PKK egemenlik, Kürtler demokrasi istiyor

Murat Çiçek / Avukat - Batman Barosu Üyesi
9.01.2016

Toplum vicdanı da net bir şekilde biliyor ki ülkede hem yasal hem de toplumsal meşruiyet kazanmış, Cumhuriyet tarihinin en büyük projelerinden biri olan Çözüm sürecini PKK bitirdi. çözüm sürecini akamete uğratmakla yetinmeyen PKK, 7 Haziran seçimlerinden bu yana HDP ile birlikte toplumda yaygın olarak kabul gören adıyla “Hendek Siyaseti” güderek Kürt meselesinin çözümüne dair toplumsal, siyasal tüm zeminleri kökten yok etmek için büyük uğraşlar veriyor. Seçimden bu yana içi boşaltılmış, figüranlaştırılmış HDP siyaseti ise son günlerde PKK ile arasında bulunan sembolik mesafeyi de iyice kapattı ve toplum düşmanı bir tutumda netleşti.


PKK egemenlik, Kürtler demokrasi istiyor

Peki, bu sürece nasıl gelindi? PKK’nın şu sıralar yaratmaya çalıştığı kaos ve yıkım ortamında nihai hedefleri nelerdi?

Çözüm süreci içerideki boyutuyla özetle silahsızlanma, siyasetin önünün açılması ve sorunların Türkiye’de artık siyaseten çözümünün zorlanacağı bir siyasal iklimi vaat ediyordu. Çözüm sürecinin asıl hedefleri ve sonuçları ise yeniden şekillenen Ortadoğu gerçeğinde mazlum halklardan yana yerel ve güçlü bir ittifakı işaret ediyordu. PKK Türkiye içerisinde devlete ve halka silah sıkmaktan vazgeçecek, dışarıda ise Rojava olgusu dahil, şekillenen yeni Ortadoğu düzeninde Barzani’si, Türkiye’si ve diğer yerel meşru güçleriyle birlikte belki de oyun kurucu bir statü dahi elde edebilecekti. 

Çözüm sürecini niçin bitirdi?

Ancak uzun süredir işaretlerini aldığımız ve 7 Haziran seçimlerinden bu yana netleşen tutumundan da net bir şekilde anlıyoruz ki PKK aldığı bağımsızlık vaadiyle birlikte Ortadoğu’da makas değiştirdi ve Rus, Şii ittifakının bir parçası olarak çözüm sürecini sabote etti.  Ülke içerisinde devlete ve masum vatandaşlara silah sıkmaya devam ederek dışarıda da kirli ittifakların bir parçası olmayı tercih etti. Barzani’ye düşmanca tutum takındılar. “Seni başkan yaptırmayacağız” sipariş çıkışı üzerinden Kürt toplumunda Erdoğan düşmanlığı yaymak istediler. Öcalan’ın süreç içerisindeki ne yazılı ne sözlü hiçbir talimatını dinlemediler. HDP ise muğlâk ve omurgasız siyasetiyle Türkiye kamuoyunun tüm beklentilerini boşa çıkardı. Kandil’den gelen günü birlik “muhatap aramaca”, “Öcalansızlaştırma” ve tehditkâr açıklamalarla süreç ilmek ilmek işlenerek ‘Hendek Siyaseti’ne kadar geldi. Şu sıralar akıl tutulması yaşatan şehir savaşları tutumundan sonra PKK ne istiyor, PKK’nın amacı nedir soruları epey gündemde. Zira Kandil’den gelen günü birlik çelişkili açıklamalar, HDP’nin ayağı yere basmayan gel-gitli söylemleri ister istemez kamuoyunda soru işaretlerine sebep oluyor. Öz savunma, öz yönetim, demokratik özerklik, bağımsız Kürdistan gibi birbiri ardına gelen ve söyleyenin keyfine göre mana içeren söylemlerin yanı sıra deveye hendek atlatan muhatap oynamaca stratejisi ise işin bir başka boyutunu oluşturuyor. Muhatap Kandil mi, İmralı mı yoksa HDP mi derken bunlardan hangisini demokratik bir sürece katarsanız katın PKK top çevirmeye devam ediyor ve çözümsüzlükte ısrar ediyor. Tüm bunlardan net bir şekilde anlaşılıyor ki PKK çözümsüzlük isterken, başlatmaya çalıştığı şehir savaşlarını da zamana yayarak, Ortadoğu kaynaklı gelişmelerden her ne vaat aldıysa kendince istifade etmek istiyor.

PKK’nın legal Kürt siyasetinin kazanımlarını sıfırlayan, bölge halkına yaşamı dar eden ve bölge halkının açıkça karşı çıkmasına rağmen şiddeti dayatan bu yeni anlayışı, kuşkusuz ki elde etmeyi arzuladığı makro kazanımları kendisine sağlamayacaktır. Zira, gücünü silahtan alan ve halka rağmen halka eziyet edilerek, halk için sürdürüldüğü iddia edilen hiçbir yaklaşım başarılı olamaz. Kaos, cinayet ve sokaklarda dehşet saçan, yüzü kapalı, kim olduğu belirsiz kişilerin “yönetimini” içeren “öz yönetim” iddiasına bölge halkı dahil hiç kimse inanmıyor. Kuşkusuz ki ekonomisiyle, daha da ileri taşımaya çalıştığı demokrasisiyle Yeni Türkiye gerçeği karşısında PKK’nın bu stratejisinin başarılı olması mümkün değildir.

Türkiye karşıtı müttefikler

Ancak bunca ölüm, yıkım ve travmadan sonra Türkiye toplumunu bekleyen en büyük tehlike, demokratik ve siyasal bir çözüm fikrinin artık toplum tarafından nasıl karşılanacağı ve olası çözüm girişimleri adına yaratacağı güven bunalımıdır. Çözüm süreci başladığında Akil İnsanlar Heyeti’nin bölgede yaptığı çalışmalarda bölge halkında öne çıkan en büyük sorunlardan bir tanesi de süreç içerisinde taraflar arasındaki güven sorunuydu. 

Şu an için mevcut gidişatın çözümü konusunda kamuoyunda fikir yürütmek epey zorlaşmış durumda. Sorunun yegâne çözümünün demokratik ve siyasal yöntemlerle mümkün olduğundan yana hiç kuşku yok. Ancak bölge halkı silahların konuştuğu bir ortamda yaşamak istemiyor. Normal yaşama dönüş için devletin bir şekilde özgürlük-güvenlik dengesini bozmadan müdahalesini destekleyen geniş bir halk kesimi mevcut. Ancak şehirlerdeki çatışmalı sürecin gittikçe uzaması hali, Türkiye karşıtı dış ittifakların bir arzusu olarak yerinde durduğu sürece Türkiye toplumu mevcut gidişata bir çözüm bulmak zorundadır. Bu yükümlülük sadece devlet ve hükümetin değil, muhalefetiyle sivil toplumuyla ve kanaat önderleriyle tüm toplumunun yükümlülüğüdür.

En zor, en umutsuz zamanlarda bile çözüm fikrini ve çözüm girişimlerini zorlamak ve barıştan yana tavır koymak önemli bir toplumsal sorumluluktur. En kötü sonuçlar bile ortaya çıkmaya başladığında eğer siz o sorunu çözme iradesi gösterirseniz artık hiç kimse o kötü sonuçların sebeplerini bile hatırlamak istemez. Çözüm fikrinin, çözüme odaklanmanın en büyük heyecanı ve avantajı da budur.

[email protected]