Kutsal artık ne bir mekân ne bir zaman ne de bir kelime olarak deneyimleniyor. Kurban Bayramı, bu yitimi sorgulamak için bir fırsat. Kutsal, gösterilemez. Ancak görülebilir, ama en çok da yaşanabilir. Kurban Bayramı ve onun ardındaki büyük sınav bu yaşantının en kadim yollarından birine yollar açar.
Rabia Yavuz/ Uzman Klinik Psikolog
Din ile modern insanın teması neredeyse bazı gelenekselleşmiş ritüellere inmiş durumda günümüzde. Dini bayramlar ya da günler olmasa günler geçerken gündemimizde var oluşun aşkın tarafı ne kadar yer alıyor sorusuyla modern insan karşılaşamıyor. Zira tam da bugünün insanı kendi zamanını, kendi gündemini kendi belirlediğini sanıyor. Ne yazık ki bu sanrı, neoliberal aklın en büyük yanılsamalarından biridir. Her gün yeni medya araçlarıyla veri bombardımanı altında kalan bizler hangi vakitte oturup düşüneceğiz ki? Medyanın hiç durmadan gündemler ürettiği, bildirimlerin neredeyse hiç susmadığı bir dünyada sürekli çevrimiçi olma dürtümüze nasıl direneceğiz?
Belki de Kurban Bayramı gibi arkasında ölümle karşılaşmak gibi kadim bir meseleyi barındıran bir ritüel varoluşsal derinlikle kopan bağlarımızdan birini tekrar düşünmemize vesile olabilir. Aksi halde bağlamından ve dahi anlamından kopan Kurban Bayramı'nı modern hayat sıradanlığa mahkûm edebilir, mülkiyet yanılsamasını yapı söküme uğratabilecek bu karşılaşma nostaljik bir dekor olarak gözlerden saklanabilir. Ya da çok sık şikayetlere konu olan et tüketiminin çevresinde dönen bir etkinlik olarak belirebilir. Kurban Bayramı'nı Hac ibadetiyle birleştiremeyen zihniyet baktığı yerde sadece et ve kan görecektir. Artık ölüm bilincinin modern safsataları silebileceği ne sessizlik kalır geriye ne de teslimiyetin derinliği. Her şey gösteri, her şey işlevsellik, her şey hıza indirgenir.
Şiddetli bir sessizlik
Kurban, şiddetli bir sessizlik içerir. Bir hayvanın kesilmesi, yalnızca bir ölüm değildir; aynı zamanda insanın kendi kibriyle yüzleşmesine davettir. O hayvan, bizim arzularımız için kurban edilmez. Tam tersine, biz onun aracılığıyla kendi benliğimizin sınırlarını yeniden fark edebilmeye çağrılırız. Bu yüzden kurban ibadeti, görünürde bir eylem olsa da derinliğinde bir duraksamadır. Modern hayatta ise birey bu duraksama fırsatını göremez. Onun dünyasında durmak, beklemek ve sabretmek anlamsız ve hatta işlevsizdir. Ancak kurban, beklemenin ve durmanın içsel bir forma büründüğü nadir anlardandır.
Modern özne her şeyi pozitiflik içinde kavrar: Veri, başarı, görünürlük, performans. Oysa kurban bir negatiflik içerir. Başarının değil vazgeçişin, görünmenin değil silinişin, kontrolün değil teslimiyetin alanıdır. Kurban veren kişi, kendinden vazgeçmeyi öğrenek kutsala yönelir. Bu, modern anlamdaki özgürlüğün ters yüz edilişidir. Özgürlük, kendi iradeni geri çekebilme kudretidir de aynı zamanda. İbrahim'in bıçağı bu anlamda bir özgürlük ediminin aracıdır. O bıçak, oğuldan çok babanın benliğini kesmeye hazırdır. Kıssadaki gibi maksat oğulun kesilmesi değildir.
Kurban, bireyi topluluğa çağırır. Artık yalnızca "ben" yoktur; "biz" belirir. Bu, modern bireyin en çok korktuğu şeydir: Çözülmek, yok olmak ve anonimleşmek. Ama ibadet anonimlik ister. Çünkü kutsal, benlikler üzerinden değil, cemaat üzerinden işler. Kurban eti paylaşılır, sofralar kurulur, yardımlaşılır. Bu paylaşım hesaplanamaz bir alışveriş biçimidir. Kurban, paylaşmanın ölçülemezliğini, bir şeyin verilirken geri alınmamasını, yani karşılıksızlığı öğretir. Modern ekonominin tanımadığı bu karşılıksızlık, kurbanın ruhunda mevcuttur. Bu nedenle kurban, yalnızca maddi değil, etik bir eylemdir.
