Ortada buluşalım

0
19.12.2015

Tütünler Islak kitabına “bütün mümkünlerin kıyısında...” cümlesiyle başlıyordu Turgut Uyar. İsmet Özel bu cümleyi, 1962 yılında Türkiye’nin gerçekten “bütün mümkünlerin karşısında değil kıyısında” olduğu şeklinde yorumladı.


Ortada buluşalım

Peki hangi mümkünlerin kıyısında? İslam, evet. Sosyalizm, evet. Amerikan dünya sistemi, evet. Milliyetçilik, evet. Kalkınma ya da bölünme... Onlara da evet. II. Dünya Savaşı olup bitmiş, faşist rejimler vesilesiyle kıta Avrupası’nın tüm enerjisi tüketilmiş, ABD uluslararası sistemin başına oturup, dünyayı demokratikleştirmenin hesabını yapıyordu. Sovyetler, kadim sıcak denizler fantezisini dillendirdikçe bizler demokrasiden daha fazla istifade etmeyi planladık; Missouri zırhlısının ölen büyükelçimiz Münir Ertegün’ü getirmesi aynı zamanda Türkiye’nin vazgeçilemez bir ülke olduğunu dünya aleme gösterdi. Sovyetlerin hesabı Türkiye’yi kontrol etmekti; Türkiye’nin komünist blokta yer alması mümkün müydü?

Osmanlı devlet adamı, narhı belirlerken, aşırı kârın önüne geçmek için kazancı sabit ve normal seviyede tuttu. Burjuvayı doğurabilecek büyük toprak birikiminin, sermaye temerküzlerinin önüne geçmek için tedbirler aldı, köylüyü yani milleti ezdirmedi, milletin kendisinden başkasının egemenliğine girmesine, kendi toprağında ırgatlık yapmasına müsaade etmedi, zamanın ruhunu, kapitalist ilişki biçimlerini gördü fakat bunu kabullenmedi, kendi sisteminden vazgeçmedi sonuçta kapitülasyonlarla, ithalat rejimleriyle tükendi. Başka bir mümkünün kıyılarında dolaştı, kapitalist iktisadı uygulayabilirdi, reddetti. İttihatçılar bunu, milli ekonomi yaratarak atlatmaya çalıştı.

I. Paylaşım Savaşı, Balkan Savaşları’nın açtığı yarayı tamir edecek mümkünleri taşıyordu. İtilaf devletleri yanında savaşmak mümkün değildi; İttihatçılar imkansızı mümküne çevirmek için çalıştı. Olmadı. Devlet Osmanlıcılık ile unsurların kopuşuna engel olmanın gayretini verdi, bu mümkün değildi zaten. İslamcılık ile Müslüman unsurları bir arada tutmanın imkanı var mıydı? Turancılık ile İslamcılığın birlik hayalleri gelip adem-i merkeziyetçiliğe dayandı. Devletin ideolojisi olan İslamcılığın devleti kurtarma ihtimali bulunuyordu, Meşrutiyet ile açılan Osmanlı Mebusanlarında gayrimüslim unsurlar Müslümanları yönetemez hale getirdi.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra Kadro, sonrasında Yön Hareketleri Türkiye’ye yeni fikirler getirip, yeni tekliflerde bulundu. Türk tipi sosyalizm, kapitalist olmayan kalkınma mümkünlerin içinde bulunuyordu. Bu sapmalardan askeri darbe Türkiye’yi kurtarıp normalleştirdi. Türkiye Demokrat Parti iktidarıyla hilafeti bile tartışabilecek düzeye gelirken sadece “küçük Amerika” olmaya değil aynı zamanda, altyapı tesislerinden demokratik uygulamalara kadar pek çok alanda yeni mümkünlerin peşinde koşuyordu. Turancıların, milliyetçilerin beli 40’lardan sonra kırılmasa, sosyalizm kendi sesini bu kadar çabuk bulamayabilirdi.

Türkiye İşçi Partisi ile milli sol bir ihtimal olarak yerini aldı.

