Ortadoğu meselelerinde diplomatik çözümün merkezi Astana

Dr. Tuğrul Camaş / Yazar
26.11.2022

Türkiye'nin yürüttüğü operasyon ve Astana sonuç bildirgesi arasındaki uyum, bu görüşme sürecini Türkiye'nin domine ettiğini ancak Astana sürecinin tüm taraflarının menfaatlerine hitap ettiğini açıkça göstermektedir.


Ortadoğu meselelerinde diplomatik çözümün merkezi Astana

Çarşamba günü Kazakistan'da Astana görüşmelerinin 19.'su Suriye teması ile yapıldı. Sorun çözmeyen ya da çözemeyen Cenevre diplomasisine alternatif olarak gündeme gelen ve ilk etapta katkısının ne kadar olacağına şüpheyle bakılan Astana diplomasisi dün bir müzakere sürecini daha tamamlayarak bu alandaki başarısını bir kez daha teyit etti. Astana formatı olarak adlandırılan diplomatik çözüm süreci dünyanın Doğu ve Batı olarak ikiye bölündüğü ve uluslararası sorunların çözümünde iki farklı yaklaşımın olduğu bir dönemde Türkiye, Rusya ve İran tarafından etkinleştirilen bir mekanizma olmuştur. Bu mekanizma savaş ve çatışmalardan uzak yaşayan Batı diplomasisinin savaş ve çatışma bölgeleriyle iç içe yaşayan Doğu'nun sorunlarının çözümünde hiç de acele etmeyerek ve tek yanlı bir duruş sergileyerek yürüttüğü başarısız diplomatik çözüm sürecine son vererek bölge aktörlerinin kendi bölgelerinin geleceğine karar vereceği yeni bir diplomatik yaklaşım geliştirmesine vesile olmuştur. Batı diplomasisinin köklü gelenekleri olduğunu ve özellikle 18. yüzyıldan bu yana dünyanın başka bölgelerindeki sorunları da Batı diplomasisinin çözdüğü ya da en azından kontrol ettiği ve hatta manipüle ettiği de bilinen bir gerçektir. Ancak Batı diplomasisinin kendi hesaplarını sahada etkinleştirebilecek adımlar atmak suretiyle süreci ağırdan alması ve çözümsüzlüğü terbiye edici bir mekanizma olarak kullanması, uluslararası ilişkilerde Doğu dünyasının bezginliğine neden olmuştur. Tabii bu durumda, şimdilik Ortadoğu meselelerinde diplomatik çözüm üreten, politika yapan ve sorun çözen şehirlerin Avrupa merkezli olmaktan çıkarak Asya merkezli olmaya başlamasına neden olmuştur.

Sürdürülebilir diplomasi

Çözüm Cenevre'de değil artık Astana'da aranmaktadır. En azından Suriye meselesinde Astana çözüm üreten, tüm taraflar için diplomasi üreten bir şehir olmuştur. Kaldı ki Astana sürecine artık BM ve ICRC delegasyonlarının yanı sıra Ürdün, Irak ve Lübnan temsilcilerinin katılımlarının da gözlemci olarak sağlanması Astana diplomasisinin etkinliğini artırmanın yanı sıra bölge ülkelerinin çözüm sürecine dahil olmasını sağlaması bakımından da önemlidir. Bu anlamda Çarşamba günü Astana üstüne düşen çok önemli bir görevi daha yerine getirerek diplomatik çözüm üreten şehir unvanını sonuna kadar hak ettiğini gösterdi.

