Pandemi döneminde Türkiye'de dini hayatın değişen profiline ilişkin gerçekleştirilen geniş kapsamlı ilk çalışma olan 'Pandemi Döneminde Türkiye'de Dini Hayat' toplumda ibadete yönelen, namaza başlayan, tövbe eden, helallik isteyen, çeşitli yollarla maneviyatını güçlendirmeye çalışan bireylerin arttığını ortaya koyuyor.
Ramazan Çınar / Yazar
Tarihin çeşitli dönemlerinde toplumların yaşantısını sarsıcı boyutlarda etkileyen, ekonomik, politik ve sosyo-kültürel düzenlerini alt üst eden çeşitli salgın hastalık örnekleriyle karşılaşmak mümkün. Salgın hastalıklar insani ve toplumsal krizlere neden olmalarıyla toplumların hafızasında kalıcı izler bırakmıştır. Salgınlar, 'toplumsal bir afet' olarak gerçekliğini bugün olduğu gibi geçmişte de hissettirmiş; çoğu zaman yıkıcı etkileriyle toplumsal ve ekonomik çöküşlere de neden olmuştur. Tarihsel bilgiler ışığında ilk salgının, M.Ö. 14. yüzyılda Hitit Uygarlığı döneminde yaşandığı; ilk veba salgınının ise, 541'de Mısır'da 'Justinian Vebası' (541-542) olduğu söylenebilir. 639 yılında Amvas'da, 688 ve 749 yıllarında ise Basra'da taun salgınından binlerce insanın öldüğü rivayet edilmektedir. 735 yılında Tokyo'da Japon çiçek hastalığı salgınında Japon nüfusunun yaklaşık üçte birinin öldüğü anlaşılmaktadır.
Dünya veba, kolera, grip, tifo ve domuz gribi gibi isimlerle anılan salgın hastalıklarla yüzyıllar boyu büyük mücadeleler vermiştir. Sözgelimi 14. yüzyılda Orta Asya'da 'kara ölüm' olarak adlandırılan veba salgını ile nüfusun yaklaşık üçte biri yok olurken, dünya çapında sosyo-ekonomik hayat durma noktasına gelmiştir. 1500'lü yılların başlarına ise grip salgınları ön plana çıkmaya başlamıştır. 1889 Rus gribinin ardından tarihte yaşanan üçüncü büyük veba salgını olarak bilinen 'İspanyol Gribi' (1918-1920) dünya nüfusunun yaklaşık üçte birinin enfekte olmasına ve milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. 1980 sonrası ve milenyum salgınlarına bakıldığında ise, bunlar arasında HIV/AIDS (1981-), SARS (2002-2004), Domuz Gribi (2009-2010), EBOLA (2014- 2016), MERS (2015-) ve nihayet Covid-19 (2020-) salgını dikkat çekmektedir.
Risk algısı ve psikoloji
Bir yılı aşkın süredir küresel ölçekte salgın, bütün dünyada Covid-19 ile tecrübe edilmeye devam ediyor. Her gün katlanarak artan yeni vakalar ve can kayıpları endişe verici boyutlara ulaşmış durumda. Son verilere göre, dünyada toplam vaka sayısı 124 milyonu geçerken, Türkiye'de bu sayı, 3 milyonu aşmıştır. Söz konusu kayıplarla birlikte karantina uygulamaları, tedbirler ve kısıtlamaların beraberinde getirdiği yüksek risk algısı, bireylerin ve toplumların akıl, beden ve ruh sağlığı üzerinde tahrip edici sonuçlar doğurmaktadır.
