Sanal ortamdaki ölü tezler

Doç. Dr. EROL YILMAZ/Kütüphaneci / Bilgi ve Belge Yönetimi Uzmanı
1.12.2012

YÖK’ün kurduğu Ulusal Tez Merkezi, 300 bin araştırmayı kapsıyor. Ancak dünyada başka ülkede olmayan ‘telif hakkı duyarlılığı’ nedeniyle bu tezlerin büyük bölümüne ulaşılamıyor. Yüzbinlerce tez sanal ortamın karanlık odalarında adeta ölüm uykusunda bekliyor.


Sanal ortamdaki ölü tezler

Kasım tarihli Habertürk’te Murat Bardakçı’nın zehir zemberek bir yazısı yayımlandı. “YÖK’ün İnternette bir tez sitesi var” cümlesiyle başlayan yazıda, özetle, bazı tezlerin tam metnine yazarlarının izin vermediği gerekçesiyle ulaşılamadığı; oysa tezlerin telif hakkının akademik unvan olarak ödendiği; bu nedenle de, ‘tezimi okuyucunun kullanımına açmıyorum; ben izin vermeden YÖK’ün İnternet sitesinden yayınlanamaz’ deme lüksüne sahip olunmadığı; ayrıca, başka ülkelerde tezlerle ilgili izin belgesi uygulamasının da olmadığı belirtiliyordu. 

Kuşkusuz dünyadaki uygulamalar ile ülkemizdeki durumun nedenleri konusunda açıklama hak ve sorumluluğu Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) ait ancak, konunun bir de bilimsel ve akademik boyutu var ki, çok geniş bir araştırmacı topluluğunu doğrudan ilgilendiriyor.

Şimdi sürece dair kısa bir özet verelim... Kuruluşundan beri YÖK’ün birimlerinden biri olan Yayın ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, 1987 yılından itibaren üniversiteler ile eğitim hastanelerinde hazırlanan yüksek lisans, doktora, sanatta yeterlilik ve tıpta uzmanlık tezlerini toplamaya ve kullanıma sunmaya başlamıştı. Kullanıcılar, o dönemlerde, YÖK’e bizzat giderek, tezleri kurum içinde inceliyor, notlar alıyor ve belli sayfalarından fotokopi çektiriyorlardı. 1996 yılından itibaren sadece tezlerle ilgili çalışmaları yürüten birim; 2000’li yıllarla birlikte de, Ulusal Tez Merkezi (UTM) olarak tanımlanmaya başladı.

Açık Erişim Çalıştayı

Zamanla, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak, tezleri kurumlardan teslim alma ve hizmete sunma bağlamında bugünkü noktaya gelindi ve elektronik olarak alınan tezler, YÖK’ün web sitesindeki UTM veritabanı üzerinden hizmete sunulmaya başlandı.

Kuruma gidilerek hizmet alındığında da, telif hakkı gerekçesiyle tam metin fotokopi izni verilmiyordu ancak, “Türk Usulü” yöntemlerle bu “sıkıntı” aşılabiliyordu. Bugün ise mümkün değil. Diğer bir ifadeyle, ilk zamanlar izin belgesi olmadığı için, yazarın izniyle değilse de tanıdıkların ricasıyla tam metin erişim sağlanabiliyorken, şimdi herkes uzaktan erişerek tezlerin PDF formatında tam metnini bilgisayarına indirebiliyor; tabii, tez sahibi lütfedip izin vermişse! Aksi halde, bibliyografik bilgi (tez adı, yazar adı vs.) dışında hiçbir veriye ulaşılamıyor.

Sorun da burada çıkıyor ve -son derece yerinde olarak- kıyamet kopuyor.

Tezler, kütüphanecilik literatüründe ‘gri yayın’ olarak adlandırılan, ticari yayıncılık kanalıyla satılmadığı için araştırmacılar tarafından elde edilemeyen ve sadece tez danışmanı, jüri üyeleri, tezin kabul edildiği üniversitenin/ kurumun kütüphanesi ve UTM benzeri kurumlarda bulunan “nadir” eserlerdir. Öyle ki, yurtdışı uygulamalarda, bu kadar kişi ve kurumun elinde bulunmadığı örnekler de mevcut. Böyle olduğu için de, araştırmacılar nezdinde kıymetli bilgi kaynaklarıdır.

Özellikle lisansüstü çalışma yapanlar, tez konusu belirleme aşamasında, düşündükleri konularda daha önce tez hazırlanmış mı; hazırlanmışsa, konuya hangi açılardan yaklaşılıp, ne gibi sonuçlar elde edilmiş gibi soruların cevabını araştırarak, en bâkir konuyu belirlemeye çalışırlar. Bu kişiler, yeni bir çalışma yapmak istemenin yanı sıra, incelenilen tezlerde yer alan kimi bilgi ve bulgulara, kendi tezlerinde de yer vermek isterler. Tabii ki, bilimsel şekilde atıf yapmak kaydıyla...

