Rehber vesayetinin gölgesinde İran seçimleri

Yrd. Doç. Dr. Bayram Sinkaya - Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
25.05.2013

Koruyucular Şurası, Rehber Hamanei’ye sadık ve bağımsız hareket ederek yeni problem çıkarması ihtimali düşük kimselerin adaylığını onaylamıştır. Bununla beraber seçimler İran’a dış dünya ile ilişkilerini düzeltmesi için bir fırsat sağlayacaktır.


Rehber vesayetinin gölgesinde  İran seçimleri

İran on birinci kez cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyor. Bazı insanlara göre seçimler, sonucu hiç bir şeyi değiştirmeyecek bir tiyatro oyununa benziyor. Çünkü seçimler adil ve güvenilir bulunmuyor. Son on yıldır yapılan her seçimden sonra usulsüzlük iddiaları ortaya atılmıştır. Bu iddialar 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra büyük kitle gösterilerine neden olmuştu. Bu gösteriler şiddetle bastırılmış ve muhalefet susturulmuştu. Daha geçen ay Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın o seçimlerde usulsüzlük yapıldığını bizzat itiraf ettiği bir ses kaydı olduğu iddia edilmişti. Seçimlere olan inancın yitirilmesinin ikinci nedeni siyasetin alanının giderek daralmasıdır. ‘İslam Cumhuriyeti’ rejiminin kuruluşundan beri ‘seçilmişler’ ile ‘atanmışlar’ arasında bir çekişme vardır. Seçilmişlerin öngörülemeyen davranışlarını dengelemek için İslam Cumhuriyeti rejimi, devlet örgütlenmesinin kilit noktalarına devrimci ideoloji ve liderliğe sadık kişileri yerleştirmiştir. Seçilmişleri dengelemeye dönük bu çabalar sistem üzerinde ‘ulema vesayeti’nin kurulmasına neden olmuştur. Seçilmişlerin diktatörleşebileceği endişesiyle ulema vesayetine tabi bir sistem kuran İran devrimcileri, kurdukları vesayet sisteminin en tepesinde oturan ‘Devrim Rehberi’nin ‘diktatörleşebileceğini’ hesaba katmamıştır. Yetkilerine hiçbir anayasal kısıtlama ve denetleme getirilmemiş olan Rehber Ayetullah Hamanei, devletin erkleri ve siyasi hizipler arasında denge ve koordinasyon sağlama misyonunun ötesine geçerek otoritesini her geçen gün meclis ve cumhurbaşkanlığı gibi seçimle işbaşına gelinen makamların aleyhine genişletmiştir. Öyle ki meclis ve cumhurbaşkanlığı Hamanei’nin iradesinin dışına çıkamaz olmuştur. Geçen birkaç yıla damgasını vuran Ahmedinecad-Hamanei çekişmesinin işte böyle bir arka planı vardır. Hükümeti kurmak, bakanları atamak ve görevden almak cumhurbaşkanının yetkisi dâhilinde olduğu halde Ahmedinecad Rehber’in müdahalesiyle karşılaşmıştır. Keza hükümetin dış politika yapma yetkisi de neredeyse bitirilmiştir.

Ulema-siyaset çekişmesi

İran’da siyasetin alanının daralmasının bir diğer tezahürü rejimin dayandığı halk tabanının ve seçkinlerin her geçen krizde biraz daha zayıflamasıdır. İran’ın nüfusunun demografik dönüşümü, bu dönüşüm sonucunda ortaya çıkan genç nüfusun taleplerinin farklılaşması, buna karşılık rejimin dış dünyanın çoğu ile çekişme içine girmesi, halk üzerindeki baskı ve kontrolü artırmaya çalışması özellikle genç nüfus ile rejimin yabancılaşmasına neden olmuştur. Gençlerin beklediği fırsatları onlara sağlamaktan sakınan İslam Cumhuriyeti, uluslararası yaptırımların etkisiyle ekonomik refah sağlamak hususunda da pek başarılı olamamıştır. Diğer taraftan rejimin karşılaştığı her siyasal krizde içerideki muhalif sesler susturulmuştur. Öyle ki devrimi yapan kadroların önemli bir kısmı geçen otuz yıl zarfında çeşitli vesilelerle siyasetten tasfiye edilmiş ve marjinalleştirilmiştir. Mesela yakın zamanda ‘Yeşil Hareket’in protesto gösterilerinden sonra eski Cumhurbaşkanı Hatemi, Başbakan Musevi ve Meclis Başkanı Kerrubi ‘fitneci’ olmakla itham edilmiştir. Hatemi’nin yurtdışına çıkması yasaklanmış, Musevi ve Kerrubi ev hapsine alınmıştır. Ahmedinecad- Hamanei çekişmesi reformcular karşısında tek bir cephe olan ‘usulgera’ (ilkeci/muhafazakar) cephenin çatlamasına neden olmuştur. Hamanei, emrindeki vesayet mekanizmasını etkili bir şekilde kullanarak her krizden sonra marjinalleştirilen siyasi elitleri tasfiye etmiştir. Siyasetin alanı daralmış, faal siyasi elitler Hamanei etrafında kenetlenen ‘küçük’ bir gruptan ibaret kalmıştır. 