Covid-19'un etkilerinin görülmeye başlandığı ilk günden itibaren dini hayat ve din hizmetlerinin yürütülme şekli de söz konusu uygulama, kısıtlama ve tedbirlerden nasibini almıştır. İslam dünyasındaki örnekleri 27 Şubat 2020'de Suudi Arabistan'da umre ve Mescid-i Nebevi ziyaretlerinin durdurulmasıyla görülmeye başlayan kriz yönetimi tedbirleri, Türkiye'de umrecilerin yurtlarına dönmeye başlamasıyla daha da artırılmıştır. Bu çerçevede 16 Mart 2020'de Cuma namazı ve vakit namazlarının cami ve mescitlerde cemaatle kılınmasına ara verilmiştir. 21 Mart'ta kandil gecelerinde ve Cuma günlerinde cami ve mescitlerin kapalı tutulacağı, 22 Mart'ta yatsı namazından sonra minarelerden dualar okunacağı duyurulmuştur. 29 Mayıs'ta salgın önlemleri kapsamında öğle, ikindi ve cuma namazları yeniden cemaatle kılınmaya başlanmıştır. 23 Haziran'da ise sabah, akşam ve yatsı vakitleri de dâhil edilerek 5 vakit namazın camilerde kılınmasına izin verilmiştir.
Zorunlu değişimler
Covid-19 kaynaklı tedbirler çerçevesinde din hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin politikalar, dini hayatın bireysel ve toplumsal hayattaki seyrine ilişkin zorunlu değişimleri beraberinde getirmiştir. Pandemi döneminde Türkiye'de dini hayatın değişen profiline ilişkin mikro düzeyde bazı çalışmalar yapılmış olsa da, bu alanda gerçekleştirilen geniş kapsamlı ilk çalışma 'Pandemi Döneminde Türkiye'de Dini Hayat: Din Görevlileri Örneğinde Din Hizmetlerine Genel Bir Bakış' başlığını taşımaktadır. Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu ve doktora öğrencisi Emine Kaya tarafından hazırlanan çalışma, 2020 yılının son çeyreğinde yurtiçi ve yurt dışında Diyanet İşleri Başkanlığı personeli olarak görev yapan 153 din görevlisi ile çevrimiçi görüşmeler yoluyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma, pandemi dönemi din hizmetlerinde meydana gelen değişimleri, tedbirler ve kısıtlamalar nedeniyle farklılaşan uygulamaları din görevlilerinin nasıl değerlendirdiğini, din görevlilerinin inanç ve ibadetlere bakışını, din hizmetlerini yürütürken karşılaştıkları yeni durumları ve pandemi uygulamalarını değerlendirmektedir.
Helalleşme arttı
Araştırma sonucunda din görevlilerinin çevrelerindeki bireylerden ibadete yönelen, namaza başlayan, tövbe istiğfar eden, helallik isteyen, çeşitli yollarla maneviyatını güçlendirmeye çalışan ve Allah'a bağlılıklarının arttığını dile getirenler olduğunu ifade etmişlerdir. Özellikle Covid-19 hastaların din görevlilerine ölüm ve ölümden sonraki hayata ilişkin daha çok soru sordukları, onlardan manevi destek ve dua talebinde bulundukları belirtilmiştir. Vefa destek gruplarında ve filyasyon ekiplerinde çalışan bazı din görevlileri, dini inançlara ve maneviyata bağlılığın, özellikle kayıp, yas ve hastalık sürecindeki bireylerin hayata tutunmalarını sağladığını gözlemlemiştir.
Katılımcılar, salgın gibi olağanüstü dönemlerde bireylerin öncelikle kendilerini düşündüklerini ve bencilce davranışlar sergileyebildiklerini, bu nedenle başlangıçta stok, yağma ve fırsatçılık örnekleriyle karşılaşıldığını, fakat ilk şokun atlatılmasıyla bu davranışlardan büyük oranda vazgeçildiğini ifade etmişlerdir. Katılımcılar dini, her koşulda güvenli bir liman olarak tasvir etmişler; bilimin çaresiz kaldığı noktalarda dinin ortak bir bilinç, bir dayanak ve sığınak olabileceğine dikkat çekmişlerdir. Onlara göre dini inançlar, insanların sıkıntılarına karşı manevi birer reçete gibidir.
