Ortadoğu'da istenmeyen demokrasi

Prof. Dr. Ergün Yıldırım / Yıldız Tek. Üni. Öğr. Üy. / [email protected]
24.08.2013

Bölgemizde demokrasi hem Batı için tehlikelidir hem de onların düzenlerinin koruyucusu olan siyasal bekçileri için. Çünkü onları yerlerinden ediyor, politik statükolarını, ekonomik düzenlerini ve ilişkilerini sorgulayarak paylaşmayı, şeffaflığı, özgürlüğü ve katılımı istiyor.


Ortadoğu'da istenmeyen demokrasi

Mısır’da barışla gelen demokrasi, kanla yerinden edildi. Tahrir meydanında toplanan ve Mübarek’in rejimine karşı protestolarda bulananlar, barışla demokrasiyi getirdiler. Demokrasiyle gelen bir devrimdi. Demokratik devrim, İhvanı Müslimin, Nur Hareketi, liberal ve seküler ilericiler gibi geniş bir toplumsal hareketler yelpazesine dayanıyordu. Çoğulcu, katılımcı ve sivil toplumdan güç alarak kan dökülmeden devrim gerçekleşmişti.

Mısır demokratik devrimi, İslam dünyasında bir ilkti. Çünkü kan dökmeden ve barışla gelen bir devrimi temsil ediyordu. Otuz yıllık Mübarek rejiminin otoriter, baskıcı ve zalim düzenini yerinden etmeyi vaat ediyordu. Kıptiler, ihvan, selefiler, liberaller ve gençler yeni bir düzen talep ettiler. Otuz yıl içinde yetişen ve küresel dünyayı bilen bir gençliğin yeni teknolojilerle örgütlenip rejiminin varlığını değiştirmek istediği bir demokrasiydi. Bu demokratik devrimin yeni siyasal teknolojilerine şahit olduk. İnternet, twitter, facebook... Bütün bunlar küresel teknolojik devrimin araçları. Bu teknolojik devrim, demokratik devrimle dünyanın Ortadoğu bölgesinde bir araya geldiler. Bundan dolayı, kimileri Arap Baharı’nı internet devrimi olarak tanımladı.

Arap Baharı’nın vaat ettikleri

Arap baharı, Ortadoğu İslam dünyasının post-Osmanlı tarihsel dönemin en önemli demokrasi hareketidir. Çünkü otoriter rejimlere dayalı kurulan yüzyıllık siyasal geleneklere meydan okuyor. Türkiye Cumhuriyeti, Suriye Cumhuriyeti, Mısır Cumhuriyet... Krallıklar hariç bütün bu cumhuriyetler tek adam, tek parti ve bunlarla bütünleşen siyasal ideolojilerle varlık kazandılar. Demokrasiye yer vermeyen Cumhuriyet rejimleri bölgede en güçlü silahlı, ideolojik ve baskı düzenleriyle toplumları yönettiler. Meclis, parti ve siyasal elitler Osmanlı sonrası modernleşmenin siyasal yansımaları oldu. Mısır da bunun bir parçasıdır. Kral Faruk’un devrilmesiyle askeri elitler ve askeri ideoloji, bahsettiğim düzeni kurdular. Otoriter rejimler, hiçbir toplumsal hareketin katılım ve temsili varlığına yol vermedi. İhvanın tarihine baktığımızda bunu net olarak görüyoruz.

Ortadoğu’da demokrasi katılım, çoğulculuk, ifade özgürlüğü ve muhalefet karakterlerinden öte Batıdan ithal edilen belli mekanik kurallar ve sistemler alarak tanımlanıyor. Hatta bu tür cumhuriyetler kendilerine demokrasi adı da verdiler. Çünkü meclisler, seçimler ve anayasaları olan rejimlerdir bunlar. Meclis, seçim ve anayasalarıyla demokrasi görüntüsünü veriyorlar. Hiçbir katılım, çoğulculuk, muhalefet ve düşünce özgürlüğüne yer vermedikleri halde zamanı geldiğinde Batı düzeni bu yapılara demokrasi adını veriyor. Kimi zamanda bu rejimleri demokratik olmadığını ve İslam’ın demokrasiyle bağdaşmadığını örnek olarak gösterip yargılıyorlar. Aslında Batı düzeni için bu rejimlerin demokratik niteliğinin fazla bir anlamı yok. Temel bölgesel politikaları enerjinin ve İsrail’in güvenliği ile bunları tehdit eden söylem ve hareketlerin kontrolü yaklaşımına dayanıyor. ABD ve AB gibi ülkelerin demokrasiden anladıkları çoğunlukla budur. Bundan dolayı ABD dışişleri bakanı John Kerry, Mısır’da kanla demokrasiyi yerinden eden orduyu, “ordu demokrasiyi restore etti” diyerek savundu. Çünkü mevcut meclis, anayasa ve devletin diğer aygıtları cumhuriyet konsepti içinde demokrasi olarak görülüyor. Onların bölgesel çıkarlarıyla eş güdümlü çalışır bu demokrasi tarzı.

