Otorite sorunu, ahlaki yasalar ve haz

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
25.09.2021

Kant, rektörü olduğu üniversitedeki fakülteler arasındaki otorite sorununu irdelemeye gayret ediyor 'Fakültelerin Çatışması' isimli kitapta. Kant'a göre halkın teorik konularla hemen hiç ilgisi yoktur, halk ahlaki yasadan çok hayatını pratikler ve hazlar etrafında örebilme telaşındadır.


Otorite sorunu, ahlaki yasalar ve haz

Türkiye'de üniversite dendiğinde çoğu kez aklımıza öğretilecek olanın ne olduğunu belirleyenlerin yetersiz kalışı gelir. Elbette öğretim sürecinin tamamlanması için gerekli başka birtakım enstrümanlar da gereklidir: bina, kadro, öğrenci, ders aletleri vb. Ancak bunlar öğretim sürecinin vuku bulması için gerekli, fakat zorunlu olmayan ve sadece üniversite mefhumunun kurumsal kimliğini güçlendiren hususlar olarak göze çarpar. Öğretilecek olanın ne olduğunu belirleyenlerin aynı zamanda kimin hangi dersi verip vermeyeceğini de belirlediğini söylemek icap eder. Üniversitelerin nasıl yönetileceği kadar ve hatta bundan da daha önemlisi üniversitelerde teknik olarak kullanılabilir bilginin ne kadarıyla öğrencilere aktarıldığı hususudur elbette. Teknik olarak kullanılabilir bilginin tekrar üretimi hususunun ise bunların yanında çoğu kez lüks düzeyinde kaldığını bile vurgulamak mümkün. Bir üniversitenin modern ve demokratik bir toplumda yerine getirdiği görev ve işlevleri, ürettiği ve yeniden ürettiği bilgi çeşitliliğini tartışabilmekten henüz uzağız. Üniversitelerin fiziki varlığından daha önemli ve öncelikli bir konu olması icap eden bu hususun genelde göz ardı edilişi, üniversitelerin deruhte etmeyi varoluşları itibariyle vaat ettikleri görev ve işlevleri başarıp başaramayışlarıyla değil de birtakım politik ve esasen üniversite mefhumu içerisinde ikincil sayabileceğimiz hususları ağırlıklı olarak taşıyan konularda gündem oluşları Türkiye için son derece sıradanlaşmışsa bunun asli sebebini akademik hayatlarını profesyonel bir tarzda medar-ı maişet konusuna dönüştürenlerde aramak yanlış olmayacaktır. Meslek edindikleri disiplinlerde bile yeterli bir düzeye erişemeyenlerin, eğitim ve öğretim süreçlerinin gelişimi için rahatlıkla ikincil sayabileceğimiz hususlarda genellikle şekvacı tutumları bu sebeple kolayca ıskartaya çıkartılabilir. "Aydınlanma nedir?" sorusuna verdiği ünlü "ergin olmama halinden kurtuluş" cevabıyla bildiğimiz ünlü Alman filozof Immanuel Kant'ın içinde yaşadığı sosyo-politik ve sosyo-kültürel ortamın işaretlerini üzerinde çokça bulunduran bir eseri Türkçeye çevrilen ismiyle Fakültelerin Çatışması. Modernliğin genelde akıl-vahiy, felsefe ve din çatışması sonrası ortaya çıkan bir durum olduğu, bu çatışmaları birincilerin kazanmasının modernliğin ortaya çıkışının mümeyyiz vasfını oluşturduğu şeklindeki yaygın klişe düşünceleri besleyebilecek türden bir eser sayabiliriz Fakültelerin Çatışması'nı.

'Aydınlanma nedir?'

Aydınlanma nedir sorusuna verdiği ünlü cevapta "...halkın ruhani, yani tinsel işleriyle ilgileneceklerin kendilerinin de ergin olmamaları gerektiğini sanmak yakışık almayan ve saçmalıkları sürekli kılan saçmalıktır" diyen Kant, fakülteler arası çatışmada felsefeye tahsis ettiği ombudsmanlık görevin niteliklerini açıyor.

