Seçim tartışmaları ve Türkiye'nin güvenlik gündemi

Necdet Özçelik / Yazar
17.12.2022

Mevcut siyasi tartışmalar, muhalif cephenin seçimleri kazanması halinde seçim sonrası süreçte Türkiye'nin siyasi-güvenlik oryantasyonunun bölgesel ölçekten yerel ölçeğe doğru içe dönük bir şekilde daralacağına dair şüpheler uyandırmaktadır.


Seçim tartışmaları ve Türkiye'nin güvenlik gündemi

Mevcut haliyle Türkiye'nin güvenlik gündemini oluşturan risk ve sınamaları; bölgesel çatışmalar, komşu ülkelerin aşırı silahlanmaları, küresel aktörlerin bölgesel anlaşmazlıklara aktif müdahaleleri, komşu ülkelerdeki siyasî istikrarsızlıklar, uyuşturucu ticareti, düzensiz göç ve terörizm şeklinde sıralayabiliriz.

Önleyici uygulamalar

Bu risk ve sınamaların tamamının Türkiye'nin bölgesel jeopolitik etki alanı içinde yer alması ve bir kısmının da PKK/PYD'yi merkezine alarak cereyan etmesi Türkiye'yi birbiriyle entegre milli güvenlik tehditleriyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu da Türkiye'nin sınır ötesindeki önleyici ve müdahale edici güvenlik uygulamalarını zorunlu hale getirmektedir. Ne var ki 2023 seçimleri yaklaşırken, seçim süreci içinde Türkiye'nin güvenlik kaygılarını ardıllayan birtakım yaklaşımların hâkim olduğu gözlenmektedir.

Ortak söylem iklimi

Tam da Suriye'de yeni bir harekatın olacağı bir dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında verilen hukuki kararla birlikte siyasi muhalif çevre, PKK/PYD'ye müzahir parti çevresi, uluslararası aktörler ile 2016 yılında darbe girişimde bulunan oluşumu müzahir mağduriyet söylemi üzerinden ortaklaştıracak bir söylem ikliminin oluşturulmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu da muhalif cephenin seçimleri kazanması halinde seçim sonrası süreçte Türkiye'nin siyasi-güvenlik oryantasyonunun bölgesel ölçekten yerel ölçeğe doğru içe dönük bir şekilde daralacağına dair şüpheler uyandırmaktadır.

PKK/PYD başlı başına bir terör örgütü olmanın da ötesinin Türkiye'nin bölgesel jeopolitik etkinliğinin kırılması için müdahale edici uluslararası aktörleri Türkiye'nin hinterlandına çeken devlet dışı illegal silahlı bir aktör, bölge ülkelerince Türkiye'yi sınırlamak için kullanılan saldırgan bir vekil ve ülkedeki siyasi ve sosyolojik ahengi bozan bir aygıt olduğunu eylemleri ve söylemleriyle kendi kendine zaten ispat etti. Bunu bu şekilde kabul etmeyen bir siyasi ittifakın, partinin veya kişinin siyasi ajandasının inandırıcılığı ve samimiyetinden bahsedilemez.

Parti siyasetine indirgenemez

Türkiye'nin PKK/PYD ile mücadelesi 2005 yılına kadar terörün değişken şiddet eylemlerine verilen tepkisel cevaplarla biriken ve genellikle geçici çözüm yollarını içeren stratejik bir yaklaşım olarak süregeldi. Türkiye, PKK/PYD ile mücadelede ancak 2015 yılından sonra inisiyatif ele aldı. Terörle mücadele kararlılığı, terörü sınır ötesine iterek müdahale edici ve önleyici bir karakterde kendini yeniledi ve inşa etti.

Rasyonel denge

PKK'nın kurulduğu günden 2015 yılına kadarki tüm iktidarların örgütle mücadele için naif yöntemleri güvenlikçi yaklaşımlara bir alternatif olarak gördüğü, ancak yumuşak mücadele ile güvenlikçi yaklaşım arasında rasyonel bir denge geliştiremediği görülmüştür. PKK/PYD'ye müzahir siyasi çevrelerin söylemlerine bakıldığına, seçim sonrası süreçte muhalif cepheden bir cumhurbaşkanı seçilmesi halinde PKK/PYD'ye dönük yumuşak angajman yöntemlerine dayalı bir süreç beklentisi içinde oldukları görülmektedir. Bu da bu çevrelerinin siyasi etkilerinin olabilecek muhtemel bir hükümetin PKK/PYD stratejisini devlet stratejisinden farklılaştırabilecek yeni bir durum oluşturabileceğini akıllara getirmektedir.

