Psikolojik teşhis koymadan yapamayanlar

Rabia Yavuz/ Uzman Klinik Psikolog
13.04.2024

Sosyal medya videolarından öğrenilen bilgilerle psikolojik teşhis koyma modası, uygun tedaviye ulaşımda gecikmelere yol açabilir. Bu durum tedavi kaynaklarının sınırlı ve yüksek maliyetli olduğu günümüzde, tedaviye asıl ihtiyacı olanların mevcut hizmetlerden yararlanmasını engelleyebilir.


Psikolojik teşhis koymadan yapamayanlar

Yakın zamanda komedyen Yasemin Sakallıoğlu'nun sosyal medya hesabında bir video izledim. Ben izlediğimde 270 binden fazla beğeni, bolca yorum ve paylaşım almıştı. "Psikolojik tespit yapmadan sohbet edemeyenlerin duası" isimli videodaki cümleler izahı olmayan şeylerin mizahının nasıl yapılabildiğini hatırlattı bana. Videoda ellerini göğe açmış bir kadın "İzlediğim ne kadar bir dakikalık kısa psikolojik video varsa, ne kadar okuduğum kitap varsa hepsini unuttur bana Yarabbi" diye dua ediyor. Zira zihnindeki psikolojik bilgiler yüzünden kimseyle eskisi gibi normal sohbet edememekten şikayetçi olan kadın bir gün iyi bir gün kötü hissedenlerin bipolar olmasından, "Benim istediğim olacak" diyenlerin narsist olduğundan, onu yanlış anlayan herkesin de şizofren olabileceğinden şüphelenmekte.

KENDİ KENDİNE TEŞHİS

Yasemin Hanım'ın işaret ettiği noktanın gerçek hayatımızda bir karşılığı olduğunu düşünüyorum. Klinik anlamdaki patolojiye işaret eden kavramların aşırı kullanımı belli riskleri de hayatımıza taşımakta. Aşırı veya yanlış teşhis hatta sıkça karşılaştığım kendi kendine teşhis koyma gibi riskler uygun tedaviye ulaşımda gecikmelere yol açabilir. Tedavi kaynaklarının sınırlı ve yüksek maliyetli olduğu günümüzde ise tedaviye asıl ihtiyacı olanların mevcut hizmetlerden yararlanmasını engelleyebilir. Ayrıca psikolojik esneklik gibi geliştirilmeye çok açık olan kimi becerilerimizde azalmaya neden olurken ilaç ve uzman bağımlılığını artırabilir. Dikkatli klinik değerlendirmeler sonucunda verilebilecek olan klinik tanılar doğru ve zamanında tedavi için vazgeçilmezdir.

DESTEK İHTİYACI ARTIYOR

Günümüzde toplumun nabzını tutmak için en çok baktığımız adreslerden biri de sosyal medya olduğuna göre sosyal medyanın çeşitli platformlarında ruh sağlığı uzmanlarının uyarı ve bilgi paylaşımlarını içeren bu kadar çok videonun yer almasını nasıl anlamalıyız? Şöyle hızlıca bir baksak medya dünyasında psikoloji ve psikiyatrinin en önemli başlıklar halinde olduğunu görebiliriz. En çok kaygı ve korkularımıza değinen ya da sansasyonel sayılabilecek tespitler yapan videoların ise etkileşim oranları oldukça yüksek. Etkileşim oranları yüksek olan içeriklerin doğru, yanlış ya da nitelikli bilgi içerip içermemesi ise gündem dışı. Bu yükselişi sadece medya organlarında görmüyoruz elbette. Duruma bakılırsa, geçtiğimiz yıl en çok özel randevu alınan branş Psikoloji ve Psikiyatri olmuş. İstatistiklere baktığımızda Covid-19'laberaber maruz kaldığımız kapanmanın da etkisiyle psikolojik desteğe ihtiyaç duyan insanların sayısının arttığını görüyoruz. Bu artış ekonomik kriz ve zaman zaman ortaya çıkan savaşların yayılma ihtimalini de barındırmasıyla beraber kaygı merkezimiz olan limbik sistemimizin aşırı çalışmasına neden olur.

