Seçim tansiyonu 30 Mart ve Gülen Cemaati’nin kaderi

Prof. Dr. Medaim Yanık/İstanbul Şehir Ünv. Öğr. Üy.
22.03.2014


Seçim tansiyonu 30 Mart ve Gülen Cemaati’nin kaderi

Gülen Hareketi Ak Parti ve Erdoğan’ın bu seçimde ağır bir darbe almasını istiyor. Fakat bu mühendislik müdahalesi ters tepmiş ve seçim süreci bizatihi Gülen Cemaati’nin kaderini belirleyecek bir noktaya gelmiş gözüküyor.

Seçim sürecinin tansiyonu ve gerilimi yüksek. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde bu gerilim daha fazla artacak. Seçim sürecindeki bu gerilimi izah etmede üç ana yaklaşım var. Birincisi, parti liderleri ve siyasal elitler gerilimi suni olarak üretiyor yaklaşımı. Bu görüşe göre, aslında gerilimin toplumsal temelleri yok, siyasal elitler seçim sürecindeki gerilimi kendi hedefleri için inşa ediyorlar. İkinci yaklaşıma göre, gerilimin sahici toplumsal ve siyasal nedenleri var. Bu siyasal gerilim sürekli devam ediyor, seçim sürecinde de doğal olarak alevleniyor. Bir üçüncü yaklaşım ise, bu iki izahı birleştirerek, açıklama yapıyor. Yani toplumsal gerilimin sahici temelleri var, aynı zamanda da siyasal elitler bunu işleyerek daha belirgin hale getiriyorlar. Benim tezim şöyle: Türkiye’de siyasal gerilimin sahici sosyolojik temelleri var ve gerilimin ana nedeni bu. Aynı zamanda siyasal elitler, zaman zaman, özellikle de seçim dönemlerinde bu gerilimi tırmandırıyorlar. Bu gerilimi tırmandıran elitler ise, sadece parti liderlerinden ibaret değil. Medya mensupları, köşe yazarları, iş adamı örgütleri, meslek örgütleri, cemaatler, illegal örgütler de tansiyonun yükselmesine neden oluyorlar. Sonuç olarak da seçimlerde, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor arasındaki derbi maçlarından daha beter bir gerilim ortaya çıkıyor.

İktidar ve gerilim

Bu gerilimin ana nedeni “iktidar mücadelesi”. Bu ülkede iktidar mücadelesi, “varoluş mücadelesi” şeklinde seyrediyor. Mücadele halindeki toplumsal grupların elitleri seçime sadece belediye yönetmek düzeyinde bakmıyor. Kendi toplumsal grubunun varlığını, gücünü, bekasını etkileyecek bir süreç olarak bakıyor. Bizim seçimlerimiz Almanya ve Fransa’nın bugünkü seçimlerine benzemiyor. Almanya’da da seçimi kimin kazanacağı, insanların hayatlarını etkiler ama varoluşsal düzeyde etkilemez. Bizim seçimlerimiz, toplumsal grupların hayatlarını derinden etkiliyor.

Türkiye’de toplumsal gruplar şu şekilde: Dindar/muhafazakar, Kemalist / ulusalcılar, sosyal demokrat / sosyalist sol, Türk milliyetçileri, Kürt milliyetçileri  ve Aleviler. Bu toplumsal gruplar da kendi içinde yeknesak, tek tip değil. Bir spektrum halinde. Kendi içinde parçalı hatta zaman zaman çatışan nitelikte. 

Dindar / muhafazakar toplumsal kesim Türkiye’nin en büyük ve tarihsel toplumsal kesimi. Bu toprakların 1000 yıllık ana damarından geliyor. Son 90 yılın son bir kaç yılında ilk defa iktidar olabilme şansını yakaladılar. İktidarda tutunabilmek için mücadele içindeler. Temel psikolojileri şu şekilde: “Erdoğan’la birlikte ilk defa ezilmekten kurtulduk. Erdoğan’ı devirirlerse, bizi yeniden ezerler”. Bu kesimin kolektif toplumsal hafızasında çok sayıda travmatik anı var. Dini yaşantı ve sembollerin baskı altına alınmasından, Menderes’in asılmasından, başörtüsü yasağından, 28 Şubat’ın baskılarına kadar bir dizi anı. Ayrıca bu toplumsal kesim, hem CHP’den hem de Ulusalcılardan korkuyor. Bunların iktidarı ele geçirdiğinde, dininin, çocuğunun eğitiminin, ticaretinin baskı altına alınacağından korkuyor. Bu sebeple de, seçimi oldukça önemsiyorlar. 90 yıl sonunda kısmen elde ettikleri iktidarın elden gidebileceğine dair endişeleri var. Bu endişeli halleri seçim sürecinin gerilimine katkı sağlıyor. Bu kesim, bu seçimde, Gülen Grubu dışında, ağırlıklı olarak Ak Parti’ye oy verecek. Ak Parti’nin lideri Erdoğan ise siyasal gerilimden kaçmayan, gerilime dayanabilen, gerilimli ortamda siyaset üretebilen biri. 

Kemalistlerin öfkesi

Kemalist/ulusalcılar da artık bu memleketin 90 yıllık tarihi içinde varlar. Yakın zamana kadar iktidarı ellerinde tuttular. İktidarlarını devam ettirebilmek için diğer toplumsal kesimleri baskıladılar, hatta zaman zaman açık şiddet uyguladılar. Şimdilerde ilk defa iktidarı kaybettikleri hissini yaşıyorlar. Temel psikolojileri mağduriyet. Bu memleketin asıl sahipleri kendileri olduklarını düşündüklerinden, doğal haklarının ellerinden alındığını düşünüyorlar ve kendilerini mağdur hissediyorlar. Bu nedenle çok öfkeliler ve ölesiye bir iktidar savaşı içindeler. Hırçınlar, kavgacılar, netice alabileceklerini umdukları her şeyi yapabilme potansiyeli taşıyorlar. Bu grup seçimlerde ağırlıklı olarak CHP’ye, daha az bir kısmı ise İşçi Partisi’ne oy veriyorlar. Bu kesim de gerilim siyasetine oldukça yatkın. Örneğin bu kesimin yayın organı haline gelen, Sözcü Gazetesi manşetleriyle bitmeyen bir gerilim üretiyor.  

