PKK-FETÖ dayanışmasının kanıtları

Prof. Birol Akgün / Yıldırım Beyazıt Üniv.
20.08.2016

FETÖ ve PKK gibi iç siyaseti kirleten, dışarıya karşı devleti zaafa uğratan örgütlerin faaliyetlerinden ve bu bağlamda son gelişmelerden en fazla haz duyan, Türkiye ve bu coğrafya ile hesapları hiç bitmeyen Batı dünyasıdır.


PKK-FETÖ dayanışmasının kanıtları

15 Temmuz’da sivil halkın kahramanca direnişiyle savuşturulmuş darbe girişiminin öncesinde ve hemen sonrasında ilginç şekilde sessizliğe bürünen PKK, son iki haftadır olağandışı bir şekilde kanlı şiddet ve terör eylemlerine yeniden başladı. PKK’nın Kandil’deki ağa babaları topyekûn savaş çağrıları yapıyor. Medyada ve güvenlik bürokrasisinde, demokratik biçimde seçilmiş meşru hükümete karşı darbeye kalkışan FETÖ terör örgütü ile ayrılıkçı PKK arasında amaç ve eylem bakımından doğrudan irtibat bulunduğuna ve iki kanlı örgütün çoktandır eylemsel olarak dayanıştığına yönelik güçlü bir kanaat hakim. Gerçekten PKK ile FETÖ arasında irtibat var mıdır? Son günlerde yoğunlaşan PKK saldırıları neyi amaçlıyor? Terör yapıları ile mücadele ederken devlet ve toplum nasıl bir strateji izlemelidir?      

Yeni terör dalgasının amacı 

PKK’nın eylemleri incelendiğinde bazı yeni stratejiler geliştirdiği gözleniyor. Öncelikle PKK hem şiddetin dozunu artırıyor hem de terör eylemlerinin coğrafi alanını giderek genişletiyor. PKK’nın geçen yıl başlattığı çatışma sürecindeki temel stratejisi, özyönetim ilan ettiği yerlerde halkı devlete karşı ayaklandırarak alan hakimiyeti sağlamaktı. Bunun için de teröre destek vereceğini düşündüğü, nispeten fakir mahalle ve şehirlerdeki sosyal tabanının güçlü olduğu yerleri çatışma mekanları olarak seçmişti. Ancak polis ve jandarmanın başarılı operasyonları sonucu PKK ağır bir yenilgi aldı ve ciddi zayiatlar verdi. Üstelik, İstanbul, Ankara ve Bursa’da sivilleri hedef alan saldırıları da ters tepti ve PKK’yı yurt dışında siyaseten zor durumda bıraktı. Bu nedenle olsa gerek ki, son zamanlarda PKK terörünün seçtiği hedefler daha çok polis ve askeri karakollar olmaktadır. Üstelik artık doğrudan çatışma yerine, kendisi açısından daha az riskli ve fakat karşı tarafa fazla zayiat verdiren bomba yüklü araçlarla eylem yapmaktadır.

 Diyarbakır Sur, Mardin Kızıltepe, Van ve Elazığ’daki eylemleri bu anlamda daha çok Irak ve Suriye’de gözlenen terör eylemlerini andırmaktadır. Bunun bir nedeni de, PKK’nın özellikle Suriye iç savaşı sürecinde daha önce sahip olmadığı yeni silahlara ve çatışma tecrübesine sahip olmasıdır. Kolayca ulaşabildiği patlayıcı maddeleri, muhtemelen FETÖ’cü subayların sınırlardaki askeri malzeme geçişine göz yuman haince tavırları nedeniyle kolayca Türkiye’ye soktukları anlaşılmaktadır. Daha önce kaynağı anlaşılamayan ve 15 tonluk patlayıcı yüklü bir kamyonun patlaması sonucu 12 kişinin hayatını kaybettiği Tanışık köyü olayının sırrı şimdi daha iyi anlaşılıyor. Şanlıurfa Emniyet Müdürü’nün sınır güvenliği konusunda askeri kesimleri suçlayan açıklamaları ve sınır güvenliğinden sorumlu Malatya’daki İkinci Ordu Komutanı ile sınırda kritik görevler üstlenen pek çok subayın tutuklanması bu iddiaların inandırıcılığını güçlendirmektedir...

Üstelik, Türk ordusu adına Suriye’deki muhaliflerle irtibatı sağladığı söylenen ve darbe gecesinde Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı teslim almaya geldiği sırada kahraman Ömer Halisdemir’in öldürdüğü Orgeneral Semih Terzi vakasını da unutmamak gerekir. 

 PKK’nın son eylemlerinin diğer bir özelliği ise terör saldırılarını insan zayiatını artıracak alanlarda ve sürpriz şehirlere taşımasıdır. Daha önce pek fırsat bulmadığı ve halkın hendek siyasetine karşı çıktığı Mardin Kızıltepe, Bitlis Hizan, Van ve en son olarak da Elazığ saldırıları bu bağlamda oldukça dikkat çekmektedir. Burada PKK’nın iki amacı olsa gerektir. Birincisi, bazı siyasilerce de ima edildiği üzere 15 Temmuz darbe girişiminin planlanan (en azından beklenen) doğal sonuçlarından birisinin Türkiye’de hem güvenlik güçleri arasında (asker-polis, polis-polis, asker-asker) hem de toplumsal alanda (Alevi-Sünni, Türk-Kürt vs) çatışma çıkartarak, ülkeyi adeta Suriye iç savaşını andıran şekilde derin bir kaosa sokmak idi. Böyle bir karmaşa ortamında PKK’nın PYD uzantısı bir oldu-bitti yaratarak kantonları birleştirecek ve Kuzey Suriye’deki o muhayyel koridor tamamlanmış olacaktı. Bunun doğal sonucu da PKK’nın Suriye ile sınırı kaldırarak daha önce halkın destek vermediği Türkiye içinde Suriye benzeri kantonal yapılar ilan edilmesini ve dolayısıyla Türkiye’den toprak kopartılması sürecini hızlandırmaktı. Nitekim darbe gecesinde sınırın diğer yanındaki Kobani’de binlerce silahlı PYD militanının hazır bekletildiği ve sınır kontrollerinin ise tamamen ortadan kalktığı iddia edilmektedir. Darbenin erken bastırılması ve polisin sınır boyundaki kritik yerlerde aldığı tedbirler nedeniyle silahlı militanlar Türkiye’ye geçememiş olsa da tonlarca silah ve mühimmatın o gece PKK tarafından Türkiye’ye sokulmuş olma ihtimali göz ardı edilemez.     

