Ortak adaydan ortak parti çıkar mı?

Dr. Murat Yılmaz/SDE İç Politika ve Demokratikleşme Koor.
18.05.2014

Türkiye’de bürokratik vesayete dayanan eski siyasi rejimin bel kemiği kırıldı, fakat eski rejim tam anlamıyla tasfiye edilip yeni rejim kurulamadı. Siyasi rejimle beraber iktisadi ve sosyolojik olarak da eskiden kopuş anlamına gelebilecek çok ciddi değişiklikler yaşandı. İşte Cumhurbaşkanlığı seçimleri bütün bu değişiklikleri siyasi rejime ve siyasi yelpazeye taşıyabilecek bir katalizör vazifesi üstlenmeye aday.


Ortak adaydan ortak parti çıkar mı?

10 Ağustos 2014’taki Cumhurbaşkanlığı seçimi, sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi olmayacak gibi görünüyor... Bu seçim ilk defa halkoyuyla Cumhurbaşkanının seçilmesinin yanı sıra Türkiye’nin yeniden kurulduğu bir döneme denk geldiği için, Cumhurbaşkanı seçiminin çok ötesinde bir anlam taşıyor. Türkiye’de bürokratik vesayete dayanan eski siyasi rejimin bel kemiği kırıldı, fakat eski rejim tam anlamıyla tasfiye edilip yeni rejim kurulamadı. Siyasi rejimle beraber iktisadi ve sosyolojik olarak da eskiden kopuş anlamına gelebilecek çok ciddi değişiklikler yaşandı. İşte Cumhurbaşkanlığı seçimleri bütün bu değişiklikleri siyasi rejime ve siyasi yelpazeye taşıyabilecek bir katalizör vazifesi üstlenmeye aday. Eski rejim ve bu paradigma içinde siyasi zihniyeti teşekkül etmiş siyasi muhalefet, büyük sermaye, medya, STK ve aydınlar bu değişime reaksiyoner bir tavır geliştiriyorlar. Bu reaksiyonerlik aralarındaki çelişki ve farklılıklara rağmen onları bir koalisyona doğru itiyor. 30 Mart yerel seçimleri bu koalisyonun bir temrini olarak görülebilir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için önerilen “ortak çatı adayı formülü”, bu arayışın doğal sonucu. Bu formül hayata geçse de geçmese de, başarılı olsa da olmasa da siyasette kalıcı etkileri olacak bir tecrübe olacak.

30 Mart asimetrik savaştı

30 Mart yerel seçimlerinde 17 Aralık sürecine ve asimetrik savaşa rağmen AK Parti oylarının %45’in altına düşmemesi, 10 Ağustos 2014’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için muhalefet cephesinde ciddi bir umutsuzluk yarattı. Bu umutsuzluk ve muhtemel başarısızlığın hesaplaşması, şimdiden muhalefet cephesinin birinci önceliğine dönüşmüş durumda. Cumhurbaşkanlığı seçiminde birinci veya ikinci turda %50 oy alınması gerekiyor. Bu bütün partiler için gizli veya açık ittifakı zorluyor. Başarısızlık bu ittifakı kuramamaktan kaynaklanırsa, siyasi partilerin içindeki muhalefetin ve siyaset mühendislerinin 10 ay sonra yapılacak 2015 genel seçimleri öncesinde bir parti içi iktidar değişikliği istemesi mümkün. Parti içi iktidar değişikliğinin ve siyaset mühendisliğinin bir partiyle sınırlı kalmayıp, muhalefet cephesinin tamamına yönelik bir tanzime dönüşmesi de kuvvetle muhtemel. Çünkü Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde Erdoğan ile partinin arasını açma ihtimali zorlaştığı için, muhalefetin yeniden yapılanmasıyla 2015 seçimlerinde bir başarı yakalanması tek seçenek haline geliyor. Ancak bu şekilde AK Parti’nin en azından anayasayı değiştirebilecek veya referanduma götürebilecek bir çoğunluk yakalaması engellenebilir. Bu vadide Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra muhalefetin ne şekilde tanzim edileceği yeni dönemde Başbakanın kim olacağı kadar önemli. Lakin bu önemli konu, halen açık olarak tartışılmıyor. Muhalefet cephesindeki siyasi hamlelerin bu sorun dikkate alınmadan anlaşılması zor.

