Şehrin insanı, insanın şehri

Tarık Sezai Karatepe / Araştırmacı, Yazar
19.12.2020

Şehir vakıftır. O da ikiye ayrılır: Taştan duvardan vakıf. Bir de etten kemikten insan vakıf. Gerçi taş binaları da insan yapmıştır ama tek başına vakıf insanlar, çoğu kez bin binadan daha çalışkan daha üretkendirler. Denizli’de Özay Gönlüm’dür, Kışehir’de Neşet Ertaş; Kars’ta Murat Çobanoğlu’dur, Çıldır’da Aşık Şenlik…


Şehrin insanı, insanın şehri

Modernitenin çapraz ağında ve kordon bağında boğulan insan, geçmişe sığınır. Dünün izlerinde kaliteli bir çocukluk arar. Anı yaşamak yerine “Neydi o eski günler!” çaresizliğine başvurur. Oysa bugün, düne göre geç; yarına göre erkendir. Gün bugündür. Dün özlemi çekmekten ve yarın beklentisi içine girmekten daha anlamlı olan, anın kıymetini bilmektir. Şehrin modern sayılabilecek caddelerinde karşılaşan iki Anadolu insanı, etraflarını saran gözlere aldırmadan derin bir köy sohbetine başlar. Aslında bu da bir tür protestodur. Moderniteye, “Sen benden bir çakıl taşı bile koparamazsın; ben asılım, sense nerden çekildiği belli olmayan kötü bir kopyasın!” der adeta. Çünkü modernite, vermek üzere değil, almak üzere ayarlamıştır kendini.

Şehir kimliktir

Şehir kimliktir. Kime kimlik vereceğine, organları karar verir. Kimlik, asalet sınavını geçene verilir. Ama ilanihaye değildir. Hak etmeyenden alır, hak edene verir. Şehir, kimlik kazandırıyorsa şehirdir. Kim denilen her canlının kimliği vardır. Ve bu kimlik, içe yönelerek huzuru, dışa yönelerek şehirliliği amaçlar. Kimliği olmayanın, kimi kimsesi yoktur. Kim olduğunla, nerden geldiğinle, kimlerden olduğunla, neci olduğunla değil; şehrin yükünü alabildiğin kadarıyla şehirlisin. Şehirli, kendine yeten; kendi elektriğini, suyunu; peynirini, ekmeğini; etini, sütünü; ilacını, devasını… üretendir. Fiziken şehir, taştır, betondur, demirdir, camdır, ahşaptır. Ama yapı, mimarının ruhunu yansıtıyorsa şehirdir.

Şehir orantıdır. Orantı, kul hakkıdır. Güneşimi kapatma, rüzgarımı kesme, ayımı karartma, yıldızımı küstürme! Yükseklik, şehirden alır götürür. Şehre, huzur veren dinginliktir, azlıktır, mütevazılıktır.

Şehir, sestir. Ses, şehrin tanığıdır. Şehre ait ezanlar, nağmeler, sesler, sözler, sohbetler… Şehri yüzyıllar öncesinden alır, bin yıllar ötesine taşır. Kapasite, ne bir eksik, ne bir fazladır. Doğana merhaba demek kolay, ama ne var ki gidene elveda demek çok mu çok zordur. “Allah, ömrümden alsın ömrüne katsın!” bundandır herhalde. İstanbul Türkçesi yazı dilidir ama lehçe, şive ve ağız da vatandır, coğrafyadır. Nitekim herkes, kitabi olmak zorunda değildir. Kimi de vardır ki lisanidir, kavlidir, harbidir. Şehrin üslubu, onu diğer şehirlerden ayırandır. Acıda ağlayıp, sevinçte gülmek; tasada kederlenip kıvançta coşmak şehirlinin asaletindendir. Yapının bir dili vardır. Nice kız istemeler, düğünler; acılar, hastalıklar, gurbetler, ayrılıklar, son nefeste dudağına şerbet sürmeler… Yapının bize bıraktığıdır. Yapı, bei kişilik evin altıcısıdır. Tanıktır her şeye. Evini satmak ayıp sayılır. Çünkü kültürünü bırakır, anılarını bırakır, o evde. Yersiz yurtsuz kalır, köksüz kalır.

Şehir baba ocağıdır, ana kucağıdır. Şehrin sorunları kadim şehirlerde az, toplama kentlerde fazladır. Oralarda kim kime dum duma’dır. Kadim şehirlerde çekirdek aile; baba, anne, çocuklar, dedeler, nineler, teyzeler, halalar, dayılar, amcalar, bacanaklar, eltiler, görümceler, kayınlardır.

Yapay kentlerde ise çekirdek aile, baba, anne, bir de yanında tutabiliyorsa çocuklardır. Avlulu, cumbalı konaklardan, 1+1 garabetine giden yoldur bu. Yapay kent, üst katın alt katı tanımadığı güpegündüz gasptır, hırsızlıktır. Önce şehir çalınmış, sıra eve gelmiştir. Şehir seçer, standarda uymuyorsa, renk de, ses de, sesin sahibi de yabancıdır. Ya şehre uyacak, ya da gidecektir.

Şehrin içinde yeşil değil, yeşilin içinde şehirdir. Şehir yeşili korumaz, yeşil şehre hayat verir. Şehir suyu korumaz, su şehre kol kanat gerer. En nihayet Suşehri olur, Taşkale olur, Otlukbeli olur, Çermik olur, Pınarhisar olur.

Şehir iyiliktir. Yesrib’in Medine’ye dönüşmesi bundandır.

Şehir çarşıdır. Bedestenlerde, bir hasır taburede, uzaklara dalan gözler, dünü bugünü yarını mezceder. Mektepli değil, alaylıdır. Ahiliğin 740 kuralı, hayat bulmuştur şehirde.

