‘Radikal sevgi’ CHP’yi dönüştürebilecek mi?

ASIM ÖZ / Yazar
10.03.2019

Sol popülizmin sosyal güvenlik, daha iyi sağlık hizmetleri, daha düşük vergiler gibi talepleriyle ‘halkını’ üretemeyen dolayısıyla ayrıcalıklı bir siyasal faili bulunmayan CHP, ‘radikal sevgi’ üzerinden yol almayı deniyor. Siyasal iktisat başta olmak üzere siyasetin söz alması gereken konuları yüksek siyasetin sahasına bırakmak, sevginin evrenselliğinden medet ummak aynı zamanda biz ve onlar arasındaki antagonistik mücadelenin terkedilmeye çalışıldığını gösterir, en azından seçmen karşısında.


‘Radikal sevgi’ CHP’yi dönüştürebilecek mi?

1970’ler nostaljisi ile 90’ların farklılıklara övgüsünü birleştiren “yeni” CHP’den çok şaşırtıcı hamleler, açıklamalar ve haberler geliyor. Bunların çetelesini tutmak için haber bültenlerinin ötesine bakmak gerektiğini söylemek malumun ilamı olur. CHP’yi yakından bilenler; en azından yeniden açıldığı 9 Eylül 1992’den itibaren olup bitenleri takip edenler, açıklamalar ne olursa olsun partide çok da dişe dokunur gelişmeler olamayacağına kendilerini inandırsalar da aslında parti büyük bir değişimin tam orta yerinde duruyor. 

CHP’nin siyasi söyleminin nasıl şekillendiğine ışık tutmak için son dönemdeki broşür, seminer belgeleri, bildiriler, raporlar ve kitaplar incelenebilir. Her ne kadar CHP, yerel seçimlere giderken, partililerin aklını “yüksek siyasetten” mahallî sorunlara çekmeye çalışsa da genel seçimlerle ilgili argümanlar kullanmaktan kaçınamaz. Kapitalizm, kamplaşma eleştirisi, duygu siyaseti, yoksulluk, borçlandırılmış insanın imalini hatırlatan pasajlar ve elbette hümanist dil bu bağlamda anılabilir. CHP’nin 31 Mart yerel seçim kampanyası sürecinde parti içi eğitim materyali olarak hazırlanan Radikal Sevgi Kitabı tüm bunları muhtasar bir şekilde sunmakla kalmıyor, partide içten içe yaşanan dönüşüm sancılarını yansıtıyor. CHP’nin yaşadığı ideolojik krizle de ilişkisi kurulabilecek olan kitap, “parti örgütü ve partililerin söylem ve tavırlarına katkıda bulunmayı” amaçlıyor.  Büyük bir dönüşümün arifesinde sunulan kitabın içeriği başlı başına ilgiyi hak etmektedir. O hâlde gelin önce bu metnin bağlamına ve neler olduğunu kavramak için genel bir yaklaşımın nasıl geliştirilebileceğine bakalım. 

Parti programı veya seçim bildirgesi olmayan Radikal Sevgi Kitabı, hayatın pürüzlü akışını rayına oturtacak Budist bir “her şeyi sevme” anlayışını deklare ediyor. Sevginin “radikal” sıfatıyla tekrarlanması da bununla bağlantılı; “radikal sevgiyi, normal sevgiden ayıran temel fark, sizi seveni değil, sevmeyeni de sevmek” vurgusu var mesela. Devamında ise evrensel ve nihai bir söylem gibi takdim edilen “radikal sevginin” “çiçek böcek edebiyatı” olmadığı, belirginleştiriliyor. Bu sevginin “normal sevgi” gibi hemen her alana yansımayacağı, sabırla, sebatla uzun soluklu bir “kendini bilme” ilkesiyle inşa edileceği belirtiliyor. (s.20-21) 