Kurban Bayramı neoliberal bireyin alışık olmadığı dayanışma edimleri sunar. Günümüzün bireyi buna yabancı kaldığı için Kurban Bayramı bir et tüketimine indirgenir. Yalnızca rekabetin tanındığı dayanışmanın günlük gündemlerde yer bulamadığı bir dünyada Hac gibi bir ibadet ne çok şey anlatır. Hac gibi toplulukla ve ancak bu özel zamanda yapılan ibadet sırasında kimse kimsenin önüne geçmez. Beyaz ihram giysilerini giyen hacı adaylarının unvanları, makamları, servetleri geride kalmıştır. Mescidi Haram'da tüm çeldiricilerden arınmış insanların bir yere varmak için değil, ilerlemek için değil daireyi tamamlamak için yürüdükleri bu merkezde durmak ve tefekkür edebilmektir Hac.
Büyük anlatıya kulak ver
Kurban Bayramı, hac ibadetiyle iç içedir. Hac, mekânın ve zamanın kutsallaştığı yerlerdendir. İnsan, bu ritüelde hem bedenini hem benliğini bırakır. Kıyafetinden kimliğine kadar her şey silinir. Saf bir varlık olarak kalır geriye. İnsan tüm dışsal tanımlardan arınır. Kâbe'nin etrafında dönmek, zamanın lineer akışına karşı döngüsel bir direniştir. Modernlik ilerlemeyi yüceltir; oysa hac dönmeyi öğretir. Hacer'in Safa ile Merve arasında koşusu, bir annenin çaresizliğinde gizlenmiş kutsallıktır. Kurban ise bu kutsallığın bir yankısıdır: bir çocuğun kurtuluşu, bir babanın sınavıdır. Bu kıssa, modern ebeveynliğin de anlamını tersyüz etmez mi? Günümüzde neredeyse ebeveynlerin kendilerinin sahipleri olduklarını sandıkları arzu nesneleri haline gelen çocuk nerededir, Allah'ın lütfu ve emaneti çocuk nerede?
Performans toplumu, her şeyi ölçmek, değerlendirmek, optimize etmek ister. Kurban ise ölçülemez. Çünkü bir hayvanın kesilmesiyle oluşan anlam, sembolik bir düzlemde belirir. Kesilen hayvanın ne kanı ne etidir o eylemi ibadet kılan. Kurban yalnızca et değildir; bir insanlık anlatısının, bir kıssanın, bir inancın somutlaşmış halidir. Onu anlamak için gösteriye değil, o büyük anlatıya kulak vermek gerekir.
Bugünün Kurban Bayramları, büyük et tüketimi festivallerine dönüşmüştür. Hayvan pazarlıkları, kesim organizasyonları, hijyen kuralları, lojistik detaylar... Ritüelin ruhu, operasyonel şemalara indirgenmiştir. Ama hâlâ sessizliğe çekilen, canlılığın bir parçası olan o hayvanın gözlerinin içine bakan, elini başına koyan, dua eden biri varsa; kurban yaşamaya devam ediyor demektir.
Teslimiyet ve sadakat
Modern insanın hayatındaki fazlalıklar nedeniyle kutsala yer kalmadı. Kutsal artık ne bir mekân ne bir zaman ne de bir kelime olarak deneyimleniyor. Kurban Bayramı, bu yitimi sorgulamak için bir fırsat. Kutsal, gösterilemez. Ancak görülebilir, ama en çok da yaşanabilir. Kurban Bayramı ve onun ardındaki büyük sınav bu yaşantının en kadim yollarından birine yollar açar.
Kurban, modernliğin tüketemediği birkaç şeyden biridir. Bu yüzden onunla hâlâ konuşabiliriz. Bu yüzden o hâlâ, gürültüyle kuşatılmış zamanlarımızda bir sessizlik, bir yankı olarak işitmek isteyen kulaklara ulaşmaya hazırdır. Teslimiyetin ve sadakatin modern öznelliğe fısıldadığı bir tür metafizik eleştiri olarak.