Sahte Noel’de dahi Hz. İsa’dan dersler var

M. Taceddin Kutay / Türk-Alman Üniversitesi
23.12.2017

Noel örneğinde gördüğümüz gibi, zıddı ile barışan ve birleşen her şey zıddına inkılap ediyor. Din, dünyanın bir metası haline gelince, dünyevi faydası nispetinde tahammül edilecek bir kuruma dönüşüyor. Böylelikle din, yerine ikame edilecek daha az zahmetli bir şey bulunduğunda kolayca terk ediliyor.


Sahte Noel’de  dahi Hz. İsa’dan  dersler var

İmparator Konstantin’in, 300 sene kovuşturulan ve yer altında yaşayan Hıristiyanlığa 313 yılında özgürlük vermesi ile birlikte büyük bir fırtına koptu. Roma’nın pagan elitleri Konstantin’i linç etmeye niyetliydi. Neticede Roma, eliti çok ve özellikle asker elitlerin kendisini imparatorluk tahtına layık gördükleri bir devri yaşıyordu. Bu vesileyle yaşanan yarılma Konstantin’in tahtını kaybetmesi ile sonuçlanabilirdi. Konstantin çareyi Roma’yı terk etmekte buldu. Üç kıtanın hakimi Roma’nın imparatoru, devletine ismini veren Roma’yı terk ederek, pâ-i tahtı Konstantinopolis’e taşıdı. Konstantin’in Hıristiyan olup olmadığı tartışmalı bir meseledir. Kimi kaynaklarda ölmeden evvel Haliç’te vaftiz olduğu belirtilmekle birlikte, hakim görüş Konstantin’in bir pagan olarak öldüğü yolundadır. Bununla birlikte Konstantin’in annesi Sofu Jelena’nın son derece dindar bir Hıristiyan olduğuna ve Kudüs’teki “Kutsal Doğum Kilisesi” dahil onlarca Hıristiyan yapısı inşa ettiren biri olduğuna hiç şüphe yok. Jelana’nın oğluna Hıristiyan olması ve Hıristiyanlığın aktüel sorunlarını gidermesi noktasında sürekli tazyikte bulunduğu bilinen da bir gerçektir. Bu sebeple Konstantin 325 yılında İznik’te bir konsil toplatarak, aralarındaki görüş farklılıklarını kaldırmaları yolunda Hıristiyanlara baskı yaptı. Ancak bunun en önemli sebebi, Jelena’nın tazyiki değil, Konstantin’in bir Romalı olarak iç huzursuzluklara tahammül etmeyen bir siyaset anlayışına sahip olmasıydı. Bu anlayış sebebiyle ülkesinde hüküm süren tetrarşik devlet yapısına son verdi, 324 yılı itibariyle devletin yegane hükümdarı oldu. Ancak tetrarşinin ortadan kaldırılması ve çok başlılığa bir son verilmesi iç huzursuzlukları izale etmeye yetmiyordu. Konstantin, ülkesinin dört bir tarafında yaşayan Hıristiyanlar arasındaki teolojik farklılıklar sebebiyle ortaya çıkan çatışmaları konsil ile ortadan kaldırmayı amaçladığı gibi; paganlar ile Hıristiyanlar arasındaki gerilime de bir son vermeyi amaçlamakta idi. Bu amaçla her geçen gün devlet içinde ağırlığını arttıran Hıristiyanların paganlara ve pagan kutsallarına saygı duymalarını amaçladı.

Romalı paganların kutsal hafta günü Solis, yani pazar idi: Latince güneş anlamına gelen “Sol”ün günü! Zira güneş Romalılar için tapındıkları bir kutsaldı. Latinceden müdevver olarak, günümüz Batı dillerinin çoğunda pazar, güneş günü anlamına gelen kelimeler ile tesmiye edilir. Buna mukabil Hıristiyanların hafta günü Yahudilikten müdevver şekliyle Şabat idi. Gelgelelim, Yahudilikle arasındaki bağlar aradan geçen 300 senede kopma noktasına gelmiş olan Hıristiyanlık açısından Şabat’ın kutsallığı mutlak bir talep olmaktan çıkmıştı. Bu sebeple imparatorluktaki hafta günü paganların adeti olduğu üzere kutsal güneşin günü olan pazar; yani Solis olarak belirlendi.

