Pençşir'de ne yaşanıyor ve Pençşir'de ne yaşadım?

Merve Şebnem Oruç / Gazeteci, Yazar
11.09.2021

Taliban'ın tepe yönetimi siyaseten daha makul ve ılımlı olmak istese de yıllarca savaştan başka bir şey görmemiş tabanını kontrol etmek ve onları “ılımlılaşırken“ yumuşamadıklarına ikna etmek en büyük problemleri olacak.


Pençşir'de ne yaşanıyor ve Pençşir'de ne yaşadım?

Zannedersen bir haftadır Afganistan topraklarındayım. Zannedersem diyorum çünkü bazı yolculuklarda zaman mefhumunu kaybedebiliyorsunuz. Zira burada pek çok takvim kullanılıyor olsa da İran gibi Afganistan'ın da resmi takvimi Hicri Şemsi ve bugün 1400 yılının Şehrivar ayının 17'si.

Bu yazıyı kaleme alırken Çarikar'dan Kabil'e doğru yol alırken bir arabanın arka koltuğundayım ve Miladi Takvim 9 Eylül 2021'i gösteriyor. 9 Eylül, iki gün önce yani Salı günü girdiğim, Taliban tarafından interneti kesildiği için ne kadar ileriye gittiğimizi, hatta başkent Bazarak'ın merkezine, valilik binasına geldiğimizi neden sonra fark ettiğimiz Pençşir'in ünlü lideri, eski siyasetçi ve komutan Ahmed Şah Mesud'un öldürülüşünün 20. yıl dönümü.

Zengin bir ailenin çocuğu olan Tacik kökenli Ahmet Şah Mesud, Kabil'de üniversitede okurken Burhaneddin Rabbani çevresinde toplanmaya başlayan komünizm karşıtı İslami gruplara dahil oluyor ve Rabbani'nin Cemaat-i İslami partisine katılıyor. Sovyet-Afgan Savaşı'nda öne çıkan bir mücahit olarak "Pençşir Aslanı" lakabını alıyor. 1992'de Peşaver Anlaşmalarını imzalayarak gücü paylaşan taraflardan biri olarak komünizm sonrası dönemde Afganistan İslam Devleti'nin Savunma Bakanı ve baş komutanı oluyor. Ancak Afganistan'da bitmek bilmeyen koltuk kavgaları ve güç mücadeleleri sürecinde, Taliban'dan önce de diğer öne çıkan mücahit liderlerden Hizb-İslam'ın lideri Gülbeddin Hikmetyar gibi isimlerle de savaşıyor, hatta kendisine ilk suikastı Hikmetyar'ın düzenlediği söyleniyor.

Taliban'a terörist diyen ilk isim

Şah Mesud, Taliban'ın 1996'da Afganistan yönetimini ilk kez ele geçirdiğinde Afganistan Birleşik İslami Kurtuluş Cephesi'nin askeri ve siyasi lideri oluyor. Afganistan, Eşref Gani zamanında da onun zamanında da bir İslam Cumhuriyeti idi. Ancak Batı toplumu için Taliban'a alternatif olarak görülen Şah Mesud, 2001'de Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı bir konuşmada Pakistan'ı Taliban'a destek verdiği için suçluyor ve "Benim savaşım Pakistan'la" diyor. Hatta şunu not etmek belki de önemlidir: Taliban'a "terörist" diyen ilk isim Ahmed Şah Mesud'un kendisidir.

Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmanın kısa süre sonrasında, Ahmed Şah Mesud, Tacik ve Özbeklerin yoğun olduğu Tacikistan sınırındaki Takhar Eyaleti'nde Havaja Bahauddin Bölgesi'ndeki üssünde öldürülüyor. Bir belgesel için kendisi ile röportaja geldiğini söyleyen Belçika pasaportlu iki Arap, gazeteci olduklarını dile getirerek tam 10 gün boyunca Şah Mesud'un röportaj için kendileriyle görüşmesini bekliyor.

