Papa’nın istifasından bize ne!

ALİ MURAT YEL / Marmara Ünv. İletişim Fak. Öğr. Üyesi
16.02.2013

Papaların Haçlı Seferleri’nin düzenlenmesindeki rolü Orta Doğu halklarının hafızasında hala korunmakta ve Papa’nın tüm Avrupa ülkelerinde siyasi bir etkisinin olduğuna inanılmaktadır. Hâlbuki Papalık siyasi gücünü çoktan yitirmiştir.


Papa’nın  istifasından bize ne!


16 Nisan 1927 doğumlu ve asıl adı Joseph Alois Ratzinger olan Papa 16?ıncı Benedict, ağabeyi ile rahip olmaya karar verdiğinde, hem Katolik Kilisesi ve hem de Vatikan’da dini bilgisi sayesinde çok iyi bir akademisyen-teolog olacağını ve pek çok Katolik rahibin hayal bile edemeyeceği saygın görevlere ve Papalığa getirileceğini tahmin etmiyordu herhalde. Regensburg Üniversitesi’nde profesörlük, Münih Başpiskoposluğu, Papa VI. Paul tarafından kardinal olarak atanma, Papa II. Jean Paul tarafından İnanç Doktrini Kurulu Başkanlığına atanma ve II. Jean Paul’ün ölümünden sonra Kardinaller Kurulu’nun dekanı olarak cenaze törenini yönetme ve sonunda da 19 Nisan 2005’te 78. doğum gününden birkaç gün sonra Papa seçilmesiyle mesleğinin zirvesine ulaşmıştı. Katolik inancıyla ilgili olarak yazmış olduğu Dogma and Preaching (Chicago 1985), Godandthe World (San Francisco 2002), The God of Jesus Christ (Chicago 1979), Introductionto Christianity (New York 1969), Milestones (San Francisco 1998) ve Many Religions. One Covenant: Israel, the Church, and the World (San Francisco 1999) gibi onlarca kitap ile dini pek çok makale ve Papa seçildikten sonra yazmış olduğu genelgeler (encyclical letter) onun ne kadar üretken bir bilim adamı olduğunun göstergesidir. Ama Katolik inancı üzerine bu kadar otorite sahibi bir bilim insanının, özellikle de Kilise’nin en gelenekçi ve muhafazakâr sayılabilecek bir üyesinin dinin geleneklerini hiçe sayarak, yani “Papa olarak seçilmiş birisinin ömrünün sonuna kadar bu vazifeyi ifa etmesinin gerekliliğini” bu kadar iyi bilen birisi olarak 11 Şubat 2013 günü Papalıktan çekileceğini açıklaması tüm dünyada gerçekten büyük bir şaşkınlıkla karşılanmıştır. Bununla birlikte, Katolik Kilisesi Kanunları’na (madde 332) göre ancak istisnai durumlarda Papa sadece kendi hür iradesiyle görevinden istifa edebilir fakat ne böyle bir dilekçe yazılabilir ve ne de bu istifa herhangi bir kuruma sunulabilir. Tabii böylesine önemli bir kararı Papa, Kardinaller Kurulu’na yeni bir papanın seçim işlemlerinin başlatılabilmesi için bildirmesi gerekir.



Papa istifa edebilir mi?



