'Robot-hekim gelse yaram azdırır'

Prof. Dr. İlhan İlkılıç / İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
5.02.2021

Acaba büyük verinin tıpta yaygın olarak kullanılmasıyla hekimlerin daha fazla bilgiye, daha hızlı bir şekilde ulaşması ve yapay zekanın teşhis ve tedavi süreçlerine daha fazla müdahil olması yaralarımızı da hızlı bir şekilde saracak mıdır? Yoksa mevcut yaralar daha da azacak veya yeni yaralar ortaya mı çıkacaktır?


'Robot-hekim gelse yaram azdırır'

Çoğumuzun bildiği ve sevdiği 'Karadır Kaşların' türküsündeki 'Lokman Hekim gelse yaram azdırır' mısraı, bize insanın sıkıntılarla dolu hayatında en büyük hekimlerin bile çare olamayacağı dertlerinin olduğunu söyler. Anlı şanlı hekimlerin bu yaraları tedavi edemediği gibi, hatta azdırabileceğini ima eder. Acaba büyük verinin tıpta yaygın olarak kullanılmasıyla hekimlerin daha fazla bilgiye, daha hızlı bir şekilde ulaşması ve yapay zekanın teşhis ve tedavi süreçlerine daha fazla müdahil olması yaralarımızı da hızlı bir şekilde saracak mıdır? Yoksa mevcut yaralar daha da azacak veya yeni yaralar ortaya mı çıkacaktır?

Meselenin ahlaki boyutu

Her ne kadar yakın zamanda Robot Doktorlara tedavi olmayacaksak da tıp dünyasında yapay zekayla çalışan programlar ve bunların pratik hayata aktarılmasıyla ilgili çalışmaların yoğun bir şekilde devam ettiğini biliyoruz. Onun için yukarıdaki sorular lüks ve fantezi şeyler değil, tam aksine gelecekteki tıp sistemimizi ve dolayısıyla hepimizi yakından ilgilendirmektedir. Konunun karmaşıklığı ve zorluğu bu soruları şimdiden müşahhaslaştırmamızı ve meselenin ahlaki boyutunu kavramamızı gerekli kılmaktadır. Onun için nasıl bir sağlık sistemi ve nasıl bir hekim istediğimizi şimdiden sormamız ve cevaplar aramaya başlamamız gerekmektedir.

Bu araştırma ve uygulamaların öncelikle tıbbi bilginin oluşmasını, hekimin bilgiye ulaşmasını ve bu bilgiyi pratiğe aktarmasını etkileyeceğini biliyoruz. Hatta tüm bu sürecin tıpta epistemolojik anlamda bir paradigma değişikliğine yol açacağını şimdiden söyleyebiliriz. Fakat bu değişiklikler hasta ve hekim arasındaki, mahiyeti açısından özel ve ontolojik açıdan biricik olan ilişki için ne anlama gelmektedir? Acaba büyük veri ve yapay zeka dünyasındaki tüm bu gelişmeler hasta ve hekim ilişkisinde zaten mevcut olan asimetrikliği nasıl etkileyecektir? Yine hasta ve hekim arasında olmazsa olmaz ahlaki değerlerden olan güven nasıl değişecektir? Bu süreç içerisinde hastanın özerkliği ve kendisi hakkında karar vermesi nasıl etkilenecektir?

Dijital asimetriklik

Hasta ve hekim arasında asimetrik bir ilişki dendiğinde, bu ilişkiyi gerçekleştiren insanların durum, hal ve statü olarak eşit olmadıkları kastedilmektedir. Hekim, hastalığı şifaya kavuşturmak için gerekli bilgi ve tecrübeye sahip olan, kendisinden yardım istenilen ve medet umulan güçlü bir kişidir. Hasta ise ağrı, acı ve ıstırabı olup, bu durumunun iyileştirilmesi için hekimin yardımına muhtaç olan zayıf ve güçsüz bir insandır. Asimetrik olarak tarif edilen bu ilişki aynı zamanda hekim ve hastanın farklı bilgilere sahip olmasından dolayı epistemik eşitsizliği de içermektedir.

Yapay zeka ile çalışan makineleri sayesinde klasik hasta ve hekim ilişkisine üçüncü bir aktör eklenecektir. Her ne kadar bazı felsefeciler yapay zeka ile çalışan makinelerin hiçbir zaman ahlaki olarak bir özne olamayacağını söyleseler de, bu alanda derin öğrenme (deep learning) konusundaki gelişmelere baktığımızda aynı tezi sonuna kadar savunmanın güç hale geleceğini söyleyebiliriz. Hekim, yapay zekayla çalışan makine ve hasta üçlüsü arasındaki asimetriklik hem nicelik, hem de nitelik olarak hasta ve hekim ilişkisine yeni bir boyut kazandıracaktır.