Kökü geçmişte husumet

Bir hafta önce, yani 5 Eylül 2021'de Taliban tarafından Pençşir'de öldürülen ve ölümü Pençşir direniş cephesinde büyük bir üzüntüye yol açan eski gazeteci ve savaşçı Fehim Daşhti, kendilerini kameraman ve muhabir olarak tanıtan iki kişinin hiçbir şekilde ısrarcı olmadan sabırla röportajı beklediğini söylüyor. Ve nihayet röportajın gerçekleştiği gün olan 9 Eylül 2001'de, Şah Mesud kameraya yerleştirilen bir patlayıcıyla öldürülüyor. Pençşirliler ve diğer Taliban karşıtları, hatta Taliban'a sempati duyan bazıları da, bu suikast emrinin Usame Bin Ladin tarafından verildiğini söylemekle beraber, Pakistan-Pençşir arasında kökü geçmişe dayanan bir "husumet" olduğunu dile getiriyor.

'Peştunistan' çatışması

Dolayısıyla, her ne kadar, yarın öbür gün, Taliban Afganistan'ı tamamen kontrol ederek içeride istikrarı sağlarsa ileride Peşaver üzerine Pakistan ve Afganistan arasında bir "Peştunistan" çatışması çıkabilecek olsa da ve bu durum Pakistan'ı endişelendirse de, bir hafta önce 4 Eylül Cumartesi sabahı, Afganistan'da neredeyse uluslararası tüm üst düzey görüşmelerin gerçekleştiği Kabil Serena Otel'e girişini görüntülediğimiz Pakistan istihbarat Başkanı Faiz Hameed'in ziyaretinin Pençşir'le bir ilişkisi olup olmadığını düşünmemek mümkün değildi. İki gün sonra, yani 6 Eylül Pazartesi günü Pakistan Hava Kuvvetleri'nin Pençşir'i bombaladığı iddiaları da bu şüphemizi perçinledi. Nitekim ertesi gün, yani ben Pençşir'de iken, Kabil'de Pakistan Büyükelçiliği önünde gerçekleşen ve Taliban askerlerinin açtığı ateşle medyaya yansıyan olaylar ve o akşamüstü aniden yapılan basın davetiyle yeni hükümetin duyurusunun yapıldığı salonda Taliban Sözcüsü Zabiullah Mücahid tarafından ilgili sorulara verilen gergin cevaplar da gösteriyor ki, Pençşir konusu burada şu anda "kadın hakları"ndan, "uluslararası tanınma"dan, "ekonomi"den ve daha pek çok konudan önce gelen en hassas mesele.

Belki de bu yüzden ben de aynı gün Pençşir'de ve dönüşümde bir hayli sıkıntı yaşadım. Aslında gönül ister ki, Pençşir vadisinde çektiğim fotoğraflardan bazılarını bu yazı ile beraber yayınlayayım; ama bir söz verdim ve sözümü tutmak zorundayım. Çünkü söz hem namustur hem de halen içerisinde bulunduğum Afganistan topraklarında ve hatta dışarıda benim için bir güvenlik meselesi. Bu nedenle geçici hükümetin (belki de "geçici devlet"in demek daha doğru olur) kurulması ile beraber, Afganistan İslam Cumhuriyeti'nin yerini alan Taliban yönetiminin, yeni adıyla Afganistan İslam Emirliği'nin Kültür Bakanı Yardımcısı olarak kabinede yer alan Zabiullah Mücahid'e, İngilizce ve Peştuca sözlü ve kayıtlı olarak herhangi bir görüntü yayınlamayacağıma dair söz verdiğim 8 Eylül Çarşamba gününden bir önceki gün, yani 7 Eylül Salı günü sosyal medyada paylaştığım bir fotoğrafı bu yazıma ekleyebiliyorum.

Savaş devam ediyor

Fotoğrafta yan tarafımda duran yanmış bir araç dikkatle bakınca fark edilebiliyor olsa da, arkamda Bazarak şehri ve az çok seçilebilen Ahmet Şah Mesud'un mezarı ile beraber sanki bir piknik yerinde imişim gibi görünüyorum. Ama aslında, her yer Taliban askerleri ile dolu ve vadide savaş, Taliban "Pençşir alındı," dese de devam ediyor. Dağlık bir coğrafya olan Afganistan'ın en yüksek dağlarının arasında bulunan Pençşir vadisi bir doğa harikası olmasının yanı sıra, geçmişte Ahmed Şah Mesud'a hem Sovyetler Birliği'ne karşı mücahitlerle birlikte savaşırken hem de iç savaşta Taliban'a ve diğer iç rakiplere karşı mücadelesinde korunaklı bir kale olmuştu. Kabil tarafından üç dört saat yol yaparak girdiğimiz vadinin bol virajlı dar yolu 3.000 metrenin üzerinde dağlar arasında kıvrıla kıvrıla ilerliyor ve bu yolun aynı zamanda Taliban'ın da girebildiği en kolay yol olduğu söyleniyor. Güneybatı-kuzeydoğu istikametinde ilerleyen yol, Pençşir haritasında da görülebileceği gibi bu eyaletin de ana hattını oluşturuyor.