Seçimler ve arayışlar 

 CHP’nin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Seyit Torun kitabın önsözünde “Seçimi kazanmak işin kolay kısmı, mühim olan kalpleri kazanmak. Kalpler kazanınca oylar zaten kazanılıyor” diyor.  Akla şu sorular gelebilir: Acaba “kolay” olanın önemsizliğine dikkat çekilerek bir imkânsızlık etrafında mı dönülüyor? Yerine getirilmesi mümkün yahut kolay olmayan taleplerde bulunularak bir acizlik mi ortaya konuyor? Yoksa partililere gerçekleştirilmesi imkânsız ödevler yükleyen bu kitap, 1968’de olduğu gibi “gerçekçi” olup “imkânsızı” mı istiyor? 

“Anadolu çocuğu olmak”, “bilge amcalar”, “okuma yazma bilmeyen ermiş teyzeler”, CHP’ye oy vermeyen “namuslu köylüler” övgüsüyle açılan kitap, her şeyden önce CHP’nin olmak istediği ama bir türlü olamadığıı konumu doğrudan anlatmak niyetini beyan ediyor. Bundan dolayı memleket insanını hiç görmeyen dolayısıyla da tanıyamayan “bazı ukalalar”ın köylülere “makarnacı, rüşvetçi”; çalışmaktan kafasını kaşıyacak vakti olmayan işçilere “göbeğini kaşıyan adam” demeleri düşüncesizlik sayılır. Halkı tanımadan, bilmeden ötekileştirmenin yanlışlığı onun zıt kutbuna “dağlara taşlara Karaoğlan” yazan 1970’lerin devrimcileri yerleştirilir. Ardından çoğu kişinin “cep-enseli” olduğu akıl almaz bireysellik çağında bu toprakların bilgeliğine sığınılır. Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli ve Behçet Necatigil şiirleri anlatılanları bütünlesin diye kitabın sonuna eklenmiştir. Peki, bu yol partiye “yürüyüş” öğretir mi, “kendi toprağının yabancısı” olmaktan kurtarır mı?  Burada başka bir soruyu da gündeme alabiliriz: CHP’nin Radikal Sevgi Kitabı, fiili yaşam süreçlerinin karmaşıklığını hesaba katan bir tutumun yansıması mıdır? Buna cevap vermek için Atatürk’le ilgili pasajlarda soyut ilkelere körü körüne bağlı kalmak yerine, ilkeleri gerçeklikte meydana gelen değişimlere uyarlamaya hazır yaklaşıma bakılmalıdır. Kitaptaki şu ifadeyi bu nokta üzerinden yeniden okumak gerekir: “Atatürk, Cumhuriyetçi Parti kurmamış, Cumhuriyet Halk Partisi kurmuş. Atatürk bugün gelse tamirhane çıraklarının, AVM çalışanlarının, maden işçilerinin yanında dururdu. Eğer halkın yanında değilsek, yanlış bir yerdeyiz.” (s.47.) 

Nostaljinin sönmeyen ateşi 

CHP ne zaman krize girse bunu aşmak için kendi dinamiğini seferber eder, böylece bir yandan kurucu köklerine vurgu yaparak var olan akışı durdurmayı ama aynı zamanda kendisine ve partililere muhtıra vererek ikaz etmeyi içeren ikili bir uğrağı sürekli kılar.  Bu durum bir yanıyla partinin asla aşamayacağı sınırlarını da ortaya koymaktadır. Muhtemelen CHP’nin iki uç arasında bir dengeye oturmaya matuf stratejisini tam anlamıyla diyalektik bulmayan hatta partinin ortanın solu mirasından uzaklaşarak günden güne sağa kaydığını düşünen sol çevreler bu kitaptaki belli vurguları fazla konformist ve akışkan olmakla itham edeceklerdir. Bununla birlikte kitabın genel edasının bazı şaşmaz ilkelere bağlı kalma gereğini savunduğu, soyut ilkelerle karmaşık gerçeklikler arasında bir sentezin imkânını yokladığı söylenebilir. 

