‘Said de geçti bu kurak tarladan'

Kâmil Yeşil / Yazar
17.12.2021

Bu makale bir vefa borcunu ödemek; ilim, irfan yolunda ömür tüketmiş, milletimize hizmet etmiş mü'minleri unutturmamak, rahmetle anmak için yazıldı. Bu makalenin özel konusu Said Mutlu olsa da, onun vesilesi ile birçok mü'mini de anmış olduk ki onlara da rahmet borcumuz var. Mü'min zaten portakal gibidir; hem kokusu hem tadı güzeldir.


‘Said de geçti bu kurak tarladan'

-17 Aralık 2002'de ahiret yurduna göç eden Muhammed Hamidullah'ı rahmetle anarak-

İsmet Özel bir şiirinde bir "Unutulacak diyorum, iyice unutulsun" der. Ben, hayır, unutulmasın, diyorum. Hiçbir şey nisyana terk edilmesin. Özellikle zor zamanda konuşanlar, lokmasını kıtlık zamanda paylaşanlar unutulmasın...Vefa bunu gerektirir.

Unutulmasına gönlümün razı olmadığı şahsiyetlerden biri de Eczacı M. Said Mutlu'dur. Kimdir M. Said Mutlu ve neden önemlidir? İsminin önündeki unvandan da belli ki, Said Mutlu bir eczacıdır... Ancak biz onun, eczacı olduğu için değil; bir mütercim olduğu için unutulmaması gerektiğini söylüyoruz. İsme aşina olanlar hemen hatırlayacaklardır: Said Mutlu, Muhammed Hamidullah Hoca'nın İslam Peygamberi adlı eserinin mütercimidir. Eser ilk kez 1966'da tercüme edilmiş, birinci cildi basılmış, ikinci cildin tercümesini yarıladığında ömrü vefa etmemiştir; çünkü cinayet yolu ile şehiden ahirete revan olmuştur. (Bu hususa döneceğiz yeniden.)

Günümüzde "İslam Peygamberi"ni Merhum Said Mutlu'nun tercümesinden değil; Salih Tuğ'un tercümesinden okuyoruz. (Mehmet Yazgan da tercüme etmiş, fakat ben o tercümeyi görmedim, okumadım.) Salih Tuğ'un tercümesi ile Said Mutlu'nun tercümesi arasında esaslı bir fark olduğu kanaatinde değilim. Kelime seçimi, cümle kuruluşu gibi bazı kişisel dil tasarrufları farklı olabilir ancak. Birinci cildi M. Said Mutlu tarafından yayınlandıktan sonra, yarım kalan tercümenin Salih Tuğ tarafından tamamlandığı ve birinci cildde Tuğ'un yardımı da söz konusu olduğu için, bu benzerlikte şaşılacak bir şey yok. Bizim söz konusu etmek istediğimiz ve unutulmasına razı olmadığımız yazı, yine unutulmaması gerektiğini düşündüğümüz M. Said Mutlu ile ilgili. O yazı da M. Said Mutlu-Doç. Dr. Salih Tuğ imzasını taşıyan ikinci cildde yer alıyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse Said Mutlu'nun hayat hikayesini, şahsiyetini ana hatlarıyla Muhammed Hamidullah'ın kaleminden öğrendim ve bu nekrolojiyi bundan dolayı önemsiyorum. Muhammed Hamidullah'ın yazdığı, ikinci cilde önsöz olarak konulan metin "İstikbal vâdeden genç bir Türk mücahidinin vefatı üzerine bu yazıyı kaleme almanın kederi içinde bulunuyorum." diye başlıyor. Sonra hayat hikayesine ve kendisiyle tanışmaların geçiyor:

Kitaptan öğrendiğimize göre bu önsöz Paris'te yayınlanan "France-İslam" adlı derginin Kasım 1967 tarihli sayısında çıkan bir makaleden özetlenmiş. Özetleyen de Salih Tuğ olmalı. M. Said Mutlu'nun tercüme-i hali ile ilgili bilgiler Salih Tuğ tarafından verilmiş olmalıdır. Salih Tuğ tarafından neşredilen, 1991 tarihli "İslam Peygamberi" birinci cildden öğrendiğimize göre bu yazının başlığı (Bir Genç Türk Mücâhidinin Acıklı Sonu) adını taşıyormuş. (s. XVIII)

Türk basınında çıkanlar

Makalenin Fransızca yazılması, önemini artıyor. Çünkü Said Mutlu'yu, dergiyi takip eden bütün okuyucular, Muhammed Hamidullah'ın kaleminden, onun şahitliği ile tanımış oluyor. Münevver bir ilim adamı olan Said Mutlu'nun vefatından sonra acaba Türk basınında neler çıkmış diye araştırdığımda doğrusunu isterseniz İsmail Dayı (merhum) ile (merhum) Sezai Karakoç'un kısa bir değinisi dışında başka yazıya rastlamadım.

