Politik komplo üreticiliği

İsmail Öz / Tarihçi, Sosyolog
6.01.2023

Vehmettikleri her şeyi sahte bir görüntüye dönüştürüp her türlü gerçeğin önüne koyuyorlar ve "İşte iktidarın yaptığı bu" diyebiliyorlar. Nitekim bunu TOGG'da, Karadeniz gazında, Kızılelma'da ve daha nicelerinde gördük. Bu, "Onlar hiç yok ve iktidar seçmeni kandırıyor" çıkışları, Oscar'lık süper komplolar değilse nedir?


Politik komplo üreticiliği

Temelde bir zayıflık alametidir. Komplocular zayıfların aslında güçlüler tarafından nasıl kuşatıldıkları fikrine paranoik bir inançla kapılırlar. Tarihin eski dönemlerinden beri varlığını inşa etmiş olsa da bugünkü anlamıyla çok yeni ve Batı mahsulüdür. Fransız İhtilali çerçevesinde üretilen komplolar, genellikle iktidarları merkezine aldığı için sanki iktidar dışı mekanizmalar haricinde bu yönteme başvurulmayacağı gibi bir anlayış hâkimdir; son sözü söyleme kudretinin sahibi olarak. Bu anlayış, sayıları azımsanamayacak bilimsel çalışmada da kendisini göstermektedir. Komploculuğun en çok geliştiği dönem "ulus devletler çağı" olmuştur. Ayrıca temelini entrikalar üzerine kuran ve tarihi eski olmayan yazın türü olarak "polisiye romanların" da sürece katkısı büyüktür. Komplolara, sadece iktidarların başvurduğu varsayımından hareket edenlerin ellerini güçlendiren örnekler, otoriter hatta faşist iktidarlara dayanıyor. Hitler ve onun Gestapo yapılanması, Çin ve Sovyet örnekleriyle Komünist otoriter yapılar da bu inancı güçlendirmiş oldu; iktidarın herkesi, her yerde takip ettiği, her şeyi kontrol altına aldığı inancıyla. Fakat bu çizginin dışına çıkan ve sadece iktidarların değil, muhaliflerin de iktidarı kıskaca alma çabasıyla komploya başvurduklarını görebiliyoruz. Hatta iktidarı ele geçirmek isteyen ezoterik yapıların da -cemaat, tarikat ya da terör örgütü formunda- aslında ne kadar "her şeye hükmettikleri" vehmini yaymak ve bir korku inşa etmek için benzer yöntemleri kullandığını biliyoruz. İlluminati, Siyon Protokolleri, Haşhaşiler, Moon Tarikatı, Türkiye'de FETÖ gibi yapıların "komplo besiciliği" konusunda çok sofistike hareket ettikleri de bir komplo değildir...

'Ortada bir dolap dönüyor' inancı

Komplonun temelinde, ortada bir dolap döndüğüne ve bir dümen çevrildiğine inandırmak vardır. Bu çerçevede bütün komplolar belli bir "aşinalık" sergilerler. Komploların, "Planı ellerimizle biçimlendiriyorduk; yumuşak kil gibi başparmaklarımızla" cümlesinde gerçek anlamını bulan inşa sürecinin, başından sonuna kadar, bir tohumun uygun şartlarda fideye dönüştürülmesi kadar "tutarlı ve kusursuz" bir zemini vardır. "Gerçek hayat bize bu kusursuzluğun aksi yönünde veriler de sunmaktadır. Fakat teoriyi sarsacak bariz gelişmeler veya kanıtlar bir anda yine "büyük oyun"un bir parçası hâline getirilebiliyor." Hatta gerçeği yerinden edip onun yerini bile alabiliyor. Komplocular, konuşmalar dışında sembollerle, metaforlarla ve metinlerarası alışverişle de çok ilgilidirler. Hedeflerindekiler için hazırladıkları "yumurta"yı ya da "tohum"u kendilerince en uygun zamanda ve en uygun koşulda sonuç verecek şekilde yaşam döngüsüne bırakırlar. Toplumsal fayları, çatışma alanlarını, belirsizlikleri, krizleri iyi takip ederler. Sonraki aşamalar da gerektiği şekilde takip edilir ve ne yumurtalar ne de tohumlar kendi haline bırakılır. Bu anlamda güç kullanma yetkisini tekelinde bulunduran iktidarların, komplocular için çok daha elverişli olduğunu da iyi görmek gerekir. Özellikle güçlü iktidarların etrafında dönenler, bilgiye erişmede yetersiz ya da araştırmayı sevmeyen kolaycı kitleleri, "iktidarın ne kadar şeytanca işler" peşinde koştuğuna inandırmaya çalışırlar. Bu yöntemle kolay yoldan "sanal bir hakikat" inşa edilmiş ve suçlu belirlenmiş olur. Komploların mantığı karmaşa üzerine kurulmadığı için de çok pragmatik ve hızlı sonuçlar verirler. Adeta pazılı tamamlayan son parçaymış gibi oyundaki yerini alır ve sahte bir hakikatle kabul görürler.