CHP’nin partililere tavsiyelerini derli toplu bir şekilde karikatürler eşliğinde sunan kitap Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP’nin alttan alta hatta kimi zaman insanı şaşkına çeviren başka bir dönüşüm süreci içine girdiğinin de işareti.  Geçmişe bakıldığında değişimin bu hızla sürmesi mümkün değildi. Kabul etmek gerekir ki CHP inişli çıkışlı olsa da başka bir ufka doğru ilerlemeyi sürdürecekmiş gibi davranmaya başladı. “Her şey diğer her şeyle bağlantılıdır” klişesini durmaksızın doğrulayan gelişmelerle bağlantılı bu. İçeriği nasıl tanımlanırsa tanımlansın “Yeni Türkiye” söyleminde kendisine bir yer bulmak istedi. Parti yöneticilerinin on yıl önce CHP tarihini kuşatma iddiasıyla yayımlanan kitapların son kısımlarında yer alan meselelere ilişkin o dönemde sarf ettiği sözlerle günümüzdekiler arasındaki büyük farka bakılabilir. 

 Partinin kendi geçmişi dikkate alındığında hazırlıksız yakalandığı yeni dönemi çerçevelemek için el yordamıyla aranan kelimeleri ihtiva eden Radikal Sevgi Kitabı’nda bu noktayı aydınlatan epey gösterge var. Bunlardan biri “gönül” kelimesinin “derman”dan daha fazla geçmesi… Siyasi ayrımlara göre değil, hizmete göre oy veren “siyasetsiz seçmene” seslenme çabası da görülüyor. Samimiyet vurgusu da cabası.  Bu bile CHP’nin alt ederek yerleşmek istediği siyasi rakibinin söylemini kabullendiğinin işaretlerinden sayılabilir. Tabii acemilikler de yok değil: Dini sevgi şeklinde tanımlarken “radikal sevgi” yerine sadece sevgi denilmiş mesela. Devamında “bir müminin günde en az yüz kere besmele çektiği” de hatırlatılmış. Birçok şeyin anlatılmadığı, ağza bile alınmadığı zamanlardan geçip buraya gelmek de azımsanamaz. Bu yüzden bunların Türkiye’nin normalleşmesinin yansımaları olduğu söylenmeli.  Din nedir,  besmelenin manası bize neyi söyler, üzerine kafa yormak az şey mi? 

Gelelim böyle sürüp giden “radikal sevgiden” gerçeklere… Ulusalcılık, radikal sol siyaset, seküler sağ ve Kürt milliyetçiliği geriliminin yol açtığı sorunlar partinin yeni rotasını belirsiz kılmaya devam ediyor. Bunların mahiyetine odaklanılmadığı sürece, telaşlı CHP’de karşılaştığımız birbiri ile taban tabana zıt politik söylemlerin anlaşılamayacağı varsayılabilir. Elbette partiyi ortanın soluyla tekrar buluşturmak isteyenlerin, devrimci hayallerin tükendiği anlamına gelmez bu.  Ne var ki Gezi Parkı’na benzer eylemlerin kotarılamayacağı yahut bunların toplumda pek karşılığının olmadığı da kavranmış durumda. 

Hiç şüphesiz ayakları altındaki toprağın suyunu çektiğini fark eden CHP kendine yeni ve daha iyi bir yön ararken yüklü duygu bagajından dolayı rota belirlemekte güçlük yaşıyor. Böyle olduğu için de kaçınılmaz tekerrür pahasına daima 1970’lerde Bülent Ecevit’le esen sol popülist rüzgârdan medet umuyor. CHP’nin aynı zamanda Erdoğan’ın popülerliğini yakalamayı içeren daralmayı aşma yönündeki yeni vurgusu 14 Ekim 1973 ile 5 Haziran 1977 seçimlerinde elde edilen başarıya özlemde cisimleşir.  Aslında, Bülent Ecevit CHP’sinin bir benzerini yaratmak uzun zamandır CHP’de liderliğe oynayan herkesin arzusu hâline geldi. Yeni bir “efendi” figürü söz konusu olduğunda,  söz dönüp dolaşır Ecevit’e gelir. İşte böylesi anlarda bildiğimizi sandığınız geçmişe bir kez daha bakmak genellikle işe yarar. 

