Oligarşik çete düzeni yıkılıyor

Aslan Değirmenci / UMED Başkanı
28.01.2017

“Kral çıplak” diyemeyen “kukla” bir Türkiye yok artık. Statüko ve vesayet değil, tarihimizde ilk kez millet, hür iradesiyle kaderini belirliyor. Dışardan gelen saldırılar kadar, içerdeki aymazlar eliyle, soylu ve kutlu yürüyüşün önüne set kurmaya çalışanları millet iyi tanıyor.


Oligarşik çete düzeni yıkılıyor

Statükoyla bütünleşmek, illegal yapılarla kucaklaşmak, faşistlerle ortak payda olarak vesayeti görmek, darbecilerin hukukundan beslenmek, baskılar, yasaklar, zulümler ve sömürülere ses çıkartmak yerine bizzat beslenmek, solculuk değil sol adına oligarşik çete düzenini benimsemektir. Oligarşik çete düzenini bu ülkede oluşturanlar ABD’nin bilgi ve desteği ile 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlerdir. Kenan Evren’in 12 Eylül darbesiyle ilgili verdiği ifade pek gündeme getirilmez. Daha doğrusu sıcak gündemin yanında buharlaşır. Ancak buharlaşmasına izin vermemeliyiz. 12 Eylül faşist darbesi denildiğinde herkesin aklına önce Kenan Evren gelir. Doğrudur darbenin mimarı Evren, müteahhiti dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’dır. Proje ise tartışmasız ABD’nindir. Tahsin Şahinkaya, 1944 yılında ABD’ye ilk gittiğinde pilot eğitimi alır. Pilotluk bahane! NATO, adım adım derin odalarda özel eğitimlerle Şahinkaya’yı 1980 yılına hazırlar. ‘1 dolar’a Şahinkaya’nın tüm hücrelerini rehin alırlar. Şimdi ataması yapılmalıdır. Uçucu teğmen olarak 1946 yılında Türkiye’ye gönderirler. Geldiğinde yeri hazırlanmıştır. Eskişehir Hava Okulu…

Darbeci pilotların üst aklı

Pilotaj eğitimi alan Şahinkaya uçmaz, Hava Okulu’nda kendini sanata verir. Anında sanatçı ruhu keşfedilir, Hava Fotoğraf Okulu kendisine kurdurulur. Artık kurucudur. Bir misyon yüklenmiştir. Ancak yetmemiştir. Hava Harp Akademisi’ne girişi sağlanır, iki yıl sonra mezun edilir, anında 3. Hava Kuvveti İstihbarat Başkanlığı Foto Kıymetlendirme Subaylığı’na atanır. Kısa sürede istihbarat ile tanışır. Sağlam bir arşiv edinir. Edindiği arşivi paylaşması gerekmektedir. Paydaşlarıyla arşivi paylaştıkça, önü açılır. 1964 yılında Napoli Airsouth karargâhına Eğitim Tatbikat ve Kıyı Daire Başkanı olarak atanır. Türkiye’ye dönmeden 1965 yılında Tuğgeneral rütbesine terfi ederek 6. Ana Jet Üs Komutanlığı ile ödüllendirilir. Nihayet Şahinkaya, 1966 yılında yeniden Türkiye’ye döner. 1969 yılında Tümgeneral rütbesine terfi eder,  Hava Harp Akademisi Komutanlığı’nda görevlendirilir.

Darbeci pilotların yetiştirilmesi görevi bizzat kendisine veriliyor! Tohumları atıyor, üç yıl sonra Hava Kuvvetleri Harekât Daire Başkanlığı’na, 1972 yılında Hava Harp Okulu Komutanlığı’na atanıyor. Sovyetler Birliği’ne karşı kurulan CENTO Türk Askerî Temsil Heyeti Başkanlığı görevine korgeneral rütbesine terfi ettiğinde getiriliyor.

