Bugün devlet tüm afet bölgelerinde bütün gücüyle sahada iken, medyada hız kesmeden süren dezenformasyon kampanyaları ne Türkiye'nin afetlerdeki dayanışmasını kırabilir ne de milletin iradesini zayıflatabilir. Adıyamanlı depremzede amcamızın ifadesiyle “Dağda ev mi olur? ‘Yapamazlar, iki yılda bitiremezler.' dediler. Ama geldiler, yaptılar. ‘Daha iyisini yaparım.' diyenler buyursun gelsin, hodri meydan!”
Engin Özekinci/ Yazar
Türkiye, tarih boyunca pek çok zorlu sınavdan geçti. Hiç şüphesiz bu sınavların en büyüğü depremlerdir. 6 Şubat'ta yaşadığımız asrın felaketi bu gerçeği bizlere bir kez daha en acı şekilde hatırlattı. Yitip giden canlar, yıkılan yuvalar, bir anda değişen hayatlar...
Deprem gerçeğinin yanı sıra iklim krizine bağlı olarak şiddeti her geçen gün artan seller, kuraklıklar ve orman yangınları artık Türkiye'nin en büyük ikinci sorunu haline geldi.
Son birkaç haftada, ülkemizin dört bir yanında alev alev yanan ormanlar, bu tehdidin ne kadar ciddi olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Ne yazık ki, bu yangınlarda ve yine sellerde onlarca, hatta yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Evler, ahırlar, tarlalar, yaşam alanları yok oldu.
Tabii tüm bu felaketlerde devlet, vatandaşını hiçbir zaman yalnız bırakmadı. En zor anında hep vatandaşının yanında oldu; el ele, gönül gönüle bir mücadele verdi.
Zira Türkiye, tarih boyunca afetlerle mücadelede her zaman büyük bir dayanışma ruhu sergilemiştir.
Öyle ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde devlet tüm afetlerde muhteşem bir gayret gösteriyor; adeta bir seferberlik ruhuyla her türlü imkân ve kabiliyetini vatandaşının emrine sunuyor; afetzede vatandaşların yaralarını sarıyor.
Elbette bu durum bir yandan devletin görevidir. Lakin söz konusu Türkiye olduğunda, ortaya konulan her çaba görevin de ötesinde bir mana kazanıyor, devletin milletine duyduğu derin bir saygının ve bağlılığın ifadesine dönüşüyor.
Hiç şüphesiz devletin yıkılan binaların yerine yenilerini muazzam bir hızla inşa etmesi, zarar gören her haneyi eskisinden daha güzel bir şekilde yeniden ayağa kaldırması ve vatandaşlara teslim etmesi bunun en güzel yansımasıdır.
Hatırlayacaksınız, 2021 yılında Antalya ve Muğla'daki o büyük orman yangınlarında yaralar işte bu anlayışıyla sarıldı.
Devlet bir yandan yangınlarla mücadele ederken, diğer yandan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı eliyle vatandaşların yanan evlerini yeniden inşa etmek için hızlıca proje çalışmalarına başlamıştı.
Hatta yangınların dumanı henüz dağılmamışken, yeni yuvaların temelleri atılıyordu. Çok kısa bir sürede de Antalya ve Muğla'daki yangınzedeler yeni, modern ve güvenli evlerine kavuştu.
Aynı anlayış, 6 Şubat depremlerinde de kendini gösterdi. Depremin hemen ardından başlatılan çalışmalarla, evleri yıkılan vatandaşların yeni yuvalarına kavuşması için bir takvim belirlendi. Yeni yuvalar en geç 2 yıl içerisinde depremzede vatandaşlara teslim edilecekti. Ve öyle de oluyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Eylül ayı içerisinde 300 bininci konutu, yıl sonuna kadar da konutların tamamını teslim etmek için çalışmalarını aralıksız sürdürüyor.
Dahası, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, birkaç hafta önce İzmir'de yaşanan orman yangınlarında evleri zarar gören vatandaşların yeni yuvalarının temellerini önümüzdeki günlerde atmaya hazırlanıyor.
Yani devlet vatandaşına değer veriyor, milletiyle gönül bağını en güçlü şekilde tesis ediyor, aynı kararlılıkla yangınzedelerin yanında olduğunu gösteriyor.
Ancak, tüm bu çabalar, bu muazzam dayanışma örnekleri ortadayken maalesef bazı kesimler çeşitli iftira kampanyalarıyla devletin bu özverili çalışmalarını gölgelemeye kalkıyor.
İşte Antalya ve Muğla yangınlarında "Ormanlık alanlar ranta açılıyor." gibi asılsız iddialarla hem yangınla mücadele çabalarını hem de vatandaşların yeni yuvalarını inşa etme gayretini karalamaya yeltendiler.
Nitekim, günün sonunda ormanlık alanlar ranta açılmadı,vatandaşlar da yeni evlerine kavuştu.
Ancak ne yazık ki, bugün geldiğimiz noktada, aynı zihniyetin aynı iftiraları yeniden piyasaya sürdüğünü görüyoruz. "Yanan ormanlık alanlara maden ocağı kurulacak." gibi yeni yalanlarla, devletin afetzedelere uzattığı el gölgelenmeye çalışılıyor.
Şöyle geriye dönüp baktığımızda söylemler değişse de niyetlerin değişmediğini görüyoruz.
Yangını söndürmek için bir bardak su bile dökmekten imtina eden, aksine yangına benzin döken bir zihniyet, vatandaşın acısını sömürmeye çalışıyor. Afetlerde vatandaşın yanında olmak yerine, yalanlarla kamuoyunu manipüle etmeyi tercih ediyor.
Oysa gerçek, çok net bir şekilde ortada... Antalya ve Muğla'da yanan evlerin yerine yenilerini inşa eden, 6 Şubat depremlerinde evsiz kalan yüz binlerce vatandaşa yıl sonuna kadar yeni yuvalarını teslim etmeye hazırlanan, İzmir'de yangınzedelerin yeni evlerinin temellerini atmaya başlayan büyük bir devlet var.
Bunların hepsi devletin gücünü, iradesini ve vatandaşına duyduğu sorumluluğu gösteren canlı örneklerdir.
Elbette afetler, sadece fiziksel yıkım getirmez; aynı zamanda bir toplumun dayanışma ruhunu da sınar. Türkiye, bu sınavı defalarca başarıyla geçti. Ancak, her afette, yaraları sarmak için gece gündüz çalışan bir devlet varken, diğer yanda bu çabaları karalamak için elinden geleni yapan, dezenformasyon üreten bir muhalefet gerçeği de var.
Yani bir tarafta, vatandaşının elinden tutan, yuvalarını yeniden inşa eden, geleceğe umutla bakmasını sağlayan bir irade var.Diğer tarafta, bu iradeyi lekelemeye çalışan, "Bedava ev yapacağım." gibisinden yalanlara sarılan, afetzedelerin acısını istismar eden bir anlayış var.
Ama bu tablo, Türkiye'nin afetlerle mücadeledeki kararlılığını asla gölgeleyemez. Çünkü gerçek, inşa edilen her yuvada, sarılan her yarada, el ele verilen her mücadelede yatıyor.
Son söz...
Bugün devlet tüm afet bölgelerinde bütün gücüyle sahada iken, medyada hız kesmeden süren dezenformasyon kampanyaları ne Türkiye'nin afetlerdeki dayanışmasını kırabilir ne de milletin iradesini zayıflatabilir. Adıyamanlı depremzede amcamızın ifadesiyle "Dağda ev mi olur? 'Yapamazlar, iki yılda bitiremezler.' dediler. Ama geldiler, yaptılar. 'Daha iyisini yaparım.' diyenler buyursun gelsin, hodri meydan!"