Geçtiğimiz günlerde,  muhalefet cephesinde üç mühim değişiklik oldu. Birinci olarak BDP,30 Mart seçimlerinde pek başarılı olduğu söylenemeyecek HDP’ye katıldı. İkinci olarak CHP yönetimde önemli değişiklikler yaşandı. Üçüncü olarak MHP Genel Başkanı devlet Bahçeli Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefete ortak aday önerisinde bulundu. Bütün bunları muhalefet cephesindeki muhtemel ittifaklar, muhalefet cephesinin içindeki iktidar mücadeleleri ve muhalefetin yeniden tanzimini hedefleyen siyaset mühendisliğinden ayrı düşünülemez.

BDP’nin başarısız olmasına rağmen HDP’ye geçmesi Öcalan’ın bir yandan Türkiyelileşme diğer yandan müzakere süreci dolayısıyla soldan gelen eleştirilere ve PKK içindeki mezhebi hassasiyeti gözetme ihtiyacına cevap veriyor. CHP içindeki ciddi yönetim değişikliği ise, partideki 30 Mart seçimlerindeki başarısızlık tartışmalarına cevap verme vesilesiyle Kılıçdaroğlu’nun ekibinin tam hakimiyetinin tesisidir. Kemal Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlığa taşıyan Gürsel Tekin’in hiçbir muhalefet olmadan genel sekreterliğe gelmesi bu bakımdan kayda değerdir. Mustafa Sarıgül’ün, Metin Feyzioğlu’nun genel başkan adaylığının telaffuz edilemeye başlandığı hatırlanırsa, bu değişikliğin parti içindeki iktidar mücadelesine karşı bir tedbir olduğu anlaşılacaktır.

Kılıçdaroğlu hizbi 30 Mart seçimlerinde CHP’nin kalesi olarak görülen yerlerde yaptığı aday değişiklikleriyle parti içi iktidar mücadelesine yönelik ilk tahkimatı yapmışlardı. Genel merkez yönetimindeki değişiklik parti içi mücadeleye yönelik ikinci önemli hamledir. Bunu muhtemelen parti teşkilatlarında yapılacak değişiklikler takip edecektir. Ancak Kılıçdaroğlu hizbini bütün bu tedbirlere rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ağır bir mağlubiyet çaresiz bırakabilir. Bu mağlubiyet, Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi değil ortak aday çıkarılamaması halinde, CHP adayının MHP adayının gerisinde üçüncü olma ihtimalidir. Böyle bir durumda Kılıçdaroğlu’nuın bütün tedbirlerine rağmen CHP’de genel başkan olarak devam etmesi fevkalade zor olacaktır. Önce Deniz Baykal’ın, sonra Önder Sav’ın tasfiyesinde ve Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesindeki parti dışında ama parti kamuoyundaki etkin güç odakları karşısında Kılıçdaroğlu’nun sadece parti teşkilatıyla direnmesi CHP’nin bölünmesine yol açabilir.

Ortak adaya taban ne der?

İşte böyle bir ahvalde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Hürriyet gazetesinden Şükrü Şahin’e MHP’nin muhalefetle ortak çatı adayı çıkarabileceği açıklaması geldi. MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin bu siyasi hamlesi, Ecevit koalisyon hükümeti döneminde yaptığı erken seçim çağrısı kadar önemlidir. Önce bu çağrıyı hatırlayalım. Bu çağrı Hüsamettin Özkan’ın Ecevit koalisyon hükümetini ve DSP’yi yeniden tanzim etme operasyonuna yönelik bir reaksiyonu ifade etmekteydi. Şimdiki çağrı Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasına karşı bir siyasi projeyi ifade etse de, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra muhalefette ve bilhassa CHP yapılmak istenen siyasi mühendisliğe de cevap anlamına gelmektedir. Tuhaftır  Hüsamettin Özkan bu mühendisliğin içinde de yer almaktadır. Bu bakımdan çağrının Kemal Kılıçdaroğlu’na yakınlığıyla bilinen Şükrü Küçükşahin’e yapılmış olması anlamlıdır. Bahçeli daha önce ortak aday, ittifak ve koalisyon imalarını ısrarla reddederken, adeta Kemal’in Gelişi’ni yazan gazeteciye Kemal’in gidişini önleyecek bir teklifte bulunuyor. Eğer CHP Bahçeli’nin ortak aday teklifini kabul eder ve ortak bir aday çıkabilirse, bu iki partinin ve bilhassa CHP yönetiminin parti içi muhalefet karşısında rahatlamasını sağlayabilir.