Tedirgin ve pişman
Din görevlilerine göre, salgın süreci, 65 yaş ve üzeri bireylerin yaşam alanlarını önemli ölçüde sınırlandırmış; yaşamlarını daha izole ve bireysel olarak devam ettirmelerine ve sosyal ilişkilerini asgari düzeye indirgemelerine neden olmuştur. Çevreleriyle yakınlık kuramayan yaşlıların dışlanmışlık ve gözden çıkarılmışlık hissine kapıldıkları, panik, umutsuzluk, stres, korku, endişe, tedirginlik, karamsarlık, mutsuzluk, pişmanlık ve bunalım gibi duyguları bu süreçte sıkça yaşadıkları belirtilmiştir. Ayrıca bu yaş grubundaki kişiler arasında kent hayatından köy hayatına geri dönüşlerin yaşandığı gözlenmiştir.
Bazı din görevlilerine göre dini hayat, tekno-bilişim temelli gelişmelerden etkilenmektedir. Bu bağlamda pandemide din hizmetlerini sürdürebilmek, insanlarla daha hızlı ve etkin iletişim kurabilmek amacıyla dijital platformların kullanım sıklığı artmıştır. Araştırma grubundaki katılımcılar, dijital din hizmetlerine, genellikle sıcak bakmakta; yüz yüze etkileşim imkânının bulunmadığı bu dönemde dijital iletişim araçlarının ihtiyaçları karşılayabileceği, yüz yüze etkileşimler kadar olmasa da faydalı olabileceği belirtilmektedir. Nitekim sürecin başlangıcında özellikle hafızlık eğitimi alan öğrencilerin çevrimiçi derslerle takip edilmesi mümkün olmuştur. Bununla birlikte çevrimiçi hizmetler, dileyen herkesin erişimine açık, kolay ulaşılabilir ve ekonomik olması sebebiyle daha geniş kitlelere ulaşım imkânı da sağlamıştır.
Dijital hizmetler
Dijital hizmetler, din hizmetlerinin devamlılığı açısından bir alternatif alan yaratmış; konferans, panel, canlı sohbet (chat), vaaz, hutbe, eğitim ve hatim gruplarının oluşturulması, ilahilerin, aşr-ı şeriflerin paylaşılmasında daha sık kullanılır hale gelmiştir. Yurt dışında da benzer şekilde Hıristiyan kilise gruplarında dijital ayinlerin izlenebildiği bilinmektedir. ABD'deki The Joshua Fund'ın yaptığı bir araştırma, pandemide Hıristiyanların yüzde 50'ye yakını daha fazla İncil okuduğu veya kiliselerde din adamlarınca yapılan çevrimiçi dini konferansları daha fazla dinlediği, dini soruları ve cevaplarını takip ettiği ortaya konulmuştur. 2020 Mart ayında Google Play ve Appstore'dan yaklaşık 2 milyon kişinin İncil uygulamasını indirmesi, Kur'an uygulamasına ise bir önceki aya göre büyük bir talebin olması, dini bilgilere erişimde çevrimiçi dini hareketliliklerin arttığına işaret etmektedir.
Araştırma grubundaki katılımcılar, evde kalınan süreçte dini bilgileri besleyici metinleri okumalara yöneldiklerini ifade etmişlerdir. Dünya genelinde yapılan araştırmalarda, pandemi döneminde evde kalış süresindeki artışa paralel olarak, meditasyon uygulamalarıyla rahatlamaya ve stres kontrolü sağlamaya çalışan bireylerin sayısında da ciddi bir artış olduğu ortaya konulmaktadır.
Normalleşme süreciyle birlikte cemaate katılım konusunda bireylerin rahatladığı ancak çekingenliğin tamamen ortadan kalkmadığı katılımcılar tarafından aktarılmıştır. Hastalık riskinin devam etmesi, cemaatle ibadete katılan kişi sayısının eski seviyesine ulaşamaması gerçeğini anlaşılır kılmaktadır. Bazı din görevlileri zamanla katılımın artacağını, fakat uzun süre eski saf düzeni, tokalaşma, sarılma ve musafahalaşma gibi uygulamalardan kaçınılacağını ve cami merkezli ibadetlerde bireyselliğin korunacağını vurgulamıştır. Araştırmanın detaylarına https://www.diyanetsen.org.tr/kitaplar/pandemidinihayat.pdf bağlantısından ulaşabilirsiniz.