Algı mühendisliği

Yapılan her şey belirli bir plan çerçevesinde ve mühendislik hesaplarıyla yürür ve süreçte gazeteci, bilim insanı, siyasetçi, hukukçu, sivil toplum kuruluşu ya da diğer aktivistlerin ne yapacağı adım adım belirlenmiştir. Propagandanın dili, tekrarı ya da mecraları çok ciddi ve titizlikle seçilir. Burada elbette iktidarların kendine göre yöntemleri olabilir. Fakat demokratik ve şeffaf seçimler yapabilen, muhalefetin haklarını kullanabildiği ülkelerde, iktidarların komplo üretme kapasiteleri kanaatimce muhalefete göre çok daha sınırlıdır. Nitekim son yıllarda Türkiye örneğinde bunu çok açık olarak görmek mümkündür. Muhalefet, açık kaynaklardan ve yaşanan tecrübelerden çok açık bir şekilde izi sürülebilecek, iktidara karşı operasyonları bile "kontrollü" diyerek, bir komplo şeklinde sunmaktan çekinmemiştir. Geliştirilen propaganda ile iktidarın ne kadar baskıcı olduğu, ötekileştirdiği vurgulanırken, diğer taraftan da "şeytan"laştırıldığı bir diskur hâkim. Bu dilin ilham kaynağı fasit iktidarlar olsa da her iktidara yamalanamayacağı için çelişki oluşturmaktadır. Zira hiçbir diktatörün ülkesinde hiçkimse açıktan bir karşı propaganda yürütemez; canıyla ödeyebileceği bir kampanyayı böylesi bir konforla icra edemez. Hele hele kitle iletişim araçları ile her yere ulaşacak bir zeminde ona "diktatör" diyemez. Bunun için sadece Kuzey Kore örneği bile yeterlidir. Bu sebeple, "Komployu sadece iktidar üzerinden okumak doğru mu?" sorusunun cevabı, demokratik ülkeler için açık olarak "Hayır"dır. Nitekim konuyu çalışanların sıkça atıf yaptığı Michel Foucault'un da bu iktidarları kastettiğini düşünmüyorum...

