Cihan Aktaş'ın günlüğünden “yerli” dememizin doğru olduğunu öğrendiğimiz Kızılderili vatandaşların durumunu merak edenler için tafsilatlı bölümler var kitapta. Onları anlamaya çalışıyor hisli bir yürek olarak Cihan Abla. Bence kıymetli olan da hissiyatımızla hadiseye yaklaşmaktır. Yoksa yerlilerin başına geleni bilmeyen mi var? Ecnebiler kendi soysuzluklarına yakışanı yapıp yerlileri tarih sahnesinden sildiler. Ecnebi kısmı zulmetmeyi pek detaylı ve kalıcı usullerde yapabilir ki karşıdaki hiç sezemeyebilir bu zulmü. Ne diyeyim mazlumun Allah'ı var...
Mustafa Çiftçi / Yazar
Günlük okumayı pek severim. Hele hele günlük yazdığını unutursa yazar o zaman tadından yenmez olur. Bazen yazar işi bir ödeve çevirir. Bir vazife gibi yazar. O zaman günlük kuru bir dile sahip olur, çekilmez. Ama Cihan Aktaş Abla günlüğü tam istediğim kıvamda tutmuş. Bazı günler yazacak pek bir şey olmaz. Bu duruma da saygı göstermek lazım. Seattle Günlüğü de günlerin getirdiğine saygı duymuş. Şartları ve satırları zorlamamış.
Bebekler kokuya alışır
Günlük Kaan bebeğin doğumundan sonraki ayları anlatıyor. Kaan ismini görünce biraz şaşırdım çünkü aşağı yukarı aynı zamanda kuzenimin de bir bebeği oldu adını Kaan koydular. Enişte Kaan ismiyle ilgili açıklama yaptı. Gurbetçiler Kaan ismini "iki a" ile yazıyorlar çünkü "yumuşak g" kullanılırsa yabancılar telaffuz edemiyorlarmış. Kaan'nın ismi de böyle bir sebeple mi Kaan diye yazılıyor onu bilemiyorum. Ama biz günlüğü okudukça Kaan'a alışıyoruz. Zaten bebeklerin bağımlılık yapma gücü vardır inanırım. Bebekler hem kolay alışırlar hem kolay alıştırırlar. Bizim oğlanı kucağıma yatırırdım. Anneannem uyarmış, "Her zaman yatırmayacaksan alıştırma. Kokuna alışırsa her zaman ister." demişti. Ben pek duygulanmıştım. Benim kokuma alışan ve her zaman isteyen bir canlı var şu hayatta diye pek bir hislenmiştim. Sorsalar benim kokuma meraklı olan sadece annem var derdim. Ama bir de bebek oluyormuş işte...
Damadının Kaan gelmeden duyduğu heyecan ilginç. Bizim baba profilimizde babanın heyecanı sadece ebeden haber beklerken olur. O heyecanın da sebebi bellidir. Kız mı erkek mi doğacak diye endişelidir baba. Onun haricinde çocuklara alakası daha çok yaşı büyüdükçe olur. Ama bu hal doğru mudur? Bebeğe konulan bu mesafe sağlıklı mıdır? Bence değildir. Oysa Kaan'ın babası bebek bakımı ile alakalı kitaplar okuyacak kadar heyecanlı ve ilgilidir.
Kaan gelmeden yatacağı yer hazırdır. Kaan'ın yatak örtüsünü merhum babaannesi örmüştür. Anneden yadigar olan eşyaya kıymet yeter mi? Kaan'la ilgilenmek ve doğum sırasında yanlarında olmak için gelen Cihan Abla için de bir oda hazırlanmıştır. Ama anladığım kadarıyla ev de oda da öyle ferahlık verecek kadar büyük değildir. Gurbette yaşamak dar mekanlarda yaşamayı da bellemek oluyor. Hem gurbette hem evi geniş pek kimseye rastlamadım.
Her duruma bir çıkış var
Kaan doğduktan sonra epeyce fotoğraf çekiliyor. Şimdiki bebekler şanslı anam bacım attıkları her adım fotoğraflanıyor diyenler haklı mı? Hakikaten her adımın fotoğraflanması bi şans mı bilemeyeceğim. Zaten Cihan Abla da sık sık fotoğraflanmasına pek sıcak bakmıyor. Ama çiftler hevesli olduğundan çekmeye devam ediyorlar.
