PKK/HDP Erdoğan’ı neden hedef gösteriyor?

Önder Çakırtaş / Akademisyen - Yazar
8.08.2015

Erdoğan’ın Ak Parti lideri olarak ilerleyişi özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürt oylarının göçüne zemin hazırladığı gerekçesiyle HDP ve PKK tarafından bir tehdit olarak algılandı ve Ak Parti lideri halk cephesine bir tehdit olarak empoze edilmeye başlandı. Erdoğan’ın her söylemi kötü niyetle cımbızlanarak halka servis edildi ve kendi medyaları aracılığıyla mübalağalı tezvirler ve abartılı yalanlarla Erdoğan’ın kullandığı dil manipüle edildi.


PKK/HDP Erdoğan’ı neden hedef gösteriyor?

Son zamanlara değin Türkiye’de Kürtlere yönelik pejoratif ifadeler, yermeli söylemler ve ‘kimlik operasyonları’ veya Kürd-fobik yaklaşımlar oldukça fark edilir seviyedeydi. Recep Tayyip Erdoğan öncülüğündeki Ak Parti ile beraber değer yargılarının yeniden şekillendirildiği yeni Türkiye’de ‘ikinci Türkiye’ veya ‘sıfırdan Türkiye’ algısı neredeyse miladi bir anlayışla zihinlerde yer edinmeye başladı. Kürtler, metamorfoza uğrayan ‘sıfırdan Türkiye’de teoride süregelen ontolojik varlıklarını pratiğe dönüştürme ve bunu sağlamlaştırma yönünde bir aşamaya geldiler. Bu yeni düzenin ortaya çıkışı, toplumsal ve kültürel benliğin inşası ve sürdürülebilir barış ortamının güçlendirilmesi açısından reddedilemez bir aura oluşturdu. Yeni siyasi ortam, sosyo-kültürel söylemlerin daha kabul edilebilir kimliksel değer yargılarını kucaklamasını, kişilerarası ilişkilerde daha realist tutumlar sergilenmesini ve Kürtlerin birey olarak daha katılımcı bir karşılayış içinde olmasını sağladı.

Kimlik ekseni etrafında ‘benlik bütünlüğü’ için savaşan Kürtler, uzun bir süre ipotek altına alınmış dilleri için verdikleri mücadele sonunda devlet nezdinde Kürtçe kabul aldı ve ‘yarı resmi’ olarak kullanılabilirliğine ulaştı. Alt ve üst kimlik çatışmaları içinde Türkiye koşullarında bir standardizasyona ulaşmayı arzulayan Kürtler yeni Türkiye ile beraber ‘yeni Kürt’ kimliğinin de habercisi oldular. Aslında, çalkantılı Türkiye’nin çalkantılı demografik yapısında denge yaratma süreci ile bütünleştirilen ‘yeni Türkiye’ imgesi, oluşumuna zemin hazırladığı ‘yeni Kürt’ fenomenini tahkim etti; böylece, sosyolojik olarak bir jenerasyon boşluğu oluştu ve bu durum yeni kuşağın daha politik ve antagonist tutumlar benimsemesine yol açtı. Nitekim 6-7 Ekim olayları bu durumun en somut parametresiydi. Ancak çözüm sürecinin ham maddesi olan ‘Kürt meselesi’ bireyleri kendilerinin geleceği noktasında hangi grubun temsil edebileceğini tayin etmesi noktasında bir çıkmaza sürükledi.

AK Parti ve HDP arasında

Önceleri Kürtlerin sadece etnik bir his ile destekledikleri BDP, zamanla nüfuzunu arttırmak için Kürt meselesini bir halk meselesi olarak tayin edip Türkiye halklarına hitap edecek bir oluşum olan HDP’ye dönüştü. Yine böylesi bir adım atılabilmesinin en büyük nedeni şüphesiz AK Parti’nin Erdoğan sorumluluğunda tüm Türkiye halklarını kucaklaması ve daha da önemlisi her yeni dönemde bunu bir adım öteye götürebilmesiydi. Erdoğan’ın Kürtleri kucaklayıcı tavrı, Kürt meselesini nihai bir sonuca ulaştırma kararı ve ısrarı, HDP’nin daha dinamik politikalarla dominant bir rol elde etme yönelimini güçlendirdi. Bu uğurda HDP toplumun her kesimini ilişkilendirebilecek çeşitli uygulamalara yöneldi. Son kertede, çeşitli toplumsal rollere sahip isimleri ve sanatçıları kendi bünyesine almak için adımlar attı. Gözle görülür gerçek şu ki aslında HDP, Erdoğan’ın yaptıklarının bir nevi imitasyonunu bir misyon olarak kendi destekçilerine sunmaya çalıştı, hatta Erdoğan’ın bir takım siyasal eylemlerini (bilhassa Kürt meselesinin çözümü noktasındaki eylemlerini) kendi lehine kullanmak için çeşitli aktivitelerde bulundu. Öte yandan, Kürtlerin hassasiyetine önemli ölçüde anlam yükleyen Erdoğan ve partili arkadaşları, siyasi eylemlerine ‘empati’ ve ‘sempati’ misyonunu tayin ederek daha naif bir yol izlediler; Kürtlerin başta etnik varlıklarını garanti altına alacak uygulamalarla Türkiye halklarının bütününe ortak bir duygudaşlık hissi aşıladılar. Bunların yanında, kültürel muhafazakârlığına sıkı sıkıya bağlı olan büyük çoğunluktaki Kürt nüfusunu İslami bakış açısıyla yanında tuttular.  Böylece, siyasi arenada kimlik problemi yaşayan Kürtler Erdoğan ile beraber aynı zamanda korudukları kültürel dindarlıklarını sürdürdü. Bu sonuçlar doğrultusunda, Erdoğan’ın şahsi tutumlarından ötürü Ak Parti ve HDP arasında sürekli bir meddücezir yaşayan Kürtler sonraki dönemlerde daha farklı idealler doğrultusunda yeni paradigmaların talepçisi oldu.

