Ölümcül virüsü bilerek bulaştırmanın cezası

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
11.09.2020

Koronavirüs bulaştırmaya benzer bir durumu AIDS bulaştırarak öldürme fiilinde görmüştük. Bu durumlarda Yargıtay'ın faile ağır ceza verilmesi yönündeki kararları bulunmaktadır. Bir kimseye ölümcül hastalığı bilerek bulaştırmanın cezası ise müebbet hapis cezasıdır. Böyle bir durum henüz vaki olmamıştır. Fakat ilerleyen günlerde böyle davalar gündeme gelecektir.


Ölümcül virüsü bilerek bulaştırmanın cezası

Koronavirüsün bu kadar tedbire ve yetkililerin uyarmasına rağmen “hızla yayılması” yurttaş olarak yükümlülüklerimizi yerine getirmeyişimizin de göstergesi. Bu ödevimizi yerine getiremiyoruz bu çok açık. Bu durumda “yasaklar” getirilmek durumda kalınıyor ve bunun temel sebebi de “kontrollü sosyal hayat” bağlamında kopmuş olmamız maalesef…

Maske kolda, akıl havada

Maskeyi kolumuza takarak, test yaptırmayarak, “aman kimse duymasın” diyerek, karantinadan kaçarak, hasta olduğumuz halde toplantılara, düğünlere, taziyelere giderek, toplu davet vererek yayılma hızını arttırıyoruz. Eminim ki bu yazıyı okuyan pek çok kişi “maske” konusunda birilerini uyarmak durumda kalmıştır ya da bu konuda yaşanan bir “tartışmaya” şahit olmuştur. Bu “önemsememe (dikkat etmeme)” durumunun sosyolojik, psikolojik ve diğer bilimlerin ele alacağı bir çok sebepleri bulunduğu kesin… Bu yazımızda, vatandaşlarımızın karşılaşabileceği olası ve büyük hukuki sorunları ve bunların kanuni sonuçlarını aktarmak istiyoruz. Yani kısaca yazımız “bu keyfi davranışların, bu sorumsuzluğun bir cezası yok mu?” diye soranlara cevap mahiyetindedir.

Daha sıkı davranmak gerek

Gerçekten zor ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Koronvirüs sebebiyle tedbirler ve denetimler artmak zorunda... Sağlık alanındaki alt yapı ve sağlık çalışanlarının fedakarlığı sayesinde çok daha kötü olabilecek bir tabloyu yaşamıyoruz. Ancak tedbirlerin ve denetimlerin artmasına ek olarak hukuki durumunda değerlendirilmesinde de “daha sıkı” davranmak gerekiyor...

Bir yanda “ölümler”, bir yanda “iki üç ay süren tedaviler”, diğer yanda maske takmayana verilen idari para cezası!... Burada bir oran sorunu bulunuyor. Bu ihmalin karşılığında gelişen tabloya göre öngörülen idari yaptırım ve basit cezaların yeterli olmadığı çok açık.

İdari para cezaları

Meseleyi ele alırken ilk önce idari para cezalarına (İPC) değinmek lazım. İPC, idarelerin konulan kuralların ihlal edilmesi halinde uyguladığı maddi yaptırımlardır. Örneğin, maske takmayana ceza uygulanması gibi. Bilindiği üzere (09.09.2020 tarihli İçişleri Bakanlığı genelgesi ile) maske takmanın kapsamı genişledi. Özel konutlar dışındaki her alanda ve yerde maske takmak zorunlu. Bunun cezası 2020 yılı için 900 TL’dir. Sadece bu değil, İçişleri Bakanlığının, Valiliğin ve İl Hıfzısıhha Kurullarının aldıkları kararlara uymamanın da sonucunda para cezası söz konusu. Örneğin, izolasyon yükümlülüğünü aksatmak, toplantılar düzenlemek, ulaşımda oturma düzenini ihlal etmek vb durumlarda para cezası veriliyor. İPC’ler “suçlara” göre daha hafif ihlaller. Kamu düzenini suçlar kadar etkilemeyen ancak bozucu niteliği olduğu için para cezası verilmek suretiyle cezalandırılan durumlardır. Ancak bu konuda yaptırım maddi olması sebebiyle çok etkili olmadığını ve etkin denetim olmaması sebebiyle de “caydırıcı” yönünün zayıf kaldığını belirtmek gerekir.