Şehir kanaatkardır. Açlıkla tokluk arasında çeyrek ekmekle bir kuru soğan, yanında demli bir çay vardır. Şehir cömerttir. Lakin tatlı su ırmağından bile, bir avuçtan fazla içmemelidir.

Şehir disiplindir. Öyle uluorta motorsiklet gürültüsüyle tozu dumana katmamalı; komşunun hastası varsa davulu az ötede çalmalı, cenaze varsa ileri bir tarihe ertelemelidir.

Şehir gizemdir. Alınlarda okunan ortak bir çizgidir şehir. Nice bilge nineler dedeler birden çıkıverir meydana; hizaya getirir arsızı, yolsuzu.

Şehir millidir. Burçlarda dalgalanan bayrak, şehrin tapu senedidir. Kanla yoğrulan bir geçmişi yansıtır. Nice bedenler set olmuştur, çağlar boyu. Şehrin bir kalesi olmasa da olur. Her insan dev bir kaledir. Şehir Battal Gazi’dir, Ulubatlı’dır, Şehitkamil’dir…

Dev bir hafıza

Şehir şiirdir. Hece ile, aruz ile, kabına sığmayan serbest ile dile gelen sımsıcak bir aşktır, taze bir ayrılıktır, umutsuz bir bekleyiştir. Yüzündeki göz izini zerafetle söyleyebilmektir hüner. An gelir, şair, sözün gücüyle baş eğdirir, umut serper. An gelir, bireysel duygulardan sıyrılır, kalabalıklara karışır; Akif olur, Yahya Kemal olur…

Şehir kıyafettir. Kadını erkeği ulu dağlardan, ırmak boylarından, orman içlerinden resmetmiştir giysisini. Mahalle baskısı değil, yürek coşkusudur, galip gelen.

Şehir kilimdir. Kök boyalarıyla başlayan yolculuk, renge mana katarak duvar olur, yer olur. Sırt yastıklarında desendir, yorgan yüzünde kaneviçedir.

Şehir adalettir. Bir kişi bile hakkının yendiğini söylüyorsa şehrin beti benzi atar. Şehir, haktan saptı mı dikiş tutmaz, çözülür artık.

Şehir semboldür. Zirve karakter, kıyamete dek şehrin varlık sebebidir, medar-ı iftiharıdır. O sebepten Yunus’un kabri 20 yerdedir. Ahi Evran’ı şehirler paylaşamaz.

Kırşehir der, “Bizde yaşadı, bizde öldü!”

Kayseri der, “Bizde yaşadı, sizde öldü!”,

Konya der, “Kayseri’de yaşadı, bizde kaldı, Kırşehir’de öldü!”

Er oğlu er olmak, tam da budur işte!

Şehir, medeniyetin tüm nimetleriyle techiz edilmiştir. Merkezde, ihtiyaca cevap verecek, doğal çevreyle uyumlu kamuya ait binalar, çözümün adresidir. Dört yöne açılan yollar, sanat sokağına, okullara, camilere, taşhanlara, bezzazlara, çıkrıkçılara, nalcılara, debbağlara, pazarlara… En nihayet mahallelere, oradan tarlalara taşır sizi. Ahiliğin 32 mesleği hayat bulur çarşıda. Şehir, toprağı işler. Cam olur, ahşap olur, deri olur, demir olur, sini olur, ibrik olur, avize olur. Öylesine tedbirlidir ki, şehir kara günler görse dahi, muhanete muhtaç olmadan ayağa kalkmayı başarır.

Şehir hafızadır. Gözlerin, önünü görmek için; boynun da geriye bakmak içindir. Kim destek çıkmış, kim köstek olmuş bilir. Gözden düşen göze girmez. Sözden düşen dile gelmez. Özden düşen, şehrin artığıdır. Taşı toprağı, ya geçmiş bir savaştan kalan kılıç şakırtılarını, ya da henüz sayılacak dillere destan bir düğünü anlatır.

Şehir kalkınmadır. Bin yıllık çarşıları korurken, yenilikleri de takip eder ki, çağa ayak uydurabilsin. Yoksa direnemez rekabete. Selin götürdüğü çerçöp olmamak için, tomruk gibi metanetli olmalıdır.

Şehir misyondur. Şehrin kuruluş felsefesidir, diyalektiğidir. Ne, niçin, ne zaman, nasıl, ne kadar, kimle hayat bulduğudur.

Gurbete çıkan şehrini arar

Şehir birliktir. Renklerine aşık taraftarlar, koşar gider maçlara. Çoğu maçla ilgilenmez bile. Armoniyi görmektir amaçları. Şampiyonluk yakınsa terziler, kumaşçılar harıl harıl çalışır. Direkler arasına gerilir bayraklar.

Şehir aidiyettir. Gurbete çıkan, şehrinin derneğini arar bulur. Sılada bir memleket türküsü içini kavurur; demli bir çay, alır götürür, evine ocağına.

Şehir vatandır. Coğrafyayı vatan yapan yiğitlerin destanıdır. Yerin altındakiler, yerin üstündekilerden daha canlıdır, yaptıklarıyla.

Şehir vakıftır. O da ikiye ayrılır: Taştan duvardan vakıf. Bir de etten kemikten insan vakıf. Gerçi taş binaları da insan yapmıştır ama tek başına vakıf insanlar, çoğu kez bin binadan daha çalışkan daha üretkendirler. Denizli’de Özay Gönlüm’dür, Kışehir’de Neşet Ertaş; Kars’ta Murat Çobanoğlu’dur, Çıldır’da Aşık Şenlik…

Şehrin insanıdır bu, insanın şehridir!

[email protected]