Rus Ruleti ve Şii Hilali’nin kıskacında BARZANi

Muhammet Kurşun / Gazeteci Yazar
12.12.2015

Rus Ruleti (intiharı) ile Şii Hilali kıskacına alınan Barzani’nin bel bağladığı güç, tarihsel Kürt-Türk kader ortaklığı ve İslam kardeşliğidir. Barzani, Erdoğan’ın “Biz ancak rükuda eğiliriz” sözüne nazire olarak “Allah’tan başka kimsenin huzuruna diz çökmeyiz” ifadelerini kullanır.


Rus Ruleti ve Şii Hilali’nin kıskacında   BARZANi

Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani, Ortadoğu’da dengeler yeniden kurulurken İran ve Rusya’nın hedefindeki en önemli isim. Bu güçlerin daha önceleri direkt olarak hedef aldıkları Barzani, şartların değişmesi nedeniyle dolaylı yollarla ekarte edilmeye çalışılıyor. İran, bu noktadaki arayışlarını Goran, KYB ve İslami bir parti olan Komel üzerinden sonuca götürmeye çalışırken Rusya da kendi argümanlarını saha sürerek Barzani’yi köşeye sıkıştırmanın peşinde. Suriye’deki hedeflere (ki bu genelde Esed karşıtı ılımlı muhalefet oluyor) Hazar Denizi’nden fırlatacağı uzun menzilli füzeler nedeniyle Erbil-Süleymaniye hava sahasını kapattıran ve uçuşları engelleyen Rusya, Kürdistan Bölgesini ekonomiyle “terbiye” etmeye çalışırken bir yandan da Barzani’ye “ayağını denk al” mesajı veriyor.

Belirleyici bir faktör: Şengal 

 Irak’ın Musul kentine bağlı Şengal ilçesindeki  Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) silahlı unsurları ile terör örgütü PKK’nın bölgedeki uzantıları arasında yaşanan gerilim,  örgütün İran-Rusya ve merkezi Irak hükümeti destekli “güç hakimiyeti” kurmak istemesinden kaynaklanıyor. 

Yezidi Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadığı Musul merkeze?145 kilometre mesafedeki?Şengal ilçesinin?kurtarılması için?IKBY Başkanı Mesut Barzani’nin komutasında başlatılması planlanan operasyon, PKK medyasındaki yayınlar ve?Irak ile Suriye’deki silahlı uzantılarının provakasyonu nedeniyle birkaç kere geciktirildi. Operasyon daha önce de aynı nedenlerden dolayı defalarca ertelenmişti. Son olarak PYD-PKK’nın Rusya ve merkezi Irak hükümeti nezdinde Şengal’de de Cizir, Afrin ve Kobani benzeri “kanton yönetim” kurmak istemesinden kaynaklı girişimleri nedeniyle Barzani, 12 Kasım’da 7 bin 500 Peşmergeyle operasyonu başlattı. Barzani’nin komutasındaki Peşmergeler, koalisyon güçlerinin de havadan sağladığı destek sayesinde Şengal’i 24 saat gibi kısa bir sürede DAEŞ’ten kurtarmayı başardı. 

Musul operasyonunun ilk adımı olarak yapılması planlanan Şengal harekatı başlamadan, PKK’ya bağlı bölgedeki silahlı militanlar, ilçenin kenar mahallelerine girerek çatışmaları başlattıklarını duyurdular. Örgüte bağlı medya, çatışmalarda DAEŞ’in militanlarının kayıplarına ilişkin abartılı rakamlar vererek kamuoyunu etkilemeye çalıştı.

KDP?Irak Milletvekili Renas Cano’nun bu konudaki görüşleri şöyle: “KYB, İran ve?PKK, birlikte hareket ederek KDP’nin Şengal’deki etkinliğini zayıflatmak?istiyor. KDP bölgede büyük bir ilerleme sağladı. Söz konusu çevreler, KDP’nin bu gücünü kırmak ve Şengal üzerindeki tesirini zayıflatmak istiyor.”

Erdoğan-Barzani ittifakı

Hatırlanacağı üzere 2013 yılı Kasımındaki Diyarbakır buluşmasında Barzani ile Erdoğan’ın verdiği mesajlar, Kürtlerle Türklerin tarihi birlikteliğine ve kader ortaklığında dair yeni bir sayfa açmıştı. Diyarbakır buluşmasının ardından Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Ankara’ya yaptığı ziyarette 50 yıllık petrol ve doğalgaz anlaşması imzalanmıştı. Anlaşmaya göre Kürdistan bölgesi kendi petrolünü bağımsız bir şekilde satabilecek ve parası da Türkiye’deki Halkbank’a yatırılacaktı. İşte ne olduysa tam olarak söz konusu gelişmeden sonra oldu.

