Okul kütüphaneleri devrimi!

Doç. Dr. Erol Yılmaz / Kütüphaneci
20.02.2016

Bilgi kaynakları koleksiyonundan, teknolojik unsurlara kadar her şeyin düşünüldüğü Z-Kütüphaneler öylesine çekici ve donanımlı ki okul kütüphaneleri devriminin gerçekleşmesine ramak kaldığı söylenilebilir.


Okul kütüphaneleri devrimi!

Başlığın iddialı olduğunun farkındayım. Gerçekleşmekte olan olayın, ancak ve sadece “devrim” kavramıyla tanımlanabileceğinin de… Konu; Türkiye’nin hiçbir döneminde gerekli kabulü görmemiş; gerek sivil toplumun (halk), gerekse siyasal toplumun (devlet) ajandasında üstlere yazılmamış olan ‘kütüphaneler’. Hem de tüm zamanların, “adı var kendi yok” statülü ‘okul kütüphaneleri’. Niçin “devrim” gibi çok büyük bir kimlik giydiriyorum, fazla ses çıkarmadan yürütülmekte olan “okul+kütüphane” merkezli çalışmalara? O kadar büyük ve önemli de onun için. Kavramın anlamına ve yapılan işlerin Türkiye’deki geçmişi ve bugününe göz atıldığında, demek istediğimiz daha da netleşecek.

Sözlükler, devrim için, “köklü değişim/ değişiklik” ve “mevcut düzeni zor kullanarak değiştirme” diyor. Tam da, okul kütüphaneleri bağlamında, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yürütülmekte olan Zenginleştirilmiş Kütüphaneler (Z-Kütüphaneler) odaklı çalışmaların hedeflediği türden. Bir farkla ki, Z-Kütüphaneler ile sağlanacak değişimde zorlama değil, aksine istek var. Hem de açlık düzeyinde...

Şimdi de, kısaca, “kütüphane nedir” sorusuna odaklanarak, “okul-kütüphane ilişkisi”ne göz atalım. En başta söylenmeli ki, Arapça “kitaplar” anlamına gelen “kütüp” kelimesi ile Farsça “ev” anlamına gelen “hane” kelimelerinden oluşan “kütüphane” kavramının işaretlediği kurum, “kitaplar evi” olmanın çok ötesine geçmiş durumda. Gelişmiş ülkelerin çeşitli kütüphanelerine (üniversite, okul vs.) bakıldığında, koleksiyonlarında çok farklı tür ve biçimde bilgi kaynaklarını görmek mümkün. Kitaplar, dergiler, CD’ler, veritabanları, elektronik yayınlar vesaire… Elbette, bunların depolanması, hizmete sunulması ve iletilmesi için gerekli olan bilgisayar ve İnternet teknolojisi…

Buna göre, tüm zamanlara yayılabilecek bir tanımla diyebiliriz ki, kütüphane, “çeşitli tür ve formattaki bilgi, kültür, eğitim ve sanat kaynağı ile bunlara gereksinim duyan farklı sosyo-kültürel ve eğitim düzeyindeki bireyleri, yerinde veya uzaktan bilgi hizmeti vererek bir araya getiren bilgi, eğitim ve kültür kurumudur.” Hizmeti sunan personelin başında, üniversitelerin Bilgi ve Belge Yönetimi bölümlerinde en az dört yıl süreyle lisans öğrenimi gören kütüphanecilerin olduğunu da önemle belirtelim.

Ve kütüphane sisteminde ‘personel’in dışında; ‘koleksiyon’, ‘bina’, ‘bütçe’ ve ‘kullanıcı’ unsurlarının olduğunu da ekleyerek, “eğitim-kütüphane ilişkisi”ne geçelim. En basit ifadesiyle bu ilişkinin temelinde, birinin her düzeyde/ aşamada bilgi kaynaklarına gereksinim duyması; diğerinin ise, farklı tür ve formatlardaki bilgi kaynaklarını sağlayıp, düzenleyerek, etkin biçimde hizmete sunması yer almaktadır. Nasıl ki, içerisinde bilim, eğitim, kültür ve sanat ürünlerini barındıran ‘bilgi kaynakları’ olmaksızın kaliteli bir eğitim-öğretimden söz edilemezse; bu kaynakları uzman kütüphaneciler başta olmak üzere, nitelikli personel marifetiyle ve uluslararası standartlar çerçevesinde düzenleyerek hizmete sunan okul kütüphaneleri olmadığında da, kaliteli bir eğitim-öğretim sisteminden söz etmek mümkün değildir.

