Öldüren özgürlük

Ercan Yıldırım / Yazar
11.03.2017

Grup, cemaat, klik anlayışından millet-i hakime’ye geçip bunu adalet dairesiyle buluşturmak, kadim gaza anlayışına bağlı millet ve devlet varlığını organize etmek bizlerin önceliğidir. Devleti millet ve kadim misyonuyla buluşturmayanlar, millet ve ulus olmadan devlet hayali görenler özgürleşirken ölmeye mahkum olur.


Öldüren özgürlük

Zaman görecelidir, bazen hiç akmaz bazen de tutamazsınız. Kaygılar, korkular, öngörüler kimi zaman paranoya denecek kadar işlevsizken kimi zaman birden gerçekleşiverir; süreç sona erdiğinde “benim başıma gelmez zannetmiştim” deriz. Ortadoğu’daki istikrarsızlık tam da bunu doğrulayacak gelişmelere gebe. Süreç hızlandı, belki de kısa bir sürede her şey olup bitecek, korkularımız ve kaygılarımız başımıza gelecek, yeni bir düzen kuruluverecek.

Dünya sisteminin kendine has yöntemi var; bazen acele etmez, süreci uzatır, tarafların, düşmanların sinir harbinde kendi kendini yemesini, hataya düşmesini hatta teslim olmasını bekler. Sinir harbini kaldıramaz tutkusunu kaybeden milletler.

Trump, Barzani, hızlanan süreç

Ortadoğu’da son aylarda tuhaf bir durgunluk var, sessizlik, sükunet sürerken yoğun bir diplomasi çalışması da yürütülüyor. İttifaklar yapılıp bozuluyor, haritalar çizilip kaldırılıyor, planlar erteleniyor. Tüm bu kaos öncesi sessizlikte ABD, “tarihinin bir seferde en büyük asker naklini” gerçekleştiriyor. Trump’ın Başkan olmasından sonra ABD Ortadoğu’da yeni bir müesses nizamı Kudüs’ü başkent yapma, YPG-PYD ile birlikte çalışma kararıyla İsrail ve Kürt devletiyle inşa edeceğini açıkça dile getirdi. İslami grupları tasfiye etme Trump’ın Müslüman ve mülteci karşıtlığıyla birleşince Ortadoğu’da kısa bir sürede çok canların yanacağı, çok kanların akacağı anlaşılıyor. Burada yıllardır sözü edilen Kürt devletinin inşası için dünya sisteminin süreci birden hızlandırdığı anlaşılıyor.

Astana’da Rusya’nın Suriye’deki Kürtlere özerklik teklifi, ABD’nin YPG’ye açıktan zırhlı araçları simgeleştirerek destek verdiğini göstermesi sadece Irak’ta değil Suriye’de de bizim Fırat Kalkanı hamlemizi boşa çıkartacak bir Kürt devleti yapılanmasının hızlandırıldığını göstermektedir. Bu konuda Trump’ın hem Suriye’de hem Irak’ta etkili çalıştığı, çok yönlü bir strateji geliştirdiği çok net izlenebiliyor.

Barzani’yi arayarak, “engelleri birlikte aşabiliriz” sözleri bile Barzani’nin rahatlıkla farklı ihtimallerin aracısı olabileceğini gösteriyor. Haliyle Türkiye’nin Barzani’ye yüklediği anlamlar Trump’ın çok daha büyük ve etkili vaatleriyle bir anda dağılabilir. Tabii bu konuda Barzani’nin meseleyi pazarlığın ötesine taşıyarak sahiden kendi yönetimini kurma çalışmaları yürüttüğünü görmek gerekir.

Her ne kadar Barzani’nin çıkışları iç siyaset manevrası, daha çok pay alma şeklinde izah edilse de Irak’ta konuşulabilecek bir siyasi ortamın hükmünü yürütmesinden hadisenin gerçeklik boyutunun güçlendiğini söylemek gerek. “Irak artık bitti, biz Kürtler kendi devletimize sahip çıkmalıyız” cümlesine Kürdistan’ın bölgede krizler, çatışmalar, kavgalar için panzehir olduğunu, bölgeye istikrar getireceğini eklemesi, PKK’nın bile dile getirdiği yeni karakol ve tampon bölge fikrini destekler mahiyette. Yeni bir birlikte yaşama formülünden söz ederken de Barzani, anlaşılan o ki ABD varlığının Rakka ya da Musul’dan DEAŞ’ın temizlenmesinin ötesine geçerek uzun süre bölgede ikamet edeceğini haber veriyor.