İran’ın yarı resmi Fars Haber Ajansı, yapılan petrol anlaşmasının yasal olmadığına dair haberler servis etmiş ve Barzani’yi “hırsız, yolsuz” olmakla itham etmişti. İran’ın tamamen devlet kontrolünde olan medyasında Barzani’ye yönelik algı operasyonu yürütülmüş ve atılan adımın önü kesilmek istenmişti. Bu iddianın en büyük ve vazgeçilmez müşterileri de PKK medyası ve HDP içindeki bazı milletvekilleri ile Kürdistan bölgesindeki KYB-Goran cenahıydı. 

İran, ne zaman Barzani ile KDP’ye bir “ders” vermek ve “terbiye” etmek isterse buna benzer iddiaları devreye sokar, PKK-KYB basını da bunu sosyal-medyadaki trolleri üzerinden yayar. Amaç algı operasyonu yapmak ve Barzani’nin atılımlarını boşa çıkarmaktır. 

Kürdistan bölgesinde İran yanlısı siyasetleriyle bilinen Goran ve KYB, ekonomik bağımsızlığın elde edilmesi için atılmış bir adım olan petrol satışına başından itibaren karşı çıkmış ve bu yöndeki politikalara muhalefet etmiştir. Sahip olduğu basın ve medyada bunun anti-propagandasını yapmaktan da geri durmamıştır. Dönemin Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’nin Erbil-Bağdat arasında yaşanan siyasi kriz nedeniyle bütçe kartını kullanması Kürdistan yönetimini yeni arayışlara itti.

Maliki, 2014’ten itibaren bütçeyi kesince ve tavrında ısrarcı olunca Kürdistan bölgesi Türkiye ile yapılan enerji anlaşması çerçevesinde Mayıs ayında petrol satışına başladı. Ancak bu esnada petrol fiyatlarının düşmesi ve Bağdat’ın da uzun süre bütçeyi göndermemiş olması nedeniyle Kürdistan büyük bir ekonomik krizin içine düştü. 

Ekonomik krizin pençesinde kıvranan Kürdistan bölgesi, 10 Haziran’da Musul’un DAEŞ’in eline düşmesiyle bir kere daha sarsıldı. Zira Musul’dan kaçan yaklaşık 500 bin kişi daha güvenli olduğu için Kürdistan bölgesine kaçtı. Musul’un ardından Selahaddin vilayetinin merkezi olan Tikrit kenti de düşünce sığınmacıların sayısı katlandı. Bunu Türkmen kenti olarak bilinen Telafer takip etti. 

Ekonomik olarak yeterince zor durumda olan Erbil yönetimi, sığınmacı dalgasına karşı iyice dibe vurdu. 

Musul’dan yaklaşık 2 ay sonra DAEŞ’in 2 gün içinde Yezidilerin yaşadığı Şengal ile Mahmur ve Güver ilçelerini ele geçirmesi Kürdistan bölgesini büyük bir imtihanla karşı karşıya bıraktı. Dünya medyasına Yezidi dramı olarak yansıyan Şengal, Mahmur ve Güver’in düşmesi 500 bin sığınmacının daha oluşmasına yol açtı. Buralardan kaçan insanlar, kamplarda yer kalmadığı için boş inşaatlarda, okullarda ve devlet dairelerinde barınmaya çalıştı. Büyük bir insanlık trajedisine yol açan Musul-Şengal göçleri, Kürdistan’daki ekonomik krizi derinleştirdi ve yeni bir çıkmazla karşı karşıya bıraktı.

Irak’ın farklı bölgeleri ile Suriye’den kaçarak Kürdistan bölgesine sığınan insan sayısı 1 milyon 800 bini buldu. Bunların 350 bini Suriyeli sığınmacılardan oluşuyor. 

Bu gelişmeler petrol siyaseti, Erbil-Bağdat gerilimi ve Kürdistan-Türkiye ilişkilerini de çok farklı bir boyuta taşıdı.

