Seçimler ve seçenekler

Ali Osman Sezer / Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
21.04.2023

Milletin değerlerinden ayrışmış ve onun iradesini dikkate almak yerine kendi çizdiği programı millete dayatmaya kalkışan bir oluşumun siyasi olması mümkün değildir. Çünkü siyaset hak, hukuk ve adalet ilkeleri çerçevesinde millete hizmet etme işidir.


Seçimler ve seçenekler

Seçimler, cumhuriyetin gereği olan, milletin kendi mukadderatına ilişkin iradesiyle, hakimiyeti bu iradeye matuf kılmayı amaçlayan demokratik sistemin temel koşuludur. Millet bu iradesini seçenekler arasından yapacağı seçimler ile bu toprakları vatan kıldığı değerler üzerinden yasama, yönetme ve yargı iradesini ortaya koyar.

Elbette seçimden söz edebilmek için seçeneklerin olması gerekir. Seçeneğin olmadığı, tek bir partinin olduğu siyasal sistemlerde cumhuriyetten ve demokrasiden söz edilemeyeceği gibi, bu işlemin seçim olması da söz konusu olamaz. Bu işlem her ne olursa olsun iktidarı elinde tutan iradeye karşı halkın bağlılığını ölçen bir biat yoklamasından başka bir şey değildir. Böyle bir sistemin parolası da "tek parti, tek ideoloji' dayatmalarını milli birlik ve beraberlik olarak sloganlaştırmaktır. Bu slogan, kendisinden başka hiçbir siyasal oluşumu, kendisine biat etmediği sürece millet iradesinin tecellisi de olsa kabul etmeyecektir. Bu yönüyle siyaset ile hiçbir ilgisi olmayan bu algı, algı yönetimleri ile milletin değerleri ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen siyasal bir zeminde tutunmaya çalışacaktır.

Milletin mukadderatının kaidesi

Seçim olgusu, milletin kendi mukadderatını kendisinin belirlemesinin kendisi için en iyisi olacağı esasına dayanır. Bu önermenin anlamlı olması millet kavramında odaklanıyor. Doğal olarak farklı düşünce ve yaşam tarzlarına rağmen asgari müşterekler üzerinde bir değerler sisteminin üyelerini varsayan millet kavramı, böyle bir milletin mukadderatının kaidesi olan değerleri ifade eder. Aksi takdirde hiçkimsenin aynı olmasının mümkün olmadığı gerçeği karşısında ortak bir mukadderat tasavvuruna ulaşılması söz konusu değildir. Bir toplumu millet yapan bu ortak değerler sistemi ise o toplumun üzerinde yaşadığı toprakları onları evi yani vatanı yapan değerlerden başkası değildir. Normal bir seçim ortamındaki seçenekler ile bunları seçecek olan seçmenlerin odaklanacağı husus bu değerler sistemiyle bağ kuran akli bağlamlarla şekillenir. Böyle bir sistemde seçeneklerin farklılığı ancak bu değerler üzerinden millete en iyi kimin hizmet edeceği nüanslarında ayrışabilir. Milletin değerlerinden ayrışmış ve onun iradesini dikkate almak yerine kendi çizdiği programı millete dayatmaya kalkışan bir oluşumun siyasi olması mümkün değildir. Çünkü siyaset hak, hukuk ve adalet ilkeleri çerçevesinde millete hizmet etme işidir. Buradaki hak hukuk ve adalet ise milleti millet yapan değerlerin temelini teşkil eden içerikleri ile anlam kazanır. Yoksa milletten ayrışmış bir hak tasavvurunun o millet için olumlu bir anlamı olamaz.

Umut ve seçim

İnsan umut eden bir varlıktır. Umutları ise onun yapıp ettiklerinden kendisine ulaşır. Müslümanların duada ellerini açmaları, yapıp ettiklerini gösteren ve bunun üzerinden talep eden bir sembol olarak emeklerini göstermelerine tekabül eder. Bu yönüyle insan yaşamı umut ettiğine yönelik yaptıkları üzerinden, önündeki seçenekler üzerinden bir seçim süreci ile gerçekleşir. Bu süreci yöneten duygu ve düşüncelerin tekrarlanma tutarlılığı karakter olarak ortaya çıkar ve bu karakter seçimleri, seçimler de karakteri biçimlendirerek kişiliği ortaya çıkartır.