Öte yandan ekinoks sonrası güneşin yeniden hükmünü kazanmaya başladığı kutsal pagan bayramı “Firme Sol İnvictus” (Mağlub Olmaz Güneş Bayramı) Kayzer Aurelian döneminden beri Roma’nın yıllık bayramı olarak 25 Aralık’ta kutlanmakta idi. İmparatorluğun yıllık bayramı bütün eyaletlerde kutlanan en yüce bayram kabul edilmekte idi. Konstantin bu günü kutsal birlik günü ilan ederek 336 senesi itibariyle Hıristiyanların da kutsal günü saydı ve bu günün aynı zamanda İsa Mesih’in doğum günü olduğunu ilan etti. Oysa Hz. İsa’nın ne bir vergi belgesinde ne bir yargı belgesinde ne de Pontius Platus’un kayıtlarında adı geçmekte idi. Aksine, İsa isminden ilk bahseden kişi, Hz. İsa’dan 80 sene sonra Romalı tarihçi Tacitus olmuştu. Dolayısıyla Hz. İsa’nın bırakın ne gün doğduğunun, varlığının dahi Roma standartlarında tespiti mümkün değildi. 25 Aralık, Hıristiyanlık ile paganizmin barıştığı ve birleştiği bir gün olarak Konstantin tarafından Kutsal Noel ilan edildi. Kaderin cilvesi, Konstantin ilk birleşik Noel’i göremeden, 337 baharında vefat etti.

Hz. İsa ne dedi, bunlar ne yapıyor?

Büyük İskender’in Doğu seferinin dünyayı temelinden değiştirdiği muhakkaktır. İsrailoğulları’nın kültürel yapısı İskender sonrası tamamen değişti. Filistin’de kurulan Helenistik şehirler, klasik Yunan şehirlerinde olduğu gibi bir agora (çarşı) etrafında şekillendirilmiş; tapınak merkezli hayat yerini çarşı merkezli bir hayata bırakmıştı. Halk İbranice ve Aramice’yi büyük oranda terk etmiş, çarşıda ve sokakta Yunanca konuşmaya başlamıştı. Bu Helenleşme temayülü o kadar ileri gitmiştir ki; İbranilerin Helenistik olan her şeyi üstün görmeleri, buna mukabil semitik olanı horlamaları ile neticelenmiştir. Helenistik olan muasır, semitik olan ise demode görülmeye başlanmıştır. Herodyen adı verilen yeni bir dindarlık türü ortaya çıkmıştır ve semitik olan din algısı reddedilerek Helenistik bir din algısı ortaya konmuştur. Artık İsrailoğulları yatarak yemek yiyen, Helenistik gündelik yaşam normlarını tatbik eden insanlardır. Tapınak agoranın içinde kendisine yer bulamamış; buna mukabil agora tapınağın içine girmiştir. Hayatın merkezi haline gelen agora artık dini hayatın da merkezindedir. İbadethaneler bir çeşit pazar yeri haline gelmiştir. Dört İncil’de müttefikan anlatılan tapınak baskını hikayesi bu durumu ortaya koyar: “İsa Kudüs’e gitti. Tapınağın avlusunda sığır, koyun ve güvercin satanlar ile bir kenarda oturmuş para bozanları gördü. Bunun üzerine ipten bir kamçı yaptı ve koyunlar ile keçileri önüne katarak hepsini kovdu; para bozanların tezgahını devirdi, paralarını döktü ve güvercin satıcılarına şöyle haykırdı: Bunları buradan kaldırın, Tanrı’nın evini pazar yerine çevirmeyin!” (Yuhanna 2:13)

İncil’de anlatılan Hz. İsa, akâidî bir mücadeleden ziyade, yozlaşan dini yapının restorasyonu mücadelesi vermiş bir figür olarak karşımıza çıkar. Din, Hz. İsa döneminde metalaştırılmış bir şeydir ve üzerinden para kazanılan bir müesseseleşme söz konusudur. Hz. İsa bu metalaştırmaya karşı mücadele etmiştir. İncil’de anlatılan İsa figürü bu iken, doğum günü alış-veriş çılgınlığının sembolü haline gelen Hz. İsa’nın nasıl olup da bu noktaya evrildiği açıktır. İçine Helen paganizmi giren Yahudiliği bu bataktan çıkarmakla görevli olan Mesih’in doğum gününü, Hıristiyanlığın paganizm ile birleşme günü haline getiren Konstantin; ülkesinde huzuru, belki de hiç değer vermediği Hıristiyanlığın tefessüh etmesi pahasına sağladı. Hıristiyanlık bu barış ile ibadethanelerinde din alınıp satılan bir yolu girdi.

