Osmanlı’da hafiye teşkilatı

Murat Güzel
16.03.2013

Yüksel, Osmanlı devletinin istihbarat faaliyetlerini, bunun Westfalia sonrası dünya konjonktürüne uygun hale dönüştürülme çabalarını II. Mahmut dönemini esas alarak irdeliyor.


Osmanlı’da hafiye teşkilatı

CIA ve MOSSAD gibi modern devletlerin ihtiyaç duyduğu istihbarat faaliyetlerine “tarihsel köken” arayışının ürünü olarak çıkan birçok popüler kitap vardır piyasada. Bu popüler kitaplar verdikleri “popüler” malumat ve bilgilerle Türkiye’deki istihbarat tarihi anlayış ve yazımlarını da etkilediler. Osmanlılar, kuruluş yıllarından itibaren istihbarattan istifade ettiler. İstifade şekli zaman ve şartlara göre değişti. Bazen saltanat mücadeleleri etrafında, kimi zaman diplomasi sahasında, ama en çok askerî hareketlilik sırasında istihbarat sağlamaya dönük çabalara büyük önem atfedildi. Osmanlı eliti, etraflarında veya sınırlarının ötesinde gelişen askerî-siyasî olaylardan bir şekilde haberdar olmaya çalıştı, büyük güç olmanın yansıması ve zorunluluğu olarak. Zorunluluk çok defa casuslar, tebdiller, tacirler, yolcular, esirler, tercüman ve gemiciler vasıtasıyla yerine getirildi. Hepsinden istifade etme şekli farklıydı ve hiçbir zaman sağladıkları bilgi tek başına mutlak doğru olarak kabul görmedi. En azından birinin ötekini teyit etmesi gerekiyordu.

Osmanlı istihbarat çalışmalarının en tanıdık yüzü casuslardı ve kadrolu bir imparatorluk memuru statüsüne sahip olmaya yaklaşmışlardı, en çok II. Mahmud zamanında... Karşı istihbarat faaliyetlerini engellemenin en az istihbarat çalışmaları kadar önemli olduğu gerçeği de Osmanlılarca anlaşılmıştı, o yönde alınan tedbirlerle.

II. Mahmut ve istihbarat

Osmanlı istihbaratının daha birçok hususiyeti vardı, zorluk ve eksiklikleri de... Bunları aşmak için neler yapıldı? Zorluklar aşıldı, eksiklikler tamamlandı ve doğru bilgiye ulaşıldı mı? Osmanlı istihbaratı hakkında daha nice soru ve sorunlar vardır. Türk istihbarat teşkilatlarının kuruluşu en fazla Sultan II. Abdülhamid’in “hafiye”ciliğine kadar götürülür, resmi birçok görüş tarafından sözgelimi. Bu tarihlendirmenin de siyasi bazı saiklerle yapıldığı hiç kuşkusuzdur. II. Abdülhamid’e atfedilen “istibdad”a ilişkin en önemli ve mücehhez delil bu hafiye teşkilatıdır. Oysa istihbarat faaliyeti, devletlerin kendi iç ve dış güvenlikleri; siyasi, sosyal, bilimsel, ticari ve teknolojik stratejileri yürütülmesi gerekli en önemli faaliyetler arasındadır. Devletlerin “çadır-devlet” ya da “modern devlet” olması da bu gerekliliğin savsaklanmasını hoş görmez. Tarihçi Ahmet Yüksel, yaygın olan ve yaygın görüşün aksine Osmanlı devleti ve elitinin istihbarat faaliyetleri çerçevesindeki yapılanışını, bu konudaki faaliyetlerin Westfalia sonrası dünya konjonktürüne uygun hale dönüştürülmesi çabalarının önemli bir kesitini, II. Mahmut dönemini esas tutarak irdeliyor.

2. Mahmud Devrinde Osmanlı İstihbaratı, Ahmet Yüksel, Kitap, 2013

Anayasa tartışmalarına katkı

Önemli bir kırılma noktası olarak Türk siyasetinde öne çıkan ve 12 Eylül 2010 referandumuyla hayata geçen anaysa değişikliklerinin ardından yeni Anayasa Mahkemesi’nin farklı bir mahkeme olarak çalışacağı ve içtihatlarının uluslararası standartları yansıtan özgürlükçü ve demokratik bir çizgide seyredeceği ümidini haiz olduğunu belirtiyor ünlü Anayasa Profesörü Ergun Özbudun, Can’ın kitabına yazdığı “takriz”le. 2008’de AK Parti hakkında açılan kapatma davasında bilirkişi raporunu hazırlayan Osman Can’ın “tarihe tanıklık”larının izlerini de taşıyan kitabı anayasa tartışmalarını sağlıklı sürdürebilmek için okumak elzem.

Kurucu İktidar, Osman Can, Alfa, 2013

Türkiye’nin kültürel mimesisi

Edebiyat eleştirisinin verimlerini kullanan Kader Konuk kışkırtıcı bir sav ortaya atıyor: Modern Türk kimliğinin yalnızca Kemalist kadrolar tarafından kurulmadığını, Nazi zulmünden kaçıp ülkeye gelen Alman-Yahudi sığınmacıların, yani Türkiye toplumu içerisindeki ayrıcalıklı yabancıların bu kimliğin inşasında önemli bir rol oynadığını öne sürüyor. Kitabın merkezinde 1936’da Almanya’yı terk edip İstanbul Üniversitesi’nin yeni kurulan Yabancı Diller Okulu’nun başına gelen Erich Auerbach ve bu dönemde kaleme aldığı çığır açıcı eseri Mimesis: Batı Edebiyatında Gerçekliğin Temsili var.

Doğu Batı Mimesis, Kader Konuk, Metis, 2013