Sosyalist sol da bu ülkenin küçük de olsa toplumsal damarlarından biri. Küçük ama, iddialı ve mücadeleci bir damar. Halen sosyalist olmak vurgusunu yapanlar bu seçimde HDP’ye oy verecekler. Geçmişte sosyalist ve Marksist damardan beslenmiş, halen medya, reklam, sanat ve kültür dünyasında olan önemli sayıda kişi var. Bu kişiler siyasal ve sosyal gündemin şekillenmesinde, dolayısıyla iktidar mücadelesinde halen etkililer. Seçimin gerilimine bu kesimin de önemli oranda katkısı var. Bu kesimler örgütlü siyasete alışık olduğu için, hem eylem hem de söylem ortaya koyabiliyor. Gezi sürecinde siyasal gerilim üretmenin, siyasal güç üretmenin aracı olabildiğini gördüler ve gerilimi sevdiler. Bu alışkanlıklarını devam ettirecekler gibi görünüyor.

Aleviler de bu toplumun gerçek ve tarihsel damarlarından biri. Alevilik ana Sünni damara tarihsel olarak muhalif. Bu muhaliflik son 50 yılda yasal alanda CHP bünyesinde, illegal olarak da radikal sol dil ve örgütlenme üzerinden yapıldı. Alevilik üzerinden muhalefet bu seçimin ana gerilimlerinden biri. Gezi Parkı olaylarında ölen kişilerin ağırlıklı olarak Alevi olması, en son Berkin Elvan adlı gencin trajik ölümü, Alevi kimliğini gerilimin odaklarından biri haline getirdi. 

Türk milliyetçiliği de bu toplumun son 100 yılında var. Geleceğinde de var olacak. Kürt milliyetçiliğinin yükselişi ile birlikte Türk milliyetçiliği de yeniden can buldu. Türkiye’nin gidişi ile ilgili endişeli ve korkutucu bir söylem geliştirdikleri için gerilimin önemli taraflarından biri.    

Kürt milliyetçiliği de artık bu toplumun gerçeklerinden biri ve Türkiye’nin sosyal ve siyasal hayatında kalıcı. Onlarda özellikle Doğu ve Güneydoğu’da seçim sürecinin gerilimine katkıları var. 

Bu seçimlerin yeni dinamiklerinden biri de Gülen Hareketi. 17 Aralık Operasyonu ile bu seçimin ana dinamiklerinden birini oluşturdular. Gülen Hareketi Ak Parti ve Erdoğan’ın bu seçimde ağır bir darbe almasını istiyor. Bu mühendislik müdahalesi ters tepmiş gibi görünüyor. Erdoğan’ın seçmenleri Erdoğan’ın arkasında safları sıklaştırdı. Şimdilerde seçim süreci bizatihi Gülen Cemaati’nin kaderini belirleyecek  bir noktaya geldi. Dolayısıyla bu seçimin tansiyonunu yükselten nedenlerden biri de bizatihi Gülen Hareketi’nin kendisi oldu.

Sonuç olarak, seçim sürecindeki gerilimin sebebi tek bir kişi veya tek bir parti değil. Tüm taraflar gerilime katkıda bulunuyor. Bu gerilime dayanamayanın mücadelede yeri yok. Nasıl derbi maçında futbolcuların topa girmeleri, tekmeye kafa uzatmaları bekleniyorsa, gerilime dayanmaları bekleniyorsa, seçim sürecinde de aynı şeyler bekleniyor. Sınır, kırmızı kart görmemek veya maçı tatil ettirecek işler yapmamak şeklinde.

Seçmen rasyonel mi? 

Gerilim en fazla duygular üzerinden yaşanıyor. Seçmen davranışı rasyonel çıkarlar kadar, seçimin psikolojisinden de etkileniyor. Seçmen bağlı olduğu, aidiyet hissettiği, lider veya partinin başına olumsuz bir şey gelmesini istemiyor. Lider olarak kabul ettiği kişiye bir saldırı olduğunda, tüm duyguları ile lider veya partisinin yanında yer alıyor. Başbakan Erdoğan’ın seçim konuşmalarının bu kadar kalabalık ve duygusal olarak coşkulu geçmesi bu yüzden. Erdoğan’ın seçmenleri Erdoğan’a yönelik saldırıyı meydanlara giderek bizzat püskürtmeye çalıştı. Normalde Ak Parti’ye oy veren ama meydan mitinglerine gitmek alışkanlığı olmayan kişiler de seçim meydanına gidip, Erdoğan’a bizatihi destek verdiler.  

Sonuç olarak, Türkiye toplumsal grupların sürekli sert bir iktidar mücadelesi içinde olduğu bir ülke. Bu da siyasi alanın sürekli bir gerilimine sebep oluyor. Seçim sürecinde bu gerilim ve tansiyon iyice yükseliyor. Bu sebeple, bu gerilimin sebebi tek başına Erdoğan, Kılıçdaroğlu veya Bahçeli’nin kişilik özellikleri veya seçim stratejileri değildir. Gerilim sırf liderlerin ürettiği suni bir şey olsaydı, tabanda ve meydanlarda bu denli karşılık bulmazdı.  

[email protected]