Orda bir Gazze var uzakta

Kâmil Yeşil/ Yazar
19.12.2023

Cemal Reşit Rey bir Kudüslüdür. Onun Türk musikisindeki meşhur müzikal, konçerto, oda müzikleri vs. hiçbirini bilmiyorsunuz diyelim. Peki o çok sevdiğiniz 10. Yıl Marşı'nı kim bestelemiş onu da mı bilmiyorsunuz? “Filistin bizim neyimize” diyenler araştırsın onu da.


Orda bir Gazze var uzakta

Zihni iğdiş edilmişlerin tekrar eski zihin sağlığına ulaşmaları imkansız değilse de çok zordur. Yalan yanlış malûmatın "bilgi" olarak dolaştığı sosyal medyadan 'beslenen'lerden bahsetmiyorum. Bilakis milletvekili, parti başkanı, gazeteci vs.'okur yazar' etiketi taşıyanlardır muhatabımız.

Birinci Dünya Savaşı'nda Filistin Cephesi'nde savaşan Türk komutanların torunları hâlâ yaşıyor ve aramızdalar. Filistin'de Osmanlı devletinin bir memuru olarak yönetimin her kademesinde hizmet eden yüzlerce kişinin adı "salname"lerde yazılıdır. Birkaçını buraya yazalım:

(KUDÜS-ÜŞERİF SANCAĞI başlığı altında 1905 tarihli Salname)

Padişah Sultan II. Abdülhamid'dir. Mutasarrıf ( Vali) : Ahmet Reşid Beğ-Bâlâ rütbesi ile görev yapmaktadır.

Diğer Türk görevliler de şu isimlerden teşekkül eder:

Nâib ve Bidayet Mahkemesi Hukuk Reisi : Ahmed Necip Efendi / Muhasebeci : Salim Bey - Mütemayiz (Miralay-Aybay) / Tahrirat Müdürü : İsmail Hakkı Bey/ Müftü : Mehmet Tahir Efendi/ Bidayet Mahkemesi Ceza Reisi: Ali Nüzhet Efendi/ Müdde-i Umumi Muavini: İhsan Bey/ Jandarma Komutanı: Yusuf Bey/ Maarif Müdürü: İsmail Hakkı Bey / Evkaf Muhasebecisi: Ziya Efendi /Umur-u Ecnebiyye Müdürü: Beşşare Efendi / Arazi-yi Seniyye Müdürü: Mehmet Rıfat Efendi/ Nüfus Nazırı: Şefik Bey/ Tahrir ve Vergi Müdürü: Şakir Efendi/ Defter-i Hakani Memuru: Ömer Lütfi Efendi / Belediye Reisi: Said Efendi /Düyûn-ı Umûmiyye Müdürü: Abdurrahman Hayri Efendi / Telgraf ve Posta Müdürü: Ahmet Hamdi Efendi / Ziraat Bank Şubesi Memuru: Mustafa Mazhar Efendi / Meclis-i İdare Başkatibi: Abdülkadir Efendi / Evrak Müdürü: Abdusselam Efendi / Yafa ve Kudüs Demiryolu Komiseri: Mihran Mamikunyan Efendi / Sıhhiye Baytar Müfettişi: Senitu Efendi / Bettullahm Nahiyesi Murahhası: Rahip Mıdırgıc Efendi /Remle Nahiyesi Murahhas Vekili: Rahip Bartamyus Efendi / Yafa ve Akka Murahhas ı: Rahip Kaykaciyan Maditus Efendi / YAFA Kaymakam: Mehmet Rıza Efendi / Naip: Ömer Azmi Efendi / Ticaret Mahkemesi Reisi: Refik Bey/ Rusumat Müdürü: Lebib Efendi / Telgraf ve Posta Müdürü: Kamil Efendi / Rusumat Başkatibi: Mustafa Efendi / BAĞLI NAHİYELER : REMLE , NA'LİN.

Kudüs-ü Şerif Gazeteleri : Türkçe-Arapça: Kudüs- ü Şerif / Resmi. Arapça: El-Gazzal.

Elbette bu görevlilerin aileleri de vardı. Onların burada doğan, büyüyen çocukları ile bir kasaba büyüklüğünde Türk nüfus yaşıyordu. Kudüs'e hizmet etmenin onurunu çocuklarında isim olarak yaşatanları saymakla bitiremeyiz. Ancak burada kayda geçirmiş olalım. Bu isimler ve daha önceki dönemlerde Kudüs Sancağı'nda Türk devletinin görevlendirdiği memurların ve ailelerinin kimler olduğu, Cumhuriyet'ten sonra hangi soyadını aldıkları, onlara miras olarak kalan Kudüs hatıralarının tespiti gerekir. Bunu da tarihçilerin dikkatlerine sunmuş olalım.