Bir gün önce icazet

Proje adamı Şahinkaya, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne atandığında rütbesi orgeneralliğe yükselmişti. ABD’de uçuş eğitimi alan Şahinkaya iniş nedir yaşamamıştı. Final görev ise Hava Kuvvetleri Komutanı ve cuntanın Millî Güvenlik Konseyi üyeliği olmuştur. Darbeden bir gün önce 11 Eylül’de ise Amerikan Genelkurmay Başkanı’yla buluşmuştur. Buluşma ABD’de gerçekleşmiş, icazeti alıp 12 Eylül sabahı Türkiye’ye dönmüştür. Sonrası malum… Kendisine sorulduğunda ABD Genelkurmay Başkanı ile darbeden sadece bir gün önce yaptığı görüşme kahvaltıdan ibarettir. Ancak 12 Eylül darbesinin yapıldığı gece ABD Dışişleri Bakanı Muskie’nin, Başkan Carter’a “Mr. President, Türk Ordusu’nun komuta heyeti Ankara’da yönetime el koydu, herhangi bir kaygıya gerek yok. Kimlerin müdahale etmesi gerekiyorsa onlara müdahale etti” şeklinde beyanı ve süreç Şahinkaya’yı yalanlamaktadır. Kaldı ki üste sözünü ettiğim Kenan Evren’in mahkemede verdiği ifade darbenin müteahhitinin Şahinkaya’nın, proje koordinatörünün ABD olduğunu gözler önüne sermektedir. Savcıların darbeden bir gün önce Şahinkaya’nın ABD’de olduğunu hatırlattıkları Kenan Evren, “Şahinkaya, NATO Komutanı tarafından Amerika gezisi bulunduğunu, bunun daha önceden planlandığını söyleyerek ‘İsterseniz ben gitmeyeyim’ dedi. Ben de kendisine ‘Bu geziyi iptal edersek ne cevap vereceğiz. Sen git ancak 11 Eylül günü geri dön’ dedim. Yönetime 12 Eylül 1980 günü el koyma konusunda yaklaşık bir hafta kadar önce komuta heyeti olarak karar vermiştik. Dönme konusunda da bir bahane bulursun diye söyledim” cevabı vermiştir. Davet eden NATO, tarih 11 Eylül, görüşme ABD Genelkurmay Başkanı’yla, dönüş 12 Eylül sabahı. Proje de mimar da müteahhit de belli. İşte bu üçlü koalisyonun ortaklığı sonucunda getirilen sistemin adı da “oligarşik çete düzeni”. Bu çeteyi bugün tümüyle dağıtmak, etkisizleştirmek, aynı koalisyonun bir parçası olan FETÖ’nün tüm inlerine girmek için mücadele edenlere karşı çıkan ise oligarşik çete düzeninden yıllarca nemalanan yapılar.

NATO bayrağı ile ulusalcılık

Dogmatik, geri ve özgürlük düşmanı bir anayasa ile fıtratı bozan, insani erdemleri aşağılayan, insanlık onurunu ayaklar altın alan, aklı devre dışı bırakan, akletme kabiliyetini, düşünce ve tefekkürü dumura uğratan ideolojik kuşatmayı aşmaya çalışanlara karşı bugün direnenler bu düzenin bir parçası ve değişim karşısında faşist tutumun bayraktarlığını yapıyorlar. Ellerinde NATO bayrağı ile ulusalcılık yapıyor, milletin seçtiği kadroları etkisizleştirmek, halkın köklerine dönüşüne yol açacak anayasa değişikliği teklifini engellemek için iç savaş borazanlığı yapıyorlar. TBMM’de ulusalcı kimlikleriyle yaptıkları iç savaş borazanlığına en büyük desteği ise TBMM’de hendek siyaseti yapan parlamenterlerden alıyorlar. NATO ittifakı deşifre oldukça da gerilimi tırmandırıyor, kayıt dışı siyaseti üretmek için kaosa zemin hazırlamaya kalkıyorlar. Daha açık konuşacak olursak FETÖ’nün 15 Temmuz’da başaramadığını 12 Eylül’den aldıkları güçle yapmaya çalışıyorlar. Yıllarca tahakküm, istismar, zulüm, kanunsuzluk, baskı, işkence, sürgün, imtiyaz, adaletsizlik ve esaretten gücünü alanlar oligarşik çete düzeninin yıkılmasını engellemeye çalışıyor. Engelleyemezlerse toplumsal barış ve istikrarın sağlanması kaçınılmaz. Engelleyemezlerse Türkiye’nin bölgesel ve küresel aktör olma rolünü daha da güçlendireceğini biliyorlar. Sorun çözme yaklaşımını içeren yeni bir vizyon ve politika konsepti ortaya konulmasını istemiyor, anayasa reformu üzerinden millete karşı savaş ilan ediyorlar. Çünkü bu ülkenin her ferdinin, tarihimizin her döneminde olduğu gibi hem bağımsızlığının sağlanmasında hem de korunmasında bir nefer olarak sorumluluk üstleneceğini görüyor, vesayet zeminlerinin, darbelerin, yasakların, küresel sahte düzenin karşısında duran en dinamik gücün millet olduğunu görüyorlar. Millet kendi kaderini belirlemek için direndikçe milleti birbirine düşürmenin yollarını arıyorlar. Aynı 12 Eylül öncesi gibi. Lejyonerlerden, hendek siyasetçilerinden, taşeron terör örgütlerinden büyük destek alsalar da o kanlı zemini oluşturamıyorlar. Milletin egemenliğinin elinden alınması için hayata geçirilen tüm planları yerle bir oldukça da agresifleşiyorlar. Anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar.  “Kral çıplak” diyemeyen “kukla” bir Türkiye yok artık. Statüko ve vesayet değil, tarihimizde ilk kez millet,

hür iradesiyle kaderini belirliyor. Dışardan gelen saldırılar kadar, içerdeki aymazlar eliyle, soylu ve kutlu yürüyüşün önüne set kurmaya çalışanları millet iyi tanıyor. Sistemin normalleşmesine zemin hazırlıyor, oligarşik çete düzenini tümüyle yıkıyor.

[email protected]