Sanal toplumların devrimi: Yapay zekâ

Engin Özekinci/ Yazar
26.10.2025

Mekanik toplumlar için Sanayi Devrimi nasıl bir anlam taşıyorsa, bugün sanal toplumların devrimi de hiç şüphesiz yapay zekadır ve aynı anlamı taşıyordur. Geleceğimizi belirleyecek olan araçlar değil, onları nasıl kullandığımızdır. Dijital toplumun kuralları yeniden yazılırken bu kuralları belirleme iradesini en güçlü şekilde ortaya koymalıyız. Yeni olanla kadim olanı buluştururken ahlaki ve kültürel değerlerimizi referans almayız.


Sanal toplumların devrimi: Yapay zekâ

Engin Özekinci/ Yazar

Tarih boyunca bütün toplumlar, teknolojik sıçramalarla şekillenmiş ve bunun neticesinde insan ilişkileri, üretim biçimleri ve günlük yaşam kökten değişime uğramıştır.

En büyük değişimlerden biri 18. yüzyılın sonlarında başlayan Sanayi Devrimi olmuştur. Sanayi Devrimi, benzer ve ortak birlikteliği temsil eden mekanik toplumların simgesi haline gelmiştir.

O dönemde buhar makineleri, demiryolları ve fabrikalar gibi birçok mekanik yenilikler, tarım temelli ekonomilerden endüstriyel yapılara geçişi hızlandırmış, insan gücünü makine gücüyle bütünleştirmiştir.

Bu devrim, mekanik toplumların ihtiyaçlarına yanıt vererek üretimi seri hale getirmiş ve küresel ticaret ağlarını daha da genişletmiştir.

Hiç şüphesiz bu dönüşümün temelinde insan vardır. Zira hiçbir teknolojik atılım, insan zekâsı ve emeği olmadan gerçekleşmez, gerçekleşemez.

Günümüzde ise adına dijital dönüşüm dediğimiz yeni bir değişim dalgası hızla yükseliyor. Bu süreçte toplumların mekanik yapıdan uzaklaştığını ve sanal bir nitelik kazandığını söyleyebiliriz.

Bugün dijital ağlar, sosyal medya platformları ve bulut teknolojileriyle örülü bu sanal toplumlar, fiziksel sınırları aşan bir etkileşim ekosistemi oluşturmuştur.

Yani mekanik toplumlar için Sanayi Devrimi nasıl bir anlam taşıyorsa, bugün sanal toplumların devrimi de hiç şüphesiz yapay zekadır ve aynı anlamı taşıyordur.

Yapay zekâ veriyi işleme, öğrenme ve karar verme yetenekleriyle, mükemmelliği ve kusursuzluğu arzulayan insanlığa yardım elini uzatmaktadır.

İnsan merkezli bir dönüşüm

Kuşkusuz yapay zekâ da tıpkı Sanayi Devrimi'ndeki makineler gibi tamamen insan eliyle ortaya çıkmıştır.

Algoritmaların tasarımı, veri setlerinin oluşturulması ve sistemlerin eğitimi tamamen insan zekasının bir ürünüdür.

Bu nedenle dijital dünyanın hiçbir unsuru insanı dışlayarak var olamaz.

Bu bağlamda, yaşanan yapay zekâ devrimini, insan merkezli bir dönüşüm olarak değerlendirmek yerinde olacaktır.

Yapay zekanın günlük hayatta yaygınlaşması, milyonlarca insan tarafından kullanılması onu çeşitli meslek gruplarının da vazgeçilmez bir aracı haline getirmiştir.

Bugün, bir aşçı yeni tarifleri için yapay zekadan ilham alıyor, bir mühendis karmaşık hesaplamaları hızlıca çözüyor, bir mimar tasarımlarını hazırlıyor, bir metin yazarı konuşmasını zenginleştirebiliyor.

Bu yönüyle yapay zekâ geleneksel bilgi edinme yöntemlerini de değiştirmiştir. Eskiden yüz yüze olan etkileşimler ve karşılıklı bağımlılıklarla oluşan bilgi alışverişi, insan ilişkileri artık dijital bir hal almıştır.

İnsanlar artık bir soruyu sormak veya bir şeyi öğrenmek için birbirlerini aramak veya temas kurmak yerine yapay zekaya başvurmayı tercih ediyor.

Tabii bu eğilim, sanal toplumların doğasını da yansıtıyor.

Elbette, yapay zekanın bu kadar yaygınlaşması bir dizi avantajı beraberinde getirmektedir. Zamandan tasarruf sağlaması, verimliliği artırması, hataları minimize etmesi ve erişilebilir bilgi kaynaklarını insanlığa sunması hayatı kolaylaştıran yönleri olarak karşımıza çıkıyor.

