Postmodernizmin kavşağında

Murat Güzel
10.05.2015

Postmodernliğin oluşturduğu fikri kıstakta din ve sivil toplum tartışmalarını irdeleyen Prof. Dr. Yasin Aktay, postmodernliğin, nihilizm şöyle dursun, insana tarihe müdahale konusunda birçok kapı açtığını da ileri sürüyor.


Postmodernizmin kavşağında

Özellikle 20. yy’ın son çeyreğinde entelektüel gündemde başat konuların tamamını derinden etkileyen postmodernizm şimdilerde çok telaffuz edilmese de insanın “özne” olmasınını nafileliğini savlıyordu. Bu açıdan başta Habermas ve Beck gibi birçok sosyolog ve düşünürün de tepkisini çekti. Postmodernizme yönelik eleştirilerin en başında ise onun relativist hakikat anlayışının ve başta “modern özne” tasarımları olmak üzere Kartezyen felsefenin temellerini reddetmesinin “nihilizm” olduğu savlandı.

Bu tür eleştiriler, ilk bakışta çok cazip gelse de postmodernizmin ileri sürdüğü görüşlerin iç-erimlerinin yeterince iskandil edilemediğini de gösterdi. Akıl, Özne, Bilim, Özgürlük ve hatta Felsefe gibi büyük harfle başlattığımız kavramların temellerini oluşturduğu modern felsefi tahayyülleri ve siyasi söylemleri “metafizik” bulan, onların “inandırıcılıkları”nı yitirdiğini ileri süren postmodernizmin petit recit’lere, dil oyunlarının çokluğuna kapıyı açmasının nihilizme yol açtığı eleştirisi, ilk bakışta doğrulanabilir görünse de bizatihi modernitenin sorgusuz sualsiz kabul eder göründüğü anlatıları mutlaklaştırma tavırna karşı, sonlu (fani) varlığımız içinde benimsediğimiz farklı gelenek ve düşünme yollarının her birinin kendine ait bir hakikat oyunu inşa ettiğini ve bu inşa çerçevesinde hiçbir hakikat oyununun bir diğerine tercüme edilemeyeceğini ileri sürmesi, kabul edilmeli ki, modern toplumların üniter hakikat anlatılarını da boşa çıkarıyordu. Postmodernliğin oluşturduğu fikri kıstakta din ve sivil toplum tartışmalarını irdeleyen Yasin Aktay, postmodernliğin insana tarihe müdahale konusunda birçok kapı açtığını da ileri sürüyor.

Aktay’a göre “postmodern söylemin en cazip tarafı, modernizmin içerdiği zorunlu ve tek yön düşüncesine karşılık yolların çeşitlenebileceğine zihni de iradeyi de hazırlamış olmasıdır. Postmodernite, modernitenin aksine farklı yol ve güzergahlardan gidilebileceğine ve geçilebileceğine açık bir alan bırakıyor. Yollar farklılaşabilir, hakikat iddiaları da, tarihsel algılar ve yönler de... Herkesin tarihe müdahale etme imkânı vardır. Çok söyleyen olmuyor, ama bu düşünce ışığında rahatlıkla diyebiliriz ki, öznenin, iradesiyle, insanî farklılığı ve varoluşuyla dönüşünü kutlayabiliriz. Çok söyleyen olmuyor, çünkü postmodernite daha ziyade özneyi büyük bir karamsarlığa ve iradesizliğe götüren, göreceli hakikat anlayışının içine düşürdüğü bir nihilizmle özdeşleştiriliyor. Bu nihilizmin bir etkisi kadercilik, onun da siyaset üzerindeki nihaî etkisi kinizm ve siyasal yabancılaşma oluyor. Oysa görecelik postmodernitenin sadece keşfettiği bir hakikattir, bu hakikat, insanın insanlığını, faniliğini, sınırlarını, yani aslında yerini ona öğreten bir etki de yapıyor. İnsanı tanrılaştıran ve bütün hakikatlerin tek ölçüsü haline getiren modernizmin hümanizminin, bizi alıştırdığı kesinlik duygusunun kendisinde bir maraz olduğunu bugün anlamaya bu sayede daha fazla yaklaşmış bulunuyoruz.”

Din, siyaset ve sivil toplum konularını yeni fikri çerçevelerde ele alıp tartışan oldukça verimli bir kitap Aktay’ın kitabı.

Karl Popper’ın felsefesi

Karl Popper hiç kuşkusuz 20.yy’ın en etkileyici simalarından biri. Popper, bilimin işleyişinin tümevarımsal bir sürece bağlı olduğu yolundaki yaygın kabulü reddederek, bilimsel olanı bilimsel olmayandan ayıran ölçütü “yanlışlama” olarak belirlemiştir; yani bir kuram kendisini sınanabilirliğe açtığı ölçüde bilimseldir. Bu yanlışlanabilme ölçütünü daha sonra siyaset felsefesi ve tarihe de uygulayan Popper, totaliterliğe ve kapalı topluma karşı, liberalizmi ve açık toplumu aynı ölçüt üzerinden savunmuş, Hegelci ve Marksist tarih felsefelerini de yine aynı çekirdek fikir çerçevesinde eleştirmiştir. Rennes Üniversitesi Siyasal Bilimler öğretim üyesi olan Jean Baudouin, bu incelemesinde Popper’in  çeşitli yönlerini ustaca bir araya getirerek iyi bir başvuru kitabı.

Karl Popper, Jean Baudouin, çev. Bülent Gözkan, İletişim 2015

İbn Rüşd’ün felsefi kişiliği

Kazan Türklerinin yetiştirdiği önemli düşünürler arasında yer alan Rızaeddin bin Fahreddin’in Tatar Türkçesi’yle yazdığı ve Osmanlıca’ya Kaya Nuri’nin yaptığı İslam Feylesofu İbn Rüşd başlıklı küçük hacimli risale Osmanlı Felsefe Çalışmaları arasında yayınlandı. Büyük İslam filozofu İbn Rüşd hakkında ilk Türkçe kitap olan eserinde Bin Fahreddin, İbn Rüşd’ün yaşamı, kişiliği, eserleri, felsefi ve dini fikirleri hakkında kısa bilgiler verii ancak bu konularda fazla detay aktarmaz. Bin Fahreddin’in kitabı, El Keşfel’l Minhacül Edile adlı eseri haricinde  hemen hemen bütün eserleri Cumhuriyet döneminde Türkçe’ye çevrilmiş İbn Rüşd’ün fikir ve görüşlerine dair iyi bir giriş kitabı.

İslam Feylesofu İbn Rüşd, ed. Remzi Demir-Ali Utku, Çizgi Kitabevi, 2015

[email protected]