Hınç döngüleri

Her şeye rağmen geçmişe dönüp bakınca 1970’lerdeki CHP mirasının şimdikinden daha derinde; sonraki hamlelerin ise aslında epey yüzeysel olduğu çıkarımına ulaşılacaktır. Görmesini bilenler için 1970’lerdeki sonuçlar hiç de öyle yabana atılacak bir başarı değildir. Nitekim Radikal Sevgi Kitabı’nın hem kapağında hem de 25. sayfasında yer alan “Sev Kardeşim” vurgusu da bu döneme damga vuran Şenay’ın şarkısına göndermede bulunuyor. Çünkü Ecevit, 1973 genel seçimlerine giderken partinin söylemini yeniden inşa ederken “Sev Kardeşim” demişti. İsrail’in zafer şarkılarından; “Vechuv İtchem”in uyarlaması olan bu müzik parçası, tastamam “komünist ütopyayı”  terennüm ettiği düşüncesiyle 2010’da tekrar gündeme alınmıştır. 

Radikal Sevgi Kitabı’nda solcuların, devrimcilerin hele bir CHP’linin asla kibirli olmaması gerektiğinin altı ısrarla çiziliyor. Partililerin, insanlarla konuşurken üniversite öğrenimine göre değil vatandaşlık eşitliği prensibinden hareketle söz almaları tavsiye ediliyor. Öfke pazarlayan, halkın bir kısmını aşağılayan “muhalefet esnafı”na karşı tedbir alınması, bu tür internet paylaşımlarının engellenmesi söyleniyor. Bu yönüyle kitap, CHP’li eski seçkinleri şaşkına çeviren umulmadık bir siyasi duygulanım dahası gündelik davranış yelpazesi sunuyor. Radikal Sevgi Kitabı, rakibini alt etme oyununun bir parçası olarak da görülebilir ama partinin yeni yönelimini büyük ölçüde aydınlığa kavuşturuyor. 

Kendi kendini yok etmeye yönelen hınç döngülerinden kurtulmak için verilen öğütler belli bir siyaset anlayışının sona erdiğinin işareti. Partililerin sosyal medyaya karşı “Twitter öfkemizi arttırır, bizi kutuplaştırır. Facebook bizi bir yankı odasına hapseder ve karşı fikirlere tahammülsüzlüğümüzü artırır.” (s.51) şeklindeki ifadelerle uyarılması kıskançlık geometrisinin parçalanması gerekliliğinin de dışavurumu aslında. Son kertede sosyal medyanın nihai etkisinin AK Parti karşıtı hıncı harlamaktan ibaret olduğunun pekâlâ farkındadır kitaptaki taktikleri kotaranlar. Peki, o zaman bu yaptıklarını niye yapıyor olabilir “muhalefet esnafı”?  Bunun tek tutarlı cevabı kendilerini üstün görmeleridir ki, kitapta gerek “kibir” gerekse “alaycılık”, “çok konuşmak”, “laf sokmak”, “hakaret” ve “çokbilmişlik” başlıkları altında yapılan eleştiriler özünde “soğuk” CHP’yi aşmaya dönüktür.   