İnsanın var kalması noktasında ekmek, su ve hava ne anlam ifade ediyorsa, kütüphane de eğitim-öğretim sisteminin sahası olan okullar bağlamında aynı nitelikte, yani hayatî düzeyde değer taşımaktadır. Bir cümleyle; “kütüphane, okulun çatısıdır.” O çatı olmaksızın, okul ve dolayısıyla eğitim-öğretim faaliyetleri her türlü olumsuz etkiye açık olacak, eğitim-öğretimin kalitesinden ve yeterliliğinden de söz edilemeyecektir.   

Bunun böyle olduğu daha cumhuriyetin kurulduğu dönemlerde fark edilerek, eğitim-öğretim sisteminin yapılandırılması aşamasında, yurtdışından çok sayıda uzman davet edilmiş; gelen uzmanların hemen tamamı okul/ eğitim-öğretim sistemi ve kütüphane ilişkisi üzerine yoğunlaşmıştır.

Bu uzmanlardan biri, MEB’in davetiyle 1924 yılında ülkemize gelen Kolombiya Üniversitesi profesörlerinden eğitimci John Dewey… İncelemeleri sonrasında sunduğu raporunda; Her mektep, faal bir kütüphane merkezi olmalı, her binanın inşasından evvel, plân yapılırken kütüphane salonu düşünülmelidir” diyen Dewey,  okul kütüphanesinin eğitim-öğretim faaliyetleri ve okul sistemindeki yerini net olarak işaretlemiştir.

1951 yılında ülkemizdeki köy ilkokulları hakkında rapor hazırlayan, Florida Üniversitesi Eğitim Koleji İlköğretim Bölümü Başkanı Profesör Kate V. Wofford, okul ziyaretlerinin birinde, öğretmenler ve öğrenciler övülerek, çok başarılı mezunlar verildiği söylediğinde, şu müthiş cevabı verir; “Bunların doğruluğuna inanabilmem için okulunuzun haftalık ders programını verin, kütüphanenize götürün.Okul kütüphanesinin çalışma programı okul programını tamamlıyorsa; kütüphaneciniz okul programına vakıfsa, okutmayı bilen biriyse; haftalık çalışma programının başarılı şekilde uygulanması için öğretmen, kütüphaneci ve öğrenciler müştereken çalışmayı biliyorlarsa, işte o zaman söylediklerinizi değerlendirir ve inanırım.”

Çeşitli kütüphanelerimizi Aralık 1951-Mart 1952 tarihleri arasında inceleyen Dr. Lawrence S. Thompson ise, MEB’e sunduğu raporunda; genelde kütüphanelerin, özel olarak da okul kütüphanelerinin demokratik yaşam bağlamındaki rollerine aşağıdaki sözleriyle vurgu yaparak, okul kütüphanelerinin bu anlamda da vazgeçilmezliğini açıkça ortaya koymuştur: “Çocuk kütüphaneleri, okul kütüphaneleri ve halk kütüphaneleri bahsinde devlet bütçesinden elde edebileceğiniz her kuruşun önemini belirtmek isterim. Zira demokrasi savaşı burada kazanılacaktır. Yeni nesli okuyan, yani olaylar üzerinde karar verebilen bir nesil olarak yetiştirmeyecek olursanız, dünyanın en kudretli ordusu dahi, otuz sene gibi kısa bir zamanda Türkiye’nin yaratmış olduğu büyük demokrasiyi koruyamaz.”

Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı’nın, Özer Soysal imzalı Türkiye’de Okul Kütüphanesiisimli esere (1969) yazdığı önsözdeki görüş de çarpıcıdır: “Okul kütüphaneleri meselesi, üzerinde pek az durulan -hatta hiç durulmayan- eğitim meselelerimizden biridir. Kütüphanenin imkân ve kaynakları ile desteklenmeyen bir eğitim ve öğretimin, uygulanan metod ne olursa olsun, başarısız kalacağı gerçeği bir türlü anlaşılmak istenmiyor.”  Türk kütüphaneciliğinin ilk profesörü olan Osman Ersoy ise, “Kütüphanesiz bir eğitim düşünebiliyorsak, gerçekte, eğitimi ciddiye almıyoruz demektirdiyerek, tartışmalara son noktayı koymuştur. Günümüzden tam 47 yıl önce…