Büyük veri ve yapay zeka sistemlerinin ileride teşhis ve tedavi sürecinde çok yoğun bir şekilde kullanılacağını kabul edersek, bu süreçte muhtemelen hekim lider rolünü ve mevcut ilişkilerdeki gücünü kaybedecektir. Konu ile ilgili bazı çalışmalarda uzmanlar geliştirilecek yapay zeka sistemlerinin hekimi sadece destekleyeceğini, dolayısıyla hekimin otoritesini ve sorumluluğunu hiçbir zaman kaybetmeyeceğini iddia etmektedirler. Bu durum bu sürecin ilk safhalarında geçerli olsa bile ileriki aşamalarda dengenin yapay zeka sistemleri lehine değişmesi muhtemeldir. Çünkü oldukça başarılı bir şekilde çalışan bu makinelerin verdiği kararlardan sapan bir hekim bu sapmasını savunmak zorunda kalacaktır. Eğer bu sapmadan dolayı tedavi sonucunda bir olumsuzluk olursa, belki hukuki açıdan sorumlu tutulacaktır. Böylece hekim teşhis ve tedavilerdeki eski otoritesini kaybedecektir.

Epistemik eşitsizlik

Yapay zeka sistemlerinin hekimin tıbbi ve tecrübi bilgiye ulaşmasını kolaylaştıracağı için, hekim ve hasta arasındaki zaten hekim lehine mevcut olan bilgi üstünlüğünü yani epistemik eşitsizliği arttıracağı beklenebilir. Diğer taraftan bu süreç içerisinde hasta, kendi hastalığı ile ilgili bireyselleştirilebilmiş bilgiye daha kolay ulaşırsa, hekim ve hasta arasındaki mevcut bilgi farkı azalabilecektir. Şu anda internet ortamında sadece hastalıklar hakkında genel bilgiler verilebilmekte, bu bilgilerin bilimsel değerinin kontrolü zor olmaktadır. Bu durum da hastayı yanlış yönlendirerek, özellikle kendisi hakkında tıbbi doğru bilgiye ulaşmasını zorlaştırmaktadır. Bu durumda internet sayfaları bilgi asimetrikliğini azaltıyor görünse bile, gerçekte azaltmamakta, hatta bazı durumlarda hekimler bu yanlış bilgileri düzeltmek, ya da bilgilerin yanlış yorumlanmasını engellemek için ek zaman ve emek harcamaktadırlar. İnternet ortamında yapay zeka ile çalışan arama motorları daha verimli olursa ve bilgilendirme sayfaları daha bireysel çalışabilirse bilgi asimetrikliği azalabilecektir. Diğer taraftan asimetriklik her hasta için eşit derecede azalmayacaktır. Çünkü şu anda olduğu gibi internet kullanma beceri ve imkanları sınırlı olan belli incinebilir gruplar ve özellikle yaşlı kişiler bu kaynaklara ulaşmakta güçlük çekecekler ve bu konuda sunulan imkanlardan istifade edemeyeceklerdir. Bu da mevcut kaynaklara tüm insanların adil erişim hakkıyla ilgili etik bir sorundur.

Güvenin dijitalleşmesi

Güven hasta hekim ilişkisinin temelini oluşturur. İnsanın varoluş açısından sınırda olduğu hastalık anındaki bu ilişkinin her anlamda sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için güven prensibi esastır. Hasta ve hekim arasındaki güven söz konusu olduğunda farklı boyutları göz önünde bulundurmak gerekir. Bunlardan birincisi, hekimlik yapan kişinin bu mesleği için gerekli ve yeterli bilgi ve donanıma sahip olduğuna duyulan güven türüdür. Hastanın hekime duyduğu güvendeki diğer önemli nokta ise hekimin sahip olduğu bilgi, beceri ve teknik imkanlarını hastanın yararına olacak şekilde kullanması durumudur. Üçüncü önemli güven unsuru ise hekimin hastasının tedavisi sırasında öğrendiği bilgileri başkasıyla paylaşmayacağına olan güveni içerir.

Kanaatimizce büyük verinin yaygınlaşması ve yapay zekanın giderek daha yoğun kullanılmasıyla bu üç alanda da önemli değişiklikler gerçekleşecektir. Yapay zekalı tıp dünyasında hekimin bilinen teşhis ve tedavi imkanlarını kullanmasına olan güven zaman içerisinde onun yapay zekayla çalışan sistemleri kullanmasına olan güvene evrilecektir. Bu bağlamda hekim klasik tıp eğitiminin üzerine yapay zeka programlarının kullanılmasına yönelik de ayrıca bir eğitime tabi tutulması gerekecektir. Eğer yapay zeka gerçekten klasik hekim çalışmasından daha faydalı bir hale gelecekse o zaman hekimin başarılı olması klasik tıp eğitimindeki bilgi ve becerilere hakim olmasından değil, yapay zeka ile çalışan makinaların kullanımına hakim olmasından kaynaklanacaktır.

