Paniğe gerek yok, buğday üretiminde artış bekliyoruz

Prof. Dr. Orhan Özçatalbaş / Akdeniz Üniversitesi
1.05.2020

Küresel ölçekte, pandeminin ortaya çıkışıyla birlikte gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere tarım ve gıda ürünlerine olan talep artışı yağmaya kadar giden kargaşayı ortaya çıkarmış ve kıtlık korkusunu gözler önüne sermiştir. Ulusal Hububat Konseyi'nin geçtiğimiz günlerde yayınlanan raporu ise Türkiye'nin 2019/2020 üretim döneminde buğday üretiminin uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 4 artacağını göstermektedir.


Paniğe gerek yok,  buğday üretiminde artış bekliyoruz

Tarım ciddi iştir, herkesin yorum yapacağı kadar kolay ve ucuz bir alan değildir. Bugünlerde Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle Türkiye’nin tarımda yeterlilik ve gıda arz güvenliği konuları tartışılıyor. Birkaç gün önce Ulusal Hububat Konseyi’nin elimize ulaşan 11 Nisan 2020 tarihli “2019-2020 Üretim Yılı Buğday Değerlendirmesi Raporu” ise Türkiye’nin arz güvenliği sorunu olmayacağını gösteriyor. Ulusal Hububat Konseyi’nin hazırladığı değerli veriler içeren rapor 1 Ekim 2019-31 Mart 2020 tarihleri arasını kapsıyor.

Konseyin buğday öngörüsü

Türkiye’nin buğday üretiminin 2/3’ünü üreten İç Anadolu, Marmara ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde raporda yer aldığı gibi uzun yıllar üretim düzeyine göre bölgelere göre (İç Anadolu’da yüzde 4, Marmara Bölgesi’nde yüzde 10, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 17, Akdeniz Bölgesi’nde yüzde 10) artış beklenmektedir. Doğu Anadolu Bölgesi’nde ise değişim beklenmezken Ege Bölgesi’nde yüzde 4 ve Karadeniz Bölgesi’nde yüzde 3’lük düşüş beklenmektedir. Bu veriler birlikte ele alındığında; Türkiye’nin 2019/2020 üretim döneminde buğday üretiminin uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 4 artacağını göstermektedir.

Verimlilik artışında en önemli faktörlerden olan yıllık yağış Türkiye geneli için 1 Ekim-31 Mart döneminde ortalama 364 mm’dir ve bu diğer uzun yıllar yağış ortalamasının yüzde 5 altındadır. Buna göre Marmara, Ege ve Karadeniz Bölgelerinde uzun yıllar ortalamasına göre anılan dönemde düşen yağış miktarında azalışlar görülürken, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde önemli artışlar söz konusudur ve İç Anadolu ile Doğu Anadolu Bölgelerinde ülke ortalamasına yakın yağış gerçekleşmiştir. Yağış miktarının genel olarak düşmüş olması verim düşüşü anlamına gelmemektedir ve önemli olanın bitki su isteminin bitkinin ihtiyaç dönemlerde karşılanması gerçeğidir. Tabii ki ülkesel ortalamalar yerine bölgesel, bölgesel yerine havza, havza yerine il ve üretim alanları düzeyindeki verilerden hareketle en doğru tahmine ulaşmak mümkündür.

Raporda buğdayla ilgili dört temel veri ve beklenen sonuç söz konusudur. Bunlar;

1. Bulunduğumuz üretim sezonunda ülke genelinde uzun yıllar ortalamasına göre ortalama yüzde 5 düşük yağış alınmıştır.

2. Buğday ekim alanları geçen yıla göre yüzde 3 (makarnalık buğday ekim alanı ise yüzde 10) artmıştır.

3. Gübre kullanımında geçen yıla göre artış vardır.

4. Uzun yıllar ortalamasından 1.9 santigrad derece daha sıcak bir üretim yılı yaşanmıştır.

Beklenen ise; somut olarak buğday rekoltesinde artışın olacağıdır ve bu artış buğday üretim miktarında yüzde 4’lük artışa karşılık gelmektedir.