LİMBİK SİSTEM TETİKTE

Limbik sistemimizin temel görevi bizi hayatta tutmaktır. Hayatın devamlılığına yönelik her tehdit duygusunu alarma geçiren gelişmeyle beraber limbik sistemimiz tetiklenir. Bu hızlı çalışma sisteminin temel işlevi tehdit altındayken beynimizin daha karmaşık kısımlarında uzun bir işçiliğe gerek olmadan bilgi almamız ve bu bilgiyle beraber tepki verebilmemizdir. Tehdit altındayken beynimizin alarm sistemi daha karmaşık işler yapmamızı sağlayan prefrontalkorteksimizin aktif çalışmasını engeller. Bu nedenle korku ve kaygının gölgesinde yaşayan bireyler sorgulama becerilerini kullanamaz, seçeneklerini irdeleyemez ve en yakın ve güven vereceğini düşündükleri yola hızlıca girerler. Bu nedenle de sanırım psikoloji ve psikiyatri randevu talepleri geç saatlerdeyken daha çok yapılıyor. Bitkin düşmüş zihin, yorgun beden ve yalnızlık hızlı kararlar almamıza neden olabilir. Bu talepler araştırılmış ve kararlaştırılmış ise yetkin ve yeterli uzmanlardan destek almak konusunda bilinçli tercihler yapmamızı sağlar. Lakin yanlış bilgilerle çabucak kendimize ya da çevremize klinik teşhislerde bulunarak üstelik yeterliliği ve yetkinliği olmayan sözde uzmanlardan yarardan çok zarar görebiliriz. Tıpta ilk kural "Zarar vermedir". Türkiye'de bir ruh sağlığı yasası yokken, psikoloji bölümünden mezun olur olmaz lisans sonrası eğitim almadan, nitelikli bir süper vizyon sürecini hayat boyu faydalanması gereken bir kaynak olarak görmeden ortaya çıkanları, klinik anlamda psikolog olarak gören ne çok kişi var. Mali çıkarlar, mesleki husumetler, kişisel yetersizlikler ise durumu daha da vahim hale getirmekte.

Naçizane kanaatim, ruh sağlığı alanında koruyucu ve denetleyici tutumların artması gerektiği yönünde. Psikolojik sorunlarımız her ne kadar bireysel olarak deneyimlense bile ekonomik ve toplumsal kökenleri nedeniyle, sadece müdahale edici çözümlerle çözülemez. Yetkin ve yeterli ruh sağlığı uzmanlarımızın sayısının da yeterli olmadığı dikkate alınmalı. Bu nedenle psikolojik sorunları için yardım arayan insanlarımız hastanelerde aşırı talep nedeniyle sıra alıp üstelik titizlikle hizmet alamadığı için yüksek rakamlarla randevu alabildikleri özel hastanelere mecbur kalıyor. Ekonomik eşitsizliğin etkileri ise daha da yaygınlaşıyor. Üstelik mevcut ücretler konusunda yeterli denetimler olmadığı için ruh sağlığı alanı sadece ekonomik güce sahip bireylerin hizmet alabildiği bir alan olmaya doğru hızla kayıyor. Köklü sorunlar gündelik programlarla çözülemez. Geniş ölçekli sosyal planlamalar sayesinde sadece bireysel sorunlarımız önceden önlenmekle kalmaz, mali yükler azalır, sosyal doku sağlamlaşır. Belki bu sayede ilaçlara ve acil psikoterapi müdahalelerine duyulan ihtiyaç da azalabilir. Lakin ilaç şirketlerinin de psikolojik sorunlarımızdan önemli ölçüde kar ettikleri dikkate alınırsa koruyucu ve denetleyici sistemlerin, gündemlerin ve araştırmaların dışında tutulması daha da netleşebilir. Arthur Kleinman'a göre koruyucu ve önleyici politikalara yatırım yapılmaması sadece insanların yanlış ya da yetersiz müdahaleye maruz kalmasına neden olmuyor, çıkar ilişkileri, bilginin üretilmesi ve dönüştürülmesini engelliyor. Ne yazık ki bugünkü manzara yetkin bir rehberliğe ihtiyaç duyan insanlarımızın dertlerini derinleştirirken piyasanın kârını çoğaltmakta.