Suriye konulu Astana görüşmelerinin Çarşamba günü Türkiye, Rusya ve İran tarafından açıklanan ortak sonuç bildirgesi bunun böyle olduğunu gösteriyor. Suriye'deki durumu değerlendirme temelinde gelişen 19. Astana görüşmelerinin ortak bildiri ile açıklanan sonuçları son derece önemli detaylara sahip. Sonuç bildirgesinde öncelik diplomatik mekanizmaların sürdürülebilir olmasına verilen ehemmiyete verilmekte. Bu anlamda Astana diplomasisinin temelinde sürdürülebilir diplomatik ilişkiler ve süreç yönetiminin tüm taraflarca desteklendiğini söylemek doğru olacaktır. Diğer yandan sorunların çözümünde tüm tarafların ve muhatapların da yine aynı sürdürülebilirlik çerçevesinde teşvik edilmesi büyük önem arz etmektedir. Sürdürülebilirliği sağlamanın ilk adımı ise Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı olarak bu görüşmede teyit edilmiştir. Burada Suriye Arap Cumhuriyeti'nin uluslararası hukuki statüsünün BM ilke ve prensipleri çerçevesinde kabul edilmesi çözüm yolunda öncelikli adım olarak ön plana çıkıyor. Buna bağlı olarak uluslararası hukuka uygun, taraflarca kabul gören bir devletin toprak bütünlüğünün korunması ve toprak bütünlüğüne karşı içeriden ve dışarında yapılacak saldırılardan, ayrılıkçı ve terörist amaçlara karşı terörizmle mücadele etmek için işbirliğini sürdürme kararlılığına da atıfta bulunuluyor. Bu, bağımsız ve egemen bir devletin topraklarında içeriden veya dışarından ayrılıkçı ve bölücü unsurlarla gelen her türlü yapılanma yasadışı sayılmakla beraber bunlara son verilmesi anlamını da taşıyor. Bu noktada Türkiye bugün sınırlarını korumak için, sınırlarını istikrarsızlaştırmak isteyen yasadışı vekalet savaşçısı terör yapılanmalarına karşı önlemler almak için bulunduğu Suriye topraklarında bu minvalde bir temizliği hem kendi adına hem de Suriye adına yürütmektedir.

Karkamış saldırısının bize söyledikleri...

Türk dış politikası kendi sınırlarını istikrarsızlaştırmak için geliştirilen terör yapılanmalarına karşı istikrarın olmadığı Suriye topraklarında önleyici ve tedbir alıcı bir mekanizma geliştirmektedir. Aksi takdirde vekalet savaşçısı terör yapılanmaları ile kendi sınırları içerisinde mücadele etmek durumunda kalacaktır. Kaldı ki terör örgütü mensuplarının Karkamış saldırısı Türkiye'nin haklılığını fazlasıyla oraya koymaktadır. Meseleye bu açıdan bakarsak ortada hiçbir çelişki kalmayacaktır. Ancak burada daha önemli olan şey Esad rejiminin ABD muhafazasındaki PKK/YPG terör örgütünü beki de kendi imkânlarıyla temizleyemeyecek iken bu anlamda Türkiye'nin gereğini yapıyor olmasıdır. Bu anlamda Astana görüşmeleri sonuç bildirisi ile Türkiye'nin Suriye'de yürüttüğü operasyonlar arasında büyük bir uyumluluk ve uygunluk olduğu gözden kaçmamalıdır. Bu da Astana sürecinin tarafları arasında hem diplomatik hem de sahada bir uyumun olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

İdlib sorunu

Bunun dışında Türkiye'nin Suriye'deki yumuşak karnı diyebileceğimiz İdlib meselesinde ise sükûnetin korunması kararı son derece önemlidir. Buradaki önemin sebebi Suriyeli muhaliflerin bolca bulunduğu idlib'in dönem dönem Rus hava saldırılarına maruz kalması ve bu durumun Türkiye'yi yeni mülteci akını ile tehdit etmesidir. Sükûnetin korunması kararı Suriye içindeki mülteci merkezi olan İdlib'in şimdilik Türkiye için tehdit oluşturmayacağı anlamını taşımaktadır. Ayrıca belki de Suriye'de istikrarın sağlanmasından sonra Suriyelilerin kendi şehir ve kasabalarına dönüşüyle bu bölge tamamen huzura kavuşacaktır. Bu karar aynı zamanda Rus ya da Suriye jetlerinin şimdilik İdlib'e hava saldırısı düzenlemeyeceği anlamına da gelmektedir diyebiliriz.

Astana görüşmelerinin sonuç bildirgesinde yer alan çok önemli bir diğer mesele ise bölge dışı aktörler tarafından terörle mücadele adı altında Suriye topraklarında yeni oluşumlar ve gerçeklikliler yaratma çabasına karşı tüm girişimlerin reddedilmesidir. Burada açıkça ifade edilmese de ABD'nin bölgede dış politika ve terör üzerinden yürüttüğü vekalet savaşları hedef alınmaktadır. Açıklamanın bu maddesi DEAŞ'a karşı savaşıldığı iddiasıyla kahramanlaştırılan terör örgütünü ve Suriye Demokratik Güçleri adıyla oluşturulan sözde muhalefet yapılanmalarını hedef almaktadır. Bu bakımdan da Türkiye'nin bölgede vekalet savaşı yürüten terör yapılanmalarına karşı yürüttüğü operasyonlar Astana formatı ile doğrudan uyumludur. Türkiye adeta sahada etkin uygulayıcı konumundadır. Ayrıca Fırat'ın doğusunda yuvalanmış terör örgütlerinin yerelde halka karşı yürüttüğü hasmane ilişkinin son bulmasının gerektiğine de değinilmiştir.