Bu dikkate alınabilir gerçeklik marjinal bölünmelerle sonuçlandı. Türkiye’de etkinliğini sürdürenler merkezde büyüyen çevre sesi keserek ortanın solunu, orta yolu ikame etmeyi başardı. Büyük Doğu Cemiyeti’nden Milli Görüş’e kadar 27 Mayıs sonrasında ortaya çıkan İslami akımları da dikkate alırsak, Türkiye’nin İslami bir dönüşüm geçirmesi mümkün olabilirdi. 1980 sonrasında İslamcılar, merkez-çevre modelinde çevrede kalmayı reddettiklerini merkeze bildirdi. Kamusal alandaki varlık alanı genişledikçe “orta yol” daha çok bulunmaya başladı.

İstiklal Harbi sonrası pırıl pırıl bir başlangıç ihtimali doğdu. Türkiye, bir İslami devlet anlayışıyla kuruldu. Lozan gayri müslim-müslim anlayışına göre vatandaşlığı belirlemiş, devlet dinini İslam olarak düzenlemiş, Batıya karşı koyarak bir iradeyi tecessüm ettirmişti. İhtimaldi ki kendini kısa sürede toplayıp İstiklal Harbi’nin semeresini görebilirdi. Şeyh Sait İsyanı arkasından Takriri Sükun Kanunu’nu getirdi, gericiler, fesatlar ve bölücüler tasfiye edilecekti. Dil de tasfiye edildi. Türkiye bir mümkünden başka bir mümküne geçiş yapmadı, orta yolu sağlayacak yeni düğümlerle sistem örülerek inşa edildi.

Mümkünlerden imkansızı inşa etmek

Türkiye Danıştay saldırısından sonra hep yeni mümkünlerin önünün açıldığı bir ülke görüntüsü veriyor. Cumhuriyet mitinglerinden 27 Nisan bildirisine, Gezi olaylarından Rus uçağının düşürülmesine kadar uzun Arap Baharı sürecinde de yepyeni imkanlar milletin önüne açıldı. 7 Haziran seçimleri milletin sistemi nasıl kilitleyebileceğini gösterirken 1 Kasım seçimleri uluslararası sistemin Türkiye’yi nasıl mengeneye alabileceğinin işaretlerini verdi.

Türkiye bugün ne milliyetçi ne sosyalist ne de İslami bir dönüşümün eşiğinde duruyor. Türkiye’de İslamcılık düşüncesi iktidar alanını kaplasa da, başta İslamcılığın kendi tezlerinin doğurduğu Ortadoğu arenası ve içeride Kürt meselesi, İslamcıların gelecekte inşa etmek istedikleri yapının kökünü kurutuyor.

Türkiye bugün İslami bir dönüşümün eşiğinde bile durmuyor, milliyetçi sloganlar ulus devleti beslemiyor, sosyalistler Kürt siyasetinin payandası durumunda. Üç tarzı siyaset yeniden tanımlanırken, kadim devlet işleyişi orta yolu tutturmak için gözcülük yapmaktan öteye gitmiyor. Büyük harpte İslamcıları ve İttihatçıları çıkmaza sokan adem-i merkeziyet bugün de yegane gündem maddesi halini alıyor.

Merkeziyetçi otoriteyi kuvvetlendirme mecburiyeti doğarken, bazı İslamcılar Suriye ve Irak’taki Kürt klan devletçiklerinin ülke menfaatine olduğu safiyetini aşılama gayretinde.

Kalkınma, kıta Avrupasının iktisadi ve kültürel standartlarını yakalama, yakın gelecekte Türkiye’nin mümkünleri arasında; Gazali sonrası dünyayı inşa eden Türk etkisi ne devletin, ne milliyetçilerin ne İslamcıların umurunda. Turgut Uyar’ın dediği gibi bize kalan Çok Üşümek, şimdilik: “Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız / Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız // Tükenir dağınık diriliği kaşıntımızın bir gün / Bir Kalır uzun kitaplarda anısı çok Üşüdüğümüzün” Üşümeye devam edeceğiz anlaşılan;  dil inkılabından sonra kurulan orta yolu tutturmak şimdilik tek kaygı gibi duruyor; tabi ki başta Kürt milliyetçiliği ve dünya sistemi de ortada buluşmak istiyor.

[email protected]