Newton'un başına elma veba izolasyonunda düşmüştü! Pandemiden bize ne düşecek?

Ozan Demiralp / Eğitimci
15.05.2020

Newton, veba salgını olmasa belki de okulda teorik bilgiler içerisinde kaybolacak ve izole olduğu çiftlikte başına elma düşmeyecekti. Bu dönemi sağlıkla atlatmak en önemli kaygımız olsa da ev hapsine dönen salgının, insanlığa kendi içine doğru dönmesine dair verdiği mesajları da bulunmakta.


Newton'un başına elma veba izolasyonunda düşmüştü! Pandemiden bize ne düşecek?

Bugün herhangi bir okulun koridorlarında ve sınıflarında dolaşırsanız töreni planlanan 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü için hazırlanırken sıraların üzerinde yarım kalan birçok etkinliğin izlerini görürsünüz. Okulların koronavirüs sebebi ile kapatılma kararı sonrası 24 saat içinde eğiteme ara veren okullar üç aydır da kapalı. Okulların geçici olarak kapatıldığı gün İstiklal Marşı Töreni sonrası pek çok yönetici ve öğretmen, okul bahçesini şaşkın bir şekilde terk eden öğrencileri ile “15 gün sonra görüşme ümitleri” içinde vedalaşsa da sürecin uzayacağını az çok tahmin edebiliyordu. Geride kalan iki ay boyunca öğrencilerin okulda devam edemeyen eğitimleri, uzaktan eğitim yöntemi ile devam etti. Başta Milli Eğitim Bakanlığının bilişim ağı EBA sistemi ve televizyon kanalları olmak üzere birçok farklı uzaktan erişim aracı “eğitim” amaçlı olarak kullanılmaya çalışıldı. Aslında bu süreçte yapılma gayretine girilenin “uzaktan eğitim”den öte “uzaktan öğretim” olduğunu söylemekte fayda var. Okulda, öğretmen rehberliğinde ve akran grubu içerisinde şekillenen davranış değişiklerini eğitim olarak tanımlamak mümkünken bilgisayarda ya da televizyonda bilginin karşı tarafa aktarımına daha çok “öğretim” diyebiliyoruz. Dünya salgın ile panik içerisine girmişken uzaktan öğretimin hemen başlamasının en temel amaçlarını okul devamsızlığı sonucu ortaya çıkabilecek olan öğrenme kayıplarını en aza indirebilmek ve öğrencilere psikolojik destek sağlamak olarak sayabiliriz. Okulların açık olduğu dönemde öğrencilerin konfor alanlarının genişlediği, istediklerini elde etmeyi alışkanlık haline getirdikleri ve öğrenme alışkanlıklarının değiştiği görüşü hakimdi. Bunun yanında günümüz velilerin çoğunun her geçen gün okula daha fazla müdahil oldukları ve çocuklarını yüksek hassasiyet içerisinde büyüttükleri de günümüz dünyasının normalleri arasında yerini almaya başlamıştı.

Sürecin en yorulanları

Salgın günleri geldiği andan itibaren dışarı çıkma zorunluluğu olanların dışında herkesin evlerine kapanması ile bambaşka günler başlamış oldu. Yoğun ve hızlı bir koşturmacadan sonra evine kapanan hemen hemen herkesin birinci önceliği sağlıkla ilgili kaygılanmak ve önlemler almak olurken bu kaygı ve önlem alma durumunu çocukların eğitim konusu izledi. Belli programlar dahilinde dersleri takip etmeye başlayan öğrenciler bazen videolardan bazen de canlı dersler ile öğretmen ve arkadaşlarıyla bir araya geldi. Uzaktan öğretim süresinin uzaması öğretmenleri, öğrencileri ve velileri de yormaya başladı. Uzun saatler evinin içinde ders programı hazırlayan ve sunan öğretmenler bu dönemin kahramanları arasına yerlerini çoktan aldılar diyebiliriz. Bunun yanında ekran süresinin uzaması, çocukların yaş özellikleri bakımından öğrenme konusunda daha fazla motivasyona ihtiyaç duymaları, akran ve işbirliği olmadan öğrenmenin gerçekleştiriliyor olması da öğrencileri yoran hususlar olarak sayılabilir. Bu dönemde evde çocuklarının eğitimi için kaygılanan veliler, ilk günlerde çok merak ettikleri sınıfların içerisine ekranlar sayesinde girebildiler. Günler ilerledikçe çocuk eğitiminin ne kadar zor olduğunu ve çocuklarının diğer çocuklardan pek de farkının olmadığını görmeye başlayan veliler, uzaktan öğrenime destek olma zorunluluğu içerisinde bu dönemin en yorulanları olarak kayıtlara geçti.