Tarihe merakları yok diyelim; Türk edebiyatının, musikisinin en önemli adamlarından da mı haberleri yok acaba ? Cehaletin bu kadarı tahsilsiz olmaz tabii ki.

Zihni dumura uğramışlardan ümidimi kestiğim için bu yazım onlara değil, öğrenmeye açık kişiler için yazılmıştır.

"Aslen" notu yok

Hemen belirtelim ki bu satırlarda öğreneceğimiz kişilerin varisleri hâlâ aramızdadır, portreler de eserleri ile yaşayan yazar, bestekâr ve şairlerimizdir. Bu isimler 'ABD, İngiltere, Fransa vatandaşlığı alsın düşüncesiyle doğumu ecnebi ülkelere "denk getirilen" çocuklardan değildir. Bu kişilerin hüviyet bilgilerindeki "aslen" notu; köken bilgisi, akrabalar bilinsin diye yazılmıştır. Yoksa hüviyette yazan doğum yeri aslen denilen yer kadar bizim toprağımızdır. "Sökeli bir polis memurunun altıncı çocuğu olarak Kayseri'de doğdu" gibi bir ayrıntıdır o kadar. Bahsettiğim yıllarda, Bursa, Konya, İstanbul nasıl bizim ise Kudüs, Gazze de "bizim"dir. Tıpkı Selanik'in, Bağdat'ın, Şam'ın, Kahire'nin, Üsküp'ün bizim olması gibi.

Ecdadımız Kudüs bilincini o kadar içselleştirmiştir ki bu bilinç çocuklarında da devam etsin düşüncesiyle doğum yerini özel olarak yeni doğan bebeklerin hüviyetine kaydetmiştir.

Bu bağlamda tarihî kişilik ve devlet erkanını bütünüyle yazmak mümkün değildir. sadece edebî portrelerden bahsedeceğim.

Nişancızâde Seyyid Mehmed Kudsî Efendi

Bu şairimiz KUDSÎ unvanı ile tanınır. Bir Divan şairi olan Seyyid Mehmed Kudsî Efendi, 1584'te Kudüs'te doğmuştur ve babasının Kudüs sevgisi ve bilincinin Osmanlı'daki yansımasıdır. Nişancızâde Seyyid Mehmed Kudsî Efendi, edebiyat tarihinde şiirleri ile yer etmişse de sadece şair değildir; aynı zamanda müderristir (profesör); Selanik, Mekke ve Bursa kadılıklarında bulunmuştur. Anadolu Kazaskerliği yapmıştır.

Şeyh Gazzî Ahmed Efendi

Şeyh Gazzî Ahmed Efendi, Gazze'de doğmuş bir başka Divan-Tekke şairimizdir. (D. 1054/1644-45) Tahsiline 7 Ekim 2023'ten beri Siyonist soykırımcı İsrail'in bombaladığı Gazze'de başladı. Camiu'l-Ezher'de hadis dersleri okuttu. Bursa Ulu Cami'de vaazlar verdi. Eserleri edebiyat tarihinde kayıtlıdır.

Şaire Ayşe Hanım

Ayşe Hanım, 1868-1869 yıllarında Kudüs'te doğmuştur. Asker kızı olan şair, 19 yaşında bir binbaşı ile evlenir, Gaziantep'e yerleşmiştir. Tahsili olmadığı hâlde, ileri derecede Arapça biliyordu. Nakşi tarikatına bağlı idi. Şairemizin "Kalmadı âlemde adl ü adalet" mısraı bu günleri anlatır gibidir. Bir kadın şair olarak şiirleri dilden dile dolaşan Ayşe Hanım'ın en meşhur beyitlerinden biri şudur:

"Hiç rağbet kalmadı ehl-i kemâle

İtibar muhabbet hep hûb cemâle"

Arab-zâde, Mehmed Müttakî Efendi

16. Yüzyıl/Anadolu-Osmanlı diyarının en önemli divan şairlerinden olan Müttaki Efendi de Kudüslüdür, Kudüs doğumludur. Kudsî mahlasını kullanan Arabzâde Efendi'nin oğlu, Bostan Efendi'nin torunudur. Kendisine ecdadından miras kalan ilim ve irfanın tahsilinde çok çalışıp çabalamış bir genç olarak bilinmektedir.

İzzet Melih (Devrim)

Yukarıdaki isimler Osmanlı dönemine aittir ve eserleri günümüze kadar gelmiş olsa bile artık ünlü değildir diyerek cehaletine bahane arayanlara Cumhuriyet dönemindeki isimleri de bildirelim ki kaçacak yerleri kalmasın.

İzzet Melih, daha dün kadar aramızda olan Kudüs doğumlu bir yazardır.