Ortadoğu’da Kürtler ve Araplar kadar etnik kimliklerin hemen tamamının asabiye bağları nedeniyle “istikrar”ın uzun sürmeyeceği aşikar; velev ki ABD gürzü olmasın!

Rakka operasyonuna Türkiye katılsın ya da katılmasın, Menbiç’ten PYD atılsın ya da atılmasın, ABD askerinin varlığı PKK – KYB, Suriye – Irak ihtilafının hatta düşmanlığının çatışmaya dönüşmeyeceğini gösteriyor. ABD’nin Ortadoğu’ya yerleşmesi DEAŞ eksenli tehditleri bertaraf etmekten çok yeni müesses nizama uyum sağlayamayacak, millet olmayı bırakın ulus inşa etme ihtimali bile bulunmayan kabile zihniyetini ehlîleştirmeye yönelik anlaşılan.

Çözüm Süreci devam etseydi…

Türkiye’de, “vatanım yok memleketim var” sözleri bir sempatiyle karşılandı. Halbuki her cümlenin bizim gibi ülkelerde siyasal karşılığı mutlaka bulunuyor. Hendek savaşlarının nihayete erip, devletin topraklarının güvenliğini sağlaması arkasından gelen siyasi operasyonlar, Suriye ve Irak’ta anlaşmanın sağlanarak herkesin yerini bileceği döneme denk geldi.

Çözüm sürecinin devam ettiğini, PKK’nın, Apo’nun 21. yüzyıla girerken çerçevesini çizdiği demokratik özerklik fikrinin olgunlaştığı bir konjonktürü ABD’nin YPG-PYD-KYB üzerinden oluşturmaya çalıştığı yeni Ortadoğu dizaynında yeniden düşünürsek Türkiye’nin önemli bir vartayı şimdilik atlatmakla birlikte hali hazırda önemli bir eşiğin başında ve karar alma sürecinde olduğunu rahatlıkla takip edebiliriz.

Hendek savaşlarında güvenliğin tesisini, belediyelere yeni başkanların atanması, HDP’li siyasetçilerin cezaevine gönderilmesi, bölge insanının devlete olan bakışının “durağan”a gelmesini sağlasa da Suriye ve Irak’ta inşa edilecek bir Kürt devletini kendilerine referans görmesini engelleyemez.

Bizim kamuoyunda Barzani üzerinden kurgulanan sempati, PKK ile aralarındaki nizadan büyük sonuçlar çıkarma aşkımız “şartların normal değerlerde” seyretmesi üzerine kurulu.

Halbuki Rojava’da başta batı Avrupa ülkeleri ve ABD olmak üzere kantonları feodal sistemden tutun da cebre ve finans desteğine varıncaya kadar ayakta tutma çabası öyle veya böyle başarılı oldu. Suriye, Irak, Türkiye ve İran’daki Kürt grupların birbirleri arasındaki güvensizliğe dayalı ılımlı hava ile strateji belirlersek büyük bir çıkmaza ve boşluğa düşebiliriz. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sistem, grupları bir araya getirmeyi başaramadı, 100 yıl sonra tarafların tüm yumuşak yerlerini, zaaflarını kullanarak mutlaka parçalı, ulus devletlerin ötesinde aşiret devletlerine varacak bir yeniden yapılanmayı hayata geçirmeye kararlı gözüküyor.