Hem merhum Said Mutlu hakkında diğer bilgileri paylaşmak hem merhum İsmail Dayı'ya rahmete vesile olması amacıyla onun 15 Ekim 1967 tarihli "İslam Medeniyeti" adlı dergide yer alan "Kaybettiğimiz Değer M. Said Mutlu" (s.21) adlı yazısından bazı notlar paylaşmak istiyorum.

İsmail Dayı, Mutlu ile lise çağlarında tanışır. "Uzun boylu, kumral, inatçı, çok sual soran ve çok okuyan bir genç, olarak tasvir ediyor onu. 5 yaşında annesini, 11 yaşında babasını kaybetmiş, yani hem yetim hem öksüz büyümüştür Said Mutlu. Eczacılık Fakültesini bitirdiği yıl çıkan mezunlar albümünde arkadaşları, çizdikleri karikatürde Said'i "elinde tespih ve dinî kitaplarla" resmederler ve altına da "İnandığını yaşayan Sait" diye yazarlar. Hamidullah'dan evvel Said Nursi'yi mürşid edinir. Bediüzzaman'ı ziyarete gittiği bir gün söz evlenmekten açılır ve Said Mutlu da evlenmeye olan niyetini açık eder. Bediüzzaman "Daha gençsin, ilim yolunda ilerle, hele 35 yaşına gel, sonra evlenirsin" der. Said Mutlu da bu öğüdü tutar. Bediüzzaman'ın 35 yaşına gel, sonra evlenirsin, sözünün hikmeti Mutlu'nun ölümünde anlaşılır. Çünkü Sait Mutlu, 1967 yılında 35 yaşında dünyaya veda eder. (D.1932)

Şimdi biz "mücerred" yaşayan Bediüzzaman'ın bu sözünde, daha sonra mücerred yaşayan Hamidullah'a talebe olmasında ve onun eserini tercüme ettiği esnada, mücerred Said Mutlu olarak 35 yaşında vefat etmesinde bir keramet, bir hikmet aramayalım mı? Bence arayalım. Said Nursi'nin vefatından sonra mesaisini Muhammed Hamidullah Bey'in emrine ve eserlerine tahsis eder.

Kalbinden vuruldu

Fakülteyi bitirdikten sonra iaşesini kazanmak için Sandıklı'da "Sevinç" adını verdiği bir eczane açar. İlmî çalışmalara daha fazla zaman ayırmak için bir kalfa tutar. Bir zaman sonra kalfa olarak çalıştırdığı şahsın, zimmete para geçirdiğini fark eder. Mutlu, kendisini ikaz eden bir şahsa «Hayır, benim kalfam beş vakit namazında, kasamdan para almaz.» diye cevaplandırmıştır. Fakat gerçeği öğrenince iş mahkemeye intikal eder. Kalfa mahkum olur. Mahkumun bacanağı para mukabili Sait'i vurur. Tam kalbinden isabet eden kurşunla Said Mutlu şehid olur. Katil yakalanır. Sandıklılılar Said'i çok sevdiklerinden, ailesinden rica eder, onu memleketi Eskişehir"i göndermezler, kendi kabristanlarına defnederler. O gün bütün Sandıklı, Said'in cenazesine katılır. Aile büyükleri masasının gözlerinde üç defter bulur. Biri günlük ciro defteri, biri borçları ve alacaklarını gösterir küçük defter, diğeri de Sandıklı ve köylerinde bulunan fakir fukaranın listesini gösterir defterdir. "İslam Peygamberi"nden önce Muhammed Hamidullah'tan «Kur'ân-ı Kerîm Tarihî»ni tercüme eden Sait Mutlu, Hamidullah Hoca'nın tavrını benimser ve eserinden hiç tercüme ücreti almaz, onun yerine kitap alarak ilim adamlarına, dinî teşekküllere ve okullara hediye eder. Aynı eserin 2. cildini de yarısına kadar tercüme edip daktilo etmiş olarak hayata gözlerini yumar.

Zekatı aylık verirdi

Üstad bildiği Prof. Muhammed Hamidullah'dan öğrendiği : «Kur'ân-ı Kerîm'de birçok yerde zekât hemen namazdan sonra zikredilir. Halbuki Müslümanlar bu inceliğe dikkat etmeyip zekâtı âdetâ sonlara itmiş hattâ unutmuş görünüyorlar» sözüne istinaden zekatını yıllık olarak değil, aylık kazancından verir. (Merhum Mahir İz'in de böyle yaptığını okumuştum.)