Bu durumda ‘kimlik’ üzerinden sürdürülen politikalar ve ideolojiler, yerini eşitlikçi demokrasi, liberal ekonomi, toplumsal refah ve kalkınma, işsizliğin minimuma düşürülmesi gibi daha somut beklentilere bıraktı.

Erdoğan ve Kürtler

Dolayısıyla, Erdoğan liderliğinde ilerleyen Kürt meselesinin çözümü süresince baştan günümüze kadar bulunulmuş olan her türlü girişim kısa vadede olmasa dahi etkisini göstermiş oldu. Bu yol izleği, bu sürecin kritiğini yapan entelijensiyanın çeşitli saptamaları, öngörüleri ve önerileriyle kuvvetlenirken, Erdoğan’ın Kürtler için kamuoyu oluşturma, onların ‘varoluşsal mücadelelerini’ tasdik etme ve garantiye alma, daha hassas ölçütler belirleyip bütünlükçü bir perspektifle onların insani hak ve hürriyetlerini anayasal güvencede tutma gibi çalışmalarıyla temellendirilmeye çalışıldı. Dolayısıyla, nerdeyse sadece Erdoğan’dan ötürü Ak Parti’ye bağlanan yeni bir Kürt topluluğu oluşmuş oldu. Nitekim Erdoğan’ın Ak Parti lideri olarak ilerleyişi özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürt oylarının göçüne zemin hazırladığı gerekçesiyle HDP ve PKK tarafından bir tehdit olarak algılandı ve Ak Parti lideri halk cephesine bir tehdit olarak empoze edilmeye başlandı. Erdoğan’ın her söylemi kötü niyetle cımbızlanarak halka servis edildi ve kendi medyaları aracılığıyla mübalağalı tezvirler ve abartılı yalanlarla Erdoğan’ın kullandığı dil manipüle edildi.

Bu yükseliş sadece HDP’nin tepkisini çekmedi; çözüm süreci ve Erdoğan hayranlığı, aynı zamanda Erdoğan’a baştan beri mesafeli davranan bazı ‘gündelikçi’ medya mensuplarını, ‘online’ hizmet eden ‘manipüle sempatizanı’ çeşitli gazete patronlarını, ‘kuyruğu kıstırılmış’ bir takım sivil toplum kuruluşlarını ve bilhassa-Türkiye’nin olmazsa olmazı olan bu sürecin başlamasıyla beraber-’kimlik buhranı yaşayan’ ve her yeni atakta ‘derisini değiştirmek zorunda kalan’ gazete yazarlarını-tabiri caizse-bozguna uğrattı. Kürtlerin bu süreçteki katılımcılığı ve istekliliği elbette çıkar çatışmalarının birinci öncülü oldu ve nihayetinde anti-Erdoğan bir tutum Türkiye’nin ilerleyişinin önüne servis edilerek çıkarları zedelenen en zıt çevrelerin ‘tek mıknatısta’ bütünleşmelerine yol açtı. Dolayısıyla, Erdoğan haricinde gelişen her minimal menfi durumun, Erdoğan bilgisi doğrultusunda gerçekleştirildiği ve Erdoğan onayıyla halka mal edildiği şeklinde sahtekârlıklar ve güdümlemeler çeşitli sinsi yayın organlarınca manşet edildi veya muhtelif sosyal medya araçlarıyla dolaştırıldı.

Sonuç olarak, Erdoğan’ın hedefte olmasının ve Erdoğan’a karşı tehdit dilinin kullanılmasının nedeni yeni Türkiye’deki Kürtlerin büyük çoğunluğunun Erdoğan’a olan bağlılıklarındandır. Yukarıda ifade ettiğim çeşitli kazanımların Kürtlere sağlanmasından sonra Erdoğan öncülüğündeki herhangi bir partinin Kürtler tarafından destekleneceği hissinin artması ve ikinci bir siyasi parti olarak kendilerini temsil edecek olan HDP’yeihtiyaç duyma hissinin azalması Erdoğan karşıtlığının asıl gerekçesidir.

[email protected]