PKK ile FETÖ dayanışması

PKK ile FETÖ arasında açık veya ve zımni bir irtibat olduğu iddiasını güçlendiren  bu gelişmelerin bir sonucu da şudur. PKK Güneydoğu’da ve diğer bölgelerde ses getiren eylemler yaparak aslında dolaylı bir biçimde siyaseten FETÖ’ye yardım etmektedir. Son iki yıldır ordu içindeki FETÖ’cü personelin temizlenmesine yönelik siyasi girişimlerin akim kalmasının ve hatta yargısal işlemlerin yavaşlatılmasının temel nedeni büyük ölçüde ülkede tırmanan PKK terörüdür. Genelkurmay Başkanlığı’ndaki FETÖ’cü yapılanma Ergenokan davalarında ordunun hasar aldığı; terörle mücadele ederken yeni bir temizlik yapılırsa ülke güvenliğinin daha fazla zafiyete düşebileceğine ilişkin argümanlar üreterek kendi pozisyonlarını korumayı başarmışlardır. Darbe sonrasında PKK, terörü yaygınlaştırıp şiddetin dozunu artırarak, bir yandan kaos görüntüsü oluşturmaya çalışmakta, diğer yandan da “ülkenin temel sorunu PKK ve Kürt sorunudur” algısı yaratmaya ve böylece bir aydır tüm siyasetin ve medyanın gündemine oturan FETÖ’yü unutturmaya çalışmaktadır. Bu sayede, FETÖ’nün kritik sektörlerdeki (asker, polis, istihbarat, mülkiye) kripto elemanlarının tasfiyesi mümkünse önlenmeye veya en az zayiatla atlatılmaya çalışılmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında her ikisi de insan kaynağını Türkiye’den, ancak siyasi ve lojistik desteği dışarıdan alan FETÖ ve PKK üstü örtülü biçimde ciddi bir dayanışma içine girmiş görünüyorlar. Kaçan bazı FETÖ’cü subayların Kandil’e gittiğine ilişkin iddialar doğru ise bu iki örgüt arasında işbirliği artacaktır. Ordudaki yapılanması büyük ölçüde deşifre olan FETÖ, en azından geride bıraktıkları kripto elemanlarını kurtararak uzun dönemde yeniden eylem kapasitesine ulaşma planları yaparken, PKK ise kırk yıldır yaptığı gibi devletin içindeki siyasi çatışma ve krizlerden beslenerek, yeni taktiklerle temel hedefi olan bağımsız bir Kürt devleti kurmaya yönelik olarak ayakta kalma stratejisi izlemektedir.

Sağduyu ve basiret zamanı

Bu arada FETÖ ve PKK gibi iç siyaseti kirleten, dışarıya karşı devleti zaafa uğratan örgütlerin faaliyetlerinden ve bu bağlamda son gelişmelerden en fazla haz duyanların Türkiye ve bu coğrafya ile hesapları hiç bitmeyen Batı dünyasıdır. Müttefiklerimizin davranışları ve haleti ruhiyeleri hepsinin adeta derin bir hayal kırıklığı yaşadıklarını ortaya koymaktadır. Türkiye’nin bağımsız bir aktör olma politikalarını sekteye uğratmayı ve yeniden özne olma iradesini kırmayı beklerlerken, ülkedeki milli birlik ve beraberliğin güçlenmesi ve Erdoğan’ın liderliğinin muhalefetçe dahi onaylanması bazılarını hakikaten rahatsız etmiştir. Ülkedeki 240 şehit ve 2 bin kişinin yaralanmasını göz ardı ederek, kendilerinin doğal müttefiki gördükleri FETÖ’cülerin ordudan ve bürokrasiden temizlenmesini eleştirmeye odaklanmalarının nedeni de budur. Yatırım yaptıkları etki ajanları tasfiye olmaktadır.

 Türkiye’deki siyasilere düşen şey, hukuk ve demokrasi kanallarını kullanarak her türlü terörle mücadele etmeye devam etmektir. Geniş kitlelere düşen şey ise, PKK’nın özellikle Elazığ gibi milliyetçiliği ile maruf bir ilde eylem yaparak halkı sokağa dökmeye yönelik provakatif eylemleri karşısında 15 Temmuz gecesindeki sağduyu ve basiretini korumaktır. Unutmayalım ki, onlar vazgeçmeyecek; biz de direneceğiz. Sosyal çatışma ve kaos ortamı onların en çok istediği şeydir. Yeni bir darbe için siyasi zemin yaratma arzularını kursaklarında bırakacak şekilde olgun ve sorumlu davranmak, onlara verilecek en anlamı toplumsal cevap olacaktır.

 [email protected] (Prof. Birol Akgün / Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Öğretim Üyesi)