Mesih İstanbul’da çok can yakardı

Biz Müslümanlar, “Tanrı’nın evini pazar yerine çevirmeyin” diyerek ibadethanedeki tezgahları yıkan, satıcıları ve para bozucuları tapınaktan kovan Hz. İsa’nın berhayat olduğuna ve ahir zamanda nüzul edeceğine inanırız. Bilinmez, Hz. İsa nüzulunden sonra İstanbul’a da uğrar mı? Ola ki uğrarsa, ilk gideceği yerlerin Teşvikiye ve Şakirin camileri olması şayan-ı temennidir. Bu camiler, her yerden ziyade nefha-i Mesih’e muhtaç vaziyette. Zira bir süredir bu camilerde, başka camilerde görmeye pek alışkın olmadığımız türden şeyler gözlemliyoruz. Cenaze merasimi için camiye yaklaşırken sizi evvela çeşitli vakıfların hanutçuları karşılıyor. “Gözü yaşlıdır, mahzundur değildir” hesabı yapmadan, cenaze cemaatinin önünü kesen bu adamlar, belli bir fiyat karşılığında cami avlusundaki plastik çelenklere ad yazacaklarını söylüyor, kendi vakıflarını tercih etmeleri yolunda telkinde bulunuyor. Buraya kadarki kısma zor da olsa tahammül etmek mümkün. Ancak cenaze namazı için saf bağlayan cemaatin arasına ellerinde pos cihazlarıyla dalan bu hanutçuların, cenaze cemaatini ite-kaka ilerlemeleri ve eli kulak memesinde tekbir almayı bekleyen cemaat ile pazarlık yapmaları bizleri “Neredesin ya Mesih?” diye inletiyor. Evet, zaman bizleri Eyüp Sultan’daki, Yuşa Tepesi’ndeki dini sakilce metalaştıran tezgahlara aşina kıldı; bunlar gözümüze eskisi kadar batmıyor. Ancak Cenab-ı Hak’tan dilenir ve niyaz ederiz ki, cenaze saflarına ellerinde pos cihazıyla dalan hanutçular gözümüze kabul edilebilir gözükmesin. Bu niyazda bulunurken, hakikatin ne olduğunu unutmamakta da fayda var. Her şeyi metalaştıran ve her şeyin bir fiyatı olacağını vazeden kapitalizm, bizleri dini metalaştırmaya ve dinin bir pazarı olabileceğine ikna edeli ne yazık ki çok oldu.

Noel örneğinde gördüğümüz gibi, zıddı ile barışan ve birleşen her şey zıddına inkılap ediyor. Din, dünyanın bir metası haline gelince, dünyevi faydası nispetinde tahammül edilecek bir kuruma dönüşüyor. Böylelikle din, yerine ikame edilecek daha az zahmetli bir şey bulunduğunda kolayca terk ediliyor. İşte bu yüzden uydu kanallarında “Tam kabul ettiren dua” kitapları satanlar, dine, kazandıkları paralarla tamir edemeyecekleri büyük zararlar veriyor. Dua kitabıyla başlayan metalaştırma, en olgun meyvesini Fadıl Akgündüz olarak veriyor. Ve bir kez başlayan metalaştırma bir adım ötede pos cihazını cenaze saflarına sokuyor. Hz. Mevlana dindar Müslüman için Noel Baba’nın yerini alırken, alınıp satılması düşünülemeyecek hiçbir kutsalımız kalmıyor.

Dinini kıymetsizleştiren ve alınıp satılabilen bir şey haline getiren, vaaz kürsüsünde Nalin-i Şerif replikası pazarlayan bir kitle haline geldik; dinî yozlaşmanın kabahatini nevzuhur ilahiyatçılara yüklüyoruz. Hocası böyle olan cemaatin arasına da elinde pos cihazıyla hanutçular dalıyor. Konstantin’in icadı da olsa, sahte de olsa, Noel’in Hz. Mesih’i ve devirdiği tezgahları hatırlatması en büyük temennimiz.

@Taceddin_Kutay