Burada kısaca aktarılmaya çalışılan okul kütüphanesinin önemine ve gereğine yönelik resmi ilgi, çok uzun süre sadece ilgi olarak kalmış; uzun süreli uyku müddetince, okul kütüphanesi, -şayet yer ayrılabilmişse- en kuytu köşedeki bir odadan ibaret olmuştur. Genellikle bir memur tarafından “yönetilmiş” ya da şanslı bir okul ise, bir Türkçe veya Edebiyat öğretmeni eliyle “idare edilmiş” ve “zorunlu” nedenlerle genelde kapalı kalmıştır. Koleksiyonunda da, yaşlanmış/yıpranmış ansiklopediler ve devlet yayınları dışında, evindeki kitaplardan kurtulmak isteyen “hayırsever” velilerin bağışladığı kitaplardan oluşan 500, 1000 hadi 2000 adetlik bir “yığın” yer almıştır. Tabii, bu kütüphanemsilerin bir tekinde bile, Bilgi ve Belge Yönetimi bölümü mezunu kütüphaneci görev alamamıştır.  

Bir paragrafta özetlenmeye çalışılan bu atalet durumu, yaklaşık beş yıl öncesinden başlayarak ve son iki yıldır hızlanarak, yerini hummalı bir çalışmaya bırakmış; ‘Z-Kütüphaneler’ adlı, devrim kavramıyla taçlandırılabilecek bir projeyle yepyeni bir çehreye bürünmüştür.

Bugün sayıları 570’i bulan Z-Kütüphanelerin sonuncusu, 2015’in son günlerinde, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından Eskişehir Anadolu Lisesi’nde açıldı. İşe yaramaz alanların nasıl albenili mekânlara dönüştürebildiğinin somut fotoğrafı konumundaki kütüphane, daha içine girildiğinde insanı cezbediyordu. Rafların, koltukların ve sandalyelerin renklerinden şekillerine; rahat oturma gruplarından, bilgisayarlara ve akıllı tahtaya kadar her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş; kitap-dergi koleksiyonları ve İnternet bağlantılı bilgisayarlarıyla, öğrencilerin koşa koşa geleceği bir “bilgi ve kültür bahçesi” hazırlanmıştı.

Öyle ki, bu büyüleyici güzellik, açılışa katılanların diline vurmuştu adeta. Mülkî âmirler, yerel yöneticiler, bürokratlar ve eğitimcilerin yoğun katılımıyla gerçekleşen açılışta, kütüphaneyi gezenlerin dilinden dökülen, genelde, “insanın tekrar öğrenci olası geliyor” cümlesiydi. O kadar albenili ve donanımlı bir kütüphaneydi, en yeni Z-Kütüphane örneği.  

Bilgi kaynakları koleksiyonundan, teknolojik unsurlara kadar her şeyin düşünüldüğü Z-Kütüphaneler öylesine çekici ve donanımlı ki, kütüphane kavramının hakkını veren okul kütüphanelerine ve bu konudaki devrimin gerçekleşmesine ramak kaldığı söylenilebilir. Kütüphane sistemini oluşturan unsurların başında gelen ve bilgi kaynaklarının sağlanmasından, etkin şekilde hizmete sunulmasına kadarki tüm süreçlerin eğitimini almakta olan kütüphanecilerin de buralarda görev almasıyla birlikte, dört başı mamur kütüphanelere kavuşulmuş olacak. Bu gerçek okul kütüphanelerinin, yüksek maliyetlerin hakkını verebilmesi; bunun da ötesinde, eğitim-öğretimin bilgi kaynakları ve nihayet bilgi ile temellendirilebilmesi noktasında, okul kütüphanesi hizmetlerinin profesyonel kütüphaneciler eliyle yürütülmesinin zamanı gelmiştir, geçmektedir. Okul kütüphaneleri konusuna baş koyan ve kitaba-kütüphaneye düşkünlüğü dillere destan olan Sayın Milli Eğitim Bakanı’nın bu hayatî noktayı dikkate alacağına inancımız tamdır.

Verimli bir eğitim-öğretim sistemini omuzlayacak donanımlı okul kütüphaneleri konusunda tünelin ucu görünmüştür.  İnanıyoruz ki, Türkiye bu sayede, ‘bilgi’ temelinde yükselmiş güçlü insan kaynakları yapısını daha kısa sürede inşa edebilecek ve böylelikle, uluslararası düzlemde sürdürülebilir rekabet gücünü daha kolay yakalayabilecektir.