2019-2020 Üretim Yılı (1 Ekim 2019-31 Mart 2020) Buğday Değerlendirmesi Raporu’nda; gıdada kendine yeterliliğin önemine ve buğdayın stratejik ürün olduğu gerçeğine vurgu yapılarak şu önerilerde bulunulmuştur; “Buğday üretiminden uzaklaşılmasının doğuracağı gıda arz güvenliği sorunu bertaraf etmek için buğdaya verilen ve yıllardır aynı kalan 5 krş’luk desteğin 10 krş’a çıkarılması çok olumlu bir yaklaşım olarak değerlendirilmiş ve takdirle karşılanmıştır. Ancak bu artışın yıllardır yapılmadığı gerçeğinden hareketle hissedilir bir etki oluşturması için bu rakamın en az 20-25 krş’a yükseltilmesi önerilmektedir. Ayrıca yağışa dayalı, kuru tarım koşullarında (nadas-iki yılda bir ürün alınması) üretim yapan Orta Anadolu ve Geçit Bölgelerinin bu alanlarında ürün desteği yanında alan desteği de verilmesi, dezavantajlı bu bölgelerde buğday üretiminin sürdürülebilirliği açısından mutlak gereklilik olarak görülmektedir. Tedarik zinciri ve finansmana ulaşmadaki kısıtlar, tarımsal motorinde ÖTV’nin düşürülmesinin gündeme alınması, elektrik enerjisinin tarıma çok daha düşük fiyatla arz edilmesi önerilmektedir. Uluslararası piyasalardan da kaynaklanana ekonomik sorunlar sebebi ile girdi fiyatlarının yükselmesi üreticinin finansmanını çok daha önemli hale getirmiştir. Bu kriz döneminde tarım sektöründe özellikle mevsimlik iş gücü teminiyle birlikte gerekli önlemler alınarak iş gücünün tarlada çalışması ve üreticinin pazara ulaşmasının önündeki engelleri kaldıracak çalışmalar güncellenerek etkinliği artırılmalıdır.”

Raporda yer alan ve “gıda güvenliği açısından önemli riskler” ifadesinde altlık olarak kullanılan verilerin yorumlanmasında sorun olduğunu belirtmek gerekiyor. Raporda “Buğdayda ekonomik üretim ortamının zorlanması sonucu, buğday ekim alanlarında görülen düşüş, gıda güvenliği açısından önemli riskler oluşturmaktadır. Bundan 11-12 yıl önce 9 milyon hektar olan buğday ekim alanının halen 7 milyon hektara düşmesi üretimin sürdürülebilirliği ve arz güvenliği açısından riskler oluşturmaktadır.” denilmektedir. Oysa ki; raporda belirtilen bundan 11-12 yıl önce buğday ekim alanı 9 milyon hektar olmayıp, 11-12 yıl önce yani 2008-2009 yıllarında ekim alanı 8,1 milyon hektardır ve 2018-2019 yılında ise ekim alanı 7 milyon hektar değil 7,3 milyon hektardır. Buna göre buğday ekim alanlarındaki düşüş yüzde 60 yüksek ifade edilmiştir ve fark esasen 2 milyon hektar değil 0,8 milyon hektardır. Dolayısıyla sadece burada yapılacak düzeltme bile arz güvenliği risk algısını düşürecektir. Ayrıca buğday ekim alanlarında belirtilen iki yıl ortalamasına bakıldığında düşüş olmakla birlikte, verimlilik yüzde 9,96 ve üretim ise yüzde 2,9 artmıştır. Bu verinin, gıda güvenliği riskinin düşürülmesi açısından önemli bir gelişmeye işaret etmekte olduğunu dikkate almak uygun olacaktır.

Buğday üzerinden yorumlar

Öncelikle hemen belirtmek gerekir ki, bir konuda aynı havuzdaki rakamlar kullanıldığı halde farklı yorumlarla karşılaşılabiliyor. Esasen yorum farklarının nedenleri saptanabilir ve söz konusu fark sağlıklı verilerle çalışıldığında ve doğru analiz yöntemleri kullanıldığında asgariye indirilebilir.

Burada söz konusu raporla ilgili olmamakla birlikte; hesaplama tekniğiyle ilişkili bir bilgiyi paylaşmak uygun olacaktır. Bilindiği gibi tarımdaki mevsimsel farklılıklar ve özellikle açıkta üretim koşullarında (doğa koşullarına bağımlılık nedeniyle), tek yıl verisini kullanarak hareketle değişimi sorgulamak genellikle sorunludur. Bu nedenle dikkate alınacak yıl verisiyle bir önceki ve bir sonraki yıl verileri ortalaması üzerinden, yani üç yıllık veri ortalaması üzerinden değerlendirme yapmak ve diğer faktörlerle ilişkilendirmek doğru bir pratiktir. Aksi halde yanlış yorumlar yapılması, çıkarımlarda bulunulması söz konusudur. Örneğin Buğday ile ilgili olarak 2008 ile 2018 kıyaslaması yapıldığında; buğday ekim alanı 8,08 milyon hektardan 7,30 milyon hektara düşerek, buğday ekim alanı yüzde 9,7 azalmıştır, denilebilir. Üretim alanı ise 17,78 milyon tondan 20 milyon tona yükselerek yüzde 12,5 artmıştır, denilebilir. Bu matematik olarak doğrudur, ancak yöntem açısından hatalıdır. Bu gerçeklik çoğu zaman yazık ki farklı gerekçe ve tarafsız olmayan amaçlarla göz ardı edilmektedir.