"İslam Peygamberi"nin ikinci cildinin tercümesini tamamlayıp yayınlayan Salih Tuğ (1969) hoca da kitaptaki önsözde Said Mutlu'dan şöyle bahseder:

"Elinizdeki bu kitabın tercümesi, merhumun vefatından sonra er geç biri tarafından yapılıp neşredilecekti. Kitabın satışından hasıl olacak gelirin merhum Said adına hayır işlerine tahsis edileceğinin yakınları tarafından kararlaştırılmış bulunması şükranla yâdedilmeye değer." Kitapta tercümesini bulunan «Astronomi» bölümünün de Doç. Dr. Ahmet Yüksel Özemre tarafından çevrildiğini öğreniyoruz.

Said Mutlu'nun vefatından sonra, başka kimler, neler yazdı bilmiyorum. Yazılanlar da dediğimiz gibi "İslam Peygamberi"nin Mutlu tarafından yapılan tercümesinde saklı kalmış bulunuyor. Kitabın yeni basımları başka mütercimlerin çalışmaları ile yapıldığından bundan böyle Said Mutlu çok az hatırlanacaktır veya unutulacaktır demektir.

Bu dünyaya ait değillerdi

Said Mutlu'nun yaşadığı dönemde İlahiyat Fakültesi akademisyenleri başta olmak üzere, dinî ilimlerle meşgûl olan onca insan varken, bir eczacının "İslam Peygamberi" başta olmak üzere Hamidullah'tan eser tercüme etmesinin önemini unutmamalıyız. Bunun önemi şuradan kaynaklanmaktadır ki bizde mütercimler, müellifin fikirlerinden de mes'ûl tutulur. Bu kitabı tercüme ettin, demek ki sen de aynı fikirdensin, denilir. Bundan dolayı "İslam Peygamberi" kitabındaki bilgilerden mütercim olarak Said Mutlu'nun da mes'ûl tutulduğuna şaşırmıyoruz.

Son olarak başka kimler neler yazmış diye araştırdığımda merhum Sezai Karakoç'un da Hatıralar'da Said Mutlu'ya yer verdiğini gördüm. Sezai Karakoç yakından tanıdığı, dostu Said Mutlu için şunları yazmış:

"Said de geçti bu kurak tarladan. (..) Zihni Hızal'ın, Atıf Ural'ın, Said Mutlu'nun buradan çok daha kesin bir varlıkla var olan bir yerde olduklarını gözlerimle görür gibi oluyorum. (..) İtiraf edelim ki, onların varlığı biraz da bizi rahatsız ediyordu. Açıkçası, korkuyorduk onlardan. Suçlarımızı en çok onların yanında hatırlıyorduk. Sanki onlar, daha sağlıklarında bu dünyaya ait değillerdi. Öteki dünyanın buradaki temsilcileriydiler. (...) Atıf, ipekten yumuşaklığıyla, hep iyiye bakışıyla, eksiklerimizi görmezliğiyle, Zihni Hızal, zaruret halinde müdaheleleriyle, Said ise, gram gram tartan dobra dobralığıyla, burada oranın ihtarcısıydılar. En evvel kendi nefsime soruyorum: Bu arkadaşlar, bu kardeşlerden hangisi, bir gün, bir tek gün, kendi nefsleri için bizden bir şey istediler? Hiçbir şey ve hiçbir zaman. Ne istedilerse hep inandıkları uğruna istediler. Yumuşak da söyleseler, sert de söyleseler, hep inandıklarını ve doğru bulduklarını söylediler. Onlara yanmıyalım, kendimize yanalım ki, onlar topluluklarını buldular şimdi, bizse onların gidişiyle biraz daha yalnız kaldık. Haklarını teslim etmek için âdeta ölmelerini bekleyen insanların durumuna düştük. Asıl buna yanalım.(..) Günde bir kaç kere, yolda görüp de birden benzettiğimiz birinin arkasından «Said!» diye bağırasımız geliyor. Ey öte dünya şuuru! Nasıl da, kendine ait olanı, Illiyine ait olanı seçip alıyorsun! Nasıl, sakil olanları, bizleri bırakıyorsun burada? Ey Said! Kitabeni yazmak kudretinde değilim. Eğer bu ödev bana verilseydi, ne yazık ki ben, senin kitabene yaraşacak bir cümle bile yazmaktan âciz kalırdım."

Bu makale bir vefa borcunu ödemek; ilim, irfan yolunda ömür tüketmiş, milletimize hizmet etmiş mü'minleri unutturmamak, rahmetle anmak için yazıldı. Bu makalenin özel konusu Said Mutlu olsa da onun vesilesi ile birçok mü'mini de anmış olduk ki onlara da rahmet borcumuz var. Mü'min zaten portakal gibidir; hem kokusu hem tadı güzeldir. Said Mutlu vesilesiyle rahmetle anmamız gereken isimleri sıralıyoruz : Bediüzzaman Said Nursi, Ahmet Yüksel Özemre, Muhammed Hamidullah, İsmail Dayı ve Sezai Karakoç.

Rabbim her birine rahmet eylesin. Taksiratlarını affetsin. Kabirleri cennet bahçesi olsun. Amin.

[email protected]