Hasedin muazzam gücü kimi kısımlarda belli ölçüde korunsa da kitabın iskeletini partililerin incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler tarafından tetiklenen tartışmalardan kesinlikle uzak kalmaları oluşturuyor. Yerel seçimlerden istenen neticeyi almaya dönük bu hamleler şimdilik çok kuvvetli bir siyasal güce dönüşemiyor. Hatta kimi zaman “ilerici” birikime vurgu yapan hınç harlandıkça, partililerden CHP ve yamacındakileri daha haklı çıktıklarını hissettiren açıklamalar sadır olabilmektedir. Hal böyle olunca parti özlemin sönmeyen ateşiyle çoğu zaman o bildik uçuruma yuvarlanıyor. Partinin oy almayı hedeflediği yeni orta sınıfların duyarlılıklarına seslenmek için Milan Kundera ve John Fowles gibi isimlere gönderme yapılması yeni söylemin sınırlarını da gösteriyor. Belli ölçüde “Dünyada görmek istediğiniz değişim siz olun!” şiarını yansıtan karikatürler ise başlı başına konuşulmayı hak ediyor. 

Kargıştan uzak kalmayı öne çıkaran Radikal Sevgi Kitabı, ilk bakışta kolayca anlaşılan bir seçim yayını gibi görünür oysa metnin analizi onu CHP’nin yeni stratejisinin kodlarını barındıran daha üst bir seviyeye çıkarır. “Radikal sevgi” vurgusunun teoride yeterli olup olmadığı bir yana partinin temsilcilerinin buradaki önerileri ne ölçüde sözlerine ve eylemlerine yansıttıkları da ayrıca ele alınmalı. Yeridir, zira Mine Söğüt’ün Gergedan adlı öykülerindeki hınçlı durumlar sadece parti yönetiminin eleştirdiği muhalefet esnafından sadır olmuyor. Kimlik siyaseti ile ekonomik adalet arayışındaki yeni sınıf mücadeleleri arasındaki gerilim bir yana bunların hepsini kapsayan bir “radikal sevgi” koalisyonu kurulabilir mi?  Bu şimdilik pek mümkün gözükmüyor. Aslında “radikal sevgi” vurgusu bir bakıma CHP’nin belli alanlarda biriken tepkilerin siyasal temsilcisi olmaktan kaçınmasını da içeriyor. Şurası açık ki, yerel düzeyde gerçekleşmesi imkânsız değil mümkün görünen ama fiilen imkânsız olan bir söylem  “radikal sevgi”. 

Budistçe söylev 

“Radikal sevgi” kavramı oluşturulmak istenen yeni “sıcak” CHP’de merkezi bir rol oynuyor. Kemalizm’in evreniyle şekillenen “soğuk” CHP’nin konforuna alışanların rahatsızlığı bir tarafa; Radikal Sevgi Kitabı, soyut sevginin birleştiriciliği ile somut sevginin bölücülüğü arasında salınır; zira soyut sevgi her zaman tikellerin huzur dolu zeminine vurgu yaparken, somut sevgi, mücadele alanında cisimleşir; bu da hâliyle Budistçe söylevlerin ıskartaya çıkarılmasını beraberinde getirir. Sol popülizmin sosyal güvenlik, daha iyi sağlık hizmetleri, daha düşük vergiler gibi talepleriyle “halkını” üretemeyen dolayısıyla ayrıcalıklı bir siyasal faili bulunmayan CHP “radikal sevgi” üzerinden yol almayı deniyor. Siyasal iktisat başta olmak üzere siyasetin söz alması gereken konuları yüksek siyasetin sahasına bırakmak, sevginin evrenselliğinden medet ummak aynı zamanda biz ve onlar arasındaki antagonistik mücadelenin terkedilmeye çalışıldığını gösterir, en azından seçmen karşısında. Yeni düşler kuran, yeni diller öğrenmeyi deneyen CHP’nin yoğun sisin içinden geçerek ulaşmak istediği menzile varabilmesi eski alışkanlıklarını terk edip edememesiyle doğrudan bağlantılı. Başka bir siyaseti başlatabilmek için yeni seslere ihtiyacı var ama bunun “radikal sevgi” şeklinde deklare edilmesi “umutsuz bir umudun”  yansıması gibi görünüyor. 

[email protected]