Okullar nasıl açılacak?

Salgının etkisinin tüm dünyada ve ülkemizde etkisini azaltması ile okulların ne zaman açılacağı da öne çıkan gündem maddelerinden biri olmuş durumda. Salgının yayılma ihtimalinin kalabalıklarla ve sosyal mesafeye dikkat edilmediğinde arttığı göz önüne alındığında okulları en zaman açacağımızdan öte okulları nasıl açacağımızı konuşmamız gereken günler içerisindeyiz. Okulların genel görünümünü gözden geçirdiğimizde, öğrencilerin ortalama 17-18 kişilik servisler ile okula gelip gittiğini, en az 30 kişinin sınıfta bir arada olduğu, 15 dakikalık teneffüslerde uzun ve adeta birbirine yapışık şekilde kantin sırası oluştuğunu ve nerede ise her zaman hijyeni sorun olan tuvaletlerin teneffüs gibi kısa süreler içerisinde kullanıldığını görüyoruz. Tüm bunlara velilerin okul giriş ve çıkışlarda oluşturduğu kalabalığı ve bütün öğretmenlerin dinlenme sürelerini öğretmen odalarında geçirdiği gerçeğini de ekleyebiliriz. Salgın sonrası artık hiçbir şeyin eskisi gibi bir “normal” içerisinde olamayacağı ve normların “yeni normal”e göre düzenleneceği hepimizin kabul ettiği bir gerçek. Okulun önemli sosyal/ekonomik görevlerinden bir tanesi de çalışan anne ve babalar işlerine gittiklerinde çocukların da okulda olmasıdır. Okulların bir an önce açılması çalışma hayatındaki anne ve babaları rahatlatacaktır. Bu amaçla toplumda sürekli “Okullar ne zaman açılacak?“ sorusunun sorulmasını normal karşılasak da yeni normalin standartları içerisinde “Okullar nasıl açılacak?” sorusunu cevaplamadan ve gerekli hazırlıkları yapmadan okulların açılmaması gerekiyor.

Hassasiyeti artmış veli

Salgın öncesi okullar, değişen dünyanın beklentileri ve teknolojinin öne çıkması ile 21. yüzyıl becerileri olarak adlandırılan düşünme, sorgulama, problem çözme ve üretme becerilerine sahip bireyler yetiştirme uğraşı içerisinde hedeflerini robot ve yapay zeka üretime hatta uzaya doğru çevirmişken tüm dünyada olduğu gibi koronavirüs salgını ile birlikte gözle görülmeyen bir virüsün etkisi altında kaldı. Bu süreçten sonra okulun toplumsal yaşayışın en önde olan kurumlarından olduğu gerçeği ile yeni normalin de en iyi uygulayıcısı olması beklenmektedir. Özellikle çocuklarını okula emanet eden hassasiyetleri artmış veli profilinin yeni temizlik kıstaslarının, hatta kaygılarının gelişeceği salgının en belirgin sonuçlarından bir tanesi.