Eserine yazdığı önsözden anlaşıldığı kadarıyla Kant, rektörü olduğu üniversitedeki fakülteler arasındaki otorite sorununu irdelemeye gayret ediyor. Kant'a göre halkın teorik konularla hemen hiç ilgisi yoktur, halk ahlaki yasadan çok hayatını pratikler ve hazlar etrafında örebilme telaşındadır. Üç yüksek fakülte (teoloji, hukuk ve tıp) ile bir 'ast fakülte' olan Felsefe Fakültesi arasındaki otorite sorunlarını ele alan ve farklı zamanlarda yazıldığı belirgin makalelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş kitabında Kant, Felsefe Fakültesinin temsil ettiğini varsayabileceğimiz akıl ilkesinin gözetiminde diğer fakültelerin kendilerini gözden geçirip yenilemeleri gerektiğini kısmen ironik diliyle usturuplu bir biçimde vurgular. Kitap Kant'ın yaşarken yayınladığı son kitap, üç bölümden oluşuyor ve ilk bölümü 1794 tarihliyken diğer iki bölüm 1797'de tamamlanabilmiş ancak. O dönemin Alman Kayzeri II. Frederick William'ın baskıcı sansürü sebebiyle kitabın yazımı ve yayımı arasında epey bir farklılaşmanın olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Fakültelerin Çatışması Immanuel Kant çev. Mevlüt Albayrak Fol, 2021

İbn Bacce'nin Aristotelesçi mantığı

İlkin Aristoteles'in mantık metinleriyle bilgide apodeiktik düzeyin felsefenin asli hedefine dönüştüğü söylenebilir. Endülüsteki Meşşâi (Aristocu) felsefenin en önemli ilk temsilcisi (Aristoteles'in Büyük Şarihi İbn Rüşd'ün de Endülüslü olduğunu vurgulamak elzem) addedilen İbn Bacce mantık alanında yaptığı çalışmalarla da bilinir. En önemli eseri sayılan Tedbiri'l-Mütevahhid'den ayrı olarak Aristoteles'in Organon'unda geliştirdiği mantık sistemini Farabi'nin yaptığı katkılarla bağlantılı olarak ele alan İbn Bacce'nin mantığa ilişkin düşüncelerini çözümlemeye çalışan Muhammet Nasih Ece, böylelikle mantığın birçok önemli konusunu günümüzün dil ve zihin aktüalitesi bakımından güncellemeye gayret ediyor.

İbn Bacce Mantığı ve Farabi Bağlantıları, Muhammet Nasih Ece, Çizgi Kitabevi, 2021

Milli Mücadele'nin güney cephesi

19. yüzyıl ortalarından başlayarak Millî Mücadele ile sonuçlanan siyasi ve toplumsal bir çatışma sürecini Antep şehri özelinde ele alıyor Ramazan Erhan Güllü. Bu süreçte dikkati çeken misyonerlik faaliyetleri ile Ermeni sorununun oluşumunu irtibatlandıran Güllü misyonerlik faaliyetlerinin Osmanlı devletine karşı yürütülen emperyalist politikaların önemli bir ayağını oluşturduğunu da vurguluyor. Misyonerliğin bir sosyal mühendislik faaliyetinin parçası olduğunu da söylüyor. Millî Mücadele'nin güney cephesindeki süreci de irdeleyen Güllü'nün eseri Antep'i Gaziantep'e çeviren olaylar silsilesine farklı bir bakış düşürüyor. Kitabın Gaziantep'in kurtuluşunun 100. yılı münasebetiyle yayınlandığını da belirtelim.

Antep'te Misyonerler, Ermeniler ve Milli Mücadele, R. Erhan Güllü, Gazikültür, 2021

@uzakkoku