Pişmaniye Hüsam kendine pek iyi bakardı

Mustafa Çiftçi / Yazar
3.04.2020

Hüsamettin Bey, işverenle ilişkiler, netameli konular, alacak verecek meselelerinde bir çeşit ara bulucu olmuştur. Peki Fransa'da kendisi de kaçak işçi iken nasıl olmuş da işçi hakkı gözeterek nam salmıştır?


Pişmaniye Hüsam kendine pek iyi bakardı

Hüsamettin Bey ya da herkesin bildiği gibi “Pişmaniye Hüsam” çok bakımlı bir adamdı. Daha doğrusu kendine iyi bakardı diyelim. Klasik arabalara gözü gibi bakanları düşün. İşte o arabalara bakar gibi kendine bakardı “Pişmaniye Hüsam”

“Kendisi bir zaman Avrupa’da kalmış.” Böyle söyleyince havalı oluyor ama esasen Fransa’da kaçak işçi olarak çalışmış. O dönemden kalan fotoğraflarına bakınca anlıyorsunuz ki ellerin memleketinde bile kendi gibi olmayı beceriş. Güllü dallı gömlekler. İtalyan kesim ceket, pantolon. Kıyafet için yekun miktarda para harcayan Hüsamettin henüz “Pişmaniye” lakabını almamıştır. Hatta Fransa’daki işçiler arasında kendisine “Bey” dedirtmeyi becermiştir. Esasen kıyafet işin kabuğudur. Hüsamettin Bey, işverenle ilişkiler, netameli konular, alacak verecek meselelerinde bir çeşit ara bulucu olmuştur. Ve işçilerin her meselesinin çaresi için aranan kişidir artık.

Nasıl olmuş da ellerin memleketinde bunu becermiştir?

Mesela mevzuat bilir mi Hüsamettin Bey?

Veya Fransa’da kendisi de kaçak işçi iken nasıl olmuş da işçi hakkı gözeterek nam salmıştır?

Çene kuvveti

İşte bu soruların cevabı Hüsamettin Bey’in becerikli oluşunda ve çene kuvvetindedir. Dilbazdır Hüsamettin Bey. Anadilinde maşallahı vardır ya kısa zamanda Fransızcanın da altından girmiş üstünden çıkmıştır. Hatta bir rivayete göre Fransızların iş kanununu tercüme ettirmiş. İşçilerin davalarını oradan okur çareler ararmış.

Pişmaniye lakabı Fransızlarla iş görüşmelerine girip çıktığı zamandan kalma. Rivayet şu ki Fransa’da vatandaşın işi için koştururken gittiği her yere pişmaniye götürürmüş hediye olarak. Hatta toptan sipariş vermiş pişmaniye getirmiştir Fransa’ya. O zamandan adı “Pişmaniye Hüsam”

Vatandaşın derdiyle hemhal olurken. Uyanık bir Fransız Hüsam’ın çalışma izni olup olmadığını, vizesini, pasaportunu incelemek istemiş. Ve inceleme sonunda karga tulumba göndermişler gerisin geri Türkiye’ye. Şimdi laf açılınca diyor ki hiç bir şeye yanmam da orada bıraktığım kutular dolusu pişmaniyeye acırım.

Fransa’dan dönünce bir zaman güzelce giyinip şık şıkıdım gezmiş. Kendine iş bakmış. Fransa’dan bellediği bir şey varmış kafasında; gurbetçi vatandaşın çalıştığı devletle işi hiç bitmez. Onların işini Fransa’da takip ettiği gibi Türkiye’de de takip etmek istemiş. Bir tercüme bürosu kurmuş. Fransa’daki ahbaplarını arayıp, Türkiye’de ne işiniz varsa ben takip ederim demiş. Sonra çevre köyleri dolaşıp Fransa’da akrabası olanlara kartını bırakmış. Sonra müşteri beklemeye başlamış.

