Orta Asya'nın üvey evladı Tacikistan

Doç. Dr. Halil Kürşad Aslan / İstanbul Medipol Üniversitesi
30.09.2022

Bir yandan dini radikalizm tehdidi diğer yandan komşu ülkeler nezdinde kendini savunma güdüsü ile hareket eden Tacikistan'ın maceracı bir dış politika izleme lüksü yoktur. Çin ve Özbekistan gibi iki güçlü komşusu bulunan Tacikistan'ın Kırgızistan ve Afganistan'a yönelik saldırgan bir tutum izlemeyeceği açıktır.


Orta Asya'nın üvey evladı Tacikistan

Tacikistan-Kırgızistan arasında Eylül 2022 içinde yaşanan sınır çatışmaları sırasında Tacikistan'da bulunmaktaydım. Bir Avrupa Birliği Horizon 2020 Projesi kapsamında Tacikistan'ın başkenti Duşanbe'de 31 Temmuz - 25 Eylül 2022 tarihleri arasında yaklaşık 2 ay kaldım. Duşanbe'de bulunduğum Eylül ayı içinde Kırgızistan ve Tacikistan arasında meydana gelen sınır çatışmalarında yüzden fazla kişi hayatını kaybetti, yüzlerce yaralı vardı ve binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Dünyanın ve Türkiye'nin siyasi gündeminde Rusya-Ukrayna çatışması, Azeri-Ermeni ihtilafı, BM yıllık olağan toplantıları varken Kırgız-Tacik çatışmaları fazla dikkat çekmedi. Yine aynı günlerde meydana gelen ŞİÖ Semerkant zirvesinde de iki Orta Asya ülkesinin ihtilafı konusunda ciddi bir girişimde bulunulmadı.

İhtilafın arka planı derin

İki ülke arasındaki ihtilaflı konuların tarihi arka planında derin yapısal tetikleyiciler bulunmaktayken günümüzde söz konusu ihtilafı modern çatışma çözümü araçları ile çözümleyebilecek herhangi bir küresel veya bölgesel güç gözükmezken uluslararası örgütlerden de ümit verecek bir arabulucu ortaya çıkmadı.

Esasen Türk Devletleri Teşkilatı, Orta Asya'da güçlü bir karşılık bulmuştur; ve potansiyel olarak bölgesel iş birliği alanları yanında bu türden bölgesel ikili veya çoklu sorunları çözme noktasında da belli bir rol oynama kapasitesi olmasına rağmen Ocak 2022'da patlak veren Kazakistan protestolarında da kendinden beklenen rolü oynayamamıştır. Türkiye'nin Orta Asya'ya yönelik politikalarında belki de en önemli zaaflardan biri bölgeye yönelik bilgi açığıdır. Türkiye dış politikasında politika geliştirme ve icra noktasında da ciddi bir bilgi eksikliği dikkat çekmektedir. Türkiye tarafında Orta Asya bölgesinde en az bilinen ülke ise hiç şüphesizdir ki Tacikistan'dır. Türkiye'de karşılaştığım birçok kişinin dış politika seçkinlerimiz de dahil olmak üzere Tacikistan hakkında yüzeysel bir bilgiye sahip olduğunu gözlemliyorum.

İran'a yakın değiller

Sanılanın aksine Tacikistan halkının büyük çoğunluğu Şii değildir; dış politika bağlamında da İran'a yakın bir ülke değildir. Orta Asya Türk devletlerini sayarken Tacikistan muaf tutulur. Oysaki bu ülkenin Türkiye ile çok güçlü tarihi ve kültürel bağları vardır. 10 milyona yakın nüfusu olan Tacikistan'ın büyük çoğunluğu Sünni ve Hanefi mezhebindendir. Dil olarak Farsça grubuna ait kendine özgü Tacik dili kullanılır. Ancak halkın önemli bir bölümü Özbek dilini kısmen de olsa anlar. MS 10. yüzyıldan itibaren bölgenin İslamlaşması sürecinde Türk ve Tacik gruplar benzer süreçlerden geçmiştir. Bu bağlamda Türkiye'ye yakın olmak için önemli bir ortak tarih/kültür alanı mevcuttur. Dil bakımından İran ile ortak olsalar da son yıllarda İran ile siyasi ilişkiler çok gergin bir konumdadır.

