Pençe-Kilit Harekatı ve PKK'da paradigma değişimi

Necdet Özçelik / Yazar
23.04.2022

Pençe Kilit Harekatı iki gerekçeden dolayı önem taşımaktadır: Türkiye'nin sınır hattı boyunca Irak topraklarında meydana getirdiği güvenli bölge gerçeği ve PKK'nın eylem paradigmasındaki değişim.


Pençe-Kilit Harekatı ve PKK'da paradigma değişimi

Türk Silahlı Kuvvetleri beklendiği gibi 18 Nisan'da Irak kuzeyindeki Zap Vadisi ve çevre bölgelerde bulunan PKK'nın yaşam alanlarına yönelik kapsamlı bir askeri operasyon başlattı. Operasyon yoğun topçu ateşi ve hava akınlarının ardında yakın hava desteğiyle kritik arazilerin Özel Kuvvet timlerince hava hücum harekatıyla ele geçirilmesiyle başlayan Pençe Kilit Harekatı müteakip operasyon unsurlarının da harekat alanına indirilmesiyle birlikte gelişerek devam etmektedir. Harekat kendi doğasının ötesinde iki gerekçeden dolayı özellik taşımaktadır; Türkiye'nin sınır hattı boyunca Irak topraklarında meydana getirdiği güvenli bölge gerçeği ve PKK'nın eylem paradigmasındaki değişim.

Irak sınırı ve güvenli bölge

İlki 2018'in Mart ayında başlatılan Pençe harekatlarının altıncısı olan Pençe Kilit Harekatı diğer harekatların devamı ve tamamlayıcısı niteliğindedir. Zira geçtiğimiz yıl önemli kazanımlar elde edilen Pençe Yıldırım ile Pençe Şimşek Harekat alanları arasında kalan Zap Vadisi çevresinin terörist unsurlardan temizlenmesiyle birlikte Pençe Kilit Harekatı doğuda Avaşin-Basyan bölgesi ile batıda Metina bölgelerini PKK'dan arındırılmış şekilde birleştirecektir. Böylelikle Türkiye'nin Irak topraklarında sınıra paralel şekilde doğuda Hakurk bölgesinden batıda Sinat-Haftanin alanlarına kadar kesintisiz yaklaşık 270 kilometre uzunluğunda ve 20 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturması mümkün olacaktır.

Böylece, hem sınır güvenliği sağlanarak PKK'nın bundan sonra Türkiye sınırlarına sızma girişimlerini önleyici hem de daha güneydeki Gara ve Kandil bölgelerinde PKK varlığına müdahale edici operasyonel avantaj elde edilmiş olacaktır.

Harekatın zamanlamasına bakıldığında üç önemli faktör dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi mevsim faktördür. Harekatın ilkbahar mevsiminde başlatılmasının operasyon birlikleri açısından birtakım fırsatlar sunduğu söylenebilir. Kış boyunca düzenlenen hava akınları ve topçu atışlarıyla baskılanan terörist unsurların bahar mevsimine insan gücü, eğitim ve ikmal faaliyetleri kısıtlanmış ve zayıf taktik becerilerle çıkmaları sağlanmıştır. Bununla birlikte bitki örtüsünün henüz yeşermemiş olması taktik terörist unsurların gündüz vakitlerinde gizlenme imkanlarını kısıtlamakta ve karadan tespit edilmelerini kolaylaştırmaktadır. İkinci faktör ise TSK'nin harekat üstünlüğü faktörüdür. Kuzey, doğu ve batıdaki harekatlar ile çevrelenmiş olan Zap Vadisi'ndeki Pençe Kilit Harekatı Pençe Yıldırım ve Pençe Şimşek harekatlarının başarısından da faydalandığı için operasyonel üstünlüğünü daha küçük bir alana yansıtmaktadır. Üçüncü faktör ise işbirliği ve koordinasyon faktörüdür. Bölgesel Yönetim ve Merkezi Irak hükümetleriyle geliştirilen işbirliği harekatın zamanlaması bakımından bir anlam taşımaktadır. IKBY Başbakanı Mesrur Barzani'nin 15 Nisan'da İstanbul'a gerçekleştirdiği ziyaret de bu bakımdan bir anlam taşımaktadır.

Bilindiği gibi PKK terörüyle mücadelede son yıllarda geliştirilen kurumlar arası koordinasyonda önemli bir yol kat edildi. Operasyonlarda geliştirilen müşterek harekat konseptinin birbirinden bağımsız gibi görünen operasyonların eşgüdümü PKK'nın silahlı kapasitesi üzerinde önemli bir etki yarattı. Buna bağlı olarak TSK'nın sınır ötesinde gerçekleştirdiği Pençe Kilit Harekatı'nın yurtiçinde İçişleri Bakanlığının Abluka Operasyonlarıyla birlikte bir eşgüdümü de söz konusu. Hem yurt içinde hem de yurt dışındaki harekatlarla eylem ve yaşam alanları daralan PKK gün geçtikçe zayıflamakta ve varoluşsal bir sorunla karşı karşıya kalmaktadır.

