Ömür biter yol bitmez

Mustafa Çiftçi / Yazar
8.01.2021

Servet'in havası yerinde. Çift katlıda muavin olmak, askerde çavuş olmak gibi forslu bir şey. Servetin gömleği, kravatı, saçı tıraşı yerinde olunca konsolos gibi geziyor mahallede.


Ömür biter yol bitmez


Otobüs kısmı iş becermez ‘katana atlar’ gibidir. Sırtındaki yolcunun gül hatrı olmasa çekilecek dert değildir otobüs kahrı. Çünkü kamyona nazaran otobüs nazı hiç bitmez gelinler gibidir. Kamyon iş bilir, beceriklidir, yük çeker, dert taşır sonunda menzile varır. Otobüs ise en pahalı tekerlekli araç olarak nazlanır durur. Bir zamanlar çift katlı olmuştu otobüsler. O zamanlar daha bir çekilmez oldular. Yanına yaklaşamazsın. Biletine erişemezsin. Çift katlıda seyahat masal diyarına gitmek gibidir. Öyle tılsımlı öyle sırlı bir şeydir çift katlı.

Afili iş çileli iş farkı

Çift katlıların forsu girdikleri ilk virajda döküldü. Çünkü çift katlılar viraj alamıyordu. Kontrol etmezsen yana yatar dediler. Şoförlerden çok yolcular kortu. Yolcu kısmı korkmaya yakın yaşar. En ufak şeyden tedirgin olan bir kuş cinsidir yolcu. Virajda yan yatma tehlikesi olan çift katlılardan tedirgin olsa da merakını yenemedi yolcular.

Çift katlı kullanacak şoför kısmı da kılık kıyafetini ona göre ayarlıyordu. Kaptan kıyafeti giymeyi pek sevmez otobüs şoförü. Çünkü kaptanlık gemi ve uçak kısmına mahsus bir afili iştir. Kara yolunda çalışmak ise çileli bir iştir. Kaptan maptan dinlemez. İcabında teker patlar iner tekerin altına yatarsın. Hani nerede kaldı kaptan gömleği?

Gömlek arayışı

Çift katlıya kaptan olanlar anladılar ki bu otobüsün her işi protokole bağlı. Çok büyük olduğundan bazı peronlara alnı değiyor. Onun için peronu alçakta kalan terminalleri bir bir belledi şoförler. Tabii şoförün sağ kolu muavindir. Uyanık muavine kıymet yetmez. Alnı perona değen otobüsü usulünce yanaştırmak da muavinlere düştü. O muavinlerden Servet’i bir görmeliydiniz. Uzun boylu olunur da bu kadar mı olur. Servet bildiğin bayrak direği gibiydi. Otobüsün en arakasına geçer, bir bakışta kim gelmiş kim gelmemiş görürdü. Yolcu kısmını anaç tavuğun cücüğünü gözetmesi gibi takip ederdi. Firması gömlek verdiğinde ona uyan beden bulamadılar da. Ankara’nın Ulus çarşılarında gömlek aradılar bir zaman. Çünkü bedeni olsa kolu kısa kalıyordu. Ulus çarşılarında her şey vardır. Azıcık sabırlı olmak gerekir. Lakin Servet pek aceleci olduğundan gömleği bulana kadar kan ter içinde kaldı. Gömleği satan kişi; “...madem zor buldunuz iki üç tane alın da elinizde bulunsun.” deyince Servet pek sevindi. Servet muavinlikle büyüdüğü ve çok az kişiden iyilik gördüğü için en küçük iyilik en ufak bir güzel söz onu fethetmeye yetiyordu. “Doğru söylüyorsun kardeşim alalım üç tane değiştirerek giyeriz.” dedi. Sonra gömleği paketlettirip çıkacakken dükkanın kapısına çarptı. Boy uzun olunca kontrol zor oluyor. Servet ; “Anam başım!” diyerek olduğu yere çökünce hemen kolonya temiz bez ile başının kanayan yerine pansuman yaptılar. Bol şekerli oralet içirdiler. O sırada Servet ha bire saati soruyordu. “Ne için saati sorarsın kardeşim?” diyenlere “ Seferim var ben muavinim.” deyince Servet vatandaş anladı ki kıyafetler her seferde bir tane giyilmek için alınmış iş kıyafetidir. Bizim insanımız çalışan adamı sever. Ekmek peşinde koşmak hala sempati uyandırır milletimizde. “Haydi sen var git seferine yeğenim” diyerek onu yolcu ettiler. O gidince boş boğaz bir tezgahtar; “...bu kadar boyu ile otobüse nasıl sığar şaştım.” dedi. O böyle söyleyince dükkan sahibi kızdı. Tezgahtarın boşboğaz olanı hiç çekilmez olduğundan “Sen sus sana mı kaldı vatandaşın boyu posu” diyerek tezgahtarı susturdu.