KDP ve Barzani’ye karşı harekete geçmek için fırsat kollayan Goran-KYB-PKK, bölgesel ve uluslararası konjonktürün ortaya çıkardığı bu ağır tabloyu KDP’ye fatura ederek Kürdistan’ın içine düştüğü mali krizi Barzani’nin petrol siyasetine bağladı. Bu cephe, hali hazırda da petrol siyasetinin başarısız olduğunu her fırsatta dile getirmekten çekinmiyor. 

Milliyetçi ve pan.Kürdist çıkışlarıyla fark yaratmaya çalışan KYB, söz konusu Barzani ve KDP olunca Peşmerge güçlerini aşağılamaktan geri durmuyor. KYB, Kürdistan siyasetinin temsilciliğine oynuyor ve bu nedenle de PKK’nın Türkiye, Suriye ve Irak’taki politikalarına sınırsız kredi açıyor. Ancak KYB’nin bu pan-Kürdist çıkışları İran rejimi ve bu ülkedeki Kürtler söz konusu olunca işlemiyor. 

Kürtlerden bahsederken Türkiye, Suriye ve Irak parantezini her fırsatta açan KYB yöneticileri İran’a bir türlü gelemiyorlar. Irak’a yönelik eleştiriler de dengeli ve dikkatli.  PKK da Kürdistan bölgesi ile İran arasındaki sınırda kontrol noktaları kurarak İran-KDP’sine bağlı Peşmergelerin o tarafa geçmesine izin vermiyor. Yani İran’ın sınır jandarmalığını üstleniyor. Bu nedenle bir süre önce PKK ile İ-KDP Peşmergeleri arasında çatışma çıkmış ve bir Peşmerge öldürülmüştü. 

Suriye’nin kuzeyinde düzenlenen PYD kongresinde konuşan Celal Talabani’den sonra KYB’nin en etkili ismi Mele Bextiyar, şunları söylemekten kaçınmadı: “Şengal’deki 10 binlerce Yezidi’yi YPG ve HPG gerillaları kurtarmıştır.” Bextiyar, ardından da  AK Parti hükümetini eleştirerek PKK’nın hendek siyasetine destek verdi. Bextiyar’ın bu açıklamaları yapmaktaki amacı PKK’nın Şengal’deki varlığını meşrulaştırmak ve oradaki etkisini arttırmaktı. 

PKK’ya bağlı Şengal Êzdi İnşa Meclisi, buna bağlı olarak geçen hafta Şengal’de özerklik ilan ederek Barzani’yi farklı bir cepheden sıkıştırmayı ve hareket alanını daraltmayı hedefliyor. PKK, bu hareketiyle KDP’yi sıcak bir çatışmaya çekmenin hesabını yapıyor.  İran’ın son süreçte yeniden Kürdistan Bölgesi üzerindeki baskılarını arttırması ve su kaynaklarını kontrol etmek suretiyle Barzani’yi farklı bir yönden cezalandırma girişimi bu siyasetin bir ayağını oluşturuyor. 

Rusya-İran-Irak-PKK hattı

Rusya üzerinden Türkiye’yi DAEŞ destekçisi, onun en güçlü stratejik müttefiki olan Barzani’yi de DAEŞ petrolünün taşıyıcısı olarak sunmak istiyorlar. Buradaki amaç, Barzani’nin Kürt kamuoyu nezdindeki itibarını zedelemek ve hareket alanını daraltmaktır. Bu sayede, Barzani’nin Irak’taki hakimiyet alanı azaltılacak ve Suriye’de Rojava Peşmergesi veya benzeri bir askeri yapılanmanın da önü kesilmiş olacaktır. Musul’un düşmesi esnasında PKK’nın yayın organı Özgür-Gündem’de, Musul’un Barzani-DAEŞ ortak planıyla düşürüldüğüne dair manşetlerin uzun süre çıktığını hatırlamalıyız. Söz konusu gazete, Musul planının Barzani ile DAEŞ tarafından Ürdün’de hazırlandığını ve uygulamaya sokulduğunu iddia etti. Gazetenin iddiasına göre plan Maliki’yi indirmekti.

DAEŞ petrolü üzerinden hazırlanan senaryo ve oynanan film de öncekilerin bir tekrarından ibarettir. 

Suriye ve Irak’ta dengeler yeniden kurulurken İran, buraların mutlak hakimi olmak ve yarım kalan hesabını görerek “rövanş” almak istiyor. Mezhepçi bir politika yürüten İran, Ürdün kralı Abdullah tarafından ilk defa kullanılan Şii Hilali içinde kalan özellikle Bahreyn, Irak, Lübnan, Yemen ve Suriye’deki egemenliğini tesis etmek için oluşan konjonktürü “tarihi fırsat” olarak görüyor. 