3 Eylül Cuma günü Torkham sınır kapısından geçerek akşam saatlerinde Kabil'e vardığımda beni bekleyen, havaya sıkılan silahların kulakları sağır ettiği ve maalesef 17 kişinin bu şiddetli kutlamalarda öldüğü söylenen gece, biz de yolda sorduğumuz Taliban askerlerinden Pençşir'in tamamen alındığını duymuş ve bunun doğru olduğunu düşünmüştük. Ayrıca ertesi gün, Taliban'ın orta düzey bazı isimleri bize 90'lı yıllarda yaptıkları hatayı yapmadıklarını, sadece yoldan ilerlemediklerini, aynı zamanda eyaleti çevreleyen dağlardan da vadiye girdiklerini, öte yandan vadi içinde de Taliban'ın olduğunu, bu nedenle vilayetin polis merkezini kolaylıkla ele geçirdiklerini söylemişti. Devamında gelen vilayetin ele geçirildiği bilgisi, hemen herkeste ve tabii bende de Pençşir direnişinin bittiği düşüncesini oluşturmuştu. Pençşir'in internetinin Taliban tarafından kesildiğini de bildiğimiz için vadiye sığınmış olan ama bugün artık Tacikistan'a kaçtığı kesinleşen Emrullah Salih'in bir kütüphane önünde yaptığı "Direniş sürüyor," açıklaması da inandırıcı gelmemişti. Fakat 7 Eylül Salı günü Pençşir'deki duruma şahitlik ettikten sonra artık şunu emin olarak söyleyebiliriz: Vadi'de savaş sürüyor ve direnişçiler iç kısımdaki dağlardan direnişi sürdürüyor.

Taliban ile Ahmed Şah Mesud'un oğlu Ahmed Mesud'un liderliğini yürüttüğü Ulusal Direniş Cephesi arasındaki savaşın devam ettiği Pençşir eyaletinin kapısından içeri girerken kimse "Nereye gidiyorsunuz?" diye sormadı. Yol boyunca kendi kendime "Bu da bir strateji olabilir," "Hele bir gitsinler, içeride kim ne yapıyor bakalım diye düşünüyor olabilirler," diye düşünmedim değil. Yine de yolumuza devam ettik, çünkü elbet biri bizi bir noktada durdurur ve geri dönün diyebilir diye düşünüyordum. Taliban'ın ateş hattına ulaştığımızı fark edip şoförümüze "Bu noktadan geri dönelim," demesem, bilmiyorum daha da ileri gitmemize izin verirler miydi?

İşte bundan sonra, yani Bazarak valilik binasının önünden U dönüşü yapıp geri dönüş yoluna koyulduğumuzda, Pençşir'e girerken yaşamayı beklediğimiz şeyler yaşanmaya başladı. Birkaç dakika geçmeden bir gaz istasyonunu bekleyen üç genç Taliban tarafın durdurulduk. Beni göstererek arabadan inmemi söyleyen, telefonumu alarak beni uzak bir noktaya götürerek orada beklememi söyleyenlerin bir bakıma bizi esir almaya niyetlendiğini söylemek mümkün. Taliban üst yönetimi bugün itibarıyla yenilendiğini göstermek için gazetecilere kapılarını açmış olsa da, bazıları belki de 18 yaşının altındaki bu savaşçıların gazetecileri pek sevdiği de söylenemez, gazeteci ve ajan arasındaki farkı bildiği de...