Zira, bu çevrelerle muhalif siyasi cephe arasında organik olmayan süreçte dahi ana muhalefet partisi yetkililerinden PYD'nin bir terör örgütü olarak görülmediğine dair açıklamalar duyulmuş ve ana muhalefet partisinin örgüte karşı düzenlenen sınır ötesi harekatlar için gereken meclis tezkeresine hayır oyu kullandığı görülmüştür. Hatta bu yaklaşımı doğru bulmadığını ifade eden bazı ana muhalefet partisi milletvekilleri partilerinden istifa ederek aralarında iktidar partisinin de bulunduğu diğer partilere katılmıştı. Bu gelişmelerin de gösterdiği gibi seçim sonrası sürecin PKK/PYD'ye karşı sürdürülen güvenlikçi stratejinin yerini politik angajman sürecine bırakma ihtimali söz konusudur. Böylesine bir süreçte ABD'nin Türkiye'yi yeniden F-35 programına kabul etmesi, diğer ekonomik ve savunma sanayii kısıtlamalarını kaldırmış olması, AB ile yeninden müzakere sürecinin başlaması ilk bakışta olumlu gelişmeler olarak görülse de müteakip süreçte, Ege, Kıbrıs, Libya, Suriye, Irak, Kafkasya ve Karadeniz'de jeopolitik tavizlerle ülke içi bürokratik ve soysal dokuya PKK/PYD ve FETÖ ideolojilerinin yeniden enjekte edilebileceği bir dönem de göz ardı edilmemelidir.

Seçim süreçleri ve PKK

PKK'nın seçim süreçlerinin tamamında eylem ve söylem boyutunda davranışlar geliştirerek güvenlik, siyaset ve sosyal alanlarda etkinlik yaratmaya çalışan bir örgüt karakteri çizdiği bilinmektedir. Eylemsel davranışlarını eylemlilik/eylemsizlik ekseninde esnetebilen PKK'nın bölücü ve şiddet içerikli söylemlerinden asla vazgeçmediği gözlenmektedir. Cumhurbaşkanlığı Sisteminin kabul edildiği döneme kadar, Türkiye'de yapılan seçim süreçlerinin tamamında PKK/PYD'nin eylemlerini kamusal alanı tehdit etmek için doğrudan kendi elemanlarına yaptırdığı, söylemlerini ise kendine müzahir legal siyasi partiler üzerinden kamusallaştırmaya çalıştığı gösterilmiştir. Ancak, Cumhurbaşkanlığı Sisteminin kabulünden sonraki süreçte PKK'nın Türkiye'ye karşı hem eylemlerinin hem de söylemlerinin PYD üzerinden uluslararası hale getirerek ABD ve Iran'ı dahi aynı jeopolitik ölçekte Türkiye'ye karşı birleştirebildiği görülmüştür. Hatta, terör örgütünün etkisi Türkiye'de kendine müzahir siyasi partinin sınırlarını da aşarak mağduriyet kisvesi etrafında muhalif seküler, milliyetçi ve muhafazakâr çevreleri dahi şekillendirmeye başlamıştır. PKK/PYD'nin eylem ve söylemleri hem yerel seçmende devlet ve hükümete karşı nefret biriktirmeye odaklanmakta hem de uluslararası kamuoyunun hoşuna gidecek şekilde Türkiye'deki demokratik siyasi hareketleri ve kişileri tehdit etmektedir.

Seçim sonuçlarının ne olacağını şimdiden kestirmek mümkün olmamakla beraber, seçim sonrasındaki süreçte hangi hükümet işbaşına gelirse gelsin PKK/PYD ile mücadele stratejisini daraltmamalı ve PKK/PYD ile mücadelenin sınır ötesindeki mücadele alanını ve kapsamını genişletmekle ilgili bir önceliği olmalı ve bunu şimdiden kamuoyunla paylaşmalıdır.

[email protected]