Çözüm süreci ile gündeme gelen ve Kürt milliyetçiliğinin çok net ve yüksek sesle dile getirdiği demokratik özerklik talebi tam da bugünler içindi. Çözüm sürecinin atmosferi sürseydi, demokratik özerklik talebi etkisini kuvvetlendirerek devam etseydi Trump ile birlikte Türkiye’deki Kürt milliyetçiliğini çok daha pervasız ve atak kılabilirdi. Bu ihtimal sönmüş değil! Anlaşılan o ki Trump’ı sahneye çeken ABD müesses nizamı rafta bekleyen dosyaların hepsini bir anda indirip, işlerini bitirip, hayata geçirdikten sonra arşive kaldırmak istiyor. Sadece konjonktürü ifade etmiyor, çözüm süreci esnasında sosyalistlerin de sık kullandığı bir aforizmaydı Mao’nun, “Tek kıvılcım bozkırı tutuşturur” ifadesi. O kıvılcım Trump! Demokratik özerklik talebinin, içinde teritoryal bir öz taşıdığı aşikar. Yerel yönetimlere bağlı özerklik şartıyla statü talebi içine giren PKK ve Kürt milliyetçiliği, “hemen şimdi” aşamasındaydı, aceleci davrandı, bir an önce güçlü bir kazanım elde etmek istedi. Fikret Başkaya gibi isimler demokratik özerkliği bile yeterli görmeyerek bağımsızlık fikrinin yüksek sesle dillendirilmesini istemişti. Tabii özyönetim ya da demokratik özerklik fikri açısından bir aksiyon da kendini gösterdi. ‘Öz savunma’ sivil itaatsizlik olmadan doğrudan hendek savaşlarına geçtiği için bir anda bölgedeki Kürt insanının da tepkisini çekti. Oysaki özerklik tabiatı icabı aşamalı bir yapıyı ve anlayışı içerir. Cizre’ye karşı halk yürüyüşü organize etmeye kalkan HDP önde gelenleri beklenen desteği görmeyince PKK’nın hendek savaşlarının siperlerine girmeyi tercih etti. Halbuki birkaç yıl öncesine kadar Türkiyelilik fikriyle sempati bile oluşturmuşlardı.

PKK’nın ve Kürt milliyetçiliğinin “erken doğum” yaptığı, yaptırıldığı kesin; bunda Ortadoğu’daki yeni statüko için acelesi olanların etkisi büyük.

Devletin sahibi, misyonu, kimliği

Osmanlı, ulusçu akımların, İngiliz aklıyla kurgulanması, bir araya getirilmesiyle sona erdi. İmparatorluk bakiyesi ulus devletlerin parçalanması da benzer bir “özgürleştirme” ameliyesiyle mümkün olacak. Emperyalist yeni akında ulus kimlikleri bile oluşmadan devlet aşamasına geçmeye çalışan gruplar, bir büyük yapıyı ve tarihi heba edecek gibi görünüyor. Ortadoğu’daki devletlerin pek çoğu gibi Kürtler de millet olmadan devlet olmayı başarı sayacaklar anlaşılan. Ulus kimliği bile Ortadoğu’daki pek çok halk için mümkün değil. Ulus olmadan ulusçuluk yapmak, kabile ve aşiret ufkuyla devletleşme fantezileri geliştirmek arkasında Trump ve dünya sistemi olduğu müddetçe tabii ki mümkün ama bir ölçü, değer, millet olmayı sağlayacak kesinlik değil. Bugün Osmanlı hinterlandında devlet diye tavsif edilen pek çok ülkenin bırakın milleti, ulusu bile yok. Haliyle kapitalizm, küfür düzeni biraz da bu aşiret, klan devletlerinin varlığıyla güçleniyor. Devlet kavramı belki de en çok bugünlerde yeniden ele alınmayı, tartışılmayı hak ediyor. Devleti bürokratik bir düzen, hiyerarşi, kurum varlığı, bölgesel idare mekanizması gibi değerlendirmekten çok kadim siyasi bakışımıza göre millet varlığının mücessem hali gibi düşünürsek bu alacakaranlık eşikten rahatlıkla çıkabiliriz.

Devleti sahiplenen kesimlerin klan, aşiret anlayışını, devleti sağmal inek gören tavırlarını kesip devlet olmanın idealini, tarihi kimliğini ve misyonunu yeniden organize edersek eşiği atlayabiliriz. Ulus devlet içinde muhtariyetin kurtarıcı olup olamayacağı, üniter yapının keskin ve güçlü iradeyle kurduğu ilişkinin sonuç verip veremeyeceği gibi meselelerden önce devletin sahibi kavramını yerli yerine oturtmak, grup, cemaat, klik anlayışından millet-i hakime’ye geçip bunu adalet dairesiyle buluşturmak, kadim gaza anlayışına bağlı millet ve devlet varlığını organize etmek biz Türklerin önceliğidir.

Devleti millet ve kadim misyonuyla buluşturmayanlar, millet ve ulus olmadan devlet hayali görenler özgürleşirken ölmeye mahkum olur!

[email protected]