Çift katlıya yakışıyor

Servet gömlekleri aldı, firmanın adı yazılı kravatı da takınca tam muavin oldu. Bir de huyu var saçlarına pek düşkündür Servet. Cebinde tarağı bir de el aynası var. Muavin arkadaşları dalgalarını geçiyorlar. “Bir elimde cımbız bir elimde ayna” diye tempo tutuyorlar. Ama Servet prensip sahibi adam. Kim ne derse desin saçlar ipek gibi yumuşak, tarağın dişleri arasında dans ediyorlar. Pantolon jilet gibi ütülü, gömlek leylak kokuyor. Bu temiz halini gören firma sahipleri yeni aldıkları çift katlıya Servet’i yakıştırıyorlar. Çit katlı gelmeden her yerde reklamı var. Servet o reklamlara bakıyor. “Yer uçağı gibiymiş. Bunun seferi nasıl olur, yol tutar mı acaba?” diyor. Sadece Servet meraklı değil, herkes çift katlıyı merak ediyor. Sonunda bol çıstaklı müzik eşliğinde çift katlı geliyor. Perona giriyor. Muavinler kaptan şoförler seyrediyorlar. O sırada firmanın sorumlusu Servet’in sırtına tap tap vuruyor. “...haydi aslanım yap hazırlığını yarım saate yola düşecek bu canavar.” Servet şaşırıyor. “Vallaha mı?” diyor. İnansa da inanmasa da yola gönderiyorlar çift katlıyı Servet ile.

Yola çıkınca otobüsün varı yoğu neyse anlaşılıyor. Basınca gitmesi mühim değildir. Basınca durması mühimdir. Otobüsün mahareti gazda değil frendedir. Freni deniyorlar. Kaya gibi. Sonra yolcuyu tutuyor mu? Midesi kalkan, başı dönen çok var mı? Hayır yolcular gayet iyiler. Servet de seviyor, araç güzel. Yol boyu hizmetini yapıyor. İlk sefer kazasız belasız tamamlanıyor. “Cümleten geçmiş olsun.” deyip perona çekiyorlar. Karınlarını doyurup aracı yeni sefere hazırlamak için işe koyulunca bir şeyi fark ediyorlar. Bu arabada çalışacak muavin kısmı fazla uzun olmayacak. Yoksa kafası gözü sağa sola çarpıyor. Servet dört büklüm iş görüyor. Hemen ilk günden şikayetçi olmak Servet’e yakışmayacağından kaptan bir şey söylemiyor. Ama bu otobüste uzun boylu olmak pek sıkıntılı bir işmiş anlaşılıyor. Bir de yola çıkınca muavinin oturması için yapılmış koltuğun diz mesafesi o kadar dar ki Servet’in oturması mümkün değil. Yol boyunca ayakta durmaya da mecali yetmediğinden. Üst kata çıkan merdivenlere oturuyor Servet. Bu duruma firma yetkilileri kızıyor. Güvenlik açısından sıkıntılı. “Araç fren yapınca sen merdivenlerden fırlayıp sağa sola çarparsan. Ya da bir yolcuya zarar verirsen ne olacak?” diyorlar. Servet’in canı sıkılıyor ama yapacak bir şey yok seferlere devam ediyorlar.

Yolcunun burnu kırılınca...

Bu arada Servet’in havası yerinde. Çift katlıda muavin olmak, askerde çavuş olmak gibi forslu bir şey. Servetin gömleği, kravatı, saçı tıraşı yerinde olunca konsolos gibi geziyor mahallede.

Çift katlıya rağbet çok olunca firma güzel iş yapıyor. Yolcular da memnun. Seferlere devam ederlerken. Bir sabah seferinde Servet de biraz uykuluyken. Aniden fren yapınca çift katlı Servet oturduğu basamaklardan fırlayıp bir yolcunun kucağına savruluyor. “Aman etmeyin...” deseler de yolcunun burnu Servetin dirseği marifetiyle kırılıyor. Hemen pansuman, hemen kolonya falan deseler de koltuk kana batıyor. “Çift katlı mahvoldu ulan Servet...” diye yakınıyor kaptan. Servet pür telaş temizlikle uğraşırken yolcu bağırıyor. “Sizi şikayet edeceğim görürsünüz.” Kaptan; “...ya sabır...” çekiyor yola düşüyorlar. Son durak terminale varınca herkes burnu kanayan yolcuyu gösteriyor. “Çift katlıda yolcunun burnu kırılmış....”diye bir efsane oluyor. Servet mahcup. Firma kızgın. Sonunda Servet’i alıyorlar çift katlıdan ve ilçelere sefer yapan eski otobüslere veriyorlar. Servet bir zaman morali bozuk geziyorsa da sonra yavaş yavaş toparlanıyor. Saçlar yine bakımlı gömlekte bu sefer kravata lüzum yok. Hem de bu eski otobüsler daha bir ferah ayakta gitmesine gerek yok. Kaptanın yanında laflayarak teker meker yollara düşüyorlar. Emek parası peşinde yol alıyorlar vesselam...

[email protected]