyledi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da "Kıbrıs Türkü'nün korunması için daha fazla güç gönderileceğini" kararlı bir şekilde duyurdu. KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu da, Rumların silahlanması ve ABD'nin silah ambargosunu kaldırmasıyla ilgili tepkisini şöyle dile getirdi: "Güvenliğimizi tehdit edecek adımlar atılırken, bizler de çaresiz oturup seyredecek değiliz. Anavatanımızla birlikte ne yapılması gerekirse, onları yapmaya devam edeceğiz." Kıbrıs Türklerini yok sayarak Rumlara silah ambargosunu kaldırmak, daha önce olduğu gibi bir gün kullanacakları aşikar olan o tehlikeli oyuncakları Rumların eline vermek demektir. Tüm bunlar, Kıbrıs Türk halkının güvenlik endişelerini haklı çıkaran gelişmelerdir. Amerikalılar, Rum göstericilerin 19 Ağustos 1974'de Lefkoşa'daki ABD Büyükelçiliğine saldırarak Büyükelçi Rover Davies'i katlettiklerini herhalde unutmamışlardır.

Enosis hayalinden vazgeçmediler

Enosis hayallerinden vazgeçmeyen Rumlar, Türkiye'yi ve Kıbrıs Türklerini "en birinci düşman" olarak görmekte ve bu duygularını da "en iyi Türk ölü Türk'tür" şeklinde ifade etmektedirler. Rum Meclisi'nde Şubat 2017'de alınan "1950 plebisitinin anılması" kararı hala yürürlüktedir. Rumların sAkritas Planı'nda öngördüğü siyasi hedefler bugün de geçerlidir ve uygulanmaktadır. Geçmişten ders çıkarmadığı görülen Rumlar, yeni silahlanma girişimlerinden aldıkları cesaretle Doğu Akdeniz'de yine birtakım maceralara girişmeye heveslenecektir. Rumların yakın tarihteki S-300 macerası hafızlarda tazeliğini korumaktadır. Yakın tarihe baktığımızda, Rumların silahlanması Kıbrıs Türkleri için katliam ve toplu mezar demektir. Ada etrafındaki gelişmelere bakıldığında güvenliğe ve garantörlüğe ne kadar ihtiyaç olduğu açıkça görülür, üstelik tehditlerin boyutu değişmiş, sayısı artmışken. Tüm bu yaşanan gerçekler, Kıbrıs'ta Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünün ne kadar vazgeçilmez ve hayati olduğunu ve Türk askeri varlığının devam etmesi zorunluluğunu göstermektedir.