Ortadoğu’nun öznesi artık İslamcılar

METE ÇUBUKÇU/NTV Haber Müdürü
29.09.2012

Arap ayaklanmaları sonuçlanmasa da elimizde bugüne kadar yaşanan somut olaylar üzerinden bir ‘ara’ sonuca varma imkânına sahibiz.


Ortadoğu’nun öznesi artık İslamcılar

 Arap ayaklanmalarını ‘bahar’ olarak gören siyasal ve kavramsal yaklaşımın yanlışlığı bir yana, Hz. Muhammed ile ilgili film krizi üzerine yapılan yorumlara bakılınca Ortadoğu’nun Arap ve Müslüman dünyasının tanınmadığı ortaya çıkıyor. Arap ayaklanmaları nereye evirileceği belli olmayan ucu açık bir süreç olarak başladı, hala da öyle. Zaten sözünü ettiğimiz coğrafyada bugünden yarına demokrasinin geleceğini kimse iddia etmiyordu. Çünkü demokrasi doğrudan ithal edilemeyeceği gibi içeride de uzun yıllar alacak bir süreç. Denenmeden, “o bölgeden demokrasi çıkmaz” anlayışı da yanlış bir yaklaşım. Üstelik “baharın kışa döndüğü” yorumunu yapanlar, bu duruma, tıpkı diktatörlerin yaptığı gibi “İslami tehdit” algısından yaklaşıyor. Diktatörler bu tehdit algısıyla hem Batılıların desteğini almış hem de içeride kitleleri baskı altında tutmanın bahanesini oluşturmuştu. Yılların bastırılmışlığından sonra görülmeyen, görülmek istenmeyen noktalar ortaya çıkmaya başladı. Belki de içinde yaşadığımız süreç bir yüzleşme dönemi. İslam dünyası yekpare değil, her ülkenin kendi özgünlüğü var. Ortak nokta İslam dünyası ile Batının İslam’a bakış açısındaki farklılık.  Batı, İslam’ı sadece bir din, İslam dünyası ise önemli oranda bir hayat tarzı olarak ele alıyor. Kabul edelim ya da etmeyelim bu durum olgusal bir gerçeklik. Bu süreci şimdiden başarılı ya da başarısız olarak ele almak da doğru bir yaklaşım değil. Gelinen noktayı başarısız ve kış olarak gören anlayış tıpkı şu yaklaşımları hatırlatıyor: Seçim yapılsın ama bize yakın isimler sandıktan çıksın ya da seçimden İslami eğilimli partiler çıkacaksa seçim yapılmasın. Bu girişten sonra şöyle bir çıkarsamada bulunmak mümkün: Bundan sonraki süreçte Arap coğrafyasında İslami kökenli hareketler belirgin olarak öne çıkacak, bu hareketler kendi aralarında mücadele verecek. Bölgede dini ve otoriter yaklaşımlar güçlenecek; Müslüman Kardeşler gibi ‘ılımlı’ görülen hareketlerin yanı sıra Vahabi/Selefi akımlar güç kaybetmemeye çalışırken, Sünnilik ve Şiilik üzerinden başka bir çekişmenin yaşanması muhtemel olacaktır.

Arap ayaklanmaları sonrasında kafaları karıştıran ama bir bütün olarak değerlendirildiğinde farklı gelişmeler söz konusu. Libya’da ABD Büyükelçisinin Ensar El Şeria örgütü tarafından öldürülmüş olması baharın “kışa” döndüğü, bu olayların Arap ayaklanmalarının nereye gideceğinin bir göstergesi olduğu iddia edildi. Sadece bu olaylara bakıp değerlendirme yapmanın yanlışlığı bir yana yaşanan diğer gelişmelerin görülmemesi de büyük bir eksiklik. Bu süreçte birçok çelişkinin yaşanması normal ve gerekli. Çünkü belli bir sistemi oturtmak için belli güçler hem kendi içlerinde hem de dış dünya ile mücadele vereceklerdir. Kafa karışıklığının bir diğer nedeni ise Arap ayaklanmalarını hala bitmemiş ve önü açık bir süreci olarak görmemek. Bölgedeki farklı İslami grupların güçlü bir şekilde ortaya çıkması da “kış” analojisi yapanların elindeki yanlış argümanlardan biri. 