Bir kuru isim kaldı

Zaman geçtikçe müşteriler gelmeye başlamışlar ama müşterinin talepleri pek değişikmiş. Fransa’da cenazesi olup getirmek isteyenler, vize işlemleri olanlar, evrak tercümesi isteyenler, uçak bileti almak isteyenler. Vatandaş talep ettikçe Hüsam hizmet çeşidini artırmış. Mesela vatandaşın akrabası hava alanından alınıp köye getirilecek. Hüsam atlar arabasına. Vatandaşı hava alanından alır köye bırakır. Hüsam vatandaş ne istediyse becermiş. O böyle becerikli oldukça işler de artmış. Ama işlerin bir farkı varmış. Fransa’da pek çok kapılar açan pişmaniye Türkiye’de hiç işe yaramıyormuş. Hüsam anlamış ki pişmaniye ile alakası Avrupa’da kalmıştır ona kalan sadece bir kuru isimdir.

Pişmaniye Hüsam bu zaman zarfında işleri yoluna koymuş, en kalitelisinden yer, en kalitelisinden giyinir bir vaziyette gezerken gönlü bir güzele düşmüş. Ana dilinde bülbül olan, Fransızcası dillere destan olan Hüsam’ın bu hanım karşısında dili tutulmuş. Ne yapacağını bilememiş. Hemen hanımefendiyi sormuş, soruşturmuş. Meğerse Neriman Hanım’ın akrabaları da Fransa’da imiş. Bunu öğrenince pek sevinmiş Hüsam. “Tamam öyleyse Neriman Hanım beni Fransadaki akrabalarına sorsun, öğrensin ben kimim neciyim, nasıl bir adamım...” demiş.

Hüsam bekliyormuş ki Fransadakiler olumlu şeyler söyleyecek, bir hayır işine vesile olacaklar. Ama öyle olmamış. Neriman Hanımın akrabaları Hüsam için neler söylemişler neler. “Yaramaz adamdır. Çok konuşur. Koşturduğu işler hep boştur. Boş durmaz ama boşa çalışır. Becerdiği iş yoktur”

Hüsam bu lafları duyunca bayılacak gibi olmuş. Sonra sakinleşip kimmiş benim hakkımda bu lafları edenler diye bir soruşturmuş ki meğer bu akrabalar Hüsam’ın Fransa’daki ilk günlerinde tanıştığı ve fakat işleri kötü neticelenmiş kişilermiş. İşte akrabalar bunlarmış. Hüsam çok yalvarmış. “Neriman Hanımla bir kerecik olsun görüşeyim. İşin aslını, faslını anlatayım. Benim Fransa’daki şöhretim sınır hudut dinlememiş Türkiye’ye ulaşmıştır. Rica ederim Neriman Hanımla bir kerecik olsun görüşelim.”

Nerimansızlığa alışmak...

Ama bu talepleri hep boşa gitmiştir. Neriman zengin bir müteahhitle hemencecik evlenip, uçup gitmiştir. O günden sonra Hüsam işi derbederliğe vurup bir kaç gün evden çıkmayıp bohem takılan şair kısmı gibi ağlayıp sızlayıp mısra dökmüştür defterler dolusu. Ama sonra Hüsam’ın içindeki “Pişmaniye Hüsam” dirilmiş. Yine giymiş, süslenmiş, bürosuna gelen talepleri bir bir elden geçirmiş. Alışmış yani Nerimansızlığa...

Bir zaman da böyle geçmiş. Sonra Hüsam aracılar vasıtasıyla bir hanımla tanışmış. Sevim ismindeki bu hanımefendi sessiz, mahcup ve en önemlisi Hüsam’ın baskın kişiliğine hiç itiraz etmeyen bir hanımcıkmış. Evlenmişler. Hüsam yemesi, içmesi, kılık kıyafeti yine tam takım dolaşırken eşi hanımefendinin gebe olduğunu öğrenmiş. İçinde bir şeyler cız etmiş. Kızım olursa adını “Neriman” koysam nasıl olur diye düşünmüş. Sonra Neriman Hanım’ın Fransa’daki akrabalarını ve kendisine layık gördükleri muameleyi hatırlayıp; “...saçmalama Hüsam demiş. Evde gül gibi hanımın varken hala Neriman türküsü yakmak sana yakışmaz.” demiş. Hemen telefona sarılmış hanımını aramış. Halini hatrını sormuş ve, “...var mı canının çektiği bir şey Sevim Hanım” demiş. Sevim, “...var” demiş “...olmaz olur mu? Şöyle gümüş teli gibi bembeyaz bir pişmaniye çekti canım...

[email protected]