Özel askeri şirketlerin varlığında Gazze'nin yeniden inşası mümkün mü?

Dr. Emine Çelik/ Akademisyen, Yazar
23.10.2025

Barışın gerçekleşmesi, askeri özel şirketler için endüstriyel çıkar kaybı anlamına geldiğinden yapısal bir direnç oluşmakta, bu durum barışın yokluğundan fayda sağlayan bir sistem doğurmaktadır. Sonuç olarak bu koşullar altında Gazze'deki özel askeri şirketlerin varlığı, savaşın sürdürülmesinde ekonomik ve teknolojik bir döngü yaratmaktadır.


Özel askeri şirketlerin varlığında Gazze'nin yeniden inşası mümkün mü?

Dr. Emine Çelik/ Akademisyen, Yazar

İki yıldır süregelen savaşın gölgesi halen Gazze'nin üzerinde. İsrail'in gerçekleştirmiş olduğu soykırımın yadsınamaz etkisi uluslararası kamuoyunda vicdanları harekete geçirmiş ve nitekim devletler de toplumların yükselen sesine daha fazla duyarsız kalamamıştır. İlk olarak 80. BM Genel Kurulu'nda Filistin'in devlet olarak Fransa, İngiltere, Kanada'nın da aralarında bulunduğu 10 ülke tarafından tanınması sivil inisiyatifin etkisini ortaya koymuş, akabinde Sumud Filosu'nda bulunan aktivistlerin İsrail ablukasını delmek için Gazze'ye ulaşabilme çabaları ise İsrail'i uluslararası kamuoyunda tamamen köşeye sıkıştırmıştı. Nitekim Türkiye, Katar, Mısır ve ABD'in öncülüğünde Mısır'da 13 Ekim tarihinde garantör dört devletin imzasıyla gerçekleştirilen Şarm el- Şeyh niyet belgesi imzalandı. 20 maddelik eylem planına dair ilk adım olan bu niyet belgesinin İsrail'e yönelik yaptırım gücü ise sorgulanır nitelikte.

Barışa Netanyahu ve hükümetinin gölgesi

Akıllara gelen ilk soru: Netanyahu ve saldırgan hükümetine rağmen Şarm eş- Şeyh niyet belgesiyle Gazze'de kalıcı bir barışın tesis edilmesi mümkün mü? Bilindiği üzere 2007'den beri Gazze abluka altında; ekonomisi tamamen çökmüş, altyapısı yerle bir edilmiş, eğitim ve sağlık sektörleri yıkılmış, toplumsal dokusunda büyük bir travma ile modern tarihin en yoğun militarize edilmiş bölgelerinden biri. Bu koşullarda gerçekleşen iyi niyet anlaşması ise yalnızca süreli bir ateşkes olarak nitelendirilebilir. Öyle ki, İsrail, Hamas'ın elinde olan 28 esirin kalıntılarını teslim edene kadar Gazze planının bir sonraki aşamasına geçmeyeceğini ifade ediyor. Halihazırda İsrail'in yerle bir ettiği Gazze'de esirlerin kalıntılarına Hamas'ın ulaşması ise zor bir ihtimal olarak değerlendiriliyor. İsrail'in iç politika denklerimde de Hamas elindeki rehinelerin varlığı, Netanyahu'nın sıkışmışlığını gözler önüne sermişti. Netanyahu iç politikada kendi halkını domine edebilmek adına rehine krizini sonlandırmayı bir seçecek olarak görüp 20 maddelik iyi niyet anlaşmasını kendisine manevra alanı olarak değerlendirebilir. Ek olarak salt rehine krizi olmamakla birlikte Hamas'ın tamamen yok edilmesine yönelik kabinede de birçok çatlak sesin varlığı söz konusu. Rehinelerin İsrail'e ulaştırılamaması durumunda İsrail Savunma Bakanı Israel Katz'ın ofisinden yapılan açıklamada, orduya, savaşın yeniden başlaması halinde Gazze'de Hamas'ı yenmek için kapsamlı bir plan hazırlama talimatı verildiği belirtildi. Söz konusu talimatın Trump'ın Gazze planını uygulamayı reddetmesi ve savaşa devam etmenin gerekli hale gelmesi halinde geçerli olacağı vurgulandı. Tüm bu denklemde ise İsrail'in uluslararası alanda yerle bir olan imajını düzeltmeye çalışan Trump ve hükümetinin Gazze'de yeniden savaşın başlamasına engel olup olmayacağına dair kesin bir yargıya varmak güç. Ancak, İsrail meclisinde Gazze'de kullanılan silahları IDF'ye verdiğinden büyük bir gururla söz eden Trump'ın ikircikli kişiliği göz önüne alındığında, insani duygular yerine kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini ise söyleyebiliriz.

Bir test sahası mı?