İzzet Melih (Devrim) de edebiyatımızın son dönem portrelerindendir. (Ölümü 1966). Gençlik zamanında çok ünlü, etkili bir yazar olan İzzet Melih, 1930-1938 yılları arasında İstanbul Tramvay Şirketi'nde üst düzey memur olarak görev yapmıştır. Kendisine Paris Edebiyat Fakültesi tarafından edebiyat doktoru unvanı verilmiştir. Les Lamartinies Topluluğu üyesi olup 1957'de Paris Yazarlar Birliği'ne daimi üye olarak seçildi. Yazarın soyadına dikkat: Devrim. Kudüs ile devrimi birleştiren bu ismin cumhuriyetçi halkçılara bir şey söylemesi gerekmiyor mu?

Yazıyı uzatmamak için eserlerinin tahliline girmiyorum.

Cemal Reşit Rey

İşte bu ismi duymadık diyemezsiniz. Adına salonlar, meydanlar, okullar, konservatuvarlar kurulan Cemal Reşit Rey'i de bilmezlikten gelemezsiniz. Evet, çok sesli müziğimizin en önemli bestekârlarından Cemal Reşit Rey de Kudüs'ta doğmuştur, o çocukluktan beri Kudüslüdür. Türk Beşleri olarak anılan grubun üyesi olan Cemal Reşit Rey, besteciliği kadar eğitimciliği, piyano pedagogu, piyanist, orkestra yöneticisi ve İstanbul Şehir Orkestrasının kurucusu olarak Türk müzik tarihine geçmiştir. Babası, Servet-i Fünûn dergisinde H. Nazım takma adıyla yazan, Edebiyat-i Cedide'nin tanınmış bir yazarı, Ahmet Reşit Bey'dir. Ahmet Reşit Bey, Kudüs'e mutasarrıflık görevindeyken 25 Eylül 1904 tarihinde Cemal Reşit dünyaya gelmiştir.

Cemal Reşit Rey'in Türk musikisindeki meşhur müzikal, koncerto, oda müzikleri vs. hiçbirini bilmiyorsunuz diyelim. Peki o çok sevdiğiniz 10. Yıl Marşı'nı kim bestelemiş onu da mı bilmiyorsunuz? "Filistin bizim neyimize" diyenler araştırsın onu da.

Ahmet Kudsî Tecer

Edebiyat okumaları yapanlar Ahmet Kudsi Tecer'i "Nerdesin, O Köy Bizim Köyümüzdür, Halay Çeken Kızlar" gibi şiirleri ve tiyatro eserleri ile tanır. Ahmet Kudsî Tecer'in edebiyatımıza diğer büyük hizmeti Sivas'ta görev yaptığı yıllarda keşfedip tanıttığı Âşık Veysel olmuştur. Çünkü Veysel'i keşfeden, onu Ankara'ya getirip radyoda saz çalıp türkü söylemesini sağlayarak tanıtan, kültürümüze kazandıran kişi Tecer'dir. İşte bu şairimiz Ahmet Kudsi adını Kudüs'te doğmasından dolayı almıştır. (1901). O yıllarda babası memurdur Kudüs'te.

Ne yazık ki harf devrimi Kudsî'yi doğduğu yeri unutturacak ve yeni nesle hatırlatmayacak şekilde Kutsi'ye çevirmiştir.

Ahmet Kudsî'nin eserleri ve edebiyatımızdaki yerini meraklısına bırakıyorum. Ancak babası Düyûn-ı Umûmiyye müdürlerinden Abdurrahman Bey'in kim olduğu merak etmelisiniz. Ve Ahmet Kudsî Tecer'in, Kudüs'te başka okul yok mu idi de ilköğrenimini neden Fransız Frerler Mektebi'nde başladığını da öğreniniz lütfen.

Tecer'in Kudüs doğumlu olmasının hiçbir anlamı ve değeri yoktur, sadece şehirlerden biridir diyenlere söylüyoruz. O zaman Mustafa Kemal'in Selanik'te, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Kahire'de, Ahmet Haşim'in Bağdat'ta, Yahya Kemal'in Üsküp'te doğmuş olmasının da bir anlamı yok! Hele Mehmet Akif'in Arnavut asıllı olması hiçbir şey söylemiyor öyle mi?

O kişilere söylenecek söz kalmamıştır.