Darbecileri selamladılar!

İslam dünyasında cumhuriyetlerle kurulan “demokrasi”, belli bir elitler grubunun tekelinde kurulan rejimleri temsil ediyor. Batının bölgesel siyasetleriyle bu elitlerin çıkarları arasında belli bir bütünlük sağlıyor. Üretilen/ var olan zenginliğin sömürülmesinde belli bir artı değerin payı bu elitlere sunulmaktadır. Bundan dolayı, Mübarek bir dönem ABD’lilere İhvan’dan demokrasi beklemeyin, diyor. Toplumların içinden çıkan ve siyasete dahil olmayı isteyen çeşitli İslami hareketlere İslamizm, siyasal İslam, İslami ideolojik form vs. söylemlerle meşruiyetleri reddediliyor. Oysa hiç bir şiddete bulaşmayan ve demokrasinin temsil, katılım ve dahil olma yöntemlerinden hareketle sisteme yürüyen hareket ihvan. Öte yandan ordu, elitler ve buna bağlı çalışan gruplar, hiçbir toplumsal katılım temeli olmamasına rağmen demokrasinin varlığını sağlayan araçlar olarak görülmektedir. Demokrasi, sosyolojiden, insan haklarından ve katılımdan yoksun bir heyula olarak tahayyül edilmekte ve onu koruma rolü orduya verilmekte. Koruma yerine daha yumuşak bir ifade olarak “restorasyon” kavramı kullanılmakta.

Batı düzeni, Mısır’daki kansız ve barışçıl demokratik devrimi yerinden eden darbecileri selamlayarak onlara uluslar arası bir meşruiyet sağlamaktadır. Post-Osmanlı düzeninin bölgede enerjileri kontrol etme ve İsrail güvenliğini sağlama temelindeki siyasetlerine olan sadakatlerine karşı bu görevi yerine getiriyor. Böylelikle Batı’nın demokrasiyi bölgede savunma tarzının bütün ikiyüzlülüğü ortaya çıkıyor. Batı demokrasilerinin Batı sınırlarını geçemediği, Ortadoğu için ise demokrasiden çok ordulara ve oligarklara dayalı rejimlerin istendiği görülüyor. Böylelikle demokrasi, Batı için bir uluslar arası enstrüman olma işlevini bütünüyle kaybetmektedir. Demokrasi emperyalizmi sona ermekte ve kaba emperyalist talepleri bütün çirkinlikleriyle karşımıza çıkmaktadır.

Mısır da demokrasinin kurulmasıyla halk, toplum, hareketler ve bunların menfaatleri öne çıkmaya başlamıştır. Sadece elitlerin çıkarlarıyla süren uluslar arası antlaşmalar sorgulanarak Mısır toplumunun menfaatleriyle uyumluluğu gündeme getirilmiştir. Demokrasi oligark ya da elitist rejimlerin ön görmemekte bu da katılım, çoğulculuk, müzakere ve düşünce özgürlüğüne yol açar. Bu durum, Batılı ve Rus güçler bölgede bir aşiret, bir mezhep, bir aile, bir kral ya da bir oligarkla anlaşarak istediği gibi hareket etmesini engelleyen bir şeydir. Bundan dolayı demokrasi gerçek manada Batı menfaatlerine karşı meydan okuyan bir siyasal düzenedir bölgemizde. Batının süregelen ve Osmanlı sonrası bölgede kurduğu düzene...