Önümüzdeki seçimler için ulema vesayeti mekanizmalarından birisi olan Anayasayı Koruyucular Şurası adet olduğu üzere devreye girmiş ve 600’ü aşkın namzet arasından sadece sekiz kişiyi adaylığa ‘layık’ görmüştür. Adaylığı uygun görülmeyenlerden iki kişinin kimliği özellikle ilgi çekmiştir; Haşimi Rafsancani ve İsfendiyar Rahim Meşai. 

İslam Cumhuriyeti rejiminin tesisinde etkili olan sayılı birkaç kişi arasında yer alan eski cumhurbaşkanı Rafsancani bu defa cumhurbaşkanlığına uygun bulunmamıştır. Kararlarının gerekçesi hiçbir surette açıklanmayan Koruyucular Şurası’nın sözcüsü 78 yaşındaki Rafsancani’nin bu makam için uygun olmayabileceğini daha önce ima etmişti. Bir grup milletvekili de aynı gerekçe ile Rafsancani’nin adaylığına karşı çıkmıştı. Oysa son dakikada adaylığını ilan eden Rafsancani, ilerleyen yaşına karşın bir hayli zayıflatılmış olan reformcu partilerin bir kısmının umudu haline gelmişti. Rafsancani’nin hem siyasal alanı liberalleştirmesi, hem de dış politikayı mutedilleştirmesi bekleniyordu. Yeşil Hareketin protestoları sırasında ve sonrasında rejimi eleştirmesi ve dolaylı olarak muhalefete destek vermesi nedeniyle Rafsancani’nin Hamanei ile ilişkileri bozulmuştu. Bununla beraber Rafsancani’nin adaylığının reddedilmesi, rejimin dayandığı çevrenin ne ölçüde daraldığını ve otoriterleştiğini çarpıcı bir şekilde sergilemiştir. 

Meşai’nin adaylığını ilan etmesi ise adeta ‘bile bile lades’ demekti. Rejimin ‘yandaşları’ tarafından Ahmedinecad-Hamanei çekişmesinin sorumlusu olarak Meşai görülmüştür. Hatta Meşai, Hamanei’ye yakın kimi çevreler tarafından ‘sapkın cereyanın başı’ şeklinde lanse edilmiştir. Hal böyle iken Meşai’nin adaylığını ilan etmesi ve Ahmedinecad’ın açık desteği iki amaca matuf olabilirdi. Bunlardan birincisi Ahmedinecad grubunun Hamanei ve etrafındaki muhafazakârlara yaptığı ‘şantajın’ sonuç vermesi ve Meşai’nin adaylığının onaylanması beklentisidir. Bir süreden beri Ahmedinecad, ‘önemli kişilerin’ yolsuzlukları hakkında elinde bilgi ve belgelerin olduğunu ima ediyordu. Hatta geçtiğimiz aylarda bir bakana yönelik gensoru görüşmesi sırasında bakanı savunmak için bu yöntemi kullanmıştı. Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada Ahmedinecad, Meclis Başkanı Ali Laricani’nin kardeşlerinden birisinin rüşvet teklif ettiği iddia edilen ses kaydını milletvekillerine dinletmişti. Ahmedinecad’ın bu yolla kendi favori adayının cumhurbaşkanlığı seçiminde onaylanmaması durumunda belgeleri ifşa ederek rejimin ileri gelenlerinin itibarını zedelemekle tehdit ettiği düşünülüyordu. Buna rağmen Meşai’nin adaylığının reddi Rehber ve çevresinin Ahmedinecad’ın şantajına boyun eğmediğini göstermektedir. Ortaya çıkan tablo göstermektedir ki Koruyucular Şurası, Rehber Hamanei’ye sadık ve bağımsız hareket ederek yeni problem çıkarması ihtimali düşük kimselerin adaylığını onaylamıştır. Bununla beraber önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri İran siyaseti için önemlidir. Her şeyden önce seçimler İran’a dış dünya ile ilişkilerini düzeltmesi için bir fırsat sağlayacaktır. Dış politikanın kontrolü Hamanei’nin uhdesinde kalmaya devam etse de halkın çoğunluğunun teveccühüne mazhar olabilecek pragmatik bir cumhurbaşkanı, İran’ın içinde bulunduğu bunalımdan çıkmasını kolaylaştırabilir. Nitekim adaylığı onaylanan kişilerin önemli bir kısmı muhafazakar altyapıdan gelmekle birlikte pragmatik olarak bilinmektedir. 