Ahmet Kudsî Tecer, ders kitaplarına da giren "ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA" şiirinde köy adı vermez. Çünkü Cumhuriyet'in ilk yıllarında bütün köyler "orda"dır ve "uzak"tır. Cumhuriyet aydını köyü tanımaz, hatta köylüyü hakir görür. Köylü, gayrimedenidir, onun eğitilmesi gerekir. Köylü sadece vergi ve asker kaynağıdır. Bunun dışında köylüyü şehirde, hele Ankara'da gören olmamıştır. Köylü Ulus'a, Kızılay'a giremezdi, çünkü şehrin girişindeki zabıtalar tarafından alınmazdı. Ayağında çarık, başında yirmi yerinden delinmiş bir kasket, üstünde asıl kumaşının ne olduğu belli olmayan kırk yamalı bir pantolon ile kimse karşılaşmak istememiştir Ankara sokaklarında. Cumhuriyet balolarının kibar efendilerine ağır gelmiştir bu görüntü. Kendi yetersizliklerini yüzlerine vurduğu için köylüden hep uzak durmuştur CHP seçkini. Köylü, okuma yazma bilmez fakat dindardır, Kur'an okumayı (namaz surelerini) kulaktan öğrenmiştir. Bu dindarlık bile tehlikeli kabul edilmiş, yasaklanmıştır. İşte böyle bir ortamda şairin "Orda bir köy var, uzakta, O köy bizim köyümüzdür" demesi dikkatleri köylüye çevirmiştir. Sivas, Sivrialan köylüsü Âşık Veysel'i Ankara'ya getirse de Kızılay'a sokamayan Ahmet Kudsî Tecer, sonunda Veysel'i tanıtmaya muvaffak olmuştur. Çünkü Anadolu'daki insan cevherini keşfetmiştir Tecer.

Ahmet Kudsî Tecer'in şiiri pekâlâ bütün Anadolu ve Anadolu dışındaki topraklarımız için de okunabilir. Pekâlâ "Orda bir Gazze var uzakta/ O Gazze bizim Gazzedir. Gezmesek de, tozmasak da O Gazze bizim Gazzedir" diyebiliriz.

Tecer'in uzakta diye nitelediği köyler tabii ki 20'li yıllardan sonraki köyler için kullanılmıştır. Uzak denilmesine sebep yol yani ulaşım zorluklarıdır. Kışın kar sebebiyle kapanan keçi yolu yazları vasıta/araba ve yol olmadığı için de ulaşılmaz olarak anlatılmaktadır. Yoksa şiirdeki uzaklık gönül uzaklığı değildir. Şair tam da bu gönül yakınlığını anlatmaktadır. Dolayısıyla kelime olarak "uzakta" anlam olarak tam tersini, yakınlığı ifade etmektedir. Önemli olan kalbi yakınlıktır. Öyleyse bu durumu Gazze için de geçerli kabul edebiliriz.

Gazze o kadar bizimdir ki Ladikli Ahmet Ağa orada velayete ermiş Hızır ile orada buluşmuştur. Kanal Savaşına asker olarak katılan çobanı bize veli olarak hediye eden yerdir Gazze.

Gazze, Kudüs, Filistin 'orda' ve 'uzakta' değildir. Burda hemen yanı başımızda ve içimizde, gönlümüzdedir. Bir kelimeyi sözlük anlamının tam zıttı ile anlatan en tipik şiirlerdendir bu.

"Orda bir Kudüs var, uzakta, /O Kudüs bizim Kudüstür. Yatmasak da, kalkmasak da /O Kudüs bizim Kudüstür.// diye devam edip "Orda bir ses var, uzakta/O ses bizim sesimizdir/Duymasak da, tınmasak da / O ses bizim sesimizdir.// diye bitirebiliriz.

Eğer gerçekten Gazze'deki soykırıma duyarsız kalırsak o zaman uzakta oluruz.

Filistin'in toprağımız olduğunu unutursak o zaman uzakta oluruz.

Kudüs'ün manevi değerini unutursak uzakta oluruz.

Oradaki dağın bizim dağ; oradaki yol bizim yolumuzdur. Ve bu farkındalık aradaki uzaklığı kaldırır.

Zaten şiiri, edebî metni yaşatan da bu geniş okumaya uygun olarak yazılması değil midir?

Bu kadarcık bir izah bile Filistin, Kudüs ve Gazze'ye niçin sahip çıkmamız gerektiğini gösterir. Siyonist İsrail'in tahrif edilmiş, Hahamların uydurduğu

Tevrat'a dayanarak ülke çalmasını normal karşılayıp da ecdadının kanı hâlâ kuramadığı, 500 yıldan fazla sahibi olduğu ve orada yetişmiş büyük adamlarını gün gibi bilirken Filistin benim meselem değil diyenler Türk değildir. Mescid-i Aksa benim meselem değil diyen de Müslüman değildir.

Dolayısıyla Filistin benim meselem değil, bizim böyle bir sorunumuz yok, diyenler cahillikten dolayı böyle söylemiyorlarsa işte buraya yazıyoruz. O kişiler haindir, toprağına, milletine, tarihine, kültürüne ve benliğine yabancılaşmıştır.

Onlardan vatanı satmak, peşkeş çekmek her şey beklenir.

Onlara karşı dikkatli olalım.