İslami yapılar çelişki yaşayabilir

Oysa şu anda yönetimde ya da muhalefette bulunan İslami parti, hareket ve aktörlerin yeni arayışlar içinde olduklarını görmek mümkün. ‘Ilımlı’ ve ‘radikal’ hareketler arasında bir mücadele olarak yaşanan süreçte bu hareketler kimi zaman birbirleri ile dirsek temasında kimi zaman da reel politik adına çatışma halinde olabileceklerdir. Örneğin Mısır’da Müslüman Kardeşler yönetiminin güçlü bir şeklide öne çıktığı görülür. Müslüman Kardeşler Mısır’da Selefilerle sorun yaşıyor. Yine bazı silahlı örgütler Sina’da Mısır askerlerine saldırıyor. Diğer yandan Suudi Arabistan Mısır’daki Selefi partileri finanse ediyor, destekliyor, Müslüman Kardeşler’in güçlenmesini istemiyor, ABD’de bunu biliyor. Tunus’ta hükümet Selefilere karşı mücadele verirken, bu ülkedeki Ensar El Şeria örgütü şiddet kullanmayacağını açıklamak durumunda kalıyor. Suriye’de mezhep çatışması ihtimali var. İran, Irak merkezi hükümeti ve Suriye’nin bir cephede Suudi Arabistan ve Katar’ın diğer bir cephede olduğu mezhepçi yaklaşımın ileriki yıllara taşınabileceği endişesi de söz konusu.  Libya’da ABD Büyükelçisinin öldürülmesinin ardından Ensar El Şeria örgütünün karargahlarının basılıp, üyelerinin kovulması da dikkat çekici. Tüm bunlar İslami aktörlerin aralarındaki arayış ve mücadeleye örnek oluşturabilir. 

Tabii ki değişimin izleri de yok değil. Mısır, Tunus ve Libya’da gerçekleşen seçimler en başta geleni. Hiçbirisi ideal olmasa da yıllar sonra insanların ilk kez kendilerine sadece dikte edilen listeler üzerinden değil farklı seçenekler üzerinden tercih yapabilmeleri önemli. Seçmenler ilk kez sonucunu baştan bilmedikleri ve yolsuzluk iddialarının asgariye indiği bir süreci yaşadılar. Bahar-kış analojisi yapmak yerine soru şu olmalı: Bu ülkelerdeki değişim devam edecek mi yoksa seçimleri kazananlar eski sistemin yöntemlerini devam mı ettirecekler? Arap coğrafyasında değişim yaşayan ülkeler demokratik çerçeve içinde hak, özgürlük, farklılık, inanç ve ifade, kamusal yaşamdaki özgürlükler üzerinden mi yürüyecekler yoksa sandıktan çıkış olmasına rağmen eski sistemdeki gibi baskıcı ve tek sesli bir yönetimi mi tercih edecek. Ya da bu ülkeler giderek daha tutucu hale gelip, İslam’ın katı yorumuna doğru yol alarak birçok alanda hayatı sadece İslami kurallara göre mi belirleyecek? Bunun sınırı ne olacak? Ya da ‘yeni’ ve ‘özgün’ bir demokrasi çıkabilecek mi?

Arap ayaklanmalarına sahne olan coğrafyadaki çekişme, çatışma ve tartışma konularının özneleri şu ya da bu şekilde İslami kesim. Yani bu süreçteki tüm bu özneler İslami akımlar.  İslami kesim içinde de ılımlı ve aşırılar arasında bir mücadele var. Ilımlılar aşırıları engellemeye çalışırken fazla ılımlı olması halinde tabanını aşırılara kaptırma riski de taşıyorlar. Piyasa ekonomisini son noktasına kadar uygulayanlar diğer yandan İslami kuralların hayatı belirleyip belirlemeyeceği tartışmaları yapıyor. İkisinin birlikte uygulanması ne kadar mümkün olacak? Çünkü siyaseten sadece dini kimlik üzerinden yürümek ayaklanmaların nedenlerinden biri olan yoksulluğu örtmeye yetmeyecektir. Adaletli bir ekonomik düzenin hayata geçirilmemesi yeni bir ayaklanmanın gerekçesini kolayca oluşturabilir. Yani bölge karmaşık; tek yönlü olmayan olumlu/olumsuz gelişmelere gebe.

[email protected]