Pandemi sonrası dünyada kalkınma iş birliğini yeniden düşünmek

Serkan Kayalar/ Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) Başkanı
4.10.2023

Pandemi sonrası dönemde yardım akışlarında ve farklı aktörlerin rollerinde meydana gelen değişiklikler nedeniyle kalkınma yardımının yeniden tanımlanması kaçınılmazdır. Yardımların Küresel Kuzey'den Küresel Güney'e doğru yönlendirildiği algısı bu yeni dönemde değişmeye başladı. Beklentilerin aksine, Türkiye ve BRICS ülkeleri gibi sağlık yönetişimi ve ekonomik sistemlerini iyileştirmeyi başarabilen bazı ülkeler, içlerinde Küresel Kuzey ülkelerinin de yer aldığı diğer ülkelerde yaşayan ihtiyaç sahibi kişilerin beklediği tıbbi veya insani ihtiyaçların karşılanmasında önemli sorumluluklar üstlendi.


Pandemi sonrası dünyada kalkınma iş birliğini yeniden düşünmek

İnsanlık tarihi boyunca salgın hastalıklar, yayıldıkları bölgelerde toplumsal, ekonomik ve siyasi değişimlere yol açmış, dönemlerine damga vuran olayların başında gelmiştir. KOVID-19 salgını da bu anlamda benzer bir değişim ve dönüşüm sürecini beraberinde getirmekle beraber modern yaşam tarzının getirdiği hareketlilik nedeniyle etki alanı çok daha geniş olmuştur. Ortaya çıkardığı sonuçlar açısından değerlendirdiğimizde; KOVID-19'la birlikte insanların kapalı ortamlarda maske takması, karantina önlemleri ve uluslararası uçuşlara sınırlamalar getirilmesi gibi günlük pratiklerimizde birçok değişiklik meydana gelirken "yeni normal" ve "sosyal mesafe" gibi kavramlar da hayatımıza girdi. Aynı zamanda dünyanın bir ucunda ortaya çıkan bir virüsün büyük bir hızla diğer bölgelere ulaşması ve küresel bir pandemiye dönüşmesi, günümüzde insan hareketliliğinin ve farklı boyutlarıyla küreselleşmenin ulaştığı noktayı gözler önüne serdi. Pandeminin ortaya çıkardığı tablo, farklılıklarımıza rağmen tüm insanların özellikle küresel meselelerde ortak paydada buluşması gerektiği ve birlikte hareket edildiğinde çok daha güçlü olunduğuna dair kanaatleri pekiştirmiş oldu. Kuzey'den Güney'e her ülke bu süreçte, dayanışmanın ve iş birliğinin önemi, küresel sorunlara karşı kırılganlık ve birbirine bağımlılığının daha iyi farkına vardı.

Pandemi insanların hayatları üzerinde bıraktığı etkilerin yanında ülkeler ve kurumlar için de önemli meydan okumaları beraberinde getirdi. Geniş kitlelere ulaşan ve milyonlarla ifade edilen vakalar karşısında ülkelerin sağlık altyapıları önemli bir sınamaya tabi tutuldu. Diğer taraftan, tedarik zincirlerinin bozulması ile insanların ve malların serbest dolaşımını engelleyen ağır karantina uygulamaları nedeniyle küresel ekonomi durma noktasına geldi. Ayrıca bu süreç küresel sistemin zayıflıklarını, iş birliğinin sınırlarını ve mevcut kalkınma yardımı mekanizmalarının etkinlik düzeyini ortaya çıkardı. Bu gelişmelerin ışığında elinizdeki yazı, kalkınma iş birliği açısından pandemi döneminde çıkarılan derslere odaklanarak, dünyada en korumasız durumdaki insanlar adına kalkınma yardımı ve iş birliği mimarisini yeniden tasarlamanın yollarını ele almaktadır.

Ortak bir gündem olarak kalkınma

Salgının ekonomik yansımalarının tüm dünyayı etkisi altına almasıyla diğer küresel sorunlar gibi kalkınma ve ekonomik büyüme konularının da gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun tüm ülkeleri ilgilendirdiği ortaya çıktı. Dolayısıyla gelişmiş ülkeler için de bu konular henüz kapanmış ve çözüme kavuşturulmuş değildir. Buradaki kilit nokta; dünyanın geri kalanından soyutlayıcı veya korumacı politikalar yoluyla münferit başarı öykülerinin peşinde koşmak yerine, ulusal ve uluslararası düzeyde kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamaktır. Çatışmalardan etkilenen ve siyasi açıdan istikrarsız bölgelerden nispeten daha iyi durumdaki ülkelere uzanan göçmen dalgalarının gösterdiği gibi, herkes yoksulluğu mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırarak belirli bir kalkınma düzeyine ulaşana kadar, böylesine birbirine bağımlı bir dünyada hiç kimse izole, müreffeh ve sorunsuz bir şekilde yaşayamaz.

