Post-modernizmin öğrettiği ‘hakikat’

0
10.10.2015

Yasin Aktay’a göre, görecelik, post-modernitenin keşfettiği bir ‘hakikattir’ elbette; ancak bu görecelik insanın insanlığını, sınırlı ve fani oluşunu, yani asıl yerini ona öğreten bir işleve sahiptir.


Post-modernizmin öğrettiği ‘hakikat’

Yirminci yüzyılın son çeyreğinde entelektüel gündemi kasıp kavuran postmodernizm tartışması modernizmin “tek yönlü” ve zorunlu bir tarihsel yol anlayışını epey hırpaladı. Modernizmin özne ve hakikat anlatılarına karşı postmodern düşünürlerin geliştirdiği polemikler, sosyolojik muhayyileyi de bir hayli dönüştürdü.

Genelde postmodernizmin özneyi etkisizleştiren, modernitenin aklın ışığında ortaya çıkmış tek ve nesnel bir hakikat tasavvurunun tersine hakikatin göreceli olduğuna dikkat çeken yanlarına işaret edenler onun insanı nihayetinde bir nihilizme teslim ettiğini öne sürseler de Prof. Dr. Yasin Aktay, 25 yıl boyunca sürdürdüğü sosyolojik çalışmaların “din ve sivil toplum”la ilgili olanlarını bir kitap bütünlüğü içinde bir araya getirdiği eserde postmodernliğin en iyi, “bir kavşak noktası” olarak kavranabileceğini ileri sürüyor. Bu tarihsel kavşak noktasının insanlara farklı seçenekler sunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Aktay, bu noktada “öznenin, iradesiyle, insani farklılığı ve varoluşuyla dönüşünü kutlayabileceğimizi” söylüyor. Aktay’a göre, görecelik, postmodernitenin keşfettiği bir hakikattir elbette; ancak bu görecelik insanın insanlığını, sınırlı ve fani oluşunu, yani asıl yerini ona öğreten bir işleve sahiptir.

İnsanı tanrılaştıran ve bütün hakikatlerin yegane ölçüsü haline getiren modernist hümanizmin bizi alıştırdığı kesinlik duygusunda hastalıklı bir yan olduğuna işaret eden Prof. Dr. Aktay, kitabında din sosyolojisi ekseninde modernizm, postmodernizm, sivil toplum ve sivilleşme konularına eğiliyor. Comte, Marx, Durkheim gibi klasik sosyolojinin bazı isimlerinin dinin kökeni konusunda cüretkar tezler ileri sürdüğünü belirten Prof. Dr. Aktay, bu tezlerin bilimsel geçerliliğini sorgulayarak dini sosyolojik olarak incelemenin dinin iddiaları hakkında hüküm vermekten kaçınmakla yöntemsel bakımdan doğru ve bilimsel bir tutum takınmak anlamına geleceğini vurguluyor. İslam, Hıristiyanlık ve Mormonluk etrafında yaptığı tartışmalarla dinin geleneksel, modern ve postmodern görünümlerindeki “evrensel” yanları bulgulamaya gayret eden Prof. Dr. Aktay, kitabının ikinci bölümünde sivil toplum üzerinde tartışmalar ve değerlendirmeler içeren yazılarına yer veriyor.

Sivil toplum potansiyeli ve pratiğinin çok güçlü olduğu Türkiye’de sivil toplumun en önemli eksikliğinin “öz farkındalık” olduğunu ifade eden Prof. Dr. Aktay, “Sivil toplum kendisinin sivil toplum olduğunun farkında değil ve öyle olduğu için de kendisinden beklenen performansı sergilemekten uzak durabiliyor.” Ayrıca sivil toplumu hep devlet karşıtı olarak düşünen bir eğilimin de olduğuna işaret eden Prof. Dr. Aktay, devlet ya da hükümet dışı olmanın bu unsurlara zorunlu olarak muhalif olmak anlamına gelmediğini belirterek sivil toplum etiğinin iyi benimsenmediği hallerde pekala sivil toplumu oluşturan unsurlar arasında da kavga çıkabileceğine işaret ediyor. Sözümona sivil toplumsal bazı unsurların devlet gücüne yaslanarak diğer sivil toplum oluşumlarına savaş açabilme ihtimalinin her zmaan olduğunu söyleyen Prof. Dr. Aktay’ın kitabı din, siyaset ve sivil toplum tartışmalarına özgün açılımlar getiriyor.

[email protected]

Deleuze ama hangisi?

Slavoj Zizek kitabında devrim teorisini, psikanaliz ile sinemayı ve antikapitalizmi arka plana alarak baskın Deleuze imgesine karşı Lacancı bir mücadele başlatıyor. Zizek, akıntıya karşı kürek çekerek Deleuze’ün popüler imgesinin altında psikanalize ve Hegel’e çok daha yakın olan başka bir Deleuze’ün, sonuçları çok daha yıkıcı olan bir Deleuze’ün yattığını ileri sürüyor. Kitabında popüler “Deleuzecü siyaset”in çıkmazı ve yetersizliğini sergileyerek farklı bir “Deleuzecü siyasetin” hatları çizen Zizek eleştirisinin hedefine, radikal bir moda kılığında gizlenerek, Deleuze’ü aslında günümüz “dijital kapitalizmi”nin ideoloğuna dönüştürdüğünü iddia ettiği Deleuzecülüğü yerleştiriyor.

Bedensiz Organlar, Slavoj Zizek, Çev. Umut Yener Kara, Monokl, 2015

Her yönüyle Alevilik

Alevilik, sadece güncel politik değil, teolojik ve tarihsel bağlamda da, üzerine hâlâ çok tartışılan bir olgu. Alevi-Kızılbaş-Bektaşi tanımları ve aralarındaki ayrımlar dahil olmak üzere, terminolojiden başlayan anlaşmazlıklar veya belirsizlikler var. İslam içi mi, kendine mahsus bir inanç mı olduğu bahsinde hararetlenen yorum farkları, Doğulu-Batılı, Türk-Kürt gibi ayrımlarla çeşitleniyor. Yalçın Çakmak ve İmran Gürtaş’ın hazırladığı derleme, Türkiye’den ve Türkiye dışından, bilinen uzmanların yanı sıra yeni kuşak araştırmacıların özgün verimlerini bir araya getiriyor.  Kitapta en geniş bölümü oluşturan “Tarih” bölümü, özellikle Aleviliğin tanımının gelişimi yanında, iç ayrımlarına ışık tutuyor.

Kızılbaşlık, Alevilik, Bektaşilik, Der. İmran Gürtaş- Yalçın Çakmak, İletişim, 2015