Gerçi Papalık tarihinde daha önce çeşitli sebeplerden dolayı beş kere papalıktan çekilen din adamları olmuştu fakat bunların çoğunluğu papalık hakkının kendilerinde olduğunu düşünen kimselerdi ve zamanla geri çekilmek durumunda kalmışlardı (Catholic Encyclopedia, New York: Robert AppletonCompany, 1913). Papalık vazifesini bırakma konusunda en ilginç hikâye  şudur: 1045 yılında Papa VI. Gregory aynı dönemde papalık yapan ve rezillikleriyle ünlü Papa IX. Benedict’e “değerli eşyalar” vermek suretiyle kendi lehine istifasını istemiş, ama ertesi yıl VI. Gregory’nin bu yaptığı işin simonia (dini görevleri satma- satın alma) olarak görülmesi üzerine kendisi de istifa etmek zorunda kalmıştı. Papalık istifalarının en çok bilineni ise 1294 yılında papa V. Celestine’in seçildikten sadece beş ay sonra papaların istifa edebileceğine dair bir genelge yayınlayarak istifa etmesidir. İçinde bulunulan şartlara göre de bazı papalar şartlı istifa belgeleri imzaladıkları da olmuştur. Mesela Papa VII. Pius, 1804’te Napoleon’un taç giyme törenine giderken “eğer kendisi Fransa’da tutuklanırsa işleme konulmak üzere” böyle bir belgeyi imzalamıştı. II. Dünya Savaşı sırasında da Papa XII. Pius “Nazilere esir düşmesi halinde” istifa etmiş sayılmasını istemiş ve Kardinaller Kurulu’nun tarafsız olan Portekiz’e taşınarak orada yeni bir papa seçilmesini istemişti. 1989 yılında da o zamanki Papa II: Jean Paul benzer şekilde kendisinin tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa yakalanması veya papalık görevlerini yerine getiremeyecek kadar ağır bir hastalığa yakalanması gibi iki şartlı bir istifa belgesini Kardinaller Kurulu Başkanı’na vermişti. Bu son örnek bizzat Papa XVI. Benedict’in Vatikan’dayken yaşanmış olmasına rağmen o zamanlar kardinal olan Ratzinger tarafından istifa işleme konulmamıştır. Hatta tam aksine Papa II. Jean Paul’ün “görevini yerine getiremediği” gerekçesiyle görevden alınmasını dile getiren bazı Vatikan çevrelerinin girişimlerinin o güne kadar açıklanmamış olan “Fatima’nın Üçüncü Sırrı”nı açıklamak suretiyle önüne geçmiştir. 1917 senesinde Hz. Meryem’in Portekiz’in Fatima kasabasında üç küçük çocuğa vermiş olduğu sırların üçüncüsünde papaya yapılan bir suikasttan bahsedilmekte ve Kardinal Ratzinger bu sırrı açıklayarak Papa II. Jean Paul’ün “Tanrı’nın planlarında yer alan bir papa” olduğunu söyleyerek bu girişimlerin önüne geçmiş ve papanın ölümüne kadar beklenilmesini sağlamıştır. Kendisinden önceki papa için bu kadar fedakârlık yapan bir kişinin kendisi papa seçildikten sonra görevi bırakma isteği bütün dünyada bir şok etkisi meydana getirmiştir.



Katolik olsun ya da olmasın milyonlarca kişi bu istifa kararının gerekçelerini merak ederken ortaya bir takım “komplo teorileri” de diyebileceğimiz iddiaların atılması da normal karşılanabilir. Bu iddiaların başında Kilise’ye yöneltilen cinsel istismar iddiaları ve özellikle de küçük çocukların yerel kiliselerde din adamları tarafından cinsel tacize uğradığına ilişkin iddia ve hatta bu konuda açılan binlerce davanın papaya ağır gelmesi ve bu duruma katlanamayarak istifa ettiğine yönelik iddiaların tamamen doğru olduğu söylenemez. Zira Hıristiyanlığın hâkim olduğu bölgelerde asırlardır bu tür iddialar hep dile getirilmiş ve şimdiye kadar hiçbir papa bu sebeple istifa etmemiştir. Belki de son asırda Aydınlanma Felsefesi ve pozitivizmin etkisiyle Roma Katolik Kilisesi’nin bilginin kaynağı olarak görülmekten çıkarılıp salt bilimin öne geçmesiyle yirminci yüzyılın başlarında özellikle bazı Katolik ülkelerde baş gösteren “anti-clericalism” (Kilise hiyerarşisi ve öğretilerinin bir kısmına karşı gelme) akımının da etkisiyle Kilise’ye karşı çıkma ve onun hakkında bir takım tamamen doğru olmayan iddialarda bulunma da moda olmuştu. (Burada bir dipnot olarak belirtmek gerekir ki, o dönemde Avrupa’da bulunan bazı Türk aydınları bu anti-clericalism akımını tamamen din karşıtlığı gibi görmüş ve yanılmışlardır. Zira bu akım “din”e karşı olmayıp onun hiyerarşisinin öğretilerine karşı bir hareketti ama Türkiye’ye dönenler bu akımın etkisiyle ülkede İslam’a karşı bir tavır geliştirdiler ve meşhur “İslam bizi geri bıraktı” gibi basit bir iddiayı yıllarca dile getirdiler).



Papa XVI. Benedict’in istifası için öne sürülen iddialardan birisi de Vatikan’ın sahip olduğu mali kaynaklar ve bunların bir takım yasal olmayan yollarda kullanılmasıdır. Burada da eskiden beri Vatikan’ın malik olduğu miktarı hakkında her zaman spekülasyon yapılan ama gerçek değerinin kimsenin bilmediği para, taşınır ve taşınmaz mülklerin idaresinde zaman zaman yapılan hata ve yanlışlıklar dile getirilmiştir. Bu konuda da sorumluluk tamamen Vatikan Bankası idarecilerindedir ve Papa’nın istifasına doğrudan bir etki yapmayacağı açıktır.