Orta Asya'nın en fakir iki ülkesi olan Tacikistan ve Kırgızistan'ın ortak noktalarından biri ülke coğrafyasının yüzde 90'ı kadarının dağlık olmasıdır. Ayrıca bu iki ülke su rezervleri bakımından oldukça zengindir ve hidroelektrik üretimi bakımından geniş bir potansiyele sahiptir. Her iki ülke nüfusunun önemli bir bölümü çalışmak için Rusya ve Kazakistan'a gitmekte olup ülke milli gelirinin yaklaşık üçte biri yurtdışındaki işçiler tarafından gönderilen havalelerden oluşmaktadır. Bu iki ülke arasındaki yaklaşık 1,000 km'lik sınırın üçte ikisi konusunda mutabakat sağlanmış olduğu halde kalan üçte birlik bölüm için henüz uzlaşma sağlanamamaktadır. Bu sınır sorunları hem küresel ve hem de bölgesel güçlerce (ABD, Çin, İran ve Rusya) kaşınmaya müsait iken buna ilaveten her iki ülkenin devlet teşkilatlarındaki farklı katmanlarda (siyasi partiler, muhalif gruplar ve güvenlik bürokrasisi) popülist ve manipülatif etkilere maruz kalabilmektedir.

İç savaşın yaraları

Tacikistan tarafına odaklandığımızda Duşanbe'nin politikalarını anlamak için birkaç önemli noktanın altını çizmekte yarar var. 1992 yılında başlayan İç Savaş 1997 yılında bitmiş gibi görünse de yaptığım mülakatlarda 2000'li yılların yaz aylarına kadar çatışmaların bitmediği not edilmiştir. 1990'lı yıllarda yaklaşık 6 milyon nüfusa sahip olan bir ülkede 200 bin kişi İç Savaş'ta hayatını kaybetmiştir. İç Savaş'a İslami gruplar, merkezi rejim güçleri yanında birkaç bölge iştirak etmiştir. Özellikle Garm bölgesi ile başkent Duşanbe'deki çatışmalarda toplam ölü sayısının üçte ikisi meydana gelmiştir. 2000'li yıllara gelindiğinde İç Savaş'ın bitmesinde önemli bir liderlik rolü üstlendiği düşünülen İmamali Rahman bir halk kahramanı gibi görülmüştür. Ancak daha sonraki yıllarda izlenen agresif seküler politikalar söz konusu lider imajını önemli ölçüde zedelemiştir. Özetle, Tacikistan'ın siyasi davranışlarını anlamlı biçimde değerlendirirken ülke elitleri ve halkın bilinçaltında İç Savaş'ın yarattığı travmanın ve diğer iç politika parametrelerinin dikkate alınması elzemdir.

Tacikistan'da yaptığım görüşmelerde hem halk hem de elitler nazarında İç Savaş'ın tetiklenmesinde ve nispeten geç bitmesinde dış güçlerin büyük payı olduğu kanaati bildirilmiştir. İç Savaş haricinde Tacik siyasi davranışının anlaşılmasında bir diğer önemli nokta din-devlet ilişkileridir. Tacik toplumunun geneli oldukça muhafazakardır. Ülkenin yüzde 75 kadarı olan etnik Taciklerle birlikte yüzde 15-20 kadar olan etnik Özbekler Ehli Sünnet dairesindedir; Müslüman halkın yüzde 95'ten fazlası Hanefi mezhebini benimser ve itikadi olarak İmam-ı Maturidi ekolündendir. Diğer yüzde 5 ise ülkenin ağırlıklı olarak Badakşan Özerk bölgesinde yaşayan İsmaili/Şii mezhebini benimseyen gruptur. Taciklerin muhafazakar eğilimleri çerçevesinde 2000-2010 yılları arasında binlerce genç hem İran'a hem de Arap ülkelerine dini eğitim almak üzere gitmiştir. Bu gençlerden eğitimleri sonrasında ülkelerine geri dönenler toplumsal yapıda büyük bir reaksiyon oluşturmuştur. Suudi Arabistan, Mısır ve İran gibi ülkelerde dini eğitim alan Tacik gençlerin önemli bir bölümünde radikalleşme ve Selefi akımların izleri fark edildiğinde özellikle 2009 yılından sonra Tacikistan devleti hızlı ve sert tedbirler almaya başlamıştır. Görüştüğüm birçok muhafazakar Tacik vatandaştan Selefi akımlara kapılan ve köylerine döndüklerinde aileleriyle ciddi tartışmalar ve gerilimler yaşayanların hikayelerini dinledim. Suriye İç Savaşı sırasında Orta Asya bölgesinden DEAŞ saflarına katılan gençlerin motivasyonunu anlayabilmek için Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra selefi etkiye maruz kalan söz konusu gençleri iyi analiz etmek gereklidir. Tacikistan'dan bu şekilde 3 bine yakın DEAŞ'A katılım olduğu ifade edilmektedir. Gerçek sayı daha fazla olabilir.