Pandemi tüm insanları etkilemekle birlikte ülkeleri ve toplumların tüm kesimlerini aynı oranda etkilediğini söyleyemeyiz. Salgının ekonomik ve sosyal etkilerini en çok hissedenler; çatışmaların yoğun olduğu bölgeler ile en az gelişmiş ülkelerin (EAGÜ'ler) de içinde bulunduğu coğrafyalarda yaşayan, en temel ihtiyaçlarını karşılamak için dahi yardıma ihtiyaç duyan insanlar oldu. Bu durum, modern ekonomik sistemin kronik sorunlarına bağlı olarak ülkeler içinde ve ülkeler arasında mevcut farklılıkları derinleştiren ve eşitsizlikleri daha da artıran bir netice doğurdu. Dünya Bankası tahminlerine göre, küresel salgın 2020'de 60 milyona yakın insanı aşırı yoksulluğa sürükledi. Bu sayı, 2021 yılının sonunda 150 milyon kişiye ulaştı ve orta vadede daha da artması öngörülmektedir. Dahası Küresel Güney'deki ülkeler pandemi sürecinde kaynaklara erişime yönelik ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla borçlanmak zorunda kaldılar. Gelişmekte olan ülkelerin toplam milli gelirinde 1 trilyon ABD dolarına yakın düşüş yaşanırken, bu ülkelere sağlanan kalkınma finansmanı da 2020 yılında yüzde 45 oranında azaldı. Örneğin, Sahra Altı Afrika bölgesinin desteklenmesi için resmi kalkınma yardımlarının ikiye katlanması gerekiyordu; bu da fazladan 40-50 milyar dolar anlamına geliyordu. IMF'ye göre, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük yıllık borç artışı yaşanırken, bu dönemde küresel borç 226 trilyon dolara yükseldi, 36 ülke de "borç sıkıntısı içinde" veya "yüksek" borçlanma riski taşıyan ülkeler arasında yer aldı. Bu bağlamda, ülkelerin kendilerini önceleyen ve insanlığı çıkmaza sürükleyecek çıkarcı yaklaşımları kabul edilemez duruma geldi.

"Kalkınma yardımı" yeniden tanımlanmalı

Pandemi sonrası dönemde yardım akışlarında ve farklı aktörlerin rollerinde meydana gelen değişiklikler nedeniyle kalkınma yardımının yeniden tanımlanması kaçınılmazdır. Yardımların Küresel Kuzey'den Küresel Güney'e doğru yönlendirildiği algısı bu yeni dönemde değişmeye başladı. Beklentilerin aksine, Türkiye ve BRICS ülkeleri gibi sağlık yönetişimi ve ekonomik sistemlerini iyileştirmeyi başarabilen bazı ülkeler, içlerinde Küresel Kuzey ülkelerinin de yer aldığı diğer ülkelerde yaşayan ihtiyaç sahibi kişilerin beklediği tıbbi veya insani ihtiyaçların karşılanmasında önemli sorumluluklar üstlendi. Dolayısıyla yükselen donörlerin ortaya çıkışına ve bazı gelişmiş ülkelerin yaşadığı bütçe kesintilerine bağlı olarak geleneksel donörlerin baskın rolü artık geçerliliğini yitirdi. Aynı zamanda kalkınma kavramının kendisi de dönüşmeye ve geleneksel donör-alıcı ülke ilişkisi yerini iş birliğine dayalı ilişkilere bırakmaya başladı. Kalkınma finansmanında yardımların merkezî konumu devam etmekle birlikte yeni aktörlerin katılımına paralel olarak donörlerin yöntemleri de çeşitlendi. Bunun yanında, donör ülkeler artık öncelikli çıkarları yerine potansiyel olarak tüm dünyanın faydasına olan önlemlere ve ortak tehditlere karşı küresel dirençliliğe yönelik yatırımlara giderek daha fazla vurgu yapmaktadır. Bu şartlarda, kalkınma yardımının geleneksel tanımının, birden fazla aktör ve değişkenin dâhil olduğu yeni bir anlayışla değiştirilmesi gerekmektedir.