İran’ın Irak’taki politikalarının önündeki en büyük engel ve oyun bozucu şüphesiz ki Barzani’dir. Çünkü tarih boyunca İslami, sol, liberal tüm siyasi ve askeri güçlere boyun eğdiren İran, Barzani’yi kapsama alanına alamıştır. Sırf bu nedenle 1996 yılında KYB’nin kontrolündeki Süleymaniye bölgesine askerlerini yığarak KDP’nin kontrolündeki Erbil’i almış ve Barzani’nin karargahına kadar yaklaşmıştı. Barzani nefreti nedeniyle bu derece gözü dönen ve Kürdistan bölgesini resmen işgal eden İran, Saddam’ın ordusunun devreye girmesiyle askerlerini çekmek zorunda kalmıştır. 

Barzani, Müslüman-Sünni-Şafii-Nakşibendi bir gelenekten geldiği için İran’ın bölgedeki Şiist siyasetini hiçbir zaman benimsemedi ve “mezhepçi” olarak nitelendirdi. Barzani, sürekli olarak tarihteki olayları referans alarak hareket etti. Kürt-Osmanlı birlikteliği ve Kürtlerin Osmanlı yönetiminde sürdürdüğü özgür yaşam KDP siyasetinde kilometre taşıdır. Barzani’nin hareket noktası, Kürtlerle Türklerin tarihsel birlikteliği ve kader ortaklığıdır. 

Yeni bir atılım

Barzani’nin geçtiğimiz hafta Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret ve Kral Selman bin Abdulaziz tarafından kendisi için hazırlanan karşılama merasimi, Ortadoğu’daki bazı şeylerin eskisi gibi olmayacağını gösteriyordu. Kral Selman, Barzani’yi tam devlet kadrosuyla karşıladı. Görüşmede devlet ricalinin tamamı hazır bulundu. Bu İran’a ve Barzani karşıtı bloka açık bir mesaj anlamı taşıyordu. Riyad’ın ardından Barzani’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetlisi olarak Ankara’ya yaptığı ziyaret, yukarıda zikredilen algıyı güçlendirdi. 

Barzani, şu ana kadar alışılanın dışında bir devlet protokolüyle karşılandı. Barzani’nin havalimanındaki karşılanması esnasında masaya konulan küçük ebatlı Kürdistan Bölgesi bayrağı, bu ziyaretin çok farklı olacağının işaretiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 70 dakika süren görüşme ziyaretin önemini gösteriyordu. En dikkat çekici gelişme ise Başbakan Davutoğlu ile yapılan toplantıda kullanılan Kürdistan Bölgesi bayrağı, Türkiye’nin duruşunu ve tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Başbakan Davutoğlu’nun  açıklaması da bunu ifade ediyordu: “Tam böyle tartışmaların olduğu bir dönemde sizi ağırlamak bizim için çok önemli. Herkes için önemli mesaj niteliğinde.”

Bu gelişmeler bağlamında, Ortadoğu’daki en güçlü devletlerden Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Şiist politikalara geçit vermeyeceğini ve atacakları adımlarla bölgedeki huzura ve istikrara hizmet edeceklerini söylemek mümkün. Suudi, kısa süre içinde Erbil’de konsolosluk açarak Kürdistan ile ilişkilerini farklı bir boyuta taşıyacak. Suriye’ye ilişkin olarak da aldığı inisiyatif ve üstlendiği rol bunun göstergesi. Yine Türkiye’nin bölgedeki olumlu-aktif siyaseti de bölgedeki kaosun ve terörün tırmanmasını engelleyici bir rol oynayacaktır. 

Son olarak dikkat çekilmesi gereken husus: Barzani’nin yalnızlığı ve askeri olarak zayıflığıdır. Rus Ruleti (intiharı) ile Şii Hilali kıskacına alınan Barzani’nin bel bağladığı güç, tarihsel Kürt-Türk kader ortaklığı ve İslam kardeşliğidir. 

Barzani, Erdoğan’ın “Biz ancak rükuda eğiliriz” vecizesine nazire olarak “Allah’tan başka kimsenin huzuruna diz çökmeyiz” ifadelerini kullanır. 

[email protected]