Mahremiyetin sanallaşması

Bir normatif kavram olarak mahremiyet tıp ahlakının kadim geleneğinde her zaman var olmuştur. Mahremiyetin ihlal edildiği bir hasta hekim ilişkisi düşünülemez ve mümkün değildir. Fakat büyük veri ve yapay zeka sistemlerinin tıpta başarılı bir şekilde kullanılabilmesi için, hastanın verilerinin dijital ortama yüklenmesi gerekir. Uzmanların görüşüne göre ise, dijital ortama aktarılan her bilgi tüm tedbirlere rağmen ulaşılabilme imkanına sahiptir. Dolaysıyla dijital dünya mahremiyeti garanti etmek mümkün değildir. Yani dijital dünyadaki mahremiyet kelimenin tam anlamıyla sanal, yani gerçek olmayan mahremiyettir.

Halihazırda birçok ülkede hasta verileri dijitalleştiriliyor olsa da, şu an itibariyle bu veriler ülke bazında nispeten kapalı sistemlerde tutulmaktadır. Yapay zeka makineleri eğer verimli bir şekilde kullanılacaksa tüm dünyadaki veriler ortak bir havuza akmalı ve uluslararası büyük veri sistemleri ve ağları arasındaki dijital perdeler kalkmalıdır. Böylesi bir durumda ise bu karmaşık büyük veri sistemlerinde bu verilerin nerede ve nasıl kullanılacağını belirlemek ve kontrol etmek uluslararası düzeyde imkansız olacaktır. Ayrıca şahsi veri hakimiyeti olarak adlandırabileceğimiz kişinin kendi verileri hakkında tasarrufta bulunması ve bu veriler hakkında karar yetkisine sahip olması imkansız hale gelecektir. O zaman hastaya bu verilerin anlamlı, doğru ve suiistimal edilmeden kullanılmasına güven duymak mecburiyetinde kalacaktır. Eğer güven duymuyorsa verilerini sistemden çekmesi gerekir ki, bunun teknik olarak gerçekleşmesi artık hayaldir. Böyle bir şey olsa bile bu durum onun yapay zeka sistemlerinin nimetlerinden ya hiç, ya da yeterince faydalanamaması ya da anlamına gelir. Çünkü yapay zekanın en verimli bir şekilde kullanılması dünyadaki dijital veri havuzuna herkesin katılımıyla mümkün olacaktır.

Dijital doktorluğa doğru

Eğer geleceğin tıp fakültesi mezunları sadece yapay zeka sistemlerinin ortaya koyduğu sonuçları hastaya aktaran biri olacaklarsa, yapacakları iş en fazla dijital doktorluk olacaktır. Ama hekim kalmak istiyorlarsa tüm bu bilgilerin yanında, karşısında, eşrefi mahlukat olan bir varlığın olduğunun bilincinde olmalı, kararlarında ve davranışlarında insanlık şerefi etik normundan neşet eden güven ve mahremiyet ve diğer normatif kavramları kıstas olarak almalıdır. Pekala durdurulamaz bu süreç içerisinde hasta ve hekim ilişkisinin giderek dijital dünyanın dinamikleri ve parametreleri tarafından belirlenmesini nasıl anlamalıyız? Tıp tarihinde şahit olmadığımız ve bu yeni sürecin ortaya çıkaracağı sorunlara nasıl çözümler getirmeliyiz? Hekimliğin dijital doktorluğa dönüşmesini nasıl engellemeliyiz?

Büyük veri ve yapay zekanın sağlamış olduğu yeni imkanlarla hastalıkların daha çabuk, etkili ve verimli tedavi edilmesi beklenmektedir. Böylesi olumlu sonuçların sadece sathi bir teknoloji ve/veya batı düşmanlığıyla reddedilmesinin anlamlı olmadığı kanaatindeyim. Diğer taraftan bu konu 'bir işe yarıyorsa (ahlaken) iyidir' şeklinde basit bir reflekse indirgenmemelidir. Çünkü böylesi bir değişim tıp tarihinde daha önce benzerini görmediğimiz bir özellikte ve kompleksliktedir. Yapay zeka sistemlerinin tıpta kullanılması konusunda dünya genelinde bir durum tespiti yapıldığında artık evet mi hayır mı aşamasını çoktan geçtiğimizi bilmemiz gerekir. Hayır deme imkanı çoktan kalktığı için, artık nasıl bir büyük veri ve yapay zeka makineleriyle çalışan bir sağlık sistemi istiyoruz sorununa cevap aramalıyız.

Bu soru kompleks ve zor bir sorudur. Bu kompleksliğin en önemli özelliği artık mahremiyet ve güven gibi normatif kavramların da gerçek-ötesi çağda (İng. post truth era ya da post factual era) anlamının muğlaklaşmasıdır. Bu durum bizim için entelektüel anlamda iki boyutlu bir sorun ve çalışma alanı yaratmaktadır. Birinci sorun yeni oluşan şartların kompleksliğinden neşet eden muğlaklığın anlaşılması ve anlamlandırılmasıdır. İkinci sorun ve çalışma alanı ise bu muğlaklığın kendi düşünce geleneğimiz içerisinde arkeolojik çalışmalar yaparak giderilmesidir. Sözün özü: Lokman Hekim'in dahi saramayacağı yaralarla karşı karşıyayız.

[email protected]