İlham verici bir örnek: Türk tipi kalkınma iş birliği modeli

Küresel iş birliğinin sınırlarını zorlayan şartlar karşısında, iyi yaklaşım ve uygulama örneklerinin bir çıkış yolu bulmada yardımcı olması beklenebilir. Yükselen bir donör olarak ülkemiz, Balkanlar, Orta Asya, Kafkaslar, Orta Doğu ve Afrika gibi komşu bölgelerinden başlayarak Latin Amerika ve Güney Pasifik'e uzanan politika ve eylemleriyle uzun süredir farklı bir kalkınma iş birliği modeli ortaya koymaktadır. Türkiye bulunduğu coğrafyada bir "istikrar adası" olarak ön plana çıkmakta, aktif dış politikası ve ekonomik büyümesiyle bölgesel ve küresel ilişkilerde belirleyici roller üstlenmektedir. Türkiye'nin, Rusya-Ukrayna Krizi sırasında Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması'nın imzalanması ve uygulanmasındaki yapıcı rolü, insani sorumluluğun somut bir örneğini ortaya koymuştur. Türkiye, kalkınma iş birliği açısından eşit ortaklık, yerel sorunlara yerel çözümler, talep odaklı ve insanı merkeze alan yaklaşım, sürdürülebilirlik ve gelir oluşturmayı ön planda tutan modeliyle muadillerinden pozitif anlamda ayrışmaktadır. Tam da bu minvalde Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Türkiye'nin teknik iş birliği kurumu olarak sağlık, eğitim ve üretim gibi çeşitli alanlarda 30.000'i aşkın projesiyle Türk tipi kalkınma iş birliği modeline büyük katkı sağlamaktadır.

Ülkemiz pandemi sürecinde de ihtiyaç sahibi insanlara elini uzatmaktan geri durmamış, girişimci ve insani dış politikasının bir yansıması olarak 160'tan fazla ülkeye tıbbi ekipman, solunum cihazı, gıda yardımı ve aşı yardımları da dahil olmak üzere çeşitli yardımlarda bulunmuştur. Tüm dünyayı etkileyen küresel bir kriz karşısında Türkiye'nin elini taşın altına koyarak yardımlaşma ve dayanışmayı ön plana çıkaran yaklaşımı, diğer ülkelerin ve toplumlarının takdirini ve dostluğunu kazandı. Bu dostluğun ve samimiyetin bir göstergesi olarak, Şubat 2023'te Türkiye'nin 11 ilinde yaşanan yıkıcı depremlerin ardından dünyanın dört bir yanından, depremzede vatandaşlarımıza yardımlar ulaştı. Bu değerli çabalar, koşullar ne olursa olsun ihtiyaç duydukları anlarda ayrım gözetmeksizin insanların yanında olmanın ve bu sayede kurulan insani bağların önemini bir kez daha göstermiş oldu.

Türkiye, bugüne kadar samimi duruşuyla sahada, insanların doğrudan hayatına dokunan çok sayıda kalkınma iş birliği projesi gerçekleştirmenin yanında, küresel adaletsizlik ve eşitsizliklere dikkat çekerek uluslararası platformlarda yoksul ve mazlumların sesi hâline geldi. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu oturumlarında defalarca bu konuları küresel gündeme taşıyarak eleştirilerini meşhur "Dünya beşten büyüktür" ifadesiyle ortaya koydu. Türkiye'nin güçlü siyasi liderlik ile göstermiş olduğu bu yaklaşım artık bir model olarak daha fazla dikkat çekmektedir.

"Türkiye Yüzyılı" vizyonu ve kalkınma iş birliğinin geleceği

2023 yılı Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılı olması nedeniyle hepimiz için özel bir anlam taşımaktadır. Bu kapsamda Cumhurbaşkanlığımız tarafından "Türkiye Yüzyılı" adıyla temel hedeflerimiz ve kapsamlı yol haritamızı ortaya koyan bir vizyon belgesi kamuoyuyla paylaşıldı. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadeleriyle "Kalkınmanın, sürdürülebilirliğin ve merhametin de yüzyılı olan Türkiye Yüzyılını, ülkemizi siyasi, ekonomik, teknolojik, askeri, diplomatik, her alanda dünyanın en büyük 10 devleti arasına çıkartarak yükselteceğiz". Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kalkınma ve ekonomik büyümesiyle uyumlu olarak kapasitesini, tecrübesini ve refahını dost ve kardeş ülkelerle paylaşmaya devam edecektir. Önümüzdeki dönemde ülkemiz, Türkiye Yüzyılı vizyonu çerçevesinde belirlediği hedeflere ulaşma doğrultusunda reformlar gerçekleştirecek ve bu yolda yürüyüşünü hızlandıracaktır. Umuyoruz ki; pandeminin olumsuz etkileri, Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'ni gerçekleştirmeyi daha da zorlaştırsa da uzun vadeli ve samimi bir yaklaşım ortaya konulduğunda, herkes için daha yaşanabilir bir dünya inşası mümkün olacaktır. Türkiye bu anlamda, farkındalığı, değerli birikimi, yüksek yönetişim kapasitesiyle, hiç şüphesiz öncü bir rol oynayacaktır.