Verilere iki ayrı yorum

Bu örnek üzerinden devam edersek, verileri negatif mesaj vermek isteyenler “2008-2018 yılları arasında Buğday ekim alanı yüzde 9,7 düştü, arz güvenliği tehlikede!”, pozitif mesaj vermek isteyenlerse “2008-2018 yılları arasında Buğday üretimi yüzde 12,5 arttı, arz güvenliği sorunu yok!” şeklinde ifade edilebilir. Her ikisi de hatalıdır ve yanlıştır.

Doğru ve en kolay şekliyle ekstrem yıl verilerini göz ardı etmeden ve uzun yıllar ortalamasını dikkate alarak, ya da en azından üç yıllık ortalamalar üzerinden ve doğru analiz yöntemleri kullanarak değerlendirme yapmaktır.

Küresel ölçekte, pandeminin ortaya çıkışıyla birlikte gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere tarım ve gıda ürünlerine olan talep artışı yağmalamaya kadar giden kargaşa ortaya çıkarmıştır. Gelişmiş ülkelerde yaşanan özellikle toplumsal hareketlenme ve kaosa karşın, Türkiye’de söz konusu kaosun yaşanmamasının temel bir nedeni olarak Türkiye’nin tarım ve gıda üretimindeki gücüdür ve bu gücün toplum tarafından kavranmış olmasıdır. Dolayısıyla Türkiye’nin tarım ve diğer sektörlerdeki performansının toplum tarafından pozitif olarak anlamlaştırılması, toplum nezdinde “kıtlık olacak” gibi bir kaygıya yol açmamış ve Avrupa dahil pek çok ülkede yaşanan gıda ve diğer ürünlere yönelik talep patlaması ve kaos, ulusal düzeyde yayın yapan bazı medya ve yazarların yanlı ve yanlış bilgi paylaşmasına rağmen yaşanmamıştır. Bu, insanımızın bir bakıma sağduyusuyla ilgilidir ve bilgisizliğe dayalı veya kasıtlı olarak çıkarılan olumsuz mesajların artık geçmişte olduğu gibi geniş toplum kesimleri tarafından dikkate alınmadığını görmek bakımından önemlidir.

Başarı öyküsü

Burada belirtmek gerekir ki; Türkiye’nin bu kriz döneminden hiçbir kargaşa yaşamadan çıkması ve yoluna devam etmesi bir başarı öyküsüdür. Bu başarı öyküsünde şüphesiz toprağına, ülkesine, gönülden bağlı, fedakar ve özveriyle üretim yapan çiftçilerimiz en önemli aktör durumundadır. Bununla birlikte uzman bilgiyi çiftçi ve üretimle buluşturan kamu ve özel sektörde yer alan ziraat mühendisleri, veteriner hekimler, su ürünleri ve gıda mühendisleri ve diğer ilgili lisans ve ön-lisans mezunları, tarım girdisi üreten, tedariğinde, lojistiğinde yer alan tüm paydaşlar büyük role sahiptirler. Tabii ki, üretim sezonuna ilişkin verileri, konjonktürün getirdiği şartlarla ilişkilendirerek üretici beklentileriyle tüketici algısıyla buluşturarak, dinamik veri setlerinden hareketle karar alma sürecinin gereklerini yerine getiren Tarım ve Orman Bakanlığı ve ilgili kurulları da hayati müdahaleler de bulunması çok önemli olmuştur. Yine hemen her alanda başarılı müdahale ve sonuç alınmasında çok fark edilmeyen ve dile getirilmeyen ve başka bir yazımızda ele alacağımız bir başka etken daha var ki, bu etken Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Bu yeni hükümet sistemi Türkiye’nin alışık olmadığı kadar hızlı karar almak ve hızla müdahale etmek, eşgüdüm içinde çalışmak ve etkileşimli iletişimi kullanmak gibi büyük avantajlar sağlamıştır.

[email protected]