Vehimle simbiyotik ilişki

Platon'un dediği gibi yalanlar sadece "kralca yalanlar" mıdır yoksa artık "muhalefetçe yalanlar"ı da ciddiye almalı mıyız? Bana göre bu konuda da oldukça ciddi sorunlar var. Yalan ve vehimler artık bir "totem" hüviyeti kazanmış ve yeminlerle, soğukkanlılıkla savunulur bir "iman" halini almıştır. Nasıl ki antik toplumlarda her şeyin ayrı bir tanrısı var idiyse her konunun iman edilmiş ayrı bir yalanı var. Bu iman edilmiş yalanlar komplo besicilerini, "süper komplocu" seviyesine taşıyor ve batıl imanlarına aldırmadan iktidarı kutuplaştırmakla ya da hukuku ayaklar altına almakla suçlayabiliyorlar. Oysa iktidarın neredeyse bütün icraatlarını inkâr eden hallerini, mukayese edenler çok iyi görebiliyorlar. Türkiye'nin devasa projelerini alaya alıp, topyekûn bir inkâr faaliyeti yürütenler, kendi "süper komplo" kabiliyetlerini de inkâr ederek sanal bir "tek-adam" inşa etme çabalarını örtmeye çalışıyorlar. İşte komplonun bir "acziyet göstergesi" olduğu gerçeği burada ayyuka çıkıyor. İktidarın ortaya koyduğu "devasa eserler" gerçeği karşısında çaresiz kaldıkları için başarısız, diktatör, ucube ama "sanal" bir iktidar formu inşa ediyorlar; bir hiper gerçeklik olarak. Böylece bir "diktatör"ün varlığına "iman" olmadan, diğer aşamalara geçilemeyeceğini de hesap dışına itmemiş oluyorlar. Algı ve semboller çağında gösterenin, gösterdiğinden daha önemli hale gelmesi, görüntü üzerinde, istenen her türlü "sahteciliğe" fırsat verdiği için bunu yapmaktan çekinmiyorlar. Vehmettikleri her şeyi sahte bir görüntüye dönüştürüp her türlü gerçeğin önüne koyuyorlar ve "işte iktidarın yaptığı bu" diyebiliyorlar. Nitekim bunu TOGG'da, Karadeniz gazında, Kızılelma'da ve daha nicelerinde gördük. Bu, "Onlar hiç yok ve iktidar seçmeni kandırıyor" çıkışları, Oscar'lık süper komplolar değilse nedir? İktidarın ve Türkiye'nin devasa projelerinin, muhalif süper komplocular ile imtihanı değilse nedir?

Online iş birliği

Sosyal medya, online iş birliğindeki "arı kovanı" gibi faaliyet yürütür. Bireyin burada kendini gizleyerek, gelişen kolektif zihniyete hem yön vermesi hem de içinde saldırgan ve bayağı formlarda ortaya çıkması mümkündür. Sosyal ağlarda ve diğer online kanallarda kimlik gizliliğinden güç alanlar "sürü davranışı" ve hırçınlık gibi olumsuz aşırılıkları öne çıkarabilirler. Komplo teorileri de sanal dünyanın içinde barındırdığı bu kaotik yapı sayesinde kolayca yayılır ve toplumsal realitenin inşasını kendi amacı doğrultusunda inşa eder. Dolayısıyla komplo besicilerinin en büyük simbiyozu sosyal ağlardır. İnternet, istedikleri yalanı, vehmi istedikleri saatte ve zamanda, istedikleri algoritmalarla gerçeğin önüne koyabilme fırsatı verdiği için ve arkasındaki eli bulma imkânı da kolay olmadığı için önemli iş birliği fırsatını sunmaktadır. Ağların yönetimi ülke dışından gerçekleştiği için de ayrıca avantaj sağlaması komplocuları cesaretlendirmektedir. Özellikle FETÖ ve PKK için sosyal medyanın bu açıdan önemli bir propaganda mecrası olduğu ve hedefine koyduğu iktidarın hakikatlerine buradan saldırdığı çok açıktır. Yalan ile gerçek arasındaki bütün setleri bulanıklaştıran yanıyla sosyal medya, iktidarların en büyük rakibi hatta düşmanı haline gelmiş gibi görünüyor. Ayrıca açık erişimli ve kısıtlamasız bir sosyal medya, sırtında hiçbir yük taşımayan, ülke sorumluluğunu omuzlanmamış muhalefeti, komplo besiciliğinde çok daha avantajlı kılıyor. Türkiye örneğinde de görüldüğü üzere, sızlanması gereken artık muhalefetler değil, iktidarlardır. Çünkü asıl gerçeği yerinden edilmeye çalışılanlar onlardır. Özellikle üreten iktidarlar, zayıf muhalefetin komplo ve propagandası ile büyük bir imtihandadır. Zayıflıklarının en büyük ispatı ise sunacak bir karşı gerçekleri olmadığı için iktidarların gerçeğini, hiper gerçekleriyle görünmez kılmaya çalışan komploları ve stratejik yalanlarıdır.

[email protected]