Yeni normal içerisinde bir okul günün nasıl geçeceğine göz atalım;

Virüsün son görüldüğü kişi bitene kadar her öğrenci ve okul personelinin okuldan eve evden okula doğru taşıyıcı olma ihtimali de devam edecektir. Bundan dolayı en büyük önlemlerin öğrenci ve okul personelinin servise/okula girişi ve eve girişi anında alınması gerekiyor. Servis, okul ve evin temizliğinin sürekliliğinin sağlanması olmazsa olmaz bir durum. Bunun yanında öğrencilerin ateşlerinin servis ve okul içerisinde belli periyotlar ile ölçülmesi gerekiyor. Bunun için de her okulun demirbaşı arasına temassız ateş ölçer ve pillerin şimdiden girmesi gerekmekte. Bunun yanında steril paspasa ayakkabıların silinmesi ile okula atılan ilk adımdan sonra öğrencilere yeni maske takılması, kıyafetlerin steril edilmesi, ellerin sabun ile yıkanması ve dezenfektanlar ile temizlenme rutinlerinin oluşturulması okulun olmazsa olmazları arasına girecektir. Öğrencilerin maske ile okul içerisinde koşmaları, nefes almaları, birbirlerini maske ile görmeleri onları hem fizyolojik hem de psikolojik olarak etkileyecek durumlar arasında sayılabilir. Özel okul standartları içerisinde sınıfta bir öğrenciye 1,2 metrekare alan düşerken bir tuvalet için de 30 öğrenci kontenjanı belirlenmiştir. Devlet okullarındaki okul ve sınıf sayılarını göz önüne aldığımızda verdiğimiz rakamların bir hayli farklılaşabileceğini söyleyebiliriz. Yeni normal için okul binalarının yıkılıp yeniden yapılması mümkün olmasa da zihinlerin ve davranış kalıplarının yıkılıp yeniden yapılma zorunluluğu yaşadığımız günler içerisindeyiz. Salgın tehlikesi tamamen ortadan kalkana kadar ders saatlerinin azaltılması, gün içinde ikili değil üçlü/dörtlü sisteme geçilmesi yolu ile bir sınıfa düşen öğrenci sayısının azaltılması, haftalık ders programının belli derslerini uzaktan öğretim yolu ile yapılması gibi genel önlemlerin alınması şart gibi görünüyor. Tüm bunlara ek olarak öğrencilerin tören alanlarında, teneffüslerde, yemekhanelerde, sınıfta hangi alanda duracaklarını gösteren işaretler ve levhalar işlevsel vazife görebilecektir. Bu dönemde okul kantinlerinin açılmaması, açılmasından çok daha fazla yarar sağlayabilecek gibi görünen bir başka husus.

Bugün kullanılan ‘kullan at’ bardaklar, kaşık/çatalların kullanılma zorunluluğu diyebiliriz ki 1918 yılında tüm dünyayı kasıp kavuran İspanyol gribine dayanmakta. Şu an yaşadığımız salgının da özellikle temassız alışveriş, iletişim, mesafe, ‘kullan at’ gibi alışkanlıkları arttıracaktır. İnsanoğlu her dönem olduğu gibi bu dönemde de ihtiyaçlarını alışkanlık haline getirip sonrasında da maalesef ki alışkanlıklarının esiri olmayı başaracaktır. Bu dönemi sağlıkla atlatmak en önemli kaygımız olsa da ev hapsine dönen salgının insanlığa kendi içine doğru dönmesine dair verdiği mesajları da bulunmakta. Newton, 1665 yılında Londra’da başlayan veba salgını ile Cambridge kapatılınca iki yıl çiftliklerine döner. Newton mesleğinin en verimli çalışmalarını bu iki yıla sığdırır. Çiftlikteki karanlık odada güneş ışığını prizmaya tutmuş, ışık tayfı oluşturarak beyaz ışığın tek başına birim olmadığını bulmuş, diferansiyel ve integral çalışmalarının temelini atmıştır. Veba salgını sonrasında matematik profesörü olmuş ve çalışmalarını sürdürmüştür. Newton, veba salgını olmasa belki de teorik bilgiler içerisinde kaybolacak ve hiçbir zaman çiftlikte başına elma düşmeyecekti. İnsanoğlu ve okullar da başlarına gelen kötü olayları Newton gibi kendine dönüş ve kendine gelme fırsatı olarak görebildiği kadar gelişecek ve ilerleyebilecektir. Bu sefer gökten Covid-19 düştü; belki de insanoğlunun iyiliğine, güzelliğine…

[email protected]