Ancak, bu parlak tablonun yanında bazı dezavantajlar da göz ardı edilmemelidir. Yapay zekâ, kişinin diğer insanlara olan bağını azaltırken makineye ve dijital mecralara olan bağımlılığını artırıyor. Bu durum, ilişkileri organik olmaktan çıkarıp sanal bir evreye taşıyor. Yalnızlaşma eğilimi güçleniyor ve sosyal bağlar giderek zayıflıyor. Ayrıca, veri gizliliği ihlalleri, istihdamın azalması gibi riskler de toplumsal dengeyi bozabiliyor. Dijital zorbalık gibi olgular da yapay zekanın kötüye kullanımında ortaya çıkarak psikolojik travmalara yol açabiliyor.

Bu noktada, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın dijital ve yapay zekâ konularındaki ifadelerine değinmek yerinde olacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir konuşmasında, "Veri üretiminden güvenliğine, savunma, sağlık, eğitim, bilişim teknolojilerinden yapay zekaya kadar her alanda kendi ayaklarımız üzerinde durmak mecburiyetindeyiz." diyerek aslında bu teknolojilerin milli bağımsızlık açısından önemini vurgulamıştır. Bu ifade, yapay zekanın sadece bir araç olmadığını aynı zamanda stratejik bir unsur olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dijital zorbalık ve siber tehditlere karşı yaptığı uyarılarla teknolojinin etik sınırlarını çizme ihtiyacını ortaya koymuştur.

Örneğin, sosyal medya platformlarının baskılarına karşı dijital faşizm ve siber zorbalık kavramlarını gündeme getirerek bireysel ve toplumsal korunmanın altını çizmiştir.

Bu anlayıştan hareketle, yapay zekayı kendi lehimize çevirmenin yolu, onu ahlaki değerlerimizle, milli ve manevi ilkelerimizle bütünleştirmekten geçiyor.

Yapay zekanın sunduğu fırsatlar ve riskler arasında dengeli bir yaklaşım geliştirmek son derece elzemdir. Zira yapay zekadan etkin bir şekilde istifade edebilmek için temel bir bilgi birikimi şarttır. Yetersiz bilgiye sahip insan, doğru soruları soramadığı gibi bu teknolojinin sunduğu potansiyeli de tam anlamıyla değerlendiremiyor. Dolayısıyla yapay zekâ kullanımı bireysel yetkinlikleri de ön plana çıkarıyor.

Sanayi Devrimi'nden bugüne uzanan süreçte gördüğümüz gibi her teknolojik devrim, toplumları dönüştürürken yeni meydan okumaları ve sınamaları beraberinde getiriyor.

Dezavantajlarını minimize etmek için proaktif adımlar atmalıyız

Mekanik toplumların sanayi ile evrilmesi nasıl ki işçi hakları ve çevre sorunlarını doğurduysa, sanal toplumların yapay zekâ devrimi de benzer ikilemler oluşturmaktadır.

Yapay zekayı hayatımızı kolaylaştıran bir araç olarak benimserken, avantajlarının yanı sıra dezavantajlarını da minimize etmek için proaktif adımlar atmalıyız.

Ahlaki çerçevelerimizi entegre ederek algoritmaları önyargısız kılabilir, etik temelli kurallarla dijital zorbalığı önleyebiliriz.

Kültürel mirasımızı veri setlerine yansıtarak yapay zekayı küresel hegemonya aracı olmaktan çıkarabilir, yerli yeniliklerin taşıyıcısı olmasını sağlayabiliriz.

Tabii bu noktada karşımıza şöyle bir soru çıkıyor.

Dijital evrenin sunduğu sanal gerçeklikten bizi, kim veya ne uyandıracak?

Elbette insanları yapay zekanın yarattığı bağımlılıktan kurtarmanın anahtarı özümüze dönüşte yatıyor. Yani milli ve manevi değerlerimiz, medeniyet birikimimiz ve ahlaki ilkelerimizden geçiyor.

Yapay zekayı bu değerlerle bütünleştirerek kullanmak bizi bu uykudan uyandıran bir mekanizma işlevi görecektir.

Bu yaklaşım, yapay zekayı bir tehdit olmaktan çıkarır, toplumun refahı için bir kaldıraç haline getirir. Sonuç olarak, Sanayi Devrimi'nden yapay zekâ çağına kadar uzanan bu yolculuk, teknolojinin insan eliyle şekillendiğini ve ancak insan odaklı kaldığı sürece insanlığa fayda sağlayacağını gösteriyor. Zira geleceğimizi belirleyecek olan araçlar değil, onları nasıl kullandığımızdır.

Velhasıl dijital toplumun kuralları yeniden yazılırken bu kuralları belirleme iradesini en güçlü şekilde ortaya koymalıyız. Yeni olanla kadim olanı buluştururken ahlaki ve kültürel değerlerimizi referans almayız.