Seçmenin değişen paradigması ve değişmeyen CHP hizipçiliği

İhsan Aktaş / GENAR Başkanı
16.02.2019

Türkiye’de siyaset her zaman önemlidir. Çoğu zaman Türkiye’deki siyasi ortamın Avrupa’daki gibi olması arzu edilir. Fakat Avrupa’da hükümetlerin değişmesi devlet yönetiminde nokta ve virgülleri değiştirdiği hâlde, Türkiye’de bir seçim sonucunda rejim değişmiş kadar köklü değişikliklere gidilmek-tedir. 12 Eylül öncesi hükümetleri ile Özal hükümetlerini, 28 Şubat sonrası hükümetleri ile AK Parti hükümetlerini karşılaştırdığınızda konu daha iyi anlaşılır. Siyasetin toplum hayatını bu denli etkilediği bir ülkede, elbette ki bütün seçimler hayati olur.


Seçmenin değişen paradigması ve değişmeyen CHP hizipçiliği

Türkiye’de siyasi partiler çok güçlüdür ve siyasi yaşamımızda her zaman vatandaşın kendisine yöneldiği ve beklentilerini dile getireceği güçlü si-yasi partiler olmuştur. Türk seçmeninin çok bilinçli ve ne istediğini bilen bir seçmen olduğu vurgusu oldukça önemlidir. Her seçim sonrası yapılan yorumlar gibi, yine bu seçimde seçmenlerin ne denli sofistike oy verme davranışı sergileyeceği araştırma firmaları ve siyaset bilimciler tarafından detaylı bir şekilde yoruma tabi tutulmaktadır.

Seçmen partiyi de yönlendirir

Siyasi tarihimiz süresince çok partili hayata geçildiği günden bugüne, Türk seçmeninin ne denli ince mesajlarla sandığa gittiğini, ülkenin içeresin-de bulunduğu siyasi ortamdan ekonomik duruma, konjonktürel süreçlerden vesayet etkisine kadar her dönemi en ince detayına kadar nasıl okuyup karar verdiğini biliyoruz. Aynı seçmen, siyasi partileri de kendi talepleri doğrultusunda yönlendirmeyi başarmıştır. Mesela; Demokrat Parti kuruldu-ğunda Cumhuriyet Halk Partililer oldukça rahat bir görünüş içerisindeydi. “Kurulan parti içimizden çıktı, ikinci CHP sayılır, ne kadar farklılaşabilirler ki?’’ kanaatineydiler. Parti kurulduktan sonra halk kendi taleplerini ortaya koymuş, Demokrat Parti kısa süre içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi’nden fersah fersah uzakta bir partiye dönüşmüştür. 12 Eylül sonrası Kenan Evren’in kendi işaret ettiği partiye halkın oy vereceğini zannederek toplumu yönlendirmeye kalkması karşılığında, halkın asker geçmişi olanların dışındaki tek alternatif olan Turgut Özal’ın partisini iktidara getirmesi, hatırlan-ması gereken önemli siyasi davranış örneğidir.

Bir yönüyle her seçim, Türk seçmeninin oy vermedeki sofistike davranışlarını yorumlamak için başlı başına bir örnek ve modeldir. Son birkaç se-çimdir Türk seçmeni beklentiler açısından oldukça köklü bir değişime girmiştir. Türkiye; çabuk büyüyen nüfusuna karşın artan hükümet faaliyetlerin-den yerel hizmetlere kadar hizmet açığı büyük olan bir ülke idi. Bu nedenle her seçimde partiler vaat üstüne vaat yağdırır çoğu zaman seçimden sonra bunları unuturdu. Bu kısır döngünün kadere dönüşmesinde siyasi partilerin nakısalarının olduğu muhakkak. Fakat bununla birlikte Ankara vesayet bürokrasisinin iş yapma tutumu da hizmetleri geciktiren önemli bir unsurdu.

Hizmet seferberliği

Ak Parti iktidara gelince büyük bir hizmet seferberliği başlattı. Ekonomik imkanların gelişmesi, sayısız hizmetler getirdi ve Ak Parti Türkiye’nin temel altyapı problemlerini çözüme kavuşturdu. Kaba yatırımlar alanında neredeyse vatandaşın yoğun olarak talep ettiği başat bir problem kalma-mıştır. AK Parti hizmet siyaseti yalnızca hükümetin alanına giren sorunları çözmekle kalmamış, yerel yönetimlerde büyük oranda kentleşme proble-mini tamamlamıştır. Doğal olarak fiziki problemlerinin tamamına yakını çözüme kavuşunca seçmen, daha köklü bir arayışa girdi. İşte Türk seçmeni, son birkaç seçimdir içerisine girmiş olduğu bu paradigma değişiminin siyasi patiler tarafından anlaşılmasını beklemektedir.

Son iki seçimdir ekonomik seçmen diye tanımlamaya çalıştığımız seçmen kitlesi ülke problemlerinin çözüme kavuştuğu bir dönemde hizmet su-numlarına duyarsızlaşmaktadır. Var olan bir metro veya tramvaylar, İstanbul için zikrettiğimiz köprü ve Marmaray, İstanbul Havalimanı dahil dün-yada ses getiren hizmetlerin tamamı, işler vaziyette olduğu için vatandaş için anlam kaybına uğrayan konular arasındadır.

Vatandaş bu seçimde doğrudan kendi bireysel taleplerine yönelmiş, kendisine verilecek ekonomik destek, eğitim hayatına verilecek destek, yoksulluk-la mücadele, şehir ekonomisinin gelişip gelişmeyeceği ve bu gelişmenin kendi aile yaşamını ne kadar etkileyeceğini merkeze almıştır.