PKK'daki değişim

Pençe Kilit Harekatı ile birlikte PKK'nın silahlı programında birtakım değişiklikler yapacağına dair belirtiler gözlenmeye başlandı. Kendisini genel olarak kırsal saldırı konsepti üzerine inşa eden PKK'nın güneydoğu kırsalıyla Irak kuzeyinde daralan taktik ve operatif eylem alanları örgütün yeniden ama 2015-2016 yıllarındaki stratejisinden daha farklı bir eylem paradigması geliştirme niyetinde olduğu söylenebilir. Öyle ki örgütün üst yapılanması olan KCK Yürütme Konseyi üyelerinden Duran Kalkan geçtiğimiz günlerde "Türkiye'nin her yerine saldıracağız. Sadece askeri hedeflere, mevzilere değil. Kentlere saldıracağız. Hiç beklemedikleri yerde, her yer savaş olanı olacak" şeklinde bir açıklamada bulundu. Bu açıklama göstermektedir ki PKK 2015-2016 yıllarındaki kentlerdeki terör tabanlı kalkışma sürecindeki karakterinin aksine, kent merkezlerindeki uyuyan hücrelerini harekete geçirmek suretiyle sansasyonel eylemlerle hayatta kalabilirliğini gösterme çabası içindedir. Taktik formasyonlara dayalı kolektif eylem etkililiğini yitiren PKK'nın terörize edici bireysel eylemlerle yeni bir sürece girme niyetinde olduğu söylenebilir.

Geçtiğimiz gün Bursa'da düzenlenen saldırı da göster ki örgüt kırsaldaki azalan eylem kapasitesini kentlerdeki nispeten savunmasız yumuşak hedeflere saldırarak telafi etmeyi planlıyor. Örgütün yeraltı teşkilatını kullanarak yol kenarına yerleştirilen EYP saldırıları, bombalı araç saldırıları, kundaklama, suikastlar ve adam kaçırma gibi sindirici ve baskılayıcı bir stratejiyle Türkiye'nin güvenlik çevresini etkileyerek özellikle yaklaşmakta olan seçim sürecini maniple ederek kendisine ve kendisine müzahir çevrelere karşı sürdürülen devlet ve hükümet politikalarını tartışmaya açmaya çalışacağı beklenmelidir.

PKK'lı terörist Duran Kalkan 2015 yılında da benzer açıklamalar yapmış, bir ayaklanma girişimine öncülük etmek için PKK'nın Türkiye genelinde geniş çaplı terör saldırıları başlatacağını ifade etmişti. Bu kapsamda, yaygınlaşan radikalleşme süreçleriyle doğu ve güneydoğudaki gençleri PKK'nın kentsel gruplarına katılmaya çağırmıştı. Hatta Duran Kalkan işi 2016 yılında birbirinden farklı sekiz radikal örgütle bir eylem işbirliği anlaşması yapmaya kadar götürmüştü. Örgüt böylelikle hem aktif silahlı kadrosunu geliştiriyor hem de kendi şiddeti yaygınlaştırmayı planlıyordu. Ancak, Türkiye kararlı siyaset ve istikrarlı mücadeleyle hem PKK'nın kent terörünü hem de PKK'ya müzahir siyasi partilerin kalkışma girişimlerini konjonktürel buhranlara rağmen akamete uğratmayı başarmıştı.

'Türkiyelileşme' iddiası

Şimdilerde ise Duran Kalkan şiddeti Türkiye geneline yayma stratejisini örgütün o dönemki konjonktürel okuma sürecinden farklı bir şekilde yorumlayarak öneriyor. Halen ne PKK'nın aktif silahlı kadrosunun örgüte stratejik bir özgüven önerecek büyüklükte olduğundan ne de PKK'ya müzahir siyasi partilerin demokratik hakları örgüt programına tahvil edebilecek halde olduğundan bahsedebiliriz. Örgütün eski gücünün olmadığı, müzahir partinin teröre destekten dolayı kapanmayla yüz yüze kaldığı şu günlerde örgüt çevrelerinin "Türkiyelileşme" iddiasına tolerans gösterecek toplumsal bir iklim de yok. Dolayısıyla PKK ve müzahir çevre hayatta kalma sorunuyla karşı karşıyadır. Örgütün eylemlerindeki paradigma değişimi de bununla ilgilidir. Daha önceden yürüttüğü kent terörünü bir kalkışmayı harekete geçirmek için denemişken şimdiki kent terörü stratejisini bir varoluş meselesi olarak görmektedir.

Türkiye PKK ile mücadelesini güvenlikçi yaklaşımdan arındırarak yorumlamak, ülkenin milli güvenliği için şimdiye kadar hiçbir olumlu sonuç üretmedi. PKK ile hem yurt içinde hem yurt dışında askeri mücadeleye engel olmak, harekat tezkerelerine red oyu kullanmak örgüte yeniden yaşam alanı sunma anlamına gelir. Askeri harekatlar ile birlikte PKK'nın varlığını bütünüyle tehdit edecek en önemli iki unsur radikalleşmeyle ve PKK ideolojisiyle mücadeledir. Hem güvenlik bürokrasinin hem de güvenlik akademiyasının bu iki konu üzerinde gerçekçi ve tutarlı politika önermeleri geliştirmesi beklenir. Bu konular da uzmanlığı tartışılır kişilerin ekran manipülasyonlarına bırakılmayacak kadar önemli ve değerlidir.

@necdet4059