Suriye petrolleri

Bir diğer önemli husus ise Suriye petrollerinin başka ülke veya örgütler tarafından sömürülmesinin ve buradan elde edilen gelirlerle sözde özyönetim kurma çabalarının da kabul edilmediği açıkça ifade edilmiştir. Bu nokta yine ABD dış politikasını hedef almaktadır. Burada özellikle Suriye petrollerini kurulan tesisler üzerinden elde edilen gelirler aracılığı ile vekâlet savaşçısı terör yapılanmalarının finansmanının da önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Bu noktada kesin bilgi olmamakla beraber Türkiye'nin Suriye'de yürüttüğü askeri operasyonlarda terör örgütünün finansman mekanizması olarak kullanılan petrol tesislerini vurması da tesadüf olarak görülmemelidir. Birinci ve İkinci Körfez savaşlarının finansmanı Irak petrolleri ile sağlanırken vekâlet savaşlarında kullanılan terör yapılanmalarının finansmanı da Suriye petrolleri ile sağlanmaktadır. Açık bir dille ifade etmek gerekirse sonuç bildirgesinin bu ana kadar olan kısmında Türk diplomasisinin ayak izleri açıkça görülmektedir.

Sonuç bildirgesinde bir diğer önemi nokta ise İsrail'in Suriye topraklarına dönem dönem yaptığı hava saldırılarının son bulması noktasındaydı. Bunu Rusya ve İran dış politkasının öngördüğü maddeler olarak değerlendirmek gerekir. Bilindiği üzere Rusya ve İran İsrail ile Suriye üzerinden sık sık karşı karşıya gelmiş ve İsrail'in hava saldırılarına karşı Rus hava savunma sistemleri çalışmış ve hatta yanlışlıkla Rus askeri uçağının düşürülmesine neden olmuştu. Bu anlamda yine İran dış politikasının üzerinde hassasiyetle durduğu Golan Tepeleri meselesi de gündeme getirilerek Suriye topraklarının hem kuzeyden hem de güneyden Suriye yönetimince kontrol edilmesi öngörülmüştür.

Suriye'de bahse konu adımlar atılırken yeni anayasa çalışmalarının da yürütülmesi yönünde kararlar alınmıştır. Burada ülkeye yapılan yıkıcı ve bölücü dış müdahalelerin son bulunması üzerinde önemle durulmuştur. Astana Suriye konulu görüşmelerinin 19'uncusunda insani krizler de ele alınmıştır. Ayrımcılık, siyasallaştırma ve önkoşulsuz ülke genelindeki tüm Suriyelilere yönelik engellerin kaldırılması ve insani yardımın artırılması gerektiğini vurgulanmıştır. Burada Esad taraftarı ya da karşıtı olmasına bakılmaksızın tüm Suriyelilerin güvenlik başta olmak üzere her türlü fırsattan eşit şekilde yararlanması öngörülmüştür. Diğer yandan bozulan ve yıkılan şehir ve yaşam alanı altyapılarının yeniden inşası ve mültecilerin ikamet ettikleri yerlere dönüşü ile ilgili ise Astana formatının ilgili çalışma grubu bünyesinde çalışmalar yapılması kararı alınmıştır.

Sonuç olarak Türkiye'de seçim sonrası ateş yakmak isteyenlerin kullanabileceği zeminlerin Suriye'yi istikrara kavuşturarak ortadan kaldırılması son derece önemlidir. Bu noktada sonuç bildirisi büyük önem arz etmektedir. Türkiye cumhuriyetin 100. yılında, yeni bir seçim sürecinin arifesinde tarihi bir dönemeci başarıyla dönmek zorundadır. Astana'da alınan kararlar tüm bölgeyi istikrara kavuşturacak kararlardır. Türkiye'nin yürüttüğü operasyon ve Astana sonuç bildirgesi arasındaki uyum, bu görüşme sürecini Türkiye'nin domine ettiğini ancak Astana sürecinin tüm taraflarının menfaatlerine hitap ettiğini açıkça göstermektedir.

[email protected]