Türkiye yeni bir seçim sürecine girmiş bulunuyor. Bu sürecin unsurları olan seçmenler ve seçilme talebinde olanlar özellikle muhatap seçmenlerinin umutları üzerinde odaklanacakları bir ortamda buluşarak Türkiye'nin kaderinde önemli bir karar verecekler.

Bir seçimden bahsedebilmek için öncelikle seçenekler ve bu seçenekler karşısında özgürce seçim yapacak iradenin varlığı gerekir. Burada, seçenek ve bu seçenekler arasından seçim yapacak iradenin mahiyeti öne çıkıyor. Bir ülkenin kederini belirleyecek ve sonuçları itibari ile herkesi ilgilendirecek bir hususta seçeneklerin mahiyetine ilişkin bir kıstas olup olmayacağı demokratik sistemlerin zaman zaman krizlere dönüşebilen meselesi olmayı sürdürüyor.

Bağlam kurma yeteneği

Bireysel seçimler yapmak, kişinin kendisi için en iyi olanı tercih etme sürecidir. Ancak ülkenin, toplumun ve bireylerin mukadderatını ilgilendirecek seçimlerde rol almak daha kapsamlı sorumluluklar yüklüyor. Elbette burada da akli bağlamlar kurma gereği öne çıkıyor. Özellikle iktidar olma talebiyle öne çıkan siyasal söylemlerin değerlendirilmesinde, neyin ne anlama geldiğine ilişkin bağlam kurma yeteneği, iradeli bir varlık olarak seçim süreci içinde olan insanın sahip olması gereken bir yetenek. Sorumluluk bilinci ile yaptıklarının sorumluluğunu üstlenme yetisi olan özgürlük yeteneği devre dışı bırakıldığında ise seçim süreçleri kriz ortamlarına dönüşür.

Seçme yeteneğini körelterek akli bağlam yeteneğini ortadan kaldıran sebeplerin başında ise, içi boşaltılarak slogan haline dönüştürülmüş kavramlarla inşa edilen kabilecilik duygusu gelir. Böyle bir ortamda seçimler kimin ne yaptığına bakılmaksızın, seçilecek adayın hangi taraftan olduğu algısı ile gerçekleşir. En çok siyasi ve dini mecrada ortaya çıkan bu algı, algı yönetimi uzmanlarının liderliğinde kimin karşı tarafa en büyük zararı vereceği yarışı ile gerçekleşir. Elbette böyle bir durum adeta kötülükte bir yarış olarak bir toplumun kendine verebileceği en büyük zarara dönüşür.

Aklın işgali

Kendini merkeze koyarak bunun dışında yer alan herkesi dinlemekten bile aciz duruma düşmüş insanın iradesinden ve elbette seçiminden söz edilemez. O artık kabilesinin işaret ettiği doğrultuda hiçbir niteliğine bakmaksızın önüne konulanı seçtiğini zanneden bir aygıttan başka bir şey değildir. Böyle bir seçimin de ülkeye ve millete faydasını beklemek anlamsızdır. Aklın işgali anlamına gelen bu durum bir ülkenin karşılaşabileceği en büyük tehdittir. Bu açıdan baktığımızda bir ülkenin sahip olduğu en büyük değer akledebilme yeteneğine sahip vatandaşlarıdır.

Uluslararası ortamın rekabet zemininde, egemenlik iddiasında bulunan ülkelerin yöntemlerinden biri de rakip ülkenin karar süreçlerine etki edebilmekle gerçekleşir. Mevcut ABD başkanın Türkiye seçimlerine millet iradesinin tecellisi olan iktidar aleyhine müdahale edeceği söylemi, üzerinde düşünülmesi gereken bir husus. Bu cümleden anlaşılacak ilk çıkarım mevcut yönetimin meşruiyetini aldığı milletin lehine, ancak onların aleyhine bir tablo çizdiğidir. Bu ifadenin bağlamları genel hatları ile incelendiğinde dahi Türkiye'de mevcut siyasal iradenin emperyalist iradeyi rahatsız ettiği açıkça görülebiliyor.

ABD'nin son yıllarda giderek artan Türkiye siyasal iradesinden rahatsızlığını anlamak elbette zor değildir. Emperyalist bir iradenin önceliği sömürge haline getirmek istediği ülkelerin savunma yeteneklerini tamamen kendisine bağımlı hale getirmek başta olmak üzere ekonomik ve kültürel bağımlılıkla sömürüye müsait halde tutabilmektir. Türkiye'nin bu alanlardaki gelişmeleri karşısında bu iradenin duyarsız kalmamasını anlamak zor olmasa da bu irade ile uyumlu olmayı itibar olarak gören duruşlar sergileyen siyasi yapıları anlamak hayli güç görünüyor. Aslında buradaki güçlük bunu anlamada değil, kabile taassubu ile her ne olursa olsun fikri sabit bir kitleye bunu anlatabilmek. İşte asıl zorluk burada.

Özellikle içerikleri boşaltılıp sömürü aygıtı haline dönüştürülerek algı yönetimi malzemesi haline getirilmiş kavramlar ile güdülenmiş bir aklın artık akletmesi de elbette kolay değildir. Çünkü kavramlar aklın nesneleridir ve akletme eylemi bu kavramlara yüklenen anlamlar ile gerçekleşir. Eğer kavramlar gerçek anlamından uzaklaştırılmışsa bu haliyle o kavramı kullanan aklın akletmesi ile kendisi olmayı başarabilmesi beklenemez.

Uğur Mumcu Türkiye'de darbelerin Atatürk maskesi takılarak yapıldığını belirtmişti. Son darbe girişiminde de bunun yanına İslami figürler eklendiğine şahit olduk. Şu anda da milletin iradesi hiçe sayılarak "ne olursa olsun iktidar gidecek" tonundaki söylemleri analiz edebilmek gerekir. Ne olursa olsun ne demek ve bu anlayışın cumhuriyet ve demokrasi ile bağı nedir? Esası Türk Milli iradesine karşı olan bu tutumların açıkça Türkiye aleyhtarlığı olan ifadesini anlamamak elbette mümkün değildir. Bu açıdan mili iradeyi etkisiz kılıp emperyalist iradenin egemenliğini tahkim etmek için her türlü yolun mübah sayıldığı emperyalist bir irade ile karşı karşıya bulunuyoruz. Ancak milletin gerçekliğinden ayrışmış bu irade elbette amacına ulaşmak için kavramların da gerçekliğini çarpıtmak zorundadır. Her ne kadar iç siyaset söylemi gibi görünse de teröre dahi umut olan söylemlerin millet için ne anlama geldiğini anlamamak mümkün değil. Ancak buna rağmen bağnaz bir kabilecilikle akletmekten vazgeçip, ne kadar iyi işler yapsa da bizden değilse asla kabul etmeyip onunla mücadele edeceğiz diyen bir bağnazlıkla karşı karşıya olduğumuz hafife alınmadan kavramsal alanın öncelikleri göz ardı edilmemelidir. Bu öncelikler de kavramsal yolların temizlenip, tertemiz kavramlarla akledebilen ve önündeki seçenekler karşısında, kimin kim olduğu unutulmadan, nerede durmanın neye yol açacağını kavrayabilen bir toplum olmaya geçit verecektir.

Kavramlar, onu ifade edenlerin yapıp ettikleriyle yöneldikleri asıl amaçlarından bağımsız bir anlam taşımazlar. Farklı yönlere yürüyen iki kişinin kullandığı aynı kelimenin kavramsal anlamı aynı değildir. Bu yüzden kavram kargaşasında kararsızlığa düşen için "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz." pusulası yeterli olacaktır vesselam.

[email protected]