Karantinadan kaçmak

Suç olarak en çok karşılaşılan durum “karantinadan kaçmak” olarak halk arasında nitelenen Türk Ceza Kanununun (TCK) 195.maddesinde düzenlenmiş “bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu”. Bu suça göre, korona veya bir başka bulaşıcı hastalık sebebiyle beliren karantina şartlarını ihlal etmek cezalandırılıyor. Cezası ise her bir eylem için iki aydan bir yıla kadar hapis cezasıdır. Yani, bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi bu suçun faili. Güncel birkaç örnek vermek gerekirse; “karantinada olması gerekirken tatile giderken Jandarma tarafından yakalanan aile”, “karantinada olması gerekirken bahis oynarken yakalanan kişi”, “Ankara’da evlerinde karantinada olmaları gerekirken, Abant Tabiat Parkı’nın girişinde jandarma tarafından yapılan kontrolde yakalanan arkadaş grubu”…. bu suçu işlemiş durumdadır. Bu suç toplum tarafında artık biliniyor. Ancak bu konunun daha ileri bir noktası var aslında ve tartışılması gereken esas nokta da bizce burada yatıyor.

Bir kimse koronavirüsü taşıdığını biliyorsa, taşıdığına dair belirtileri hissetmiş veya taşıma riski yüksek bir durumdaysa artık hukuken bir takım yükümlülük altına girmiştir. Ve bunu bile bile dolaşmaya devam ediyorsa, gündelik yaşantısını bu yükümlülük durumuna rağmen “hiç bir şey olmamış” gibi devam ettiriyorsa oluşacak neticelerin tümünden sorumludur. İnsana zarar vermek bağlamında iki ihtimal vardır: İlkin koronavirüse yakalanmış kişi bunu bilerek ve isteyerek yani kasten gidip birine bulaştırma gayesiyle hareket edebilir. Yani “kasten davranmaktadır”. İkincisi de kastı yoktur ancak yükümlülük kurallarını veya önögörmesi gereken durumları göz ardı ederek, yani isteyerek olmasa da öldürme veya yaralama durumuna sebebiyet vermiştir. Her iki duruma Türk Ceza Kanunun bakış açısı farklıdır, verilen cezalar değişik olacaktır.

Niyet öldürme ise..

Kasten davranılmış ise zaten buradaki niyetin açıkla “öldürme” olduğu hemen herkesçe kabul görecek bir durumdur. Burada koronvirüsü bulaştıran kişinin insan öldürme suçu (Bkz. TCK m. 81 ve 82) kapsamında yargılanması gerekir. Zira buradaki davranış bir kimseyi zehirlemek veya ona hedef alarak ateş etmekten farksızdır. Niyet karşıdakini öldürmektir. Korona bunun bir yolu, bir yöntemi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum teorik olarak mümkünüdür, ancak medyadan takip ettiğimiz kadarıyla böyle bir durum henüz vaki olmamıştır. Ancak, ilerleyen günlerde “akıl almaz iddia” başlığı altında gündemimize taşınırsa pek şaşırmamak gerekir. Zira buna benzer bir durumu AIDS bulaştırarak öldürme fiilinde görmüştük. Fail müebbet ile yargılanmıştı. Bu gibi durumlarda Yargıtay’ın faile ceza verilmesi yönündeki kararları bulunmaktadır. Bir kimseye ölümcül hastalığı bilerek bulaştırmanın cezası ise müebbet hapis cezasıdır.

