Piyano mehter vuruyor

Prof. Dr. Nabi Avcı - Milli Eğitim Bakanı
15.06.2013

Türkiye’nin farklı illerinde gösterilere katılan gençlere seslenen Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, ‘gençlerin toz duman dağıldıktan sonra yanlarında yürüyenlerin kimler olduklarını gördüklerinde şaşırabileceklerini’ ifade etti.


Piyano mehter vuruyor

“Birbiriyle imtizaç etmesi, birlikte davranması, birbirleriyle aynı yoldan yürümesi düşünülemeyecek olan farklı kesimlerin bir araya geldiği bir süreç yaşandı’ğını söyleyen Avcı, “Gaz bulutları dağıldığı zaman koltuğunun altında Orhan Pamuk’un kitabını taşıyan Açık Radyo dinleyicileri, yanlarında koltuğunun altında ulusol gazeteleri taşıyan beyaz bereli çocukları görürlerse hiç şaşırmasınlar. Olayın çıkış nedenleri nedir, Taksim’de gerçekten yapılmak istenen nedir, protesto edilen nedir, bu konularda insanların ve gençlerin kafalarının çok net olmadığını görüyoruz” diyor. 

Nabi Avcı’nın Bombacı Parmenides kitabından bir pasaj sunuyoruz: 

“Afrika’da yaşayan bir kabilenin dilinde ‘uzak’ anlamına gelen tek bir kelime yokmuş. Bunun yerine ‘çocuğun, anneciğim ormanın kuytu köşelerinde kayboldum diye ağladığı yer’ anlamına gelen epeyce uzun bir cümle kalıbı kullanılıyormuş. Arılar dünyasında da bir arı zengin bir çiçek tarlası bulduğu zaman, bunu kovandaki arılara dans ederek haber verirmiş. Dans eden arının havada çizdiği figürler, diğer arılar için yön tarifi yerine geçermiş. 

‘Çağdaş toplumlar’da da bir toplumun dilinde olan bazı kelimeler kavramlar, başka toplumların dilinde olmayabilir veya o kavram için daha dolaylı, daha uzun cümleler kurmak gerekebiliyor. 

Mesela bazı çağdaş toplumlarda insanlar, demokrasi’ demek istedikleri zaman sadece bir tek kelime ‘demokrasi’ kelimesiyle yetinebiliyorken, başka bazı çağdaş toplumlarda ‘genellikle 8-10 yıl süren ve ortadan kalktığı zaman bazı insanların anneciğim ormanın kuytu köşelerinde kayboldum diye ağladığı bir yönetim biçimi’ gibisinden daha dolaylı tanım cümleleri bile yeterli olmayabiliyor. 

Yine bunun gibi, bazı çağdaş toplumlarda, insanlar tek tek veya topluca bir talepte bulunmak istedikleri vakit, bunu anlaşılır cümlelerle bir program haline getirip diğer insanların dikkatine sunmakla yetinirler. Buna karşılık bazı başka çağdaş toplumlarda, bazı insanların düşüncelerini ve isteklerini bu en insani yoldan dile getirmeleri bazı sakıncalar taşıdığı için insanlar ya tek tek ya da topluca, tıpkı dans eden arılar misali, ilk bakışta anlamsız gibi görünen figürler çizmeye başlarlar. 

Bu da kaçınılmazdır. Çünkü insanlar ister istemez düşünürler ve düşündüklerini de başkalarına söylemek isterler. Gerçi düşünce tarihinde insanın düşünmesini bir yozlaşma alameti olarak yorumlayan düşünürler de vardır, ama bu da bir düşünce olduğu için iki kere yozluk sayılır. O bakımdan çoğunlukla kabul gören düşünce düşünmenin iyi bir şey olduğudur. 

İmdi bambaşka bazı çağdaş toplumlarda da insanların düşündüklerini dosdoğru söylemeleri bir yana arılar misali dans ederek ima etmeleri bile bambaşka sakıncalar taşır. 

Böyle toplumlarda, zaman zaman insanlar çaresizlik içinde karmakarışık figürler çizmeye başlarlar. Sokaklarda dans eder gibi yürüyen, yürür gibi dans eden tipler gittikçe çoğalır. 

İşte böyle durumlarda, o dansın müziğini kimin bestelediği ve kimin icra ettiği çok önemlidir. Bazı insanlar içlerinden gelen müziğe uyarak dans ettiklerini sanırken, pekala başkalarının uzun havasına da kaptırmış olabilirler.”