Eğer şoförümüz ve çevirmenimiz üstlerinin gelmesini istemese ve biz soğukkanlılığımızı korumasak farklı bir durum olabilir miydi? Çok büyük olasılıkla olurdu. Zira iki büyük araba dolusu daha üst düzey Taliban bizi gençlerin elinden almak için o noktaya geldiklerinde, onlar dahi bir hayli zorlandılar. Beni ve telefonumu gelen üstlere vermekte direnen genç Talibanlar ve diğerleri arasındaki hararetli ve gergin tartışmadan da daha önce fark ettiğim şu iki temel konu açıkça fark ediliyordu.

Birincisi, Taliban'ın tepe yönetimi siyaseten daha makul ve ılımlı olmak istese de yıllarca savaştan başka bir şey görmemiş tabanını kontrol etmek ve onları "ılımlılaşırken" yumuşamadıklarına ikna etmek en büyük problemleri olacak. Çünkü alt ve orta düzey Taliban arasında en çok duyduğum şey, kendileri dışında Afganistan'daki ABD ile çalışan ya da çalışmayan, kendilerinin yanında olmayan herkesten bahsederken "onları affettikleri, çünkü affetmenin en büyük cezalandırma," olduğu şeklinde. Yani Taliban liderleri, kendilerine bağlı olanların öfkelerini "affetmek en büyük cezalandırmadır," diyerek sindirmeye çalışıyor demek mümkün. Ama bunu sokaklarda emniyeti sağlarken ne kadar kontrol edebilecekleri meçhul.

İkincisi ise, Taliban içindeki farklı liderlere bağlı gruplar arasında da bir rekabet var. Örneğin beni tutsak almak isteyen iki genci zar zor ikna eden yaşları daha büyük Taliban askerleri, daha sonra Pençşir'i çıkana kadar yanımıza eskort bir verdiler ve yol boyunca tekrar tekrar durdurulduğumuz kontrol noktalarında o eskort grubun kontrol noktalarındaki diğer Taliban savaşçılarına dil dökerken ter de döktüklerini görmüş olduk.

Fotoğraf polemiği

Pençşir'den sağ salim çıkmamızın ardından farklı kişiler üzerinden tekrar tekrar bana ulaşan Taliban mensuplarından bazıları içeride yaşadıklarım için benden özür dilerken bazıları ise fotoğraf ve görüntü çektiysem yayınlamamam konusunda ısrar ve hatta bazen baskı yapmayı sürdürüyordu. Bir sonraki gün konu biraz fazla uzatılınca bölgeden beni üst üste arayan Kapisa Valisi, en son yukarıda bahsettiğim ses kayıtlı sözün kısa süre sonrasında beni arayarak Instagram'da ve Twitter'da bu yazıda da yer alan fotoğrafı gördüklerini ve sözümü tutmadığımı iddia edince, aramızda bir tartışma geçti. Ona söylediklerimi şöyle özetleyebilirim:

"Birincisi silmemi istediğiniz fotoğraf söz vermeden bir gün önce paylaşıldı. Şimdi fotoğrafı silersem "Şebnem Hanım'a fotoğrafı Taliban sildirdi" demeyecekler mi? Kaldı ki fotoğrafta tehlikesiz bir yerde gezintiye çıkmışım gibi görünüyor. Sizi kötü gösteren ya da savaşa dair bir belirti yok o fotoğrafta. Sildirmeniz sizin açınızdan ne derece mantıklı?"

Ayrıca başkaları arayıp ya da gelip orada olanlar için özür dilerken siz dilemediniz. Sürekli fotoğraflar hakkında konuşup duruyorsunuz. Söz verdikten sonra herhangi bir görüntü paylaşmadım. Eğer Türk ve Müslüman bir kadın gazeteci olarak burada artık hoş karşılanmıyorsam söyleyin gideyim ya da devletimize ileteyim, beni buradan aldırsın. Ne dersiniz? Eğer kal diyorsanız bu kez de siz bana sesli ve kayıtlı olarak söz vereceksiniz."

Bu konuşmanın üzerine bir kez daha Pençşir konusunda rahatsız edilmedim. Ama 11 Eylül günü yeni hükümet kutlamaları yapıp yapmamayı tartışan ve pek çok konu gibi bu konuda da görüş ayrılıkları yaşayan Taliban içerisinde, Pençşir meselesinin en büyük rahatsızlık konusu olduğuna emin olabilirsiniz.

[email protected]