Demokrasi tehlikelidir

Demokrasi bu açıdan büyük bir tehlikedir. Bölgemizde bakınca hem Batı için tehlikelidir hem de onların düzenlerinin koruyucusu olan siyasal bekçileri için. Çünkü onları yerlerinden ediyor. Onları sorguluyor. Onların politik statükolarını, ekonomik düzenlerini ve ilişkilerini sorgulayarak paylaşmayı, şeffaflığı, özgürlüğü ve katılımı istiyor. Bu demokratik talepler, demokrasisiz Cumhuriyetler ve otoriter krallıklar için büyük bir tehlike. Onların düzenlerini sarsan bir siyasal mantalitedir. Eşit vatandaşlık, siyasal eşitlik bu düzenlerde en tehlikeli ilkedir. Soylar, cinsler, mezhepler, aileler vs. gibi kategorilere göre kurulan düzenlere karşı siyasal eşitliğe dayalı demokratik bir düzen gerçekten de büyük bir tehlike arz eder! Çünkü eşitsizlik temelinde , otoriter bir biçimde örgütlenen katı hiyerarşik siyasal düzeni sarsar. Onların statülerini, saygınlarını ve prestijlerini büyük ölçüde küçültür.

Demokrasinin Mısırdaki varlığı hem AB, ABD, Rusya için tehlikelidir. Ortadoğu bölgesinde siyasal hegemonyanın ana aktörleri bunlardır. Bu siyasal hegemonya sorgulayıcı, eşitlikçi, özgürlükçü bir yurttaşlığı; açık, şeffaf, bir seçimi; eşit, şeffaf ve adil bir yargıyı istemezler. Çünkü bunların işlemesiyle toplumsal hareketler ve kesimler iktidara gelecek. Mısır’da olan budur. Demokrasi, İhvan aracılığıyla hegemonyayı sorgulamakta ve milletin hegemonyasını bunun yerine tesisi etmek istemektedir.

Yenilince kural değiştirmek

Mısır’da beklenmeyen başka bir özellik de demokrasinin öncülüğünü İslami hareketlerin yapmasıdır. Batının beklediği, demokrasi oyununu seküler ve kendileriyle çıkar ittifakı içinde olan aktörlerin yürütmesidir. Çünkü bu demokrasi oyunu onların bahsettiğimiz bölgesel beklentilerini sarsmadan ve de Rusya-Çin tehlikesine karşı da avantajlı olarak temsil edecektir. Ayrıca demokrasi Batı ittifakının en büyük meşru temelidir. Rusya’nın otoriter kimliği fırsat bilinerek, bölgeye sarkmasına karşı demokrasi söylemi araçsallaştırılmıştır. Rusya’nın otoriter varlığına karşı Batının demokratik tahayyülleri servis edilerek Batı çıkarları meşrulaştırılmıştır geçmiş yıllarda. Oysa şimdi buna da ihtiyaç duyulmayarak, doğrudan hegemonyanın paylaşılmasına gidilerek adeta bölgesel toplumların uyanışını getiren demokrasi dalgasına karşı birlikte hareket edilmektedir.

İslam ve demokrasi bir arada

Mısır’da ve Arap Baharında demokraside bütün toplumsal kesimlerin yer aldığını görüyoruz. Tahrir meydanında herkes vardı. Ancak aktörel olanlar İslami hareketler oldu. Tunus’ta Nahda, Mısır’da İhvan. Demokrasiyi İslami harekeler temsil etme aktörlüğüne yöneldiler. Demokrasi, Müslümanlığın dahilliğine ve aktörlüğüne yer veren bir tarzla kendini göstermeye başladı. Demokrasi İslam’la, Müslümanlar da demokrasiyle uzlaşıyordu. Her toplantıda bunu isteyen AB ve ABD yöneticileri, aydınları ve akademisyenleri nerde şimdi? Demokratik İslam diyenler neden yoklar Mısır da? Şiddete, otoriterliğe ve anti demokratlığa mahkum görülen İslami hareketler, demokrasiyle beraber olunca neden sevinmediler?

Çünkü demokrasi, onların Ortadoğu düzenini tehlikeye sokuyor. Özgürlük, dahil olma ve şeffaflık onların iki yüzlülüğünü ortaya koyuyor. Demokrasiyi sadece kendi düzenlerini meşrulaştırmak için başvurdukları bir söylem tarzı olduğu ortaya çıktı. Demokrasi’nin dinle uzlaşamayacağı efsanesi yıkıldı. Demokrasinin Batı’da sadece var olacağı yalanı ortaya çıktı. Demokrasinin batı üstünlüğünü taşıyan bir siyaset olarak işlevselliği sona erdi. Demokrasi, Müslümanlığın kendisini temsil etme, siyasete dahil etme ve egemenleri eleştirme tarzına dönüştü. Kanla ve şiddetle işi olmayan bir Müslümanlığın iktidara yükselişini anlattı. Elitizmin, hegemonyanın ve oligarkların alışılagelen düzenlerini değiştirme gücünü temsil etti.