Gazze'de yıllardır süregelen çatışma ortamı, klasik devlet temelli savaş modelinden ziyade, özel sektörün doğrudan çıkar sağladığı bir askeri endüstriyel kompleks doğurmuş halde. Nitekim iki devlet arasındakini, askeri rekabetten ziyade, askeri endüstriyel kompleksin sahada yeniden üretimi olarak okumak mümkün. İsrail'deki savunma sektörünün ihracat hacmi, çatışma dönemlerinde belirgin biçimde artmakta; Gazze ise yeni teknoloji ve askeri sistemlerin saha test alanı olarak kullanılmakta. 7 Ekim sonrasında ise İsrail güvenlik endüstrisi, özel askeri şirketlerle tamamen içiçe geçmiş bir yapıya evirildi. Özellikle: Elbit Systems insansız hava araçları (Hermes serisi), Rafael Advanced Defence Systems'e ait aktif koruma sistemleri, NSO Group'un gözetim yazılımları ve AnyVision'un yüz tanıma algoritmaları çoğu zaman ilk kez Gazze'de gerçek zamanlı çatışma koşullarında kullanıldı. Bu uygulamalar hem operasyonel verimliliği arttırmış hem de ürünlerin uluslararası alanda "combat- proven" (savaşta test edilmiş) etiketiyle satılmasına olanak tanımıştır. Buradan hareketle de söz konusu şirketlerin çatışma alanlarında özel sektörün askeri uzantıları haline geldikleri ifade edilebilir. Dolayısıyla da Gazze'nin, sadece bir savaş alanı değil, küresel silah ve güvenlik teknolojileri pazarının adeta bir vitrini haline getirildiği açık. Bu şirketlerin aktif çatışma alanlarında kullanımı, görev tanımının belirsiz olması, kimlerin sorumlu olduğu, silahlı personelin ne tür yetkilere sahip olduğu ve/veya kullanılan açıklanmamış silah/silah sistemleri gibi konular uluslararası hukuk bağlamında da ciddi sorunlar doğurmakta. Bilindiği üzere uluslararası hukukta özel askeri şirketlerin statüsü göreceli ve halen belirsiz. BM'in Mercenary Activities konvansiyonu, modern teknoloji şirketlerini ise tamamen kapsamamakta. Teknoloji şirketlerinin aktif çatışma/savaş alanında kullanılması ise Gazze'deki yapay zeka tabanlı operasyonların hesap vermezlik alanı dışına taşımakta. Dolayısıyla da bu durum savaş etiği ve insan hakları açısından ciddi bir kırılma olarak değerlendirilmeli.

Özel askeri şirketlerin savaşa olan bağımlılığı

Tam bu noktada Gazze'nin yeniden inşası için oluşturulması planlanan ortak görev gücü olarak nitelendirilen yapının kurulması, içerisinde ABD, Türkiye, Katar ve Mısır gibi garantör ülkeler başta olmak üzere birçok ülkenin de dahil olacağına dair sinyaller özel askeri şirketlerin varlıklarını sınırlandırmasında etkili bir rol oynayabilir. Ancak, bu durum ise tahmin edildiği üzere özel askeri şirketlerin istemeyeceği bir durum olarak değerlendirilmekte. Nitekim, özel askeri şirketler, devletin savaş stratejisine entegre olurken, kendi ekonomik çıkarlarını da maksimize etmektedir. Bu durum, barışın gerçekleşmesi halinde endüstriyel çıkar kaybı anlamına geldiği için yapısal bir direnç oluşmakta, yani barışın yokluğundan fayda sağlayan bir sistem doğurmaktadır. Sonuç olarak bu koşullar altında Gazze'deki özel askeri şirketlerin varlığı, savaşın sürdürülmesinde ekonomik ve teknolojik bir döngü yaratmaktadır. Bu durum, Gazze'de barışın önündeki en büyük engellerden biridir.

Gelinen noktada Gazze'nin yüzde 95'inin yıkılmasına, onbinlerce sivilin hayatını kaybetmesine ve iki milyondan fazla insanın evlerinden sürülmesine neden olan İsrail'in, imzalanan niyet anlaşmasının ötesinde sınırlandırılması ve saldırgan tutumunun bertaraf edilebilmesi için bir dizi uyulması gereken süreçler söz konusu. İlk olarak Gazze'nin yaşadığı soykırımın uluslararası kamuoyunda unutturulmaması şarttır. Keza İsrail'in neden olduğu yıkımın bilinçli bir şekilde gerçekleştirdiği ve özel askeri şirketlerin söz konusu bu yıkımdan rant elde ettiği uluslararası platformlarda anlatılmalı. Gazze'nin barışın ekonomik karşılığın olmadığı bir sistemin prototipine dönüşmesinin kırılması adına yalnızca diplomatik iradeyle değil, söz konusu yapısal tekno-ekonomik düzenin de ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabileceği unutulmamalı.