Kaan doğmadan evvel başlamış alışkanlıklar, tercihler doğumundan sonra da devam ediyor. Mesela bir alış veriş karşıtı grup var. Kullanmadıkları malzemeleri değiştiriyorlar. Bana lazım olmayan belki sana elzemdir anlayışından hareketle alış verişe karşıtlıklarını sürdürüyorlar. Bazıları bu duruma itiraz edebilir. Param varken kendim alırım kimseye ricacı durumuna düşmek istemem diyebilir. Tabii bu platform gönüllü bir iş. Kimseye zorlamıyorlar. Şahsım adına ben birilerinden bir şey istemeye hep çekindiğim için o gruba üye olabilir miydim kestiremiyorum. Sadece o grup değil hazır çocuk bezi kullanmama konusunda da bir sivil inisiyatif varmış. Ben bilmiyordum. Hanıma sordum, daha neler var neler dedi. O zaman anladım ki insan yeter ki istesin kendince bir çıkış buluyor her duruma uyan.
Yazmak için kendine akşamları seçen Cihan Abla'nın günlük programı, okur yazar hanımların programı ile alakalı çok ipucu içeriyor. Çünkü ben kendine vakit ayıran, kendine ayrı program yapan ev hanımlarının bu işi nasıl becerdiklerini hep merak etmişimdir. Çünkü bana göre ev hanımlığı ve annelik pek kıskanç roller. Başka bir pozisyona imkan vermez annelik ve ev hanımlığı. Ama burada da Mevla bir sır koymuş olacak ki hem annelik hem ev hanımlığı kendi içinde epeyce sabır barındıran pozisyonlar. Hele annelik ister genç yaşta olsun ister ileri yaşta olsun sabırla yoğrulmuştur.
Kaan'ı gezdirmek Cihan Abla'yı yorsa da vazgeçemiyor. Bu arada aklıma kucağa alma meselesi geldi. Bizler çocuk bakarken kucağımıza çok mu alıyoruz? Yabancılar böyle yapmıyorlar diye aklımda kalmış. Karnı tok, sırtı pek olursa at beşiğine oynasın. Ağlasa da sızlasa da ellemeyeceksin der ecnebiler diye kalmış aklımda. Ben Türk olmayan Müslümanlar arasında durum nasıl onu da merak ediyorum. Yani çocuğu kucakta gezdirmek konusunda diğer kültürler ile İslam'ın karışımı neler getirmiş merak ediyorum. Bana sorarlarsa kucak bir nimettir çocuk için. Anneler, babalar belleri ağrımadıkça bu nimetten çocuğu uzak tutmasınlar derim.
Nazar değmesin
Kaan'ın annesi yani Cihan Abla'nın kızı da bana annemi hatırlattı. Çalışan anne olmak her yerde zor. Kaan'a babası ve anneannesi de bakıyor ama çalışan anne yine de yetişmekte zorlanıyor. Ben öyle hissettim. Bu arada anne kız epeyce organizasyonlara katılıyorlar. Bu hal de bana ilginç geldi. Neden derseniz, böylesine çok rastlanmaz Annesi ile aynı faaliyete katılmak konusunda özellikle kızlar pek gönüllü olmazlar. Ama burada öyle değil. Türlü çeşit organizasyonlar yanında sinemada sanat filmleri izlemeye kadar giden birlikteliklerine nazar değmesin diyorum.
Evsizleri anlatmadan Seattle günlüğü olmazdı herhalde. Benim "garipler" dediğim kesim. Başını sokacak bir çatısı olmayanlar. Bana göre onlar sebebi ne olursa olsun garibandırlar. Bazıları onların evsiz olmayı seçtiğini, bunu bir yaşama biçimi olarak gördüğünü söylüyorlar. Ben de diyorum ki gör ki başına neler geldi de bu adam düzenli, temiz bir hayatı yaşamaktan vazgeçti de kendini sokağa saldı. Hani bir ifade var; "kendine zulmetti" denir. Bu gariplerin halleri de öyle midir acaba? Yani kendilerine zulüm ederek bir hayatı sürüklüyorlar gibi midirler? Bir de evsiz gariplerle ilgilenenler onlara nasıl yardımcı oluyorlar daha çok öğrenmek isterdim günlüklerden.
Günlükten "yerli" dememizin doğru olduğunu öğrendiğimiz Kızılderili vatandaşların durumunu merak edenler için de tafsilatlı bölümler var. Onları anlamaya çalışıyor hisli bir yürek olarak Cihan Abla. Bence kıymetli olan da hissiyatımızla hadiseye yaklaşmaktır. Yoksa yerlilerin başına geleni bilmeyen mi var? Ecnebiler kendi soysuzluklarına yakışanı yapıp yerlileri tarih sahnesinden sildiler. Ecnebi kısmı zulmetmeyi pek detaylı ve kalıcı usullerde yapabilir ki karşıdaki hiç sezemeyebilir bu zulmü. Ne diyeyim mazlumun Allah'ı var...
Seattle Günlüğü'nden çok şey öğrendim. Okursanız istifade edersiniz. Yazdığı her satır için Cihan Abla'ya müteşekkirim. Okuyunca anlayacaksınız günlükler Cihan Aktaş'ı "Abla" yapan metinlerden biridir.