İstifa kararı ile ilgili bir diğer iddia da Kilise’nin diğer dinler karşısında gerilemekte olduğu gerçeğinin böyle bir karara yol açtığı şeklindedir. Bu iddia da zaten uzun zamandan beri Katolik Kilisesi’nin özellikle misyonerlik çalışmalarında başarılı olamaması ve her geçen gün kan kaybetmesi artık sıradan bir habere dönüştüğünden istifada çok da etkili olmasa gerektir. Gerçi Papa XVI. Benedict seçildiği günden itibaren yaptığı tüm özel toplantılarda din adamlarına bu gerçeği hatırlatarak daha çok çalışılmasını belirtmiş ve onları bu konuda teşvik etmeye çalışmıştır ama istifayı tamamen bu konuya bağlamak da çok yerinde değildir.

Halbuki burada bahsedilen spekülatif iddialar yerine sadece Papa’nın bir Alman olması gerçeğinden hareketle sağlık ve yaşlılık sebepleriyle görevini tam anlamıyla yerine getirememesi gerçeğini rasyonel bir tavırla ele alarak görevden çekilme isteği olarak anlamak daha mantıklı olacaktır. Fakat bu kararın her ne kadar saygıyla karşılanması gerekirse de bir takım sıkıntılara sebep olacağı da açıktır. Mesela, yeni bir papa seçildikten sonra Vatikan’da - birisi istifa etmiş olsa da- iki papanın bulunması yeni papanın gölgede kalması riskini doğuracaktır. Üstelik yeni papanın seçimi de bu durumdan etkilenecektir. Zira seçimde oy kullanacak seksen yaşın altındaki kardinallerin zaten büyük bir kısmı mevcut Papa tarafından seçilmiş ve onun düşüncesinde olan din adamlarıdır. Dolayısıyla, oylarını kullanırken hala hayatta olan Papa’nın görüşlerine ters düşmeme endişesi seçimlerini etkileyebilir. Hatta bugünlerde yapılan bir diğer spekülasyon olan “siyahi bir papa” beklentisi de her ne kadar demografik olarak Katolik nüfusun içerisinde siyahilerin oranlarının artmasına rağmen mevcut konjonktürde pek de mümkün görünmemektedir. Zaten “siyahi bir papa” da ortaya çıktığı günden beri “evrensel” olma iddiasındaki Kilise için önemli bir test olacaktır.



Hilafet ve Papalık



Bu konuyla ilgili olarak belki de dile getirilmesi gereken en önemli hususlardan birisi Katolik olmayan ülkelerdeki kamuoylarının bu konuya duyduğu ilgidir. Evet, böylesine bir istifa kararı tüm dünyada yankı uyandırmış olabilir ama her ülkenin bizzat kendilerini ilgilendiren hususların önüne geçmesinin izah edilmesi gerçekten zor bir konudur. Belki de Müslüman ülkelerde kendilerine mahsus bir ‘hilafet’ kavramına yakın bulmaları bu konudaki gelişmeleri izlemelerine sebep olmuştur. Ya da özellikle Müslüman ülkelerdeki medya “Papa’nın istifası” veya “yeni papanın seçimi” gibi haberleri -şimdiye kadar diğer tüm haberlerde olduğu gibi- alışageldiğimiz üslupla yabancı ajanslardan aktardığı için onların bakış açısıyla “önemli” bir haber niteliği taşımaktadır. Yerel kamuoyunun taleplerinin olup olmadığına bakılmaksızın sürekli ve birbirleriyle yarışır bir tarzda gündeme getirilmektedir. Nitekim sosyal medyada da istifa kararı tüm dünyada olduğu gibi ilgi çekmiş ama zamanla -hatta birkaç saat içerisinde- etkisini yitirerek artık konuyla alay edilir hale gelmiştir.



Papalık seçimlerine olan kamuoyu ilgisinin altında muhtemelen Türklerin ve Müslümanların tarihsel bilinçaltı önemli bir rol oynamaktadır. Haçlı Seferleri ve onların düzenlenmesindeki papaların rolü Orta Doğu halklarının hafızasında hala korunmakta ve papanın tüm Avrupa ülkelerinde siyasi bir etkisinin olduğuna inanılmaktadır. Hâlbuki papalık siyasi gücünü çoktan yitirmiş ve Avrupa krallarının taçlarını giydirdiği günler çoktan geride kalmıştır. Hatta Vatikan’ın Avrupa Birliği anayasasına dini unsurlar eklenmesi çabaları bile başarılı olmamıştır. Netice itibariyle Papa’nın istifa kararı veya yeni papa seçilmesi önemli bir haber niteliği taşısa da Katolik olmayan ülkelerde konunun abartılmasını anlayabilmek gerçekten güçtür.



[email protected]