Öte yandan, içerisinde tezlerin de bulunduğu bilimsel yayınlara kolay ve ücretsiz erişim, sadece ülkemizde değil, dünya ölçeğinde de sorun olduğu içindir ki, 2000’li yılların başlarında, açık erişim (Open Access) adıyla başlatılan akademik bir hareket, bugün hız kazanmış ve önemli noktalara gelinmiştir.

Sevindirici bir durumdur ki, ülkemizde kütüphanecilik ve kütüphaneler pek fazla devlet ve kamuoyu desteği görmese de, alanın profesyonelleri bu konuda önemli çalışmalar yaparak, dünyadaki uygulamalarla başa baş yürümektedirler.

Bu çalışmaların sonuncusu (Açık Erişim Çalıştayı), 8-9 Kasım 2012 tarihinde, Hacettepe Üniversitesi’nin ev sahipliğinde ve yaklaşık iki yüz kişinin katılımıyla gerçekleştirildi.

Kamu kaynaklarıyla desteklenen bilimsel yayınlara kolayca ve ücretsiz biçimde erişilebilmesi, bu yayınların ve içerdikleri verilerin kurumsal arşivler veya konu arşivleri aracılığıyla erişime açılması ve bunun için gereken politika, strateji ve açık erişim alt yapısını tartışmak amacıyla bir araya gelinen Çalıştay’da; ülkemizdeki konu uzmanları ile yabancı konuşmacılar tarafından, açık erişimin bilimsel iletişim, açık bilim, açık devlet, saydamlık ve katılımcı demokrasinin vazgeçilmez bileşenlerinden biri olduğu ifade edildi.

İki gün süren çalıştay oturumlarında, ayrıca, bilimsel dergilerde yayımlanan ve yayımlanacak olan Türkiye adresli bilimsel makaleler, Avrupa Birliği ve kamu fonlarıyla desteklenen proje raporları, tezler ve açık ders malzemelerinin açık erişimli bir ulusal arşiv aracılığıyla hizmete sunulmasının gereği ve yararına işaret edildi.

Ülkemizde e-bilim, e-alt yapı, açık erişim ve kurumsal arşivlerle ilgili politika, strateji ve mevzuatın geliştirilmesi ve bu bağlamda Avrupa Açık Erişim Alt Yapısı’yla bütünleşme çabalarının hızlandırılması da, oturumlarda ele alınan konular arasındaydı.

Politika ve strateji geliştirme çalışmalarının üniversiteler, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu, YÖK ve TÜBİTAK aracılığıyla hükümetin gündemine ivedilikle girmesi gerektiğini belirten Türkiyeli katılımcılar, ilgili mevzuatın da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılması gerektiğinin altını kalın çizgilerle çizdiler.

Burada işaret edilenlerin tamamı, Murat Bardakçı’nın tezler bağlamında dile getirdiği hassas durumu özetlemektedir. Tezlerle birlikte, makale, rapor vb. bilimsel yayınlara tam metin ve ücretsiz bir şekilde erişilebilmesi, ülkemizin bilimsel ve teknik gelişimi bağlamında yaşamsal derecede önem taşımaktadır. Bilim ve teknikteki gelişmenin, ekonomik kalkınma ve gelişmenin motoru olduğunu söylemeye de gerek yok herhalde.

Tezleri hayata döndürme operasyonu

Tezler odağında vurgulanacak olursa; ülkemizin bilimsel ve teknik anlamdaki bugünü ve yarını, zaten bir akademik unvan alan ve bu unvan aracılığıyla kurumlarında daha ileri pozisyonlara kavuşan kişilerin inisiyatifine bırakılmamalıdır.

Bugün UTM’de yaklaşık 300 bin tez, teknik olarak erişime hazır olsa da, büyük bir bölümü, yazarının izni olmadığı gerekçesiyle, veritabanının karanlık dehlizlerinde “sanal” durumda beklemekte; gerçekteyse, “yaşamamaktadır.”   

Önemle belirtelim ki, tezlerin erişime açılabilmesi için yazar izni beklemek doğru bir yaklaşım da değildir. Çünkü tez sahiplerinin nerede oldukları, hatta yaşayıp yaşamadıkları dahi bilinmemektedir. Bu kişilerin tamamının üniversitelerde bulunmadıkları düşünüldüğünde, ulaşmak mümkün de görünmemektedir.

Bu durumda, on binlerce tez, verileceği meçhul izinler nedeniyle araştırmacı topluluğuna kapalı kalacaktır. Bilinmeyen bir zamana, belki de sonsuza kadar.

Murat Bardakçı, son derece haklıdır. Hiçbir kişinin ve YÖK’ün böyle bir lüksü yoktur, olmamalıdır. Devlet, özel olarak tezler, genelde de açık erişim çalışmaları bağlamında, yasa yapıcı ve düzenleyici rolüyle olaya müdahil olarak, bitkisel hayattaki tezleri (ve diğer bilimsel bilgi kaynaklarını) güçlü bir “öpücükle” yaşama döndürmelidir.

Böyle bir sonuç araştırmacıların hakkı olduğu gibi, devletin de sorumlulukları arasındadır.   

[email protected]