Camiler kapatıldı

Tacik devleti söz konusu tehdidi görünce yurtdışında eğitim gören tüm gençleri yakın takibe almış devlet televizyonunda birçok program ve haberler yapılmış 1500 civarında cami kapatılmış ve günlük dini pratiklere yönelik birtakım tedbirler alınmıştır. Tacikistan yasalarına göre, 18 yaş altındakilerin camiye gitmesi yasaktır. Cuma namazlarında Türkiye'de AVM girişlerinde gördüğümüz güvenlik dedektörleri kullanılmaktadır. 40 yaş altındakilerin sakal bırakması yasaklanmıştır. Tesettürlü kadınlara yönelik agresif politikalar da dikkat çekmiştir. 2009-2018 döneminde dini hayata yönelik sıkı tedbirler izlenmişken son yıllarda bir miktar gevşeme sağlanmıştır. Benim Duşanbe'de bulunduğum dönemde üniversite kampüs girişlerinde her gün düzenli olarak kılık kıyafet kontrolü yapıldığına şahit oldum. Cumhurbaşkanı İmamali Rahman televizyon konuşmalarında sıkça Tacik halkının kendi özgün toplumsal değerlerine uygun biçimde giyinmesi vurgulanmaktadır.

Güvenlik tehdidi

Son olarak Tacikistan siyasi davranışlarını anlayabilmek adına Afganistan'daki güvenlik tehdidinden bahsetmek gerekir. Tacikler, güneyde Afganistan (Taliban'dan) sınırlarından büyük bir güvenlik tehdidi algılamaktadır. Taliban sıkça Orta Asya devletlerini (Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan) tehdit etmektedir. Özellikle de Tacikistan'a yönelik tehditleri oldukça ağırdır. Afganistan nüfusunun dörtte biri kadarı etnik Taciktir (kimileri bunun yüzde 45'e kadar vardığını söylemektedir) ve Taliban milis güçleri içinde tamamen etnik Taciklerden oluşan bir birim bulunmaktadır. Taliban tehdidi karşısında Taciklerin en güvendikleri müttefik konumundaki Rusya Federasyonu'nun giderek güç kaybetmesi Duşanbe'de büyük bir endişe yaratmaktadır. Orta Asya'nın en dindar, en eski yerleşik (sedentary) toplumu olan Tacikler bunca sorunun arasında 30 yıldır üzerinde bir türlü mutabık kalamadıkları bir ulus-inşa sürecini de deneyimliyor. Ulusal kimlik inşası ile birlikte 30 yıldır yaşanan güvenlik sorunları aynı yönde hareket eden dalga hareketleri gibi bir seyir izliyor. Bir yandan dini radikalizm tehdidi diğer yandan komşu ülkeler nezdinde kendini savunma güdüsü ile hareket eden Tacikistan'ın maceracı bir dış politika izleme lüksü yoktur. Çin ve Özbekistan gibi iki güçlü komşusu bulunan Tacikistan'ın Kırgızistan ve Afganistan'a yönelik saldırgan bir tutum izlemeyeceği açıktır. Bu yüzden Orta Asya bölgesinin bu iki en yoksul ülkesinin sorunları için belki de en önemli dış destek çatışma çözümü konusunda sağlanacak proaktif ve iyi niyetli bir arabuluculuk rolü olacaktır. Sosyal medya; İnternet ve yazılı basında birçok dezenformasyon ve yanlı bilgi dikkat çekmektedir. Bu iki ülkenin yaşadığı ve hemen hemen her yıl tekrar eden sınır çatışmalarında taraf tutucu bir politika iyi niyetli hiçbir aktörün menfaatine değildir. Sorunları diplomatik araçlarla çözme konusunda potansiyel bulunmaktadır. Sovyetler Birliği döneminden kalma bir takım yapısal sorunlar aşılmaz değildir. Türkiye Cumhuriyeti bu konuda aktif bir politika ile bu iki yoksul Orta Asya devletinin sorunlarının diplomatik çözümünde destek sağlayabilecek olumlu bir imaja sahiptir.

[email protected]