AK Parti adayı karşısında muhalefetin ortak aday göstermesi ve ardından yaşanacak başkanlık sistemi tartışmalarının muhalefet partilerinin sadece çatılarını değil, tabanlarını da harekete geçirebilir mi? Bu aslında önümüzdeki döneme ilişkin sorulacak bir dizi temel sorunun biri olacaktır. Bu durumda Türkiye’nin AK Parti ve CHP-MHP birleşmesiyle oluşacak partiyle iki, HDP de eklenirse ikibuçuk partili siteme geçmesi mümkün müdür? 2009 ve 2014 yerel seçimlerinde yerel ölçeklerde yaşanan ittifakların Cumhurbaşkanlığı seçimlerin de ülke düzeyinde yaşanması öngörülmeyen dinamikleri harekete geçirebilir. Ortak aday ve ortak çatının ima ettiği “ortak ev”, “ortak parti” ihtimali CHP ve MHP tabanında nasıl karşılanacaktır?  Bu iki blok karşısında HDP2nin durumu ne olacaktır? HDP bu iki blok karşısında marjinalleşir mi, yoksa bir tür anahtar partiye mi dönüşür?

Bütün bu sorular ortak aday kaybetse bile muhalefet partilerinin bir ölçüde başarı motivasyonu yakalayabilme ihtimalinin gerçekleşmesi halinde sorulabilecektir. Bir de CHP ve MHP’nin ortak adaya rağmen başarısız olması, oyların artmak yerine azalması gibi bir ihtimalde akla gelebilecek kötü senaryo düşünülmeli. Bahçeli’nin teklifi kabul edilir ve ortaya açık bir başarısızlık çıkarsa parti içi muhalefetin ve siyaset mühendislerinin önünde direnmek neredeyse mümkün olmayacaktır. Tıpkı Devle Bahçeli’nin Ecevit hükümetine ve DSP’ye yönelik Hüsamettin Özkan operasyonuna karşı 3 Kasım 2002 erken seçiminden ortaya çıkan sonuç gibi bir hezimet de mümkün olabilir.

Sistem yenileniyor

Şu ana kadar Devlet Bahçeli’nin ortak aday teklifi kesin bir kabul görmüş değil, Bahçeli haftaya eski Cumhurbaşkanları Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer’i ziyaret etme kararı almış. Bu ziyaretler ortak çatı adayı, yani AK Parti tabanından da oy alabilecek bir adayın tespiti bakımından ne derece isabetlidir, tartışılır. Hele Ahmet Necdet Sezer’in seçilmesinde MHP’nin rolünün bu tarihlerde hatırlatılması şaşırtıcıdır. Sezer’in kötü mirası kamuoyunda ister istemez Abdullah Gül’le mukayese edilecektir. Bugün Bahçeli’nin ifadesiyle milliyetçi, muhafazakar, maneviyatçı bir adayın seçilmesini CHP’nin dahi kabul ettiği hatırlanacak olursa, bu başarının açıkça AK Parti ve Erdoğan’ın hanesine yazılacağı açıktır. Bu hafıza ve muhtemel ortak adayda yapılacak yanlışlık MHP içinde ciddi bir krize yol açabilir. MHP’de kuruluş zamanından beri var olan merkez-taşra, Kemalist-muhafazakar, Türkçü-İslamcı gerginliği yıkıcı bir şekilde gündeme gelebilir. Böylece Bahçeli daha büyük bir ortak çatı ararken, kendi çatısının ve tapulu mülkünün parçalanmasına yol açan bir siyasi lider olarak tarihe geçebilir. Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimi, sadece Cumhurbaşkanının seçilmeyeceği kurucu bir seçim olacaktır. Netice ne olursa olsun iktidar ve muhalefetin yeniden yapılanması kaçınılmaz olacaktır...

[email protected]