İhmal veya taksir

Bir kimse, kasten değil ama şartlara uymayarak “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla” yani taksirle (TCK m.83 ve 88) veya “yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla” yani ihmal suretiyle (TCK m.85 ve 89) bir kişinin ölmesine veya bu hastalık sebebiyle yaralanmasına sebep olabilir. Burada yaralanma derken aklımıza hep “bıçaklama”, “dövme”, “kırma” gibi eylemler gelir. Ancak bir kimsenin hasta edilmesi de onun yaralanması demektir. Buradaki anahtar ifade “taksir” ve “ihmal” ibaresidir. Bir kimse koronavirüs taşıyorsa, ona has dikkat ve özen kurallarına uymamasından veya yapması gereken davranışları yerine getirmeyerek doğuracağı her sonuca katlanmak mecburiyetindedir. Bu durum bir çok kişiyi ilgilendiyor. “Bana bir şey olmaz”, “ben dikkat ederim kimseye bulaştırmam” diyerek hareket edenler, bu suçun faili olabilirler. Bu şekilde dolaşarak, hastalığı bulaştırmanın da adam öldürme veya yaralama olarak kabul edilebileceğinin bilinmesi gerekiyor. Bu durumlarda ciddi hapis cezaları ile muhatap olmak söz konusu. Özellikle sonucunda ölüm söz konusu olmuş ise, on beş yıla kadar ceza alınması söz konusu olabilecektir.

Koronavirüs sebebiyle öldürme ve yaralama eylemlerinden sorumlu olunacağını belirttik. Bu konunun hukuki bağlamda “manevi unsur”, “olası kast”, “ağırlatıcı neden”, “neticesi sebebiyle ağırlaşma” gibi daha çok hukuk mesleğini icra edenlere dönük tartışmalarının olduğunu, olacağını da buraya not düşelim. Ancak bu tartışma böyle bir yazının konusu değildir. Özetle buradan çıkan sonuç şudur: Koronavirüs salgınını adeta “canlı bomba” misali taşıyan kimseler bunun faturasını hiç de ummadıkları davalar ve alacakları hapis cezası ile karşılaşınca anlayacaklar ve bu konuda sorunlar yaşayabilecekler.

Tedbirleri sıkılaştıralım

Yürütme erkinin “tedbirleri” sıkılaştırma biçimindeki yaklaşımına bu yazıda konu edindiğimi hususlarında eklenmesi gerekmektedir. Zira karantina yükümlülüğünden kaçmak ile bir kimse, “toplu bir alanda kendini patlatan” kimse gibi tanımadığı insanlara zarar vermekte belki de “katili” olmaktadır. Bunun inandığımız değerler bağlamında manevi, Türk hukuk sisteminde ise ceza olarak maddi bir karşılığının olduğunun bilinmesi gerekir. Bu bağlamda bir kimsenin tanımadığı bir ailenin hayatını nasıl mahvettiğini veya mahvedebileceğini bilmesi idrak etmesi elzemdir.

Burada yapılması gereken öncelikle tedbirlere uymamanın ağır ve ciddi yaptırımlarının olduğunun hatırlatılması, bir kimsenin tanımadığı insanların hayatını karartabileceğinin bilincinde olması gerektiği vurgulanmalıdır. Özellikle idari para cezaları ve üst sınırı bir yıl olan ve herhangi bir biçimde hapis yatmanın söz konusu olmadığı suçlardan fazlasının gündeme gelebileceğinin, yükümlülüklere uymayanların yaralama ve öldürme suçlarının faili olabileceği yetkilerce anlatılmalı ve duyurulmalıdır. Bu konudaki ciddiyet ve mücadele kararlılığı, işin bu raddeye gelebileceğinin hatırlatılmasının bile ciddi bir caydırıcılığı olacağı açıktır. Yurttaş, yükümlülüğünün bilincinde olan ve buna uyan kimsedir.

[email protected]