Dış politika değişir mi?

Seçimleri önemli kılan bir başka unsur ise tercihlerin kısıtlı ve sonuçların şüpheli olmasına rağmen seçim sandığının halkın önüne konulması, sistem içindeki elitlerin değişiminde halkın hakemliğine başvurulması anlamına gelmektedir. Nitekim ortak niteliklerine rağmen adaylığı onaylanan sekiz kişinin birbirlerinin kopyası olduğu ileri sürülemez. Mesela Hasan Ruhani, daha önce Hatemi ve Rafsancani ile çalışmış bir kişidir. Uzmanlar Meclisi üyesi olan Ruhani, uzun yıllardan beri Hamanei’nin Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki temsilciliğini yapmıştır. Ruhani, AB Üçlüsü ile 2003-2005 arasında yürütülen nükleer müzakerelerde İran’ı temsil etmiş ve göreceli olarak başarı sağlamıştı. Seçim sloganı ‘İtidal, Akıl ve Basiret’  olan Ruhani teknokrasiyi ve pragmatizmi temsil etmekte, hem reformculara hem de muhafazakârlara hitap edebilmektedir. Adaylar arasında reformculara hitap eden ikinci kişi, Hatemi’nin yardımcılığını yapmış olan Muhammed Rıza Arif’tir. Arif de kampanyasında ‘rasyonalite’yi öne çıkarmaktadır.

İran adına nükleer müzakereleri yürüten şimdiki Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Said Celili ise somut sonuç alamasa bile müzakerelerin kopmadan devam etmesinde, dolayısıyla İran’ın haklarının savunulmasında etkili olmuştur. Diğer taraftan Celili, İran devriminin ikinci neslini temsil etmektedir ki bu nesil devrim sırasında sokaklarda etkili olmuş, daha sonra Irak’a karşı savaşmak üzere cepheye gitmiştir. Savaş gazisi olan Celili, ‘mütevazi’ hayatı ile devrime ‘kan’ vermiş, göreceli olarak genç nesle hitap etmektedir ve Hamanei’ye yakınlığı ve güvenlik meselelerindeki hakimiyeti nedeniyle seçimlerin favorisi olarak görülmektedir. Bu seçimlerin favorilerinden birisi de Muhammed Bakır Qalibaf’dır. İran-Irak savaşı sırasında cephede olan Qalibaf, 2005 seçimlerinde şaşaalı bir seçim kampanyası yürütmüş ve 4 milyondan fazla oy almıştı. 2005’ten beri Tahran Belediye Başkanlığı yapan Qalibaf burada oldukça başarılı bir performans sergilemiştir. Qalibaf, ‘daha iyi ekonomi ve insanlar için hayat’ sloganıyla hem ‘reformcu’ gençlere, hem de ‘muhafazakârlara’ hitap etmektedir. Diğer adaylar Muhsin Rızai, Gulamali Haddad Adel, Ali Ekber Velayeti ve Muhammed Harrazi, hem sloganları, hem kişilikleri itibariyle İran elitlerinden ‘eski nesli’ temsil etmektedir.

İran seçimleri her şeye rağmen yeni sürprizlere gebedir. Hatemi’nin seçilmesi, Ahmedinecad’ın seçilmesi ve daha sonra ortaya çıkan Hamanei -Ahmedinecad çekişmesi hep sürpriz olmuştur. İran’da siyasetin alanının giderek daralmasına ve otoriterleşmesine karşılık siyasetin dinamik yapısı ve sürprizleri önümüzdeki seçimlere heyecan katmaktadır.

[email protected]