Siyasi partiler henüz seçmenin makas değiştirip kendi taleplerine yöneldiğini kavrayamamıştır. Belediye başkanları çarşaf çarşaf fiziki hizmet ilanları vermeye devam etmekteler. İstanbul’da bazı CHP’li belediyelerin kayda değer hiçbir hizmet yapmadan salt sosyolojiyi yöneterek kamuoyu destekle-rini yüksek tutmaları tesadüf değildir. Siyasi partilerin hizmet sendromunun dışına çıkıp bu yeni seçmen profilini ve yeni talep çeşitlerini kavraması gerekmektedir.

Türkiye’de temel altyapı meselelerinin çözüme kavuşması başta ekonomik konular olmakla beraber genel anlamda seçimi bireysel taleplere yö-neltmiştir. Artık Türk seçmeni bireysel talepler isteyen bir seçmen profilidir. Ebette ki bireysel taleplerin tasnif edilip projelendirilmesi fiziki hizmetler kadar kolay değildir. Bir yol hizmeti ve sağlık hizmeti eş zamanlı bir şekilde milyonları ilgilendirmektedir. Fakat, bireysel talepler alabildiğine dağınık ve çeşitlidir. Hükümetler kaba yatırımları bitirdikçe halkın sofistike faaliyetlere talebi artmaktadır. Siyasilerden bu yeni durumu okuyanlar tıpkı AK Parti’nin ülkenin hizmet açığını görüp bu alanda başarılı olduğu gibi başarılı olacaktır.

Siyaset laboratuvarı

Soğuk Savaş sonrası dünya konjonktüründe ve ülke siyasetlerinde çok köklü değişimler yaşandı. Küresel liberal ekonomi bir süreliğine dünya si-yasetinin diğer unsurlarını nerede ise değersiz hâle getirdi. Şimdi siyasetin küresellikten geriye çark ettiği, tekrar ulus devletlerin kendi ulusal çıkarlarını radikal bir şekilde merkeze aldığı yeni bir döneme giriyoruz. Bir siyaset laboratuvarı gibi birçok yenilik önce Türkiye’de yaşanmaktadır. Daha sonra benzer refleksleri dünyanın başka ülkelerinde görmekteyiz.

Muhafazakâr bir geçmişe dayanan AK Parti dünyadaki gelişmelere uygun bir siyaset tarzı geliştirip birçok alanda dünya siyasetine örnek olacak pozisyonlar alırken ülkenin ikinci partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi kendi için içinden çıkılmaz bir kader hâline gelen geleneksel hizipçilik mesele-leri ile boğuşmaktadır.

Vesayet son bulunca...

Cumhuriyet Halk Partisi’nin hizipçilik geçmişi çok tartışılmıştır. Bir siyasi kavrama dönüşen hizipçilik, Baykal döneminde daha çok gündem oluyordu. Bilindiği gibi Türkiye entelektüellerinin ve siyaset bilimcilerin yarı ömrü CHP’yi konu ederek geçmiştir. CHP hizipçiliği konusuna en kıy-metli değerlendirmeleri bir edebiyatçı olan Hilmi Yavuz kendi köşesinde elen almış, İttihat Terakki Partisi’nden bugüne kadar hizipçiliğin ne kadar derin köklere dayandığı hakkında bilgiler vermiştir. Özünde Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti kurulduktan sonra kısa bir süre Bülent Ecevit’in genel başkanlığında iktidar görmüştür. Fakat Cumhuriyet Halk Partisi vesayet rejimi var oldukça kendisini hep iktidar olarak tanımlamış, bu sebepten dolayı da CHP’li bir yönetici iktidara sahip olmaktansa partiye sahip olmayı yeğlemiştir. Düşünsenize bir ülkenin ordusu yargı teşkilatı, bürokrasisi, anayasal kurumların tamamı size bağlı ise iktidar olmak istemezsiniz çünkü fiilen iktidardasınızdır. Bir Cumhuriyet Halk Partili siyaset bilimcinin şu tespiti oldukça öğreticidir: “Bugüne kadar CHP hiç yenilmedi, seçimleri kaybetti fakat yenilgiyi hissetmedi. Vesayet rejimi son bulunca Cumhuriyet Halk Partisi yenildiğini anlayacaktır. Bundan sonra CHP’de arayışlar başlayabilir”.

CHP’liler ne tepki verecek?

CHP’nin geleneksel hizipçiliğine eklenen yeni bir problem de Kemal Kılıçdaroğlu’nun sağ seçmen ve marjinal grupları memnun etme eğilimidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin yüzde 25’lik bir sosyolojik seçmen tabanı vardır ve bu seçmen tabanı neredeyse “Banko’’ seçmen diye adlandıracağımız bir şekilde oyunu her seçimde CHP’ye vermektedir. Geleneksel partililer seküler sağcılar, ulusalcılar bazı sol ve sosyal demokrat gruplar hatta bazı liberaller, çoğu yaşam tarzı saikiyle oyunu bu partiye vermekte. Son dönemlerde partide en az dikkate alınan kesim gerçek CHP’lilerdir. Bunun yerine Kılıçdaroğlu, sırasıyla marjinal sol, parti içi örgütlerde oy tabanına göre kat kat fazlaca temsil edilen Aleviler, HDP’li seçmen, sağcılar ve İyi Parti’lileri memnun edecek bir aday profili ve tablosu ile halkın karşısına çıkmıştır. Bu sebepten partide sular durulmuyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nde CHP orta sınıfının ve gerçek CHP’lilerin seçime nasıl tepki verecekleri hem bu seçimin hem de Cumhuriyet Halk Partisi’nin kaderini belirleyecektir.

@ihsanaktas