Sahadaki komutan

HASAN SELİM ÖZERTEM/USAK Enerji ve Güvenlik Uzmanı
24.11.2012

Bordo Bereliler olarak bilinen TSK’nın seçkin askerlerinden oluşan Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan iki taburun Irak sınırında operasyonlara başlaması Türkiye’de önemli gündem maddeleri arasına girdi.


Sahadaki komutan

 Kolordu seviyesinde olan Özel Kuvvetler personelinin, halk arasında bilinen adıyla Bordo Berelilerin, sınır ötesi operasyon gerçekleştirmesi Türkiye’de terörle mücadelede yeni bir dönemin de habercisi niteliğinde.

Eylül ayında yeniden şekillendirilmeye başlanan terörle mücadelenin güvenlik boyutunda bordo berelilerin aktif kullanılmasına dair karar basında yer almıştı. Buna paralel olarak sınırda son haftalarda gerçekleşen hareketliliğin ardından gerçekleştirilen diğer operasyonların yanı sıra bordo berelilerin 7 Kasım’da operasyon düzenlediğine dair haberler medyada yer aldı.

Nokta operasyonlar konusunda oldukça sofistike eğitim alan bu askerlerin temel vazifesi düşman hattının gerisinde örgütlenme ve harekat düzenleme olarak belirtilebilir. Ancak nokta operasyonlardan bahsedildiğinde Genelkurmay Başkanı’na doğrudan bağlı olan Bordo Berelilerin sadece tekil bir politikayla sahaya sürüldüğünü söylemek yanlış olacaktır. Son dönemde kendi kaynaklarını kullanma ve sahip olduğu kaynakların kapasitesini geliştirme inisiyatifi alan Türkiye’nin terörle mücadelede yürüttüğü stratejinin önemli bir ayağı olarak bu durum analiz edilmesi daha doğru olacaktır.

Merkezden değil yerinden yönetim

Genelkurmay Başkanı Necdet Özel son dönemde terörle silahlı mücadele konusunda merkezden yönetim yerine sürekli sahaya giderek “yerinden yönetim” anlayışını geliştiren bir komutan. Bu çerçevede hem bölgedeki şartları doğrudan görme hem de ziyaretler vesilesiyle askere moral verme konusunda iki önemli misyonu icra ediyor. Aynı zamanda Ağustos 2012 atamalarında terörle mücadelenin sıcak yaşandığı bölgelere tecrübeli ve bu konuda iyi eğitim almış komutanların atamaların yapıldığı da biliniyor. 7 Kasım’da gerçekleştirilen operasyon ise uzun zamandır alan hâkimiyetini statik birliklerle sağlamaya çalışan TSK’nın bu süreci destekler nitelikte nokta operasyonlarına kara birlikleri ile geçtiğinin habercisi.

Talihsiz bir şekilde 35 sivilin hayatını kaybettiği Uludere’ye gelene kadar benzer bir sürecin şekillendiği yine görülmüştü. Anlık istihbarata bağlı olarak hava kuvvetlerinin terörist unsurlara yönelik gerçekleştirdiği operasyonlarla PKK üzerinde ciddi bir baskı kurulmaya başlanmıştı. Ancak Uludere’den sonra bu konuda atılan adımlarda göreceli olarak bir yavaşlama olmuş ve bir yönüyle karşılaşılan travmanın atlatılma evresine girilmişti.

Bugün gelinen noktada hava operasyonlarının yanı sıra önümüzdeki dönemde karadan da çeşitli operasyonların devreye gireceği sinyalleri geliyor. Özellikle kışa girilmeye başlanan bu mevsimde dağlık alandan şehirlere yerleşmeye başlayacak olan terör örgütü ve onun üst düzey mensuplarının daha mobil olduğu bu dönemde anlık istihbaratın da hızlanacağı belirtilebilir.

Bu açıdan anlık istihbaratın önemini yitirmeden değerlendirmesinin yapılarak gerekli adımların atılması, terörle mücadelenin başarıya ulaşması açısından oldukça kritik. Bu çerçevede istihbarat akışında gerek müttefiklerden gelen gerekse Türkiye’nin kendi istihbarat kaynaklarından elde ettiği bilginin hızlı bir şekilde değerlendirilmesi ve gerekli adımların gecikmeden atılması önemli. Aksi takdirde eskiyen istihbarat değersizleşerek etkin mücadelede oynaması gereken rolü oynayamayacaktır.

Kapasitenin geliştirilmesi şart

Son dönemde yürütülen politikaların bir diğer önemli boyutu da teknolojik imkân ve kabiliyetlerin geliştirilmesinin yanı sıra önleyici tedbirlerin alınması. Bu açıdan uzaya gönderilecek olan askeri amaçlı Göktürk-2 uydusu, TÜBİTAK tarafından geliştirilen akıllı füzeler, İnsansız Hava Aracı (İHA) ANKA projesi bu yönde atılan önemli adımlar. Türkiye’nin imkân ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi ile anlık istihbaratın değerlendirilmesine yönelik daha etkin adımların atılması kabiliyeti de daha fazla güçlenmekte.

Öte yandan terörle mücadelede stratejinin yeniden şekillendirilmesi de alan üstünlüğünü güvenlik güçlerinin lehine çevirecektir. Şimdiye kadar çeşitli hassas bölgelere kurulan karakollarla alan savunmasını icra etmeye çalışan Türkiye, buna ek olarak yürüttüğü nokta operasyonlarla çatışmanın yerini ve saatini belirlemede inisiyatif üstünlüğü sağlayacaktır.

Önleyici tedbirler açısından bakıldığında 19 Eylül’de Bingöl-Muş karayolunda 9 askerimizin şehit olmasının ardından da çeşitli kararlar devreye sokulmuş durumda. Hem TSK’nın ikmal amaçlı kullandığı uçakların askeri personeli taşıma konusunda etkin bir şekilde kullanılması kararı, hem de THY ile yapılan protokol gereği askerin ulaşımının havadan gerçekleştirilmesinin sağlanması önemli adımlar olarak değerlendirilebilir. Önümüzdeki dönemde ABD’den alınması planlanan Chinook helikopterleri ile bu konuda da önemli boşluklar kapatılacaktır.

Temelde bakıldığında atılan adımlar terörle mücadelenin silahlı mücadele boyutunda daha kapsamlı bir anlayışın şekil almaya başladığını göstermekte. Ancak güvenlik alanının dinamik boyutu göz önüne alındığında tedbirlerin uzun vadede açıklarının bulunmasına yönelik karşı tedbirlerin teröristler tarafından alınmaya çalışılacağı belirtilebilir. Bu açıdan burada meselenin siyasi boyutunun iyi şekilde yönetilmesi ve silahlı mücadelenin meselenin politik boyutuna açtığı alanın iyi değerlendirilmesi gerekir. Diğer bir ifadeyle güvenlik politikalarının siyasi alanda atılacak adımları destekler nitelikte araçsal bir rol oynadığı belirtilebilir.

Silahlı mücadelede ortaya çıkacak aksamalar terörle mücadelede çeşitli açıkların oluşarak gündemi terörün belirlemesine zemin hazırlamaktadır. Bu yönüyle meselenin makro planda yürütülen boyutunda siyasi iradenin varlığı ve bu sürecin stratejik bir akılla uzun vadeli yürütülen bir proje şeklinde yönetilmesi